Küresel Kentler ve Kentsel Politikalar Bağlamında Gökdelenler

 Dr. Öğr. Üyesi Hasan Begeç

“Gökdelenlerin tarihçesini yazarak ispatlamaya çalışmak, hatta şu anda düşünmek bile güçtür. Ne kadar çok tarihçi ve sosyal bilimci bu çok katlı nesnelerle ilgilenmişse konu o kadar anlaşılmaz hale gelmiştir”. Charles Jencks’in “Skyscraper-Skycities” kitabından yapılan bu alıntı gökdelenlerin başlangıcı, tarihsel süreci ve gelişimini yazmanın güçlüğünü ortaya koymaktadır. Yine de sosyal, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin kesişme noktasında bulunan gökdelenler üzerine yazılacak bir yazı birkaç açıdan ele alınarak oluşturulabilir. Bunların ilkinde; gökdelenler, toplumsal ve ekonomik koşullara fazla değinmeden salt mimari bir öğe olarak ele alınabilir. Bu bağlamda yakın çevre ile uyumu, yarattıkları sorunlar, kütle biçimlenme özellikleri, taşıyıcı sistem nitelikleri ve insan doğasına uyumluluğu üzerinde durulabilir. İkincisinde, modernizmin ve ussal düşüncenin somutlandığı en görkemli örnekler olarak görülebilir. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin, sermayenin belirli alanlarda birikmesinin, firmaların güç ve prestij unsurlarının yansımasının, arazi rantının ve tüketim toplumunun simgelerinden biri olarak ele alınabilir gökdelenler. Bir başka açıdan, insanın doğaya egemen olmasının göstergelerinden biri olarak da değerlendirilebilir. Ayrıca kentsel düşünce çerçevesinde ele alınabilir gökdelenler. Bir başka anlatımla kent planlaması açısından, gökdelenlerin kent yapılanması içindeki yeri, kentte yarattığı sorunlar (trafik, arsa değerlerinin yükselmesi, kent ekonomisine etkisi vb.) incelenebilir. Hangi açıdan değerlendirilecek olursa olsun gökdelenler beraberinde getirdikleri sorunları ve potansiyelleriyle içinde bulunduğumuz yüzyılın toplumsal ve ekonomik gerçekleridir.

Bu yazıda, yukarıda değinilen yaklaşımlara eşit uzaklıkta bulunmaya çaba gösterilerek, 21. yy kentinde, gökdelenlerin kentsel gelişmede üstlendikleri roller, kentsel çevre içindeki yer seçimine ilişkin kararlar ve kentsel politikalar bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır. Yazı boyunca, önce, 20. yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkan “küreselleşme” kavramı ve küreselleşmenin beraberinde getirdiği “küresel kent” kavramlarının açıklaması üzerinde durulacak, ardından küresel kentlerden New York, Londra ve İstanbul’da gökdelenlerin kentsel politikalar kapsamında değerlendirilmesi yapılacaktır.

Küreselleşme Süreci ve Küresel Kentler
Bilgi çağının getirdiği yenilikler ile değişen ve gelişen dünya koşulları arasında, içinde bulunduğumuz zamanı en çok etkileyen öğe küreselleşme olmuştur. Küreselleşme kavramı, İngilizce “globalization” kavramının karşılığı olarak, dünyanın tek bir yer olarak algılanması, mekansal sınırların önemini kaybetmesi olarak tanımlanabilir. Küreselleşme bir anlamda, maddi ve manevi değerlerin ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması anlamına gelmektedir. Küreselleşme, ulus-devlet sınırlarını aşan yeni ilişki ve etkileşim biçimlerinin ortaya çıkmasıdır.

Küreselleşme sürecinin ne zaman başladığı konusunda kesin bir tarih vermek olanaklı değildir. Kimi araştırmacılar, kavramı insanlık tarihi kadar eskiye dayandırmakta, kimileri ise, kavramın ortaya çıkışının modern çağın başlangıcı olduğunu savunmaktadır. Ancak günümüzdeki anlamı ile küreselleşmenin 1960’lı yıllarda ortaya çıktığını ve 1980’lerden sonra sıkça kullanılmaya başlandığını söyleyebiliriz.

