Canlı Strüktürler Sürdürülebilir Yapılı Çevreler için Bir Alternatif Olabilir mi?

Güneş Mutlu Avinç, Arş. Gör.
Semra Arslan Selçuk, Doç. Dr.

“Tapınaktır ağaçlar. Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Öğretiler ve reçeteler vaaz etmez onlar, münferit şeylere aldırmadan hayatın kadim yasasını söylerler.” 

Hermann Hesse – Ağaçlar

Yeryüzünde -dolayısıyla doğada- bir varoluş biçimi olarak tariflenebilecek “mimarlık” yüzyıllar boyunca doğal çevre ile farklı diyaloglar kurmuştur. Sanayileşme ile metalaşan ve tüketim nesnesine dönüşen doğanın tüm ekosistemleri insan faaliyetleri ile zarar görmüş ve dengeler bozulmaya başlamıştır. “İnsanı merkeze alan ve sınırsızca/sorumsuzca doğaya üstünlük kurarak onu tüketme yolunu açan” antroposentrik (1) (Gül, 2013) yaklaşımın insanlığın sonunu getireceği gerçeğini fark eden bilim insanları; ekosistemi bir bütün olarak gören, “bütünün yararını gözeten ve her bir canlının varlığına değer veren ekosentrik/biyosentrik” (Arslan Selçuk ve Mutlu Avinç, 2019) yaklaşımları yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. 

Doğada her şey bir denge/uyum halindedir. Yaşadıkları ortama ve çevresel koşulara adapte olmaya çalışan organizmalar, milyonlarca yıldır geliştirdikleri mekanizmalar sayesinde yaşadıkları ortama uyumlanarak hayatta kalmaktadır. Baumeister (2007) bu durumu “araştırma ve geliştirme” olarak tarif etmektedir (Baumeister 2007’den aktaran; Salim, Mydin & Ulang, 2014) Bilim insanları, doğanın (özellikle enerji ve malzeme gibi konularda) temel yaşamsal problemlere karşı geliştirdikleri çözüm yöntemlerini “geniş bir veri havuzunda” biriktirdiğini ifade ederek, bu bilginin çağımız insanının yaşadığı benzer sorunların çözülmesi amacıyla kullanılması gerektiğini belirtmektedirler. Araştırmacılar özellikle “kaynaklara erişim, iklim değişikliği, sürdürülebilir yapılı çevreler” gibi sorunları çözmek ve daha da önemlisi insan faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için biyo-bilgili araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin önemini vurgulamaktadır. (Alberti, Marzluff, Shulenberger, Bradley, Ryan & Zumbrunnen, 2003).

Yapılı çevreler, büyük miktarlarda kaynak tüketmeleri, dönüşümsüz atık üretmeleri ve sera gazı emisyonları ile yarattıkları çevresel ve sosyal problemlerden sorumlu tutulmaktadır (Mazria, 2003; Doughty ve Hammond, 2004). Bununla birlikte, artmakta olan çevresel bilinç ile “mimarlıktan” daha yeşil malzeme kullanımı, daha performatif binalar ve daha sürdürülebilir bir çevre için mimarlık-doğa iş birliğini sunan yenilikçi çözümler beklenmektedir. Bu bağlamda tasarımcıların, sürdürülebilir yapılar/kentler oluşturmak, doğal çevre ve yapılı çevrede simbiyotik birliktelikler oluşturma arayışları sürmektedir.  

Bu arayışlar farklı mimari yaklaşımların gelişmesine yol açmaktadır. Biyo-bilgili mimariler adı altında toplanabilecek bu yaklaşımlar, doğadaki “veri havuzunu” görsel /estetik hedeflerden ziyade “etkin” çözümler için değerlendirmektedir. Bir başka ifade ile doğa-mimarlık ilişkisi “analojik” yaklaşımlardan uzaklaşarak, yerini “metaforik” düzeye ulaşan bir öğrenmeye bırakmaktadır. Bu sayede, doğadaki malzemeleri kullanırken aynı zamanda doğadaki form-malzeme ve strüktürlerin nasıl eş zamanlı oluştuğunu ve doğadaki çalışma prensiplerini keşfeden araştırmacılar, doğaya bakma biçimlerini de değiştirmektedir. 

