Yakın ve Uzak Bakış

Prof. Dr. İhsan Bilgin

Yanlış Adres mi? Neden Zumthor?

Ne güneyin Alplerinin yeşilinin ne de Norveç kayalıklarının madeniyle cadı efsanelerinin olduğu, kısaca Avrupalı Zumthor’un aşina olduğu yerlerdeyiz; neolitik artığı fosilli toprak, 20. yüzyıl öncesi uzak geçmiş insanının ayak izi ihtimali olduğu yegâne yer: LA-Wilshire bulvarı civarının Avrupalı geçmişin ölçüleriyle tartılamaz/ele avuca sığmaz yabanıl fiziki çevresi ile onun içinde kalmış dağlık/tepelikleriyle sarılı bir peyzajda yer alan LA Metropolitan Müzesi LACMA’nın birkaç aşamada şekillenmiş kompleksine bir de yeni ilave yapılacak. Sırf yeriyle değil, anıtsallığa ve medyatikliğe yatkın programıyla da aykırı bir iş Zumthor’un alışkanlıklarına…

İşin Zumthor’un bildiğimiz alışkanlıklarıyla uyuşmazlığı, Güneyin Alp dağlarından kuzeyin Norveç madenlerine aşina olduğu Avrupa coğrafyasından uzaklığıyla ilgili değil sadece. Üstüne bir de arasına özenle mesafe koyduğu Postmodern dünyanın imar düzeni ve yerleşme örüntüsü bakımından paradigmatik kenti Los Angeles (LA)’da yapacağı iş. Ondan ibaret de değil; Suriyeli göçmenlerle sarı yeleklilere kadar epeydir sosyal çelişki anlamında kıpırdayacak yaprağa bile yer bırakmamış, hali vakti yerinde sakin Avrupa’ya en yabancı yeri kapitalist Batı’nın: 80’lerdeki iç savaş dereceli etnik çatışmanın ancak Blade Runner (Bıçak Sırtı) gibi bir filmin dumanlı, tekinsiz muğlaklığı içinden ifade edilebildiği sosyal gerilimler sahnesi bir kent LA.
Dünyamızın etnik/dini kökenli sosyal problemlerini, küresel ölçekte aldığı kitlesel göçün basıncıyla üstlenmiş global kentin en büyük ve göz önü sanat koleksiyonunun sergileneceği müze binası: LACMA (Los Angeles County Museum of Art). Nereden bakılsa başlı başına yeni bir anıt olacak kendi başına bile bu yeni ek. Alplerin Haldenstein köyündeki Atelier Zumthor’a uğramamış cinsten. Büyük bütçelerin, insani ve kurumsal kapasitelerin seferber edildiği devasa hacimli anıtsal bir iş. O kadar ki tamamlanması 2020’lere kalacak…

O Şeffaf ve Yassı Hediye Paketi Kaçıncı Bakışta Aşkın Evladı?

Peki ya Zumthor ne arıyor oralarda? Amerikan modernleşmesinin ilk izlerine rastlamak için bile iki savaş arası zamanları; yani kültür endüstrisini tetikleyip Adorno’nun korktuğunu başına getirecek olan yeni icat sinemayı sanat olmaktan çıkarıp sektörleştirecek Holywood sinemasını beklemenin gerektiği; sadece yüzme havuzunu değil, tenis kortlarını da içeren global şöhret/zengin harcı parsel normlarıyla Beverly Hills yamacı eteklerinde hangi kültürün izini sürüyor olabilir?

Kısacası Zumthor’u Avrupalı duygudaşı Angelopoulos’un Ulis’in Bakışı’nda kahramanı Harvey Keitel’ı  çöküşü en kanlı iç savaş ertesinde gerçekleşmiş Yugoslav sosyalizminin ilk bakışta aşkını belgelemiş belgesel öncüleri Maniki kardeşlerin (3) kayıp filmleri aracılığıyla son bakışa devşirmenin peşine düşürdüğü gibi, yakın geçmişin aşina izine düşürmeye değecek, meşrebine uygun duran endüstrileşmiş kültürün eleştirel kahramanları Charlie Chaplin ve Orson Wells harici endüstriyel kültür arkeolojisi imgesi bulmuş mudur? Yazılarında rastlamadım (4).

