Mimarlıkta Zaman, Mekan, Madde ve Eski-Yeni Güzergahlar

Dr. Öğr. Üyesi Halil İbrahim Düzenli

Mimarlar, mimarlık tarihçileri ve kuramcıları ile birlikte başka alanların meşhur kuramcıları mimarlık hakkında 1980’lerden itibaren metinler kaleme aldılar. Bu metinler antolojiler, seçme metinler gibi formatlarda yayınlandılar ve yayınlanmaya devam ediyorlar (1). Türkçe’ye çevrildiğinde önemli bir yankı bulan Necmi Zeka’nın derlediği “Postmodernizm” kitabı bunlardan biriydi (2). Jürgen Habermas, Jean-François Lyotard, Fredric Jameson yazılarıyla mimarlık ve sanat alanlarının dönüşümüne dair önemli tespitlerde bulundular. Jameson’un ilk olarak 1984’de kaleme aldığı “Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı” başlıklı yazısını 2011 yılında yaptığı bir konuşmasında (3) dile getirdiği öz eleştiri ve yorumlarıyla birlikte okumak anlamlıdır. Jameson söz konusu konuşmasında özetle şunları söylemektedir: 

  • 1980’lerin başında mimarlık çok çarpıcı bir dönüşüm içindeydi ve tüm ilginç mimarlar modern mimarinin sonunun geldiğini söylemeye başladı.
  • En bariz değişim, tabii ki kişisel bilgisayarın tanıtımıydı. İnsanların hayatlarının ve giderek etrafımızdaki tüm nesneler dünyasının kökten dönüşümünün bir işareti oldu.
  • Bence hala tepeden tırnağa kapitalizmin içindeyiz. Sadece kapitalizmin farklı bir momentindeyiz. Kapitalizmin üç momenti olduğunu öneriyorum: Ulusal moment (19. yüzyıl). Ardından yeni bir genişleme momenti geldi ki gerçekten de kolonilerin fethinin yaşandığı emperyal kapitalizm dönemiydi. Postmodernizm derken öne sürülen fikir, kapitalizmin üçüncü momentine geldiğimizi öne sürer ki ben buna postmodern kapitalizm diyorum. Enformasyon teknolojisi, sömürgelerin bağımsızlaşması bu döneme mahsustur. Dünyada hala her yerde elbette tahakküm ilişkileri mevcut, ekonomik tahakküm demek istiyorum. Ama bu önceki sömürgeci tahakkümden epey farklı. 
  • Postmodern olgu üzerine yazarken bir hata yapmıştım. Bence o zaman için gayet anlaşılırdı. Hatam, bunu postmodern-izm olarak adlandırmaktı. Çünkü bu gelişmelerin postmodern bir tarzı vardı. Ardından insanlar bana gelip, “Pekala gördüğün gibi postmodernizm bitti. Kimse böyle binalar yapmıyor artık. Şimdi yeni bir dönemdeyiz.” vs. diyordu. O zaman anladım ki, ben bir tarzdan söz etmiyordum, Ben bir yapıdan, toplumsal yapıdan, sistemden söz ediyordum. Bu sebeple genel olarak artık, “post-modernite” demeyi daha çok tercih ediyorum.
  • Modernde zaman başat iken postmodernde mekan başattır. Bugün, mekan zamansallığın yerine geçti. Etrafımızda mekandan yapılma bir dünya var. Zaman şimdiki ana indirgenmiştir. Şimdi ise hepimiz için beden demektir ki mekansaldır. Postmodern dönemde zamanın, mekan tarafından iptali söz konusudur.

Jameson modernin sonunun gelmediğini, yeni bir evreye girdiğini; kişisel bilgisayardan günümüz teknoloji ve dijital dünyasına geçişte insanın kendini artık farklı bir şekilde konumlandırdığını; geçmiş-bugün-gelecek gibi zaman kategorilerinin sadece şimdi ile var olduğunu, bunun yerine mekanın tek söz sahibi olduğunu söylemektedir. Belli bir teorik perspektiften ve konumdan konuşan Jameson’un düşüncelerinin analizinden ziyade, bu ifadelerini bir konuşma zemini kabul ederek, Türkiye’den ve 2020’den bakarak mimarlık üzerine neler söylenebilir? “Post-modernite” döneminde bazı mimarlar ve ortaya koydukları işler yeniden ziyaret ediliyor. Bu yazıda söz konusu edilecek mimarların çoğunluğu özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren ürünler vermiş mimarlar. Mimarların söylemlerinin ve mimari eserlerinin yeniden ve sürekli olarak yorumlanması, üzerinde konuşulması kuşkusuz yeni bir şey değil (4). Fakat Türkiye mimarlık ortamının son 20 yılın gündemlerine ve çeviri metinlerine bakıldığında yeni bir durum göze çarpmaktadır.