Küreselleşme aslında yeni bir kavram olarak algılanmamalıdır. Tarih içinde toplumlar arasında ticaret, bilgi alışverişi, sanat akımları ve bilimsel düşüncede yaygınlaşabilmek için küreselleşme eğilimi görülmüştür. Küreselleşme, yüzyıllar boyu, filozoflar, siyaset bilimciler, tarihçiler, ekonomistler ve bunlar gibi birçok farklı uzmanlık alanları tarafından incelenen, tanımlanmaya çalışılan bir kavramdır. Bu nedenle küreselleşme kavramının, farklı bağlamlarda ele alınabilecek birden fazla tanımı yapılabilmektedir.

Bu tanımlardan birine göre, küreselleşme kendiliğinden ortaya çıkan tarafsız bir gelişmedir. Bu anlayışa göre, küreselleşme teknolojiye ve teknolojik gelişmelere benzetilmekte, bu iki kavram arasında bir bağ kurulmaktadır. Öyle ki, teknolojideki gelişmeler, dünya üzerinde bilgi aktarımını kolaylaştırmış, dünyanın bir ucundan öteki ucuna iletişimin kolay ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini sağlamıştır. Kolaylaşan bilgi aktarımı ve iletişim sonucunda şirketler de küresel düzeyde bir üretim ağı kurmuşlar, insanlar yeni yeni ortaya çıkan bu küresel kentlerde, buna göre, uygun tüketim alışkanlıkları edinmişlerdir (Torcu; 2003).

Başka bir anlayışa göre ise küreselleşme kavramı, piyasa ile eşdeğer tutulmakta, özellikle ekonomik alanda dış ticaretin teşvik edilmesi, ekonomide korumacı politikaların ortadan kaldırılması, para piyasalarının serbestleştirilmesi ve yerel pazarların dış pazarlara açılması gibi değerlerin küreselleşme sonucu ortaya çıktığı iddia edilmektedir (Torcu; 2003).

Başka bir düşünceye göre ise, küreselleşme kavramı doğrudan kapitalizmin mantığı ve işleyişi ile ilişkilendirilmektedir. Buna göre küreselleşme, yalnızca 20. yy’a özgü bir kavram olmayıp, 500 yıl kadar önce keşif gezileriyle başlamış ve arkasındaki emperyal güç ile kapitalizme dayalı bir ekonomik sistem kurulmasında etkili olmuştur (Torcu; 2003). Günümüzde yaşanan küreselleşme ise daha farklıdır. Bu farklılığı ise ekonomik olguların değişimi belirleyici özelliği ve teknolojik gelişmelerle artan yayılma hızı oluşturmaktadır.

Küreselleşme en genel tanımıyla, toplumsal değişmeyi açıklamada kullanılan bir kavramdır. Küreselleşme, dünya genelinde toplumlar, kültürler, kuramlar ve bireyler arasında hızla gelişen karmaşık yapılı ilişki biçimleridir (Tomlison; 1997). Başka bir tanımla, küreselleşme, yerkürenin değişik bölgelerindeki toplulukların günlük yaşamlarının birbirleriyle karşılıklı etkileşim içine girmesi, yerel toplulukların karar ve uygulamaları ile dünya üzerindeki öteki toplulukları etkileyebilme güçlerinin doğması, çok yönlü ilişkiler ağının oluşması anlamına gelmektedir. Küreselleşme ile birlikte ülkeler, toplumlar ve insanlar arasında yoğun bir etkileşim süreci yaşanmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak McLuhan 1960’larda yayımladığı “Medya’yı Anlamak” (Understanding Media) adlı kitabında, gelişmelerin dünyayı “küresel köy” haline getirdiğini iddia etmiştir.

