Ağaçlarla Hür Yaşamak

Son yıllarda ağaç evler denince akıllara artık sadece çocuklar için bahçelerde düzenlenen oyun evleri gelmiyor. Kullanıcılarına unutulmayacak bir maceraya davet eden ve özellikle kuzey İsveç’te, Brezilya ormanlarında ve Hindistan’ın kahve tarlalarında giderek yaygınlaşan ağaç-oteller her geçen gün daha da popüler hale geliyor. Her ne kadar oteller gibi rekreatif kullanımlar için cazip bir alternatif olsa da, söz konusu zamanımızın büyük bir kısmını geçirdiğimiz evler olduğunda ağaçların üzerinde inşa edilmiş evlerde yaşamak hala pek çoğumuz için adapte olması hayli zor, hatta marjinal bir deneyim… Ancak, neyse ki doğayla iç içe yaşamanın ve insanoğluna en sıcak gelen yapı malzemelerinden biri olan ahşaptan mahrum kalmamanın tek yolu ağaçların tepesinde yaşamak değil… Şehir hayatının betonarme bloklarından bunalan ve yeni yaşam alternatifi arayanların sayısı geçen yüzyıla oranla azımsanamayacak kadar çoğalırken, uzmanlar deprem gibi doğal afetlere karşı daha dayanıklı olabilecek yeni yapı çözümleri araştırmaya da devam ediyor. Tüm bu arayışlar için üretilen çözümler arasında, sunduğu yaşam olanakları insanoğlunun doğasına en uygun, en ulaşılabilir nitelikte olanları ahşaptan inşa edilmiş olan, kimi zaman “kütük evler” olarak da nitelendirilen ahşap yapılar… 

Ağaç Kovuklarından Ahşap Evlere
Çağlar boyu insanoğlunun ısınma, aydınlanma ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarına çözüm olan ahşabın yapı malzemesi olarak kullanılması neredeyse mimarlık tarihiyle birlikte başlar. Hatta vahşi hayvanlardan korunmak isteyen ilksel insanların ağaçlara tırmanması ahşabın yapıda kullanılmasına başlangıç olarak bile alınabilir. Ağaç kovuklarında başlayan barınma macerası daha sonra saz, kamış gibi malzemelerle destek bulur, en sonunda da ahşap yığma ve karkas sisteme geçilir. Her ne kadar 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında teknolojinin gelişmesiyle artan makineleşmeyle ince ahşap işçiliği kendinden çok şey yitirdiyse de Frank Lloyd Wright’ın da dediği gibi makinanın ahşabın değerlerini ve özelliklerini özgür bırakmak için kullanıldığında ahşaba kattığı çok şey olmuştur.

Her ne kadar mimariyle ilgili en derin algılarımız hep ahşaba dair olsa da insanoğlunun ahşapla ve ağaçlarla olan ilişkisi mimarlık kavramlarının çok daha ötesinde. Tıpkı kozmik ağaç, hayat ağacı, bereket ağacı, ilim ağacı, soyağacı ve dilek ağacında olduğu gibi…  İnsan hayatının en yaygın sembollerinden biri olan ağaç imgesinin arkasına gizlenen tüm bu anlamlar ve inanışlar bugün bile ahşapla olan ilişkilerimize farklı boyutlar katar. 

Ahşap, zaman içinde kullanım biçimleri ve tekniğinde ciddi boyutlarda değişim göstermemesiyle de ilginç bir malzemedir. Örneğin ahşap çatı kuruluşunda ilk defa Frigya’da kullanılan tekniklerle bugünkü geleneksel teknikler birbirine çok benzer. Ege Bölgesi’ndeki Dorik tapınaklarla, İÖ. 600-200 yılları arasında kayalara oturan basit odalardan oluşan Güneybatı Anadolu’daki Likya mezarları ahşabın Anadolu’daki ilk örnekleriydi. Geleneksel Türk mimarisinin de belkemiği olan ahşap, Türk toplumunun doğa sevgisi ve felsefi düşünce yapısı ile örtüşen bir malzeme olarak yüzyıllarca yerini ve önemini korudu.

Ahşabın yapılardaki taşıyıcı iskelet malzemesi olarak kullanılmasındaki en temel gelişme ise 20. yüzyılın başlarına rastlar. Artan ve gittikçe yaygınlaşan sanayileşmenin ortaya çıkardığı ihtiyaçlar ile 1. Dünya Savaşı öncesi ve savaş yıllarında değerli bir silah hammaddesi olan çeliğin yapı alanından çekilmesi, ahşap malzemenin farklı fonksiyonlardaki yapılarda ve daha rasyonel olarak kullanılması zorunluluğunu beraberinde getirir. Dolayısıyla bugün kullanılan modern birleşim elemanlarının birçoğunun bulunması, ahşabın çeşitli dış etkilere karşı korunmasını sağlayan malzemelerin ve kullanma yöntemlerinin geliştirilmesi de bu döneme rastlar. 