Bu çalışmanın konusunu oluşturan “canlı strüktürler” (living structures), sürdürülebilir, ekolojik ve düşük maliyetli yapılar tasarlamak ve inşa etmek amacıyla doğal organizmaların yapısal özelliklerinin ve potansiyellerin kullanılması olarak tanımlanmaktadır (Vallas & Courard, 2017). Bu teknik, bitkileri/ağaçları yapılı çevrelerde kullanmak için doğal bir malzemeyi zarar görmeden manipüle ederek planlama ve inşa etme sürecinin tamamının tasarlanmasına izin vermektedir. Ağaçlar büyürken sürece dahil edilen birleştirme elemanları ve teknikleri sonucunda yapıların ortaya çıkmasına izin veren bir inşa yöntemidir. Doğal malzeme ile birleşme/bütünleşme fikrinin, kentlerde doğal olanı yok etmek yerine çevre dostu inşaatlarla yapılı çevreler yaratmak görüşünü destekler potansiyeller barındırdığı iddia edilmektedir. 

Bu bağlamda makalede, mimaride “canlı strüktür” yaklaşımının özelliklerini ortaya çıkarmak için mevcut araştırma projelerinde kullanılan yenilikçi yöntemler değerlendirilmiştir. Ağaçlarla/bitkilerle strüktür inşa etme eylemlerinin yer aldığı deneysel projeler ele alınarak, tasarımcının doğayı korumak onunla uyumlu, sürdürülebilir tasarımlar yapmak düşüncesinin aslında ona hükmedici onun büyüme gelişme düzenine müdahale edici kararlar içerip içermediği sorgulanmıştır.  

Mimarlıkta Ağaç Metaforu ve Değişen/Dönüşen Paradigmalar
“Tasarımcı bakış açısıyla soruyorum: Neden ağaç gibi bir bina tasarlayamıyorum? Oksijen üreten, nitrojeni sabitleyen, karbonu tutan, suyu damıtan, toprağı inşa eden, enerjisini güneşten alan, karmaşık şekerler ve yiyecekler üreten, mikro iklimler yaratan, mevsimlerle renk değiştiren ve kendini kopyalayan bir bina. Bu, doğayı bir sıkıntı olarak değil, bir model ve bir akıl hocası olarak görmektir. Harika bir olasılık …”

(McDonough ve Braungart, 1998)

Mimarlık tarihine bakıldığında doğadan esinlenilmiş/öğrenilmiş pek çok örnek bulunmaktadır. Örnekler incelendiğinde ağaç gibi dallanmış kolonlardan çiçekli bezemelere, örümcek ağı gibi yapılaşmış hafif konstrüksiyonlardan rijit kabuklara (Portoghesi, 2000) kadar pek çok mimari eser görülecektir. Bu yapılaşmalar içinde “ağaçlar” tasarımcının dikkatini çeken, ona esin veren ve mimarlık tarihi boyunca en çok karşılaşılan yapılar arasındadır. Ağaçlar mimari bezeme olarak kullanılan yaprak ve dallanma motiflerinin ötesinde, tasarımcı için çoğu zaman bir strüktürel modeldir. (Özdemir ve Arslan Selçuk, 2016). “Ağaçta büyüme ve dallanarak çoğalmayı gözlemlerken; kökler, gövde, dallar ve yaprakların birbirleriyle ilişkileri ve yüklerin dağılımı göz önünde bulundurulduğunda bu bilginin mimarlıkta da çözülmesi gereken yük dağılımı sorununun bir yanıtı olabileceğini de keşfetmiştir” (Arslan Selçuk ve Gönenç Sorguç, 2007). Ağaçları bir mentor olarak gören Gaudi’nin yapıtlarında bu soruların cevaplanma biçimleri dikkat çekicidir. (Resim 1)  

Resim 1. Sagrada Familia’nın ana nefinin grafik denge analizi (Sugraries, 1923’ten aktaran; Rian & Sassone, 2014).