Programın kendisine gelince: Yepyeni bir müze değil. Yarım asırdır ilavelerle genişlemiş bir kompleksin ardındaki boşluğa hepsinden hacimli bir yenisi istenmiş. Gidip Atelier Zumthor’la nasıl buluşmuş? Teklif edilmesi bile gaf sayılabilecek bir hacim ve medya aktüalitesi ihtimaliyle; evle ofisin iç içe geçtiği o kapı nasıl çalınmış? Bilmiyorum. Ama anıtsallığını Richard Meier’in Getty’si gibi ünlü “planetoryum”uyla yarışırcasına kentin yapılı çevre peyzajına yukarıdan bakan bir dağın tepesine yerleşerek pekiştirecek bir yerde de bölge-kentin nefes kesici (süblim) sahnelere de imkân tanıyan okyanus ve çöl arakesitlerinden birinde de değil; tersine LA’in kentleşmeden mahrum kalmış alt-kentleşme peyzajına gömülmüş. Müzenin yaslandığı Wilshire bulvarı üzerinden taşarak karşı adaya sıçrayan yağ lekesi gibi yassı bir tablayı yerden koparmasının tek nedeninin bulunduğu yerin neolitik artığı fosilli toprağından kopmak olamayacağını okumak zor değil. Yakın çevreyle alışverişten kaynaklandığı belli bir form bu.

Kayda Değer Olan Ne? Hediyenin Kutusu Sergi Kümesi mi? Onları Bağlayan Şeffaf Kurdele mi? Yoksa Sakınarak Gösterdikleri Hediye: Sanat Koleksiyonu mu?

Ama asıl mesele o yağ lekesinin sergileme-sirkülasyon ilişkisini ters yüz eden iç düzeninde: Lekeyi çepeçevre dönen sirkülasyon koridoru, gövdeyi oluşturan irili ufaklı sergileme hücreleri istifini kuşatarak birbirine bağlıyor. Zumthor, Mari Lending’le söyleşi kitabında bu eksenden yoksun sergi hücreleri istifini, sanat nesnesini günümüz bağlamından koparıp, yapıldığı zamana iade etme hayalindeki küratoryal muhayyilenin zamana göre sınıflandırma eğilimine karşı işleyip izleyiciye özgül deneyim imkânları sunan bir düzen olarak da görüyor (s.64 vb.). Ona göre oranın yapılı çevresiyle iç içe geçen düzenleme de nesneleri bugüne ait kılmayı pekiştiriyor (5).

Merkezdeki sirkülasyon koridoru ve/ya avlusu etrafına kümelenmiş sergi odalarının tersi bir düzen bu. Sirkülasyonla sergileme ortamları arasındaki asıl karşıtlık, Zumthor’un ustası olduğu ışığın tasarımında. Pasifiğin buharı, çölün kupkuru keskinliği ile irili ufaklı LA sanayi peyzajının dumanlı havasından süzülmüş yakıcı ve göz kamaştırıcı günışığı koridora kontrolsüzce ve geldiği şekliyle boca edilmiş. Camla çevrili bir fanus/sera adeta. Sergi hücreleri ise tersine Köln-Kolumba müzesinde deneyimlettiği gibi ışığın bu koridordan ve tavana açılmış aralıklardan sızdığı kadarıyla aydınlanıyor. Dramatik gölgelerle perdelenip katmanlaştırılmış şekilsiz ışık huzmeleri bunlar.