Bu yazıda şu soruların peşinden gidilecektir. Modernlik, post-modernliği mimar öznenin zaman, mekan ve maddeyle kurdukları ilişki biçimleri üzerinden ne dereceye kadar okuyabiliriz? Jameson’un, zamansallığın yerini mekanın aldığı tezi mimarlık alanında nasıl açımlanabilir? Bu durum aynı zamanda mimarlığın yeni bir krizine mi işaret etmektedir? Türkiye mimarlık ortamında 2000’ler sonrasında gündeme getirilen mimarlar bu krize bir cevap arayışı içerisinde midir? Birbirinden çok farklı coğrafyalarda mimarlık üretimi yapmış olan ve modern, postmodern gibi kategorilere kolayca sığdırılamayacak olan kimi mimarların madde ve nesneyle kurduğu ilişkiler yine aynı anlamda bir cevap niteliği taşır mı? 

Yine Jameson’un “kişisel bilgisayarın keşfi” ve “enformasyon teknolojileri” yorumlarından kalkarak, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin mimarlığın türlü türlü metinsel ve inşai doğası ile güncel mimarlık eğitiminin öğrenme biçimlerine etkisi nedir? Başka bir ifadeyle mimarlık eğitiminin en önemli aracı haline gelen dijital medya ortamlarının ve içerisinde bulunduğumuz uzaktan eğitim süreçlerinin yukarıda sorulan sorular çerçevesindeki mimarlık bilgisini ve tartışmalarını dönüştürme gücü var mıdır?

Bir Durum Tespiti ve Türkiye
Sanat Dünyamız Dergisi 2003 yılında “Le Corbusier’den Türkiye’ye” temalı bir sayı çıkarmıştı okurlarının karşısına. Tartışma bölümünde Turgut Cansever, Güven Arif Sargın, Uğur Tanyeli, Han Tümertekin gibi Türkiye’nin önde gelen akademisyen ve mimarları “Le Corbusier Hala Güncel mi?” sorusu altında görüşlerini açıklamıştı (5). Tartışma sorusunun kendisi hala güncel ve anlamlı durmaktadır. Mimarlığın 150 yıllık yakın tarihinde öne çıkmış mimarlarının 2000’lerde tekrar ziyaret ediliyor oluşunun ve mimarlıkları üzerinden yeni okumalar yapılmasının bir anlamı olsa gerektir. 

Konuya Türkiye’nin son 20 yılı bağlamında daha yakından bakılabilir. 2000 yılından sonra Türkiye’de dört başı mamur bir sergi ve/veya kitaba konu olan bazı mimarlardan bahsedilebilir. Vedat Bey (6), Mimar Kemalettin (7), Arif Hikmet Koyunoğlu (8), Sedad Hakkı Eldem (9), Turgut Cansever (10), Seyfi Arkan (11) üzerine sergi ve yayınlar kamuoyu tarafından yakından takip edilmiştir. Mimari üretimlerini ağırlıklı olarak 20. yüzyılda gerçekleştirmiş olan bu mimarların ortak özellikleri; her birinin 2000 sonrasında tasarım yapan mimarlar, mimarlık tarihçileri, siyasi-ekonomik erk sahipleri ve öğrenciler tarafından sürekli olarak referans verilmeleri, araştırılmaları ve tartışılmalarıdır (12). 21. yüzyıl başında bir önceki yüzyıla referansla bir altyapı oluşmaktadır. Bu hazırlığın neye dönüşeceğini zaman gösterecektir. 

2000’lerde yabancı mimarların Türkçe’ye çevirilerinde ve Türkçe ile konu edilmeleri de dikkate değer başka bir gelişmedir. 2017’de Louis Kahn ile ilgili son derece nitelikli ve önemli bir sergi düzenlendi. Serginin bir de kitabı yayınlandı (13). Daha önce Kahn’ın Türkçe’de olmayan metinleri ilk kez Türkçe’ye çevrilmiş oldu (14). Bu kapsamda Kahn üzerine bir dizi konferans düzenlendi (15), metinler yayınlandı. Ayrıca 2010’dan sonra Hasan Fethi, Louis Kahn, Alvaro Siza, Peter Zumthor hakkında başka telif kitap ve çeviriler yayınlandı (16). Bir sivil toplum kuruluşunda İsviçreli Peter Zumthor, Amerikalı Louis Kahn, Avustralyalı Kerry Hill ve İsveçli Sigurd Lewerentz gibi beş mimarın konu edildiği “Mimarlık Düşüncesi ve Mimar” seminerleri düzenlendi (17). Uğur Tanyeli ise dünyanın çeşitli coğrafyalarından beş mimarı kitabına konu etmişti. Alman Paul Schmitthenner, Yunanlı Dimitris Pikionis, Mısırlı Hasan Fethi, Türk Sedad Hakkı Eldem, Hint Charles Correa’nın ürettiği mimarlık metinlerinin söylemsel bir analizini yapmıştı (18). 