Mimarlık tarihinde ağaçtan esinlenmiş, ağaç gibi bezenmiş, ağaç gibi davranan, pek çok yapı bulunmaktadır. (Rian & Sassone, 2014). “Ağaç gibi bir bina ve orman gibi bir şehir tasarlamak” (McCurry, 2016) fikri her dönem tasarımcıların ilgisini çekmiştir. Öyle ki günümüzde artan çevre sorunları, hava kirliliği, sürdürülebilirlik ve kendi kendine yetebilme (off grid) arayışları tasarımcıların ağaçlara bakışını değiştirmektedir (Resim 2).

Resim 2a. Oksijen ve enerji üreten “Air Tree”, Madrid, İspanya (URL-2), b. Bosco Verticale (The Vertical Forest), Milano, İtalya (URL-3), c. Boston’un havasını temizleyen yapay ağaçlar / Treepods Initiative – Influx Studio (URL-4).

Bütün bu esinlenme ve öğrenmelerin dışında ve farklı bir kategoride ele alınabilecek, ağaçlarla kurulan bir başka mimari diyalog dikkat çekicidir. Uygulamalarının çok daha eskilere dayandığı bilinen “canlı strüktür” kurma fikri günümüzde farklı boyutlarıyla tartışılmaya başlanmıştır.   

Canlı Strüktürlerin Kısa Bir Tarihi
İnsanın ağaçlara olan ilgisi onu incelemek, ona hayran olmak ve onu taklit etmekle kalmamıştır. Ağaçların sadece bir malzeme olarak işlenmesi ve bir ürüne dönüşmesi kadar büyüme sürecinin manipüle edilerek mimari strüktürlere ve mekanlara dönüşme potansiyeli onu heyecanlandırmıştır. Literatürde ulaşılabildiğimiz ilk örnek 1914 yılında John Krubsack tarafından yapılmış olan “canlı sandalye”dir. Sandalye, 7 yıl boyunca büyüyen canlı ağaçların gençken eğitilmesi/şekillendirilmesiyle yapılmıştır. (Resim 3) Krubsack’in ilk denemede düzgün ve dengeli bir sandalye “büyütebilmesi” ve bir sandalye “hasat” edebilmesi “küçümsenmeyecek” bir başarı olarak literatüre girmiştir (URL-5).

Resim 3. John Krubsack’ın yaşayan sandalyesi (grown chair), 1908 (URL-6).

Bu durum 1925’te ağaçları şekillendirmeye başlayan Axel Erlandson gibi diğer “ağaç şekillendiricileri” cesaretlendirmiştir. Erlandson, Kaliforniya’da 70’ten fazla ağaç heykelin “Dünyanın En Garip Ağaçlarını Burada Görün” tabelasıyla sergilendiği Ağaç Sirki’ni 1947 yılında açtı. Genç mimar Mark Primack aldığı bir sanat bursuyla ağaçları ve hikayelerini belgelemeye başladı ve onları oldukları gibi çizip kaydetti. Bu ağaçlar 1984 yılından beri taşınmış oldukları Gilroy Parkı’nda yaşatılmaktadır (URL-6) (Resim 4)

Resim 4. Sepet ağacı, giriş kapısı ve  “Ağaç Sirki”ndeki ağaçlardan örnekler (URL-6, URL-7, URL-8, URL-9).

Mimari ilk örnekler bir peyzaj mimarı olan Arthur Wiechula’nın 1926 yılında yayınladığı “Developing Houses from Living Trees” isimli kitabında görülmektedir. Wiechula, canlı dalları aşılama yoluyla yapıların nasıl oluşturulabileceğini göstermek için basit yapı tekniklerini açıklayan illüstrasyonlar ve destekleyici metinler oluşturmuştur. Genç ağaçların mimari amaçla kullanılmasını sağlayacak şekilde büyümesini öngörmüş ve duvar oluşturma teknikleri geliştirilmiştir. Bir ev inşa etmiş olmasa da çizimleri tasarımcıları ilham vermiştir. 1930’lu yıllarda Neulohe isimli şirket bu yöntemle çit yapımını ticarileştirmiş, söz konusu çitler günümüze kadar ulaşmıştır (URL-10) (Resim 5).