Küreselleşme sürecinde, toplumsal ekonomik ve siyasal pek çok alanda dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşümün etkilerinin en belirgin biçimde gözlemlendiği alanların başında kentler gelmektedir. Küreselleşme ile ülkeler arasındaki fiziksel ve ekonomik sınırlar ortadan kalkarken küresel sistemin en önemli öğeleri olarak kentler belirginleşmiştir. Günümüzde kentler, güçlerini ülkelerden değil; ülkeler güçlerini kentlerden almaktadır. Kentler arası ilişkiler devletlerarası ilişkilerden bir anlamda bağımsızlaşmış, farklı bir kentsel kademelenme gelişmeye başlamıştır. Küreselleşme süreci ile birlikte farklı güç ağlarının birbirine bağlandığı kentler küresel akışın odak noktaları haline gelmiştir. Bu durum “küresel kent” kavramını gündeme getirmiştir. Küresel kent en genel anlamda, “sermaye hareketleri sonucunda değişime uğrayan kent” olarak tanımlanabilir (Fu ve Yeang; 1998).

Peter Hall küresel kenti; dünyanın en önemli ekonomik etkinliklerinin yoğunlaştığı alanlar olarak kabul etmiştir. Cohen ise, küresel kent kavramını yeni uluslararası iş bölümünün merkezi olarak tanımlamaktadır (Kurtuluş; 2005). Braudel küresel kent için içinde bulunduğu ekonomik sisteme egemen olan kenttir tanımını yapmaktadır (Kurtuluş; 2005). Friedmann’a göre küresel kent uluslararası sermayenin yoğunlaştığı ve birikimin gerçekleştiği mekanlardır (Kurtuluş; 2005). Knox ise küresel kentleri, “işlevsel düğüm noktaları” olarak tanımlamaktadır. Knox’a göre küresel kentler; küreselleşmeyi destekleyen ve onu sürdüren finansal ve kültürel akışlar ve birbirine bağlı olan bir dizi materyal için denetim merkezleri olarak “işlevsel düğüm noktaları”dır.

Sassen; küresel kentleri yalnızca denetim ve yönetim merkezleri olarak değil, aynı zamanda ticaret ve hizmet sektörü ile finansal yeniliklerin üretiminin de gerçekleştiği kentler olarak tanımlamaktadır. Ayrıca Sassen’e göre, küresel ekonominin yeni organizasyonu, sanayinin özellikle gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere desantralizasyonu, finansal etkinlikler ile hizmet sektörünün küresel ölçekte genişlemesini sağlamıştır. Buna paralel olarak üretimin ve finansal piyasaların küresel ölçekte genişleyen ağının denetim ve yönetim gereksiniminin, küresel kentleri oluşturduğunu ileri sürmektedir (Kurtuluş; 2005).

Küresel kentin özellikleri şöyle sıralanabilir:

a) Sermayenin ve üretimin denetlendiği merkezler olmaları,

b) Üretime ilişkin buluş ve teknolojilerin geliştirildiği merkezler olmaları,

c) Bilgi akış sisteminde uzmanlaşmış organizasyonel yapıya sahip merkezler olmaları,

d) Üretim sektörünün önemli bir kısmının desantrilize edildiği, uluslararası kurumların yerini dünya ölçeğinde iş yapan firmaların, dünya ekonomisine etki eden borsaların, haberleşme, emlak, pazarlama ve sigorta şirketlerinin aldığı merkezler olmaları,

e) Finans kurumlarının, uluslararası organizasyonların, önemli üretim etkinliklerinin ve çok uluslu şirketlerin yönetim birimlerinin yoğunlaştığı merkezler olmaları,

f) Ulaşım açısından önemli üstünlüklere sahip merkezler olmaları,

g) Bütünsel kapitalist güç ilişkilerinin ve buna bağlı olarak ekonomik, politik ve kültürel ilişkilerin denetlendiği merkezler olmalarıdır (Gülserin; 2010).