Şimdiye kadar isimleri yazılan mimarlar, özellikle seçilmiş isimlerdi kuşkusuz. Bu isimlerin neden seçilip tekrar gündeme getirildiklerine ilişkin soruyu yanıtlamadan önce Atilla Yücel’in kendi tasarladığı mimari yapılarından bahsederken kurduğu cümleler üzerinde düşünmek anlamlı görünmektedir: Mimari projeleri “üreten mimari tasarım hafızası, tarihsel ve yerel arketiplerin ötesinde, aynı soruları daha önce sormuş bulunan birçok ustanın deneyimleri ile kaçınılmaz olarak yüklüydü. Bizden Turgut Cansever, onun da arkasında Aldo van Eyck, Jørn Utzon, Louis Kahn, Le Corbusier aklımızdan, gönlümüzden ve gözümüzün önünden geçen isimler ve resimler sundular ve bu etkileşim hem kaçınılmaz, hem çok güzel ama hem de -başta sözünü ettiğim anlamda- hiçbir “ekol etiketi” değeri içermeyen bir ders demekti… Ve bu tek seanslık bir dersti”(19). Hem akademisyen hem de pratik yapan bir mimar olarak Yücel, ismini zikrettiği bu beş mimarın kendisi için önemli bir izlek oluşturduğunu dile getirmektedir. Onlara bir tasarım hafızası olarak baktığını açıkça belirtmektedir. Onların yer ve mekana dair pratiklerinin, madde ve zamanla kurdukları ilişkilerin, örüntü biçimlerini vurgulamaktadır. Mekana ve zamana onlar üzerinden bir katman daha eklemektedir. Bu bakışına onların gözünü de ilave etmektedir. Yücel’in zikrettiği mimarlardan Aldo van Eyck hakkında yazan Bülent Tanju, önemli bir değerlendirmede bulunmaktadır: “Yer ve imkan/fırsat, van Eyck’ın kesintili, süreksiz, sınırları geçirimsiz, sonlu zaman ve mekan parçalarını “aralayarak” sürekli, sonsuz zaman-mekana dönüştürmek için destek aldığı iki kavram” (20). Tanju’nun bu değerlendirmesi yazının başında sorduğumuz sorularla doğrudan ilişkilidir. 

Yukarıda değinilen Türk ve Türkçe’ye çevrilen mimarların temel dertlerinin mekan-zaman sıkışması, “zamanın iptali” ve modernite-postmodernite döneminde mekan-zaman arasındaki değişen ilişkilerin doğası olduğu söylenebilir. Söz konusu mimarların madde ve form tercihleri ise bu dertlere verdikleri cevapların görünür temsilleri olarak düşünülebilir. Öncelikle bu mimarlardan bazılarına daha yakından bakmak gerekir. 

Zaman, Mekan Dönüşümleri ve Bir Etken Olarak “Madde”
Mimarlıkta yer ve zamanın krizlerine, olası gerilimlerine “mekan” kavramı üzerinden çözümler üretilmesi mimarlık tarihi ve kuramı çalışmalarının sıkça başvurduğu yöntemlerinden biri olarak görünmektedir (21). Diğer taraftan, mimarlık tarihi ve kuramının (22) iki ana damarından söz edilmektedir. Birincisi sanatçı merkezli okumalardır. Giorgio Vasari’nin (1511-1574) Rönesans dönemi İtalyan sanatçıların biyografilerini yazarak açtığı damar hala varlığını sürdürmektedir (23). Andrew Leach bu ekolü “sanatçı mecazı” isimlendirmesiyle şöyle tariflemektedir: “Bir mimarın hayatını bilmek, onun yapıtları hakkında nasıl bir bilgi sağlar (biyografik nedensellik)? Mimarı yapıtında ne ölçüde bulabiliriz (atfetme, müelliflik)? Bir sanatçı üzerinde kurumsal ya da tarihsel ortamın (bağlamsal nedensellik), yetiştirilme ve kültürün (psikolojik nedensellik), bir “usta”nın (soy kütüğü olarak etki) ya da sınıf, ırk, toplumsal cinsiyet ve cinselliğin etkisinin doğası nedir? Mimarlık yapıtlarını analiz edenlerin mimara ayırdıkları özel konum, mimarlık tarihi yazmanın en sürekli boyutlarından biridir. Bu figürün icra ettiği “sihir”, mimarlık tarihinin önemli bir boyutudur” (24). Bir başka ana damar olarak daha çok Avusturya sanat tarihi ekolünden bahsedilebilir. Sanatçı “adlarının olmadığı bir mimarlık tarihi” olarak değerlendirilen bu ekol “sanat yapıtı ile şimdi arasındaki eleştirel mesafenin kısalması, modern sanat tarihyazımında odağın sanatçı figüründen sanat yapıtının kendisine kaymasının çok önemli bir yönü”nü temsil ediyordu. Bir sanat eseri sanatçısından bağımsız olarak bir “çağın ruhunu” yansıtmaktaydı ve zamanı aşan, başka zamanlara da iletilen değerleri barındırmaktaydı. Bu şekilde sanat eseri ile bugün arasında farklı toplumsallıklar silinerek, onun,  yaşanılan zamana ait bir anlam üreticisi olarak gelmesi sağlanıyordu. Böylece sanat adeta zamansız bir nesneye dönüştürülüyordu. Heinrich Wölfflin, Jakob Burckhardt bu ekolün önce gelen sanat tarihçileriydi. 

Bu bakış tarzlarının yanı sıra ister bin yıl önce isterse yüz yıl önce inşa edilsin, “bina”, mimarların ve mimarlık tarihçilerinin önünde bütün somutluğuyla durmaktadır. Leach binanın önemine şu cümlelerle değinmektedir: “Son tahlilde, bina, mimarlık tarihçilerinin araştırma ve öğretilerinde uzun süredir ele alınan kültürel bilgilerin karşısına özgül bir güçlük çıkarır. Binanın içinde hangi bilgiler saklıdır, diye sorarlar. Nerede ve ne zaman var olduğuna bağlı olarak binada neler birikir? Bina geçmişe nasıl ışık tutar? Geçmişin bir izi olarak nasıl var olur? Bunlar, mimarlık tarihçisinin sorgulamasının merkezinde yer alan kalıcı sorularıdır” (25). 