Resim 5. Arthur Wiechula’nın kitabından örnek çizimler (URL-11; URL-12).

Tekniğin mimariye dönüştüğü ilk örnek olan Auerworld Palace (URL-13) üç yüz gönüllünün iş birliği ile 1998 Mart-Nisan aylarında diktikleri ağaçların 10 yıl boyunca büyütülmesi ile “inşa” edilmiştir. Marcel Kalberer ve Sanfte Strukturen iş birliği ile oluşan bu çalışma literatüre “botanik mimari” olarak geçmiştir. Projenin amacı duyarlı, canlı ve doğal iklim döngüleri ile değişen uyarlanabilir yapılar inşa etmektir (URL-14). Ağaçlardan ve çalılardan oluşan yapı büyüme sürecinde sürekli değişen formlar ve yapılar üreterek kullanıcılara, mevsimlerle farklılaşan, mekansal deneyimler yaşatmıştır. 

Resim 6. Auerworld Palace, Bad Sulza, Almanya (URL-13).

Benzer dönemlerde (2001, Trento) İtalyan sanatçı Giuliano Mauri (1938-2009) tarafından tasarlanan Cattedrale Vegetale (Ağaç Katedrali) 1618 m2 bir alanı kaplamaktadır. İnsan ve doğanın uyum içerisinde var olması gerektiği fikrinden hareketle dikilen ağaçlardaki budama dalları, on iki metreye kadar yükselen ve ardından üç metre daha yukarı doğru bükülen sütunlarda birleştirilir. İkili dizilmiş sütunlar, Gotik bir nefin tonozları gibi kemerler çizer. Katedral 120 santimetre çapına sahip 108 adet ahşap sütun iskeleden oluşmaktadır. Her bir sütunun içine dikilen birer genç gürgen ağacının büyüyerek iskelet ömrünü doldurup çürüdüğünde yapıyı ortaya çıkaracağı planlanmıştır (URL-15). Ancak yaklaşık 70 sütununun planlanandan önce çürümesi ve çökmesi sebebiyle 2018 yılında belediye tarafından yıkım kararı alınmıştır (URL-16).

Yakın dönemde ise İsveçli mimarlar Visiondivision ve bir grup mimarlık öğrencisi tarafından bir atölye çalışması kapsamında 2011 yılında Politecnico di Milano kampüsünde tasarlanan ve hala büyümekte olan ağaç strüktürü dikkat çekicidir. Orman metaforu ile yola çıkan atölye, dayanıklılık, yeşil tasarım, geri dönüşüm gibi sürdürülebilir gelecek yapılarını araştırmaktadır The Patient Gardener adı verilen 8m çapındaki kubbe strüktür büyürken bükülecek, budanacak ve dokunacak olan 10 Japon kirazı ağacından oluşmaktadır. Ağaçlar, dairenin içine büyüyen yapıya için rehberlik edecek altı metre yüksekliğinde geçici bir ahşap iskeleye bağlanırken, yukarıdaki dallar birinci kat duvarları olarak dışa doğru yönlendirilmektedir. Ağaçlardan dördü, gelecekteki üst kata çıkacak merdiven olmak üzere bitkilerdeki küçük dallar tellerle birbirine yönlendirilmiştir. Ağaç yapısının büyüme sürecine karşı sabırlı olunduğunda, doğanın mevcut inşa yöntemlerinde karşılaşılan nakliye ihtiyacı, malzeme israfı gibi sorunları azaltacağı vurgulanmaktadır (URL-17).

Resim 8. The Patient Gardener adlı bahçe yapısı (URL-17).