Hafif, Dayanıklı, Ekonomik ve Sürdürülebilir…
Taştan sonra, doğadaki haline en yakın olarak kullanılan ikinci malzeme olan ahşap, elde edilmesi, taşınması ve işlenmesi en kolay malzemedir. Taşla kıyaslandığında ahşabın en büyük üstünlüğü hafifliği, çekme ve eğilmelere olan dayanıklılığı olarak biliniyor. Özellikle büyük açıklıkların geçilmesinde tercih edilen ahşap, tavan ve döşeme malzemesi olarak mimarlık tarihinin de en yaygın malzemesidir. 

Ağacın eğilmeye karşı dayanıklılığının yapı biçimini etkileyen bir diğer görüntüsü de taşırma strüktürlere olanak sağlamasıdır. Özellikle geleneksel Türk mimarisindeki saçak ve cumba gibi temel yapı öğelerinin yaygın kullanımı ahşap malzemenin sağladığı kolaylıklarla mümkün olmuştur. Yani ahşap, yapılara üç boyutlu biçimlendirme çeşitliliği ve esnekliği sağlar. 

Hem dayanıklı hem de hafif oluşu ahşap malzemeyi diğer yapı malzemelerinden ayıran en önemli özelliğidir. Bir kilogram ahşap bir kilogram çelik ya da betondan çok daha fazla yük taşırken, ahşap yapıların birim hacim ağırlığı betonarme yapılardan çok daha hafiftir. Çatılarda olduğu gibi hareketli yüklerin az olduğu konstrüksiyonlarda ahşap malzeme, çeliğe ve özellikle betonarmeye oranla daha olumlu sonuçlar verir. Ahşap taşıyıcı elemanlarının hafif oluşu beton ve çeliğe oranla montajda da büyük kolaylık sağlar. İskele veya büyük kaldırma makinalarına ihtiyaç duyulmaksızın, çoğu zaman basit bir düzenle ve çok kısa sürede montajını tamamlamak mümkün olur. Ayrıca, betonarme hazır yapı elemanları ya da çelik taşıyıcı sistem elemanlarına oranla ahşap elemanlar büyük açıklıklı kemer ve çerçeveler hariç, çoğu zaman özel bir araca ihtiyaç duyulmadan kolayca taşınabilir. 

Öte yandan ahşap malzemenin işçiliği de kolaydır. Önemli alet ve makinalara ihtiyaç duyulmaz, dolayısıyla çabuk şekillendirilebilir. Hava şartlarına ve kimyasallara dayanıklılık bakımından da en yüksek notu yine ahşap alır. İngiliz standartlarına göre elektrik ve telekomünikasyon hatlarında kullanılan ahşap direklerin hizmet ömrü 50, su soğutma kulelerinde kullanılan ahşap dolguların ömrü 30, ahşap karayolu köprülerininki ise 50 yıl olarak bilinir. Aynı amaçla kullanılan beton ve çeliğin ömrü ancak bu rakamların yarısı kadar olabilir. 

Genel kanının aksine, ahşap malzemenin yangına direnci, beton ve çelikten üstün. Yangınlar üzerine yapılmış araştırmalar ve derlenmiş istatistikler taşıyıcı olarak kullanılan ahşabın bu konuda en güvenli malzemelerden biri olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu araştırmalara göre, yangının başlama nedeninin hiçbir zaman ahşap olmadığı biliniyor ve ısı geçirmeme ve kömürleşme özellikleri nedeniyle ahşap yapının büyük yangınlara ne kadar dayanabileceği de kesin olarak hesaplanabiliyor. ABD’de kapalı spor salonları gibi aynı anda çok kişi tarafından kullanılan sosyal mekanlarda yangın tehlikesine karşı ahşap karkas sistem tercih ediliyor. Almanya’da da aynı sebeple çelik konstrüksiyonlar ahşapla kaplanıyor. Ahşap yapılar yangına 30 – 90 dakika dayanabilecek şekilde tasarlanıyorlar. Ancak çıplak çelik konstrüksiyon çeliğin genleşme katsayısının yüksekliği nedeniyle normal bir yangına ancak 10 dakika dayanabiliyor ve yapı ikaz vermeden anında çökebiliyor. 

Ahşabın bir diğer önemli özelliği ise kaynağı yenilenebilen tek yapı malzemesi oluşu… Üretimi ve işlenmesi için minimum enerjiye ihtiyaç duyulan ahşap, dönüşebilir olması ve üstün ısı yalıtım özellikleriyle doğayla en barışık ve sürdürülebilirlik nitelikleri en fazla yapı malzemesi olarak biliniyor.