Sanatçı, sanatçının icat ettiği sihir, mekan, zaman, zamansızlık, geçmiş, şimdi, eleştirel mesafe, bina, binada birikenler gibi kavramlar ve meseleler bugün olanca önemiyle tekrar yorumlanmaktadır. “Post-modernite” döneminde bu kavramların iç içe geçen bir ilişkiler ağında yer aldığı söylenebilir. Mimari eserlere hem mimarı açısından hem de somut çıktı olarak bakmak bu çağın vazgeçilmezi gibi görünmektedir. Bu bakışlarda gizli olan temel mesele, Jameson’un da farklı bir bağlamda dikkat çektiği zaman-mekan ilişkileri olduğu söylenebilir. Fakat mimarlık tarihinin özgül koşulları içinden bakıldığında Jameson’un zaman yerine mekanın hakim kılındığı yönündeki tezi bazı açıklamalara muhtaç görünmektedir. Bu yazıda dile getirilen mimarların yapmaya çalıştığı şey, Jameson’un “zamanın iptali” tespitlerinin farkında olduklarıdır. Onlar zamanı geçmiş-bugün-gelecek olarak konsantre hale getirmekte, fakat bunu yapmaktaki niyetlerinin “zamanı iptal” etmek değil, her üç yöne doğru açmak olduğu iddia edilebilir. Dünyanın farklı coğrafyalarında bu “krize” karşı mimari üretimleriyle farklı cevaplar aramaktadırlar. Bu arayışları ise onların yeniden gündeme gelmelerine ve ziyaret edilmelerine yol açmaktadır. Buradan yola çıkarak, Türkiye mimarlık ortamının da derinlerde böyle bir arayışının olduğu dile getirilebilir. Mimarların madde, malzeme ve de nesneyle kurdukları ilişki biçimleri ise zaman-mekan olgularını açımlamak için birer “aracı” olarak okunabilir. Konu, bazı mimarların açıklamaları ile örneklendirilebilir. 

Mimarlıkta kullanılan malzemenin, konstrüksiyonun yani “maddenin” mimarlığın çeşitli kriz dönemlerinde tekrar gündeme geliyor oluşu ise ayrıca zikredilmeye değerdir (26). Mimarlık teorisi ve pratiğinin maddeyle ilişkisi hep vardı şüphesiz. İçinde yaşadığımız bu dönemde ise madde söylemlerinin çoğaldığını söyleyebiliriz. Tekrar ziyaret edilen mimarların ortak özelliğinin bu tür motivasyonlar olduğu söylenebilir. Mimarlığın özgül koşulları dikkate alındığında asli unsurlarından biri olan madde ya da mimarlığın maddeselliği her durumda kurtarıcı bir role sahipmiş gibi görünmektedir. 

İsveçli mimar Sigurd Lewerentz’in insanlığın ürettiği en eski malzeme tuğla ile çağına göre en yenisi olan çeliği bir arada kullanma arzusu daha derinlerde bir şeylere işaret etmektedir. Onun yaptığına, iki maddeyi yan yana ve her birini kendi doğasında bırakarak zaman kavramını ortadan kaldırma ya da zamanlarüstü bir mimarlık üretme isteği denebilir (27).

Amerikalı Louis Kahn (1901-1974)’ın Kimbell Sanat Müzesi ile Turgut Cansever’in Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (Resim 1-3) arasında tonozları üzerinden bir bağ kurulabilmektedir. Fakat daha ileri okumalarda bu bağın sadece biçimsel bir bağ olmadığı ortaya çıkar (28). Madde ile kurulan ilişki mekan ve zaman algımızı değiştirmeye dönüktür adeta. Bu yapılarla karşılaşıldığında şu soru akıllara düşebilmektedir: Şu an, gerçekte hangi zamandayız? Tonozun yüzyıllardan bu yana gelen mimari biçimsel dili, hacim oluşturucu niteliği ve açıklık geçme potansiyeli gibi özellikleri ile geçmişe; bugünkü mekansallıkla inşa edilişleri, dış yüzeyde daha fazla görünür olmaları ve konstrüktif sorgulamalara yol açan tektonikler haline getirilmeleri ise bugüne bağlar kurar. Zaman mekan ile mekan da zaman ile konuşmaya başlar. O konuşmanın görünürdeki aracısı biçim, ilişkiyi derinleştiricisi ise maddedir.  

Resim 1. Turgut Cansever ve Feyza Cansever, Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (Fotoğraf: Halil İbrahim Düzenli).

Resim 2. Turgut Cansever ve Feyza Cansever, Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (Fotoğraf: Halil İbrahim Düzenli).

Resim 3. Turgut Cansever ve Feyza Cansever, Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (Fotoğraf: Halil İbrahim Düzenli).