Sassen; küresel kentleri, barındırdıkları hizmet sektörünün büyüklüğü üzerinden tanımlamaktadır. Sassen’in; “The Global City” kitabında, küresel kenti, küresel hizmet sektörünün büyüklüğü ile tanımlaması yaklaşımı bütün dünyada kabul görmüştür. Sassen New York, Tokyo, ve Londra’yı küresel kent olgusunun mega kentleri olarak adlandırmış, bunun dışında kırk küresel kenti de major kentler ve minör kentler olarak ayırmıştır.

Günümüzde ise küresel kentler yalnızca hizmet sektörünün büyüklüğü ile değil, ekonomik yapı, kültürel, politik, sosyal olgular ve bunların oluşturdukları küresel bağlantılarla sınıflandırılmaktadır. Lougborough Üniversitesi coğrafya bölümü tarafından kurulmuş olan küresel kent araştırma merkezi “Küreselleşme ve Küresel Kent Çalışma Grubu ve Ağı –GaWC” (Globalization and World Cities-Study Group and Network), birçok önemli isimden oluşan araştırmacı grubuyla küresel kent çalışmalarında en geniş ağa sahip olan merkez konumundadır (Yargıç; 2009). GaWC merkezi küresel kentleri “alfa, beta, gama” olarak üçe ayırmaktadır. Merkez ilk kez 2000 yılında 121 küresel kenti belirlemiş ve sınıflandırmıştır. Bu merkez tarafından her dört yılda bir yeni küresel kent belirlemesi ve sınıflandırılması yapılmaktadır. GaWC merkezi 2012 yılında yaptığı çalışmada küresel kent sayısını 182 olarak belirlemiştir (URL 1).

Küresel Kent ve Gökdelenler
Küresel kentlerde, sosyal ve ekonomik bağlamda yaşanılan değişimlerle birlikte, yapılaşma türlerinde de değişimler-başkalaşımlar gözlenmektedir. Küresel kentlerde gerçekleşmekte olan yeni yapı türleri arasında en çok dikkat çeken ve etki alanı en fazla olan yapı türü yüksek yapılardır, gökdelenlerdir. Kimilerine göre insanoğlunun başarılarının en somut göstergesi, kimilerine göreyse güç göstergesi aracı olan gökdelenler, küresel kentlerin ve kent yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir. Bu bağlamda gökdelenlerin kentlerle bütünleşmesi, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

Gökdelenlerin ortaya çıkışından günümüze kadar olan süreç incelendiğinde, bu yapıların planlı ve/ya da plansız biçimde yapıldıkları ve kentlerin tarihi, kültürel, coğrafi ve politik özelliklerine göre farklı tutumlar olduğu görülmektedir. Bu yapıların kent ve kentli ile ilişki kurabilmesi amacıyla uygulanan çeşitli politikalar ve yasal mevzuatın olduğu, merkezi yönetimlerden yerel yönetimlere, toplumdan bireylere kadar geniş bir sorumluluk alanının bulunduğu gözlenmektedir (Doğan; 2008).

Gökdelenlerin belirli kentsel politikalar çerçevesinde uygulandığı kentler, bu yapıların inşa edildiği alanları birer kentsel proje bölgesi olarak ele almaktadır. Kimi kentler tarihi merkezlerini korumak için bu yapıların kent merkezlerinin dışında, belirlenmiş özel alanlarda yapılmasına izin vermiştir. Kimi kentler, kent merkezlerinin yeniden yapılanması için bu yapıları bir fırsat olarak kullanmıştır. Kimi kentlerde ise kent merkezlerinde belirlenmiş bazı bölgeler ve etkileme alanlarında bu yapıların yapılmasına izin verilmiştir. Hemen hemen bütün yaklaşımlarda yapı yüksekliğinin denetim altında tutulması gereken alanlar:

a) Kente ait olan özellikli siluetler,

b) Doğal değerlere sahip alanlar,

c) Açık alanlara cephe veren yerler,

d) Koruma altındaki tarihi alanlar,

e) Koruma altındaki alanların etkileme alanları olarak belirlenebilir (Saydam; 2007).