Baubotanik Yaklaşım

Yaşam içerisinde büyüme ve uyum sağlama yeteneği, bitkiler ve binalar arasındaki temel farktır (Born, Jonas, Bunk, Masselter, Speck, Knippers & Gresser, 2016). Baubotanik yaklaşımın temel amacı “ağaçları/bitkileri doğal modeller olarak kullanmak yerine ağacın/bitkinin kendisini mimari sisteme entegre etmek” olarak açıklanabilir. Bu yaklaşım içerisinde yapı ve bitkisel organizma bir bütünün parçaları olarak tasarlanmaktadır. Burada ağacın/bitkinin büyümesi yapı hareketine uygun olacak şekilde kontrollü gerçekleştirilmektedir (Ludwig, 2018). Yaklaşımın amacı, baubotanik inşa teknikleri geliştirerek, tasarım için botanik bir temel oluşturmaktır. Bu bağlamda bitkiler canlı bir yapı malzemesi olarak cansız yapı elemanları ile bağlantılı bir şekilde kullanılmaktadır (Ludwig, Schwertfreger & Storz, 2012).

Resim 9. Baubotanik yapı (URL-18).

Baubotanik yaklaşımı, ağaçları taşıyıcı bir yapıya dönüştürmek için, ağacın yapısına metal iskele ve diğer inşaat malzemelerini ekleyerek aşılama yapılmasını önermektedir. Bu modern aşılama ve ağacın büyüme süreci ile birlikte ağaç ve yapay malzemeler (metal iskele vb.) birbirine bağlanmaktadır (Resim 10) (URL-18). Bu aşılamaya tüm ağaç türleri uygun olmadığından söğüt, çınar, kavak, gürgen gibi kolayca aşılanabilen esnek ve güçlü olan ağaç türlerinin tercih edilmesi önerilmektedir. Resim 10’da canlı bir ağaç gövdesi ile paslanmaz metal küpeşte bağlantısının 5 yılı aşan bir süre içerisinde nasıl ağacın bir parçasına dönüştüğü görülebilmektedir. Zaman içerisinde ağacın metal küpeşteyi içerisine alarak küpeşte ile bağlantılı bir form oluşturduğu gözlenmektedir (URL-19).

Resim 10. Büyüme süreci içerisinde ağaç-metal birleşimi (URL-19).

Değerlendirme ve Sonuç

Son zamanlarda, yapılaşmanın doğal çevreye verdiği zararları azaltmak amacıyla çözümler arayan bilim insanları, sıklıkla doğanın öğretilerine başvurmaktadır. Mimarlık disiplinindeki aktörler de yenilikçi malzeme üretiminden hafif yapım tekniklerine, pasif iklimlendirmeden atıkların geri dönüşümüne, performatif forma ulaşmadan etkin strüktür oluşturmaya kadar yapılı çevrelerin yol açtığı her türlü çevresel problemi azaltmak amacıyla doğanın “veri havuzundan” esinlenerek Ar-Ge çalışmaları yapmaktadırlar. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler sayesinde “organizmalar” gibi sadece güneş enerjisini kullanan, geri dönüştüren/dönüşebilen, kaynakları tüketmek yerine kaynak üreten, en az malzeme ile en etkin yapılaşmayı sağlayan mimariler tasarlama “düşüncesi” gerçekleşmeye başlamıştır. 

Bu bağlamda, “ağaçların” doğal yapısal elemanlar olarak şekillendirildiği ya da insan yapımı yapısal elemanlarla bütünleştirilerek kullanıldığı tasarımlar, sürdürülebilir canlı strüktürler oluşturma amacıyla araştırılmakta ve uygulanmaktadır. Bu arayışların gerekçesi her ne kadar “insanlığın doğayı sömürerek ve ona hakim olmaya çalışarak sergilediği antroposentrik yaklaşımın dünyanın sonunu hazırladığını fark etmesiyle ekosentrik/biyosentrik bir arayışa yönelmesi olarak” gösterilse de incelenen örnekler konuyu farklı bir bakış açısıyla ele almayı gerektirmektedir. Öncelikle, konunun etik boyutu ve insanın doğaya egemen olma onu kendi gereksinimleri doğrultusunda “kullanma” konusundaki ısrarı sorgulanmalıdır. İnsanın, doğanın ve ağaçların işleyişine, büyümesine müdahale etmesi daha sağlıklı yapılı çevreler üretmek için yapılıyor olsa bile tartışılmalıdır. 