İtalyan mimar Carlo Scarpa (1906-1978) 1974 tarihindeki bir konferansında şu soruyu soruyordu: “Mimarlık şiir olabilir mi?”. Bu soruyu başat tutarak mimarinin “uluslararası üslup” dönemine atıf yaparak İtalya’nın “kültürel yoksulluk” çektiğinden bahsediyordu. En önemli işlerinden olan Brion Mezarlığı’nı anlatırken “modern rasyonel düşüncenin gereksiz diye dışarıda bıraktığı alanları kullanarak insanın kendisini ifade etmesi gerektiğine inandığımı söylemek istiyorum” ifadelerini kullanıyordu. Ayrıca eski dönemlerin kanonik öğesi, kemerli mezar nişi olan “arcosolium” onun geçmişle ve maddeyle kurduğu ilişkiye bir örnek olarak verilebilir: “Arcosolium” bir kemere, bir köprü açıklığına dönüştü; eğer resimleştirmeseydim, yani bezemeseydim hala bir köprü gibi görülebilecek çimentoyla kuvvetlendirilmiş bir kemer olurdu. Biz boyamak yerine mozaik kullandık; bir Venedik geleneğini farklı bir şekilde yorumladım” (29) (Resim 4-6).

Resim 4. Carlo Scarpa, Brion Aile Mezarlığı (Fotoğraf: Ömer Faruk Tekin).

Resim 5. Carlo Scarpa, Brion Aile Mezarlığı (Fotoğraf: Ömer Faruk Tekin).

Resim 6. Carlo Scarpa, Brion Aile Mezarlığı (Fotoğraf: Ömer Faruk Tekin).

Portekizli mimar Alvaro Siza (1933-…) “Sekiz Madde”sinde bir yapı ustası ile olan diyaloğunu nakleder: “Bir yapı ustası ile engebeli bir zemine nasıl 30×30’luk mozaik döşeyebileceğimizi tartışmıştık. Ben, yakınlardaki bir duvara göre diyagonal döşemeyi öneriyordum, o ise paralel döşemeyi. Ertesi gün şantiyeye gittiğimde bana “Haklıydın. Senin dediğin gibi yapmak daha kolay” demişti. Onunla amacımız ortaktı: İnşaatı en pratik ve rasyonel biçimde tamamlamak istiyorduk. Parthenon’da, Chartres’da veya Casa Mila’da durum böyleydi” (30). Siza, burada kendine yakın zamandan uzak zamana kadar mimari yapıları “rasyonel olan” üzerinden bir araya getirmekte ve maddi bir unsur olan mozaik döşemeyi aracı kılmaktadır.

Avusralyalı mimar Glenn Murcutt (1936-…) Juhani Pallasmaa’nın şu cümlelerini alıntılar ve bunları düşündüğünü söyler: “Yıllar süren bolluk ve bereketin ardından, mimarlık mecazi ifade ve uygulamalı zanaat ögelerinin tekrar birbirinin içine geçtiği, zorunlulukların estetiğine dönme eğilimindedir” (31). Bir başka yerde zaman meselesine değinir: “Geçmişte doğanın zamanı ve insanlık zamanı birlikte ilerlerdi, artık öyle değil. İnsanlık zamanı, geçtiğimiz 60 yılda ivmelenmiş bir zamana dönüştü ve doğanın zamanıyla eş zamanlılığını yitirdi” (32).

Srilankalı mimar Geoffrey Bawa (d.1919-ö.2003) ve ondan çok şey öğrendiğini dile getiren, birlikte çalışan Avustralyalı mimar Kerry Hill (d.1943-ö.2018)’in işlerinde sürekli olarak “yerin ruhu”na atıflar ve yerin geçmişiyle kurulmaya çalışılan bağlantıları gözlemlemek mümkündür. Mısırlı mimar Hasan Fethi (33) ile Hindistanlı mimar Charles Correa (34) bulundukları konumdan, ülkelerinden kalkarak mekan ve madde/malzeme önerileri getirmekteydiler. Bu mimarların hemen hepsi yeni bir zamansallık üretmek istiyorlardı. Yaptıkların şeyin, geçmiş-bugün ve geleceği birlikte ele almaya dönük, her üç zamanı da aynı mekanda birleştirerek, esere bakan gözün her üç zamana dair serbest çağrışımlar yapabilmesine kapı aralamak olduğu söylenebilir. O da bir bakıma “zamansızlık” denen kavrama işaret ediyordu.  

Mimar Nevzat Sayın 1993 yılında Turgut Cansever’le yaptığı bir söyleşide Cansever’in eserleriyle ilgili değerlendirmeler yapıp ona bir soru yöneltmişti: “Sizin yapılarınızda insanı müthiş etkileyen bir yan var. Onların önündeyken ilk anda çok tanıdık gibi geliyor. Fakat biraz yakından baktığım zaman, onun tanıdığım şey olmadığını görüyorum. Bir yapınızı anlamak için diğerlerini de bilmek gerekiyor. Bu parça-bütün toplamıyla bir duyguya varıyor insan; ilk an etkisiyle geçmişe ait gibi duran; inandırıcı, tutarlı, kalıcı etkisiyle gelecekte de var olacak ve tam o ana da ait olan bir yapıyla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Bu neredeyse “zamansızlık” diye tanımlanabilecek bir durum olabilir mi?”. Turgut Cansever’in cevabı ise şöyleydi: “Buna, tarihle gelecek arasında bulunanın içinde bulunduğu an ile sınırlı ve geçmişe bağlı olup geleceğe de uzanır olması durumu denebilir. İki sorumluluğum birden var: Biri geçmiş tecrübeye saygı ve onun öğretilerine aktüel şartlar içerisinde nasıl çözümler getireceğime bakmak, buradan itibaren de gündeme getirilecek çözümün gelecek karşısında sorumluluk payı olduğunu unutmamak. Yapılan şeyin hem geçmişe, hem geleceğe doğru olması” (35).