Gökdelenlerin tek tek ve birbirinden bağımsız biçimde yapılması yerine belirli bir planlama süreciyle, kentsel ölçekte bölgeleri belirlenip, fiziksel ve sosyal altyapısı hazırlanarak uygulanması, birbirleriyle komşuluk ilişkisi kurabilme, kente ve kentsel yaşama olumlu katkı sağlama, kent siluetinde olumlu etki vb. avantajlar sağlayacaktır.

New York – Londra – İstanbul Kentlerinde Kentsel Politikalar Bağlamında Gökdelenler
Küresel kentlerdeki yeni yapılaşma biçimlerinin gelişimini yönlendirmek ve denetim altında tutmak, bu kentlerin gelişimi açısından önem taşımaktadır. Küresel kentlerin, kent mekanındaki simgesi konumundaki gökdelenler de denetim mekanizmasının dışında düşünülemez. Farklı küresel kentlere bakıldığında bu konuda uygulanan çeşitli politikalar ve yasal düzenlemelerin olduğu görülmektedir. Küresel kent kavramının ortaya çıkışından başlayarak mega küresel kentler olarak tanımlanan New York, Londra ve İstanbul kentlerindeki gökdelenlerin gelişimi kentsel politikalar bağlamında incelendiğinde farklı yaklaşımların olduğu görülmektedir.

1. New York’da Kentsel Politikalar Bağlamında Gökdelenler
Gökdelenlerin ortaya çıktığı ABD ve New York kenti bu tip yapılarla ilgili ilk düzenlemelerin yapıldığı, kısıtlayıcı yönetmeliklerin uygulandığı kenttir. Aslında bu kentteki düzenlemeler bu kıtanın tarihinin çok eskiye dayanmamasından dolayı Londra ve İstanbul’dan farklılıklar göstermektedir. New York kenti asıl karakterini özellikle Manhattan yarımadasındaki gökdelenler ile kazanmıştır (Resim 1).

New York’ta çıkartılan yönetmelikler kamu yararı gözetilerek oluşturulmuş, zaman zaman yatırımcıların istekleri doğrultusunda değişikliklere uğramıştır. Buna karşılık kentin oluşturulmasına yönelik genel planlama kararları göz önünde bulundurulmaktadır. Kent yerel yönetimi ile yatırımcıların uzlaşmasının önerilmesi güncel gereksinmelere yanıt olabilecek çözümler için esneklik sağlanması bakımından akılcı bir yaklaşım olarak görülmektedir. (Öke; 1992).

New York’ta gökdelenlerin yapılması ile ilgili göz önünde bulundurulan başlıca ölçütler; “KAKS” (Kat Alanı Katsayısı), “TAKS” (Taban Alanı Katsayısı), “Fiziksel Çevre Kontrolü” ve “Gök Alanı Açısı Ölçeği”dir. Taban Alanı Katsayısı ölçütünde; oranının azalması; binanın taban alanının azalmasına, yüksekliğinin artmasına olanak tanımaktadır. Fiziksel Çevre Kontrolü ölçütü ile, binanın komşu arsalara ve sokağa olan uzaklıkları belirlenerek binanın biçimine ve arsa yerine sınırlamalar getirilmektedir. Bu ölçüt ile amaçlanan, binaların yüksekliklerinden kaynaklanan gölge alanlardan kurtularak, sokak düzeyinin doğal ışığa, hava dolaşımına kavuşturulmasıdır. Gök Alanı Açısı Ölçeği ölçütü ile, binanın gövdesi, sokak genişliğine göre belirlenmektedir. Sokak kotunun ışık alabilmesi için binalar eğimli ya da kademeli olarak yükselmektedir. Kademelenmedeki bu oran 2,5 ya da 3 arasında değişmekte ve kütle olarak da 70°’lik bir eğim kabul edilmektedir. Binanın zemin alanı herhangi bir kotta arsa alanının yüzde 40’ını aşmıyorsa, üst kısmının gök alanı açısını aşmasına izin verilmektedir. Bu ölçütlere ek olarak “New York City’s Standard for Unit Development” tarafından hazırlanan ölçütlerin değerlendirilmesi, planlama komisyonu tarafından not sistemiyle yapılmaktadır. Yakın çevre etkileri, rekreasyon alanları, güvenlik, bina tasarımı ana başlıklarında yüksek not alan binaların KAKS oranı artırılabilmektedir (Eren; 2004).