Bu bakış açısı bitkilerin, ağaçların kendi yaşamlarının özneleri olup olmadıkları sorusunu ve beraberinde yürütülen etik tartışmaları da gündeme getirmektedir. Hall (2009) “Plant Autonomy and Human-Plant Ethics” adlı makalesinde bitkilere yalnızca bir araç olarak davranmamak gerektiğini belirtirken, yaşadığımız bu “çevresel kriz” çağında, bitki zekasına ve dünyadaki yaşamı mümkün kılan bitkilerin refahına saygı duyulması gerektiğini vurgulamaktadır. Benzer şekilde Janick ve Warrington da (2015), bitki yaşamına yapılan budama, aşılama ve mikro çoğaltma gibi uygulamaların doğal olmadığını, bu bağlamda da etik olmadığı vurgulamaktadır.  Bu tartışmalarda öne çıkan ekosentrik/biyosentrik yaklaşım, “hayvanları, bitkileri hatta ekosistemler ya da genel olarak doğal çevre olarak çevrebilime konu jeolojik özellikleri (nehirler, göller, dağlar ve vadiler gibi) kapsayacak bir etik duyarlılığa uzanmaktadır. 

Bu bağlamda canlı strüktürler ve baubotanik çalışmaları tam da bu etik tartışmaların ortasında yer almaktadır. İnsanın insana, insanın mimariye duyduğu gereksinim kadar, yaşamını sağlıklı ve anlamlı kılmak için doğaya duyduğu gereksinim açıktır. Bu gereksinimler doğrultusunda benmerkezci yaklaşımlarla bir düzen oluşturup doğaya egemen olmaya çalışmak, bu yüzyılın paradigmalarının çok gerisinde kalmıştır.  