Jameson’un “post-modern dönemde zamanın mekan tarafından iptali” ve “zamanın şimdiki zamana indirgenme hali” olarak kastettiği durum, yukarıda söz konusu edilen mimarların birbirinden farklılık gösteren tema ve yaklaşımlarla da olsa üstesinden gelmeye çalıştıkları şey olarak görünmektedir. Mimarlık doğası gereği “şimdi” ve “burada” vücut bulur. Buna da somut anlamıyla bina denir, madde ile oluşturulur. Mimarlıkta “zamansızlık”, “zamanlarüstü” olma arayışları aynı zamanda mekan-zaman kategorilerinin birleştirilme çabası olarak okunabilir. Bu birleştirme esasında Jameson’un bahsettiği gibi bir “iptal”den ziyade mimarlığı ve mekanı her üç yöne (geçmiş-bugün-gelecek) açma çabası ve mimarların “zaman-mekan” krizine öteden beri aradığı bir cevap olarak değerlendirilmelidir. Madde ise söz konusu mimarların üzerinde fazlaca yoğunlaştıkları, en önemli araç olarak gündeme gelmektedir. 

Son/Uç: Yeni Dijital Süreçler ve Mimarlığın “Kadim” Meseleleri
1980’lerde “kişisel bilgisayarın keşfi” Jameson tarafından büyük bir dönüşümün habercisi olarak görülmekteydi. “Enformasyon teknolojileri”nin büyük bir hızla gelişmesi, dijital medya, sosyal medya platformları ile artık o dönüşümün çok daha ileri aşamalarındayız. Peki, asıl mesele olarak yukarıda bahsedilen, mimarlığın kadim meseleleri olarak zaman-mekan-madde ilişkilerine, algılama biçimlerine bu gelişmelerin dönüştürücü bir etkisi olacak mı?

Salgın sürecini de içine alan ve online/çevrimiçi platformların kullanıldığı bir mimarlık eğitimi döneminde (2020 Bahar) İstanbul Şehir Üniversitesi Mimarlık Bölümü müfredatında yer alan “Mimarlık Okumaları” dersinde Carlo Scarpa, Alvaro Siza, Louis I. Kahn, Glenn Murcutt, Hasan Fethi, Jorn Utzon, Charles Correa, Geoffrey Bawa, Kerry Hill, Balkrishna Doshi, Sigurd Lewerentz, Tadao Ando mimarileri üzerine konuşuldu. Mimarların kendi metinleri okundu, üzerlerine yazılan eleştiri metinleri konu edildi ve mimari eserleri incelendi. “Tasarım Atölyesi 3 ve 4” de ise Üsküdar Selimiye Mahallesi’nde “Çarşı-Pazar” temasıyla bir mimari proje üretimi gerçekleştirildi. Mimarlar bir izlek olarak takip edildi. Yukarıdaki yorumları da ilave ederek, derslerde yapılan tartışmalar ve ortaya çıkan sonuçlar üzerinden bazı ön değerlendirmeler ve kestirimler yapmak mümkün görünmektedir.

Mimarlık eylemi, üzerine sürekli konuşulan, yazılan, yorumlanan ve bizzat inşa edilen; mekan, zaman, madde gibi yorumlama çerçevelerine hazır bir örneklem oluşturan; çevre, davranış, kullanıcı, ekonomi vb. gibi sözün olabildiğince çeşitlendirilebileceği bir “oluş” hali. Mimarlık eğitimi ise dijital ya da konvansiyonel olup olmadığına bakılmaksızın inşai olan ile söylemsel olan arasında mekanı, zamanı, maddeyi yassıltan bir ara durak olagelmiştir. Jameson’un tespitleriyle “enformasyon teknolojileri” ve “kapitalizmin yeni evreleri” ilerledikçe zaman-mekan arasındaki gerilimli ilişki, deyim yerindeyse savaş hali daha da belirgin hale gelecektir. Mimarlığın kadim meseleleri olan mekan-zaman-madde ise, gerilimli ilişki arttıkça daha çok önem kazanacaktır.  Yeni dijital süreçler geliştikçe mimarlığın “kadim” mecraları güç kaybetmek yerine daha güçlü bir şekilde gündeme gelecektir. İnsana, mekana, zamana dair sorgulamalar artacak gibi görünmektedir. “Yeni” olan, “kadim” olanı sürekli kılacaktır.