New York’ta gökdelenlerin yapılmasının denetim altına alınmasına yönelik olarak 1916 yılında “Zoning Laws” (bölgesel sınırlama) yönetmeliği çıkartılmıştır. Bu yönetmelik; kenti, yerleşim bölgesi, ticari bölge ve karma kullanım bölgesi olarak üçe ayırmış ve her bir kent bölümüne ayrı yükseklik sınırı getirmiştir. Yükseklik sınırı uygulamasında; yapının yüksekliği, bulunduğu caddenin belli bir katsayı ile çarpılması sonucunda belirlenmiştir. Buna göre her biri için ayrı katsayıların geçerli olduğu beş ayrı yükseklik bölgesi oluşmuştur. Uygulamada ise, öngörülen sınırdan daha yüksek olarak tasarlanan yapıların, sınırı geçen katlarının “setback” sistemi (kademeli olarak geri çekilme) ile yapılmasına izin verilmiştir (Begeç; 2015) (Şekil 1).

Gökdelenlerin yükseklikleri için daha esnek kurallar getirilmiş ve buna göre, parselin en az yüzde 25’ini kaplamayan yapıların yüksekliklerinde herhangi bir sınırlamaya gidilmemiştir. İlk yönetmeliğin gökdelenlerden kaynaklanan sorunları azaltmaması sonucunda 1961 yılında yeni bir bölgeleme yasası çıkarılmıştır. 1961 bölgelemesinin ilk bölgelemeden ayrılan yanı, yükseklik için taban alanı katsayısının ölçüt olarak getirilmesidir. 1916 bölgelemesinde yükseklik sınırı-parsel oranı yüzde 25 iken, yeni bölgelemede bu oran yüzde 40’a çıkartılmıştır. Böylece gökdelenlerin çevresinde daha geniş yeşil alan ayrılmasına olanak tanınmıştır (Begeç; 2015).

Mega küresel kentlerden biri olan New York’ta 2000-2015 yılları arasında yapılan gökdelenlerin sayılarına bakıldığında; gökdelen yapımında ivmeli bir görüntü olduğu ancak gökdelen sayısının Londra ve İstanbul’a göre çok daha fazla olduğu görülmektedir (Şekil 2).

2. Londra’da Kentsel Politikalar Bağlamında Gökdelenler
Londra kentinde gökdelenler kentsel bir gerçeklik olarak kabul edilmiş, engellemek yerine kente artı değer katmasına yönelik sınırlamalar getirilmiştir (Baba; 2009). Gökdelenler estetik değerlerine, mimari özgünlüklerine göre sınıflandırılarak değerlendirilmekte ve izin verilmektedir. Gökdelenlerin kentsel yeşil alanlarda yer almaması, tarihi değerlere zarar vermemesi amacıyla Greater London Council (GLC) kurumu 1970’li yıllarda gökdelenlerle ilgili planlama, denetleme görevlerini yürütmeye başlamıştır. Yerel alanlarda yükseklik-oran denetimiyle çevresel yükseklik oranları çerçevesinde gökdelenlere izin verilmiştir. Londra’da yüksek yapılaşma tarihi merkez dışına taşınmıştır. Gökdelenlere tarihi bölgelerde izin verilmemiştir, günümüzde bu tutum katı bir şekilde sürdürülmektedir. Bütün küresel kentlere örnek olarak gösterilen Londra politikaları küresel düzene uygun yüksek yapılaşma alanları belirlemiştir. Planlama bazında gökdelenlerin kent içinde yoğunlaşması engellenmektedir (Jones; 1