Kaynaklar

  • Alberti, M., Marzluff, J. M., Shulenberger, E., Bradley, G., Ryan, C. & Zumbrunnen, C. (2003) Integrating Humans into Ecology: Opportunities and Challenges for Studying Urban Ecosystems. Bioscience, 53(12), 1169-1179.
  • Arslan Selçuk, S., Mutlu Avinç, G. (2019). Antroposentrikten Ekosentriğe Mimarinin Değişimi Dönüşümü ve Ekomimetik Kentler, ISUEP 2018-Uluslararası Kentleşme ve Çevre Sorunları Sempozyumu Bildiriler Kitabı 2, 334-342.
  • Salim, N. A., Mydin, M. A. O., & Ulang, N. M. (2014). Biomimetic architecture in building envelope maintenance (a literature). In E3S Web of Conferences (Vol. 3, p. 01007). EDP Sciences.
  • Born, L., Jonas, F. A., Bunk, K., Masselter, T., Speck, T., Knippers, J., & Gresser, G. T. (2016). Branched structures in plants and architecture, Biomimetic Research for Architecture and Building Construction, Springer, Cham., 195-215.
  • Doughty, M. R., & Hammond, G. P. (2004). Sustainability and the built environment at and beyond the city scale. Building and environment, 39(10), 1223-1233.
  • Gül, F. (2013). İnsan-doğa ilişkisi bağlamında çevre sorunları ve felsefe. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (14), 17-21.
  • Hall, M. (2009). Plant autonomy and human-plant ethics. Environmental Ethics, 31(2), 169-181.
  • Janick, J., & Warrington, I. (2015).  Ethics and Horticulture. (Eds) Nath, P., Agriculture and Food Technology in Human Life, 10-14.
  • Ludwig, F., Schwertfreger, H., & Storz, O. (2012). Living systems: designing growth in Baubotanik. Architectural Design, 82(2), 82-87.
  • Ludwig, F. (2018). Living Structures – baubotanik.org IGMA Universität Stuttgart. Retrieved from baubotanik.org: https://www.baubotanik.org/en/baubotanik/living-structures (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2020)
  • Mazria, E. (2003) It’s the Architecture, Stupid! Solar Today, May / June. 48-51 Retrieved from http://www.mazria.com/ItsTheArchitectureStupid.pdf (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2020)
  • McCurry, C. (2016). Designing a Building Like a Tree, Retrieved from https://barkhouse.com/2016/04/07/bark-house-cradle-to-cradle-recertification/ (Erişim Tarihi: 20 Kasım 2020)
  • McDonough, W. & Braungart, M. (1998) The Next Industrial Revolution. The Atlantic, October. https://www.theatlantic.com/magazine/archive/1998/10/the-next-industrial-revolution/304695/ (Erişim Tarihi: 20 Aralık 2020)
  • Özdemir N., B., Arslan Selçuk S., (2016). “Tree Metaphor in Architectural Design” International Journal of Architecture and Urban Studies 1(1): 64-76
  • Portoghesi, P. (2000). Nature and Architecture, trans. Young, E., Skira Editore, Milan
  • Rian, I. M., & Sassone, M. (2014). Tree-inspired dendriforms and fractal-like branching structures in architecture: A brief historical overview. Frontiers of Architectural Research, 3(3), 298-323.
  • Selçuk, S. A., & Sorguç, A. G. (2007). Mimarlık tasarımı paradigmasında biomimesisin etkisi. Gazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, 22(2), 451-459.
  • Vallas, T., & Courard, L. (2017). Using nature in architecture: Building a living house with mycelium and trees. Frontiers of Architectural Research, 6(3), 318-328.
  • URL-1: https://www.britannica.com/topic/anthropocentrism (Erişim Tarihi: 14 Aralık 2020)
  • URL-2: https://inhabitat.com/stunning-air-trees-only-byproducts-are-h2o-energy/ (Erişim Tarihi: 14 Aralık 2020)
  • URL-3: https://inhabitat.com/bosco-verticale-in-milan-will-be-the-worlds-first-vertical-forest/ (Erişim Tarihi: 14 Aralık 2020)
  • URL-4: https://www.evolo.us/artificial-trees-clean-bostons-air-treepods-initiative-influx-studio/ (Erişim Tarihi: 3 Ocak 2021)
  • URL-5: http://treeshapers.net/john-krubsack (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-6: http://treeshapers.net/john-krubsack (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-7: https://en.wikipedia.org/wiki/File:Erlandson_basket.jpg (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-8: https://www.gilroygardens.org/play/circus-trees (Erişim Tarihi: 10 Kasım 2020)
  • URL-9: https://www.cabinetmagazine.org/issues/20/foer.php (Erişim Tarihi: 10 Kasım 2020)
  • URL-10: http://treeshapers.net/neulohe-ltd (Erişim Tarihi: 10 Kasım 2020)
  • URL-11: http://treeshapers.net/arthur-wiechula (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-12: http://treeshapers.net/wp-content/uploads/2011/04/arthur-wiechula-021.jpg (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-13: https://www.daisy-hook.com/im-looking-at/2019/1/18/auerworld-palace (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-14: http://venusarchitecture.com/en/marcel-kalberer.html (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-15: https://www.ideegreen.it/cattedrale-vegetale-a-lodi-113797.html (Erişim Tarihi: 2 Kasım 2020)
  • URL-16: http://www.giulianomauri.com/test/cattedrale-vegetale-orobie/ (Erişim Tarihi: 2 Kasım 2020)
  • URL-17: https://www.dezeen.com/2011/10/25/the-patient-gardener-by-visiondivision/ (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-18: https://inhabitat.com/baubotanik-young-trees-are-molded-into-living-breathing-buildings/ (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)
  • URL-19: https://futurearchitectureplatform.org/projects/537905c7-70ab-4bbb-a4a9-3ef833f1c078/ (Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020)