Kaynaklar 

  1. Türkçe’deki son önemli çevirilerden biri için bkz.: Sykes, A.K.(ed.), Yeni Bir Gündem İnşa Etmek: Mimarlık Kuramı 1993-2009, Göksun Akyürek (çev.), Küre Yay., İstanbul, 2017. Bu serinin ilk cildi ise şu derlemeydi: Nesbitt, K.(ed.), Theorizing A New Agenda for Architecture: An Anthology of Architectural Theory 1965-1995, Princeton Architectural Press, New York, 1996.  
  2. Zeka, N.(haz.), Postmodernizm, G. Naliş-D. Sabuncuoğlu-D. Erksan (çev.), Kıyı Yay., İstanbul, 1990.
  3. “Fredric Jameson: Moderniteden Postmoderniteye (2011)”, Koray Kımızısakal (çev.), https://www.youtube.com/watch?v=713j0gEsNs0, (Erişim: 01/07/2020). 
  4. Türkçe’deki en yeni değerlendirmelere, Peter Eisenman üzerine yakın zamanda yayınlanan iki ayrı makale örnek verilebilir. Gür, Ş.Ö., “Bir Otonomi Denemesi: Diyagramlar ve ‘Feints’, Yapı Dergisi, sy., 455, 2020, s. 22-25; Civelek, Y., “(Post)Modern Bir Mit Olarak Izgara: Eisenman’ın Kavramsal Mimarlığının Başı ve Sonu”, Sanat Yazıları, sy. 37, 2017, s. 209-228.
  5. “Dosya: Le Corbusier’den Türkiye’ye”, Sanat Dünyamız, sy. 87, 2003.
  6. Batur, A.(ed.), M. Vedad Tek: Kimliğinin İzinde Bir Mimar, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2002.
  7. Cengizkan, A.(ed.), Mimar Kemalettin ve Çağı: Mimarlık, Toplumsal Yaşam, Politika, TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Ortak Yayını, Ankara, 2009.
  8. Kuruyazıcı, H.(haz.), Osmanlı’dan Cumhuriyete Bir Mimar: Arif Hikmet Koyunoğlu (Anılar, Yazılar, Mektuplar, Belgeler), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008.
  9. Eldem, E., Tanju, B. ve Tanyeli, U., Sedad Hakkı Eldem I: Gençlik Yılları, Osmanlı Bankası Yay., İstanbul, 2008; Tanju B., Tanyeli, U., Sedad Hakkı Eldem II: Retrospektif, Osmanlı Bankası Yay., İstanbul, 2009.
  10. Tanyeli, U., Yücel, A., Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar, Osmanlı Bankası ve Garanti Galeri Ortak Yayını, İstanbul, 2007.
  11. Cengizkan, A., İnan, A.D. ve Cengizkan, M. (ed.), Modernist Açılımda bir Öncü: Seyfi Arkan, Mimarlar Odası Yay., Ankara, 2012.
  12. Gür, Ş.Ö., Durmuş, S., “A Re-Reading of Turkish Modern Architecture After Derrida”, OJAD, Volume (5), Issue (3), July- 2017, pp: 1 – 21.
  13. Cengizkan, N. M.(ed.), Louis Kahn’a Yeni/den Bakış – Louis Kahn Re/framed, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Yay., İstanbul, 2017.
  14. “Sessizlik ve Işık” (s. 33-52), “Oda, Sokak ve İnsanlığın Uzlaşısı” (s. 125-140), “Mimarlıkta Kanun ve Kural” (s. 213-232), Louis Kahn’a Yeni/den Bakış, N. Müge Cengizkan (ed.), Suna ve İnan Kıraç Vakfı Yay., İstanbul, 2017.
  15. Videolar:  www.youtube.com/user/PeraMuzesi (Erişim: 01/07/2020)
  16. Bazıları şunlardır: Fethi, H., Katılımcı Mimarlık, Serpil Özaloğlu (çev.), Mimarlar Odası Yay., Ankara, 2010; Kahn, L.I., Öğrencilerle Söyleşiler, Nazım Dikbaş (çev.), YEM Yay., İstanbul, 2014; Siza, A., Apaçıklığı İmgelemek, Alp Tümertekin (çev.), Janus Yay., İstanbul, 2015; Bilgin, İ., Mimarın Soluğu: Peter Zumthor Mimarlığı Üzerine Denemeler, Metis Yay., İstanbul, 2016; Gülgönen, A., Louis I. Kahn’da Beaux-Arts Etkisi, Alp Tümertekin (çev.), Janus Yay., İstanbul, 2018; Yetken, C., Klasik Müzik Islıkla Çalınmaz: Louis Kahn Stüdyo ve Atölyesinde Birlikte Üretmek, YEM Yay., İstanbul, 2020.
  17. Düzenli, H.İ., Eğler, N.A., Yılmaz, A., Çelik, C., Öğün, E., “Mimarlık Düşüncesi ve Mimar Seminerleri”, Bilim ve Sanat Vakfı, İstanbul, 13/10/2018-17/11/2018