Uzun sirkülasyon koridoru boyunca yakın çevrenin alelade alt-kentleşme peyzajı kesintisiz bir panoramik silüet olarak gözlenmiş oluyor. Akdeniz karakterli yeşil tepeler silsilesi, bu alelade yapılı çevre örüntüsüne arka plan oluşturuyor. İçe kapalı olmasına alışılmış bu ışıklı koridor kenarına dizilmiş sergi hücreleri serisinden oluşma kurgu beklentimizden farklı olsa da onun icadı değil, Floransa’nın desteğiyle sanatın yeni statüsünü tetikleyecek denli belirleyici olarak kurumsallaşmış marka ailesi Medici’nin herhalde adı konmuş ilk sanat müzesi Pitti sarayından nehir atlayarak karşıya uzayan koridor galerisinin nihayeti Ufizi müzesi de köşe dönüşleriyle ışık aldığı iç avluyu sararken yanına dizilmiş sergi hücrelerini ipe dizen lineer koridor omurgalı şemanın yılankavi kıvrımlısından başka şey değil bu kurgu. Farkı gün ışığını, kuşatarak avlulaştırdığı içeriden değil, etrafındaki boşluğa sınırsızca yayılmış tuhaf kent peyzajı üzerinden ve teklifsizce alması. Bu panoramik manzaranın karşısında da sanat eserleriyle ve onların içine saklandığı esrarengiz hücrelere açılan kuytu geçitlerle dolu duvar var. İkili bir temasa çağrı bu… Boca edilmiş keskin ışıkla esrarlı kuytuluklara gizlenmiş sanat eserleri arasında kalmış izleyici için. Hemen burnunun ucundaki sanat eserleriyle yakın çevrenin içine dahil olmanın eşiğinde durulan artarda konumlanmış yapay-doğal çevresinin.

Tabii ilişki tersine de çalışıyor. Müze burada artık dışarıya sır vermeyen bir kapalı kutu olmadığından, Wilshire bulvarındakiler de koridordaki insanlarla eserlerin, hatta geçit aralıklarından hücrelerin davetini alıyorlar.

Notlar:

  1. Nazi teröründen kaçarken soluğu LA’de alan Yahudi komünist Adorno, Avrupa konservatuarlarında icracı/besteci olarak yetişmiş mültecilerin klişe senaryolara duygulanım temposu veren müzik siparişleriyle geçinir hale gelmesinde kültürün sanayileşmesinin 20. yüzyıla yayılacak hasarlarının kokusunu erkenden almıştı. Vecizeleşerek ünlenmiş “Yanlış hayat doğru yaşanmaz!” sözü LA’de verdiği bir seminerde durumundan yakınan Avrupa kökenli bir gence verdiği yanıttan ayırılıp tırnağa çekilmiş cümledir.
  2. Sonraki dipnotta açıklayacağım misyonu Smoke filminde daha soylulaşıp sahicilik kaybına uğramamış Brooklyn’in geleceğini kapının eşiğinde olup evrenselleşerek aşikarlaşacak taze biyoiktidar plebisit aygıtı sigara yasağının emaresiyle sezip ısrarla aynı sigara büfesi köşesinin aynı açı fotoğrafını çeken Harvey Keitel o misyonun Doğu yakası duyarlılığı olarak perdede temsil etmişti. Ama ne Keitel ne de ağabeyi Alışık, A.Greenberg’in ikinci göz yaşı diye küçümseyeceği kitsch’in sulugöz nostaljisinin tuzaklarına düştüler. Ayla Algan’a ve sigaraya sahici tutkularının nasıl kalkan olduğunu jestler ve mimiklerle gösterecek kadar da rol modeli profesyoneldi ikisi de.
  3. Yönetmen Atıf Yılmaz’ın Sadri Alışık’a oynattığı ve gerçekte Ara Güler’in İstanbul modernleşmesinde oynadığı rolün; gelecekteki son bakışta aşkını ilk bakıştan sezip ifade edebilmenin sanatkârane yolunu hepsinden önce keşfetmiş ikili bu.
  4. Tabii eleştirel pozisyonu kültür sanayiinin erken muhalif kuşaklarıyla bariz siyasi jestlere hapsetme hatasına da düşülmeyip Marlon Brando gibi sahne jestleri ile perde mimiklerindeki duruşuyla da işleyişe şerh koymuş farklı kuşak efsaneleri de hatırlamak lazım.
  5. Peter Zumthor, Mari Lending; Die Geschichte in den Dingen; Verlag Scheidegger&Speiss yayını, halen özel siparişle alınıp piyasaya sonbaharda çıkacak olan söyleşi kitabı.