  18. Tanyeli, U., Mütereddit Modernler (Schmitthenner, Pikionis, Fathy, Eldem, Correa): Dünyada ve Türkiye’de Mimar İdeologlar, Işık Üniversitesi Yay., İstanbul, 2018.
  19. Yücel, A., “İki Proje: Ürgüp, Sapanca…Yerel(lik) ve Ötesi”, Arredamento Mimarlık, sy. 105, 1998, İstanbul, s. 99.
  20. Tanju, B., “Sonlu ve Sonsuz Oyunlar: Aldo van Eyck”, https://manifold.press/sonlu-ve-sonsuz-oyunlar-aldo-van-eyck, 30/08/2018 (Erişim: 01/07/2020).
  21. 2 Şengül Öymen Gür’ün kitabında tartışmaları özetleyen “Mimarlık Kuramı ve Sorunları” bölümü ve mekan- çevre-davranış çalışmaları için bkz.: Gür, Ş.Ö., Mekan Örgütlenmesi, Gür Yayıncılık, Trabzon, 1996, s. 19-23. Ayrıca, modern dönem mimarlık tarihçiliğinin ve kuramının önemli bir toparlaması için bkz.: Leach, A., Mimarlık Tarihi Nedir?, Hayrullah Doğan (çev.), Koç Üniversitesi Yay., İstanbul, 2010.
  22. Mimarlık kuramı ve de eleştirisinin işlevi konusunda kapsamlı bir makale için bkz.: Gür, Ş.Ö., “Mimaride Eleştirinin Konstrüksiyonu: Perspektif, Gerçeklik, Yöntem ve İlke”, Teori ve Eleştiri, Hüseyin Su (der.), Hece Yay., Ankara, 2004, s. 211-262. Ayrıca bkz.: Gür, Ş.Ö., “Mimariyi Eleştirmek (1)”, Yapı, sy. 194, 1998, s. 56-67; Gür, Ş.Ö., “Mimariyi Eleştirmek (2)”, Yapı, sy. 195, 1998, s. 49-56.
  23. Vasari, G., Sanatçıların Hayat Hikâyeleri, Elif Göktepe (çev.), Sel Yay., İstanbul, 2013.
  24. Leach, A., Mimarlık Tarihi Nedir?, Hayrullah Doğan (çev.), Koç Üniversitesi Yay., İstanbul, 2010, s. 34.
  25. Leach, A., Mimarlık Tarihi Nedir?, Hayrullah Doğan (çev.), Koç Üniversitesi Yay., İstanbul, 2010, s. 136.
  26. Örneğin Kenneth Frampton’un tektonik-atektonik-skenografik ayrımları ve tektonik kültür tanımı bu bağlamda düşünülebilir. Söz konusu kavramlar üzerinden Carlo Scarpa değerlendirmesi için bkz.:  Güzer, A., “Carlo Scarpa: Sanatın Mimarlıkta Temsiliyeti Üzerine”, Carlo Scarpa, Meral Ekincioğlu (ed.), Boyut Yay., İstanbul, 2001, s. 57.
  27. Civelek, Y., “Mescid ve Mimari”, Kutadgu Bilig, sy. 25, 2014, s. 270-272.
  28. Akkaya, N.N., “Turgut Cansever ve Louis I. Kahn Mimarileri Üzerine Soruşturmalar: Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü, Kimbell Sanat Müzesi”, Yüksek Lisans Tezi, Mardin Artuklu Üniversitesi, Mardin, 2017.
  29. Scarpa, C., “Mimarlık Şiir Olabilir mi?”, Carlo Scarpa, Meral Ekincioğlu (ed.), Boyut Yay., İstanbul, 2001, s. 81-88.
  30. Siza, A., “Sekiz Madde”, Alvaro Siza, Meral Ekincioğlu (ed.), Boyut Yay., İstanbul, 2001, s. 85-89.
  31. Pallasmaa, J., “From Metaphorical to Ecological Functionalism”, Architectural Review, Haziran 1993’den aktaran Murcutt, G., “Gözlemlemek İçin Yetiştirilmek: Glenn Murcutt / Cynthia Davidson’ın Glenn Murcutt ile Röportajı”, Yeni Bir Gündem İnşa Etmek: Mimarlık Kuramı 1993-2009, A. Krista Sykes (ed.), Göksun Akyürek (çev.), Küre Yay., İstanbul, 2017, s. 362.
  32. Murcutt, G., “Dayatma Mimarlığından Çok, Duyarlılık Mimarlığını Benimsiyorum”, Nur Çağlar (çev.), Serbest Mimar, sy. 10, 2012, s. 10 (Bağlantı: http://www.tsmd.org.tr/Eklenti/43,serbest-mimar-dergisi-10.pdf?0 )
  33. Fethi, H., “Düş ve Gerçek”, Hasan Fethi, Meral Ekincioğlu (ed.), Boyut Yay., İstanbul, 2000, s. 93-112; Fethi, H., “Hassan Fathy Konuşuyor”, Mütereddit Modernler: Dünyada ve Türkiye’de Mimar İdeologlar, Uğur Tanyeli, Işık Üniversitesi Yay., İstanbul, 2018, s. 138-139.
  34. Correa, C., “Gökyüzünün Lütufları”, Mütereddit Modernler: Dünyada ve Türkiye’de Mimar İdeologlar, Uğur Tanyeli, Işık Üniversitesi Yay., İstanbul, 2018, s. 218-227.
  35. Cansever, T., Kubbeyi Yere Koymamak, İz Yay., İstanbul, 1997, s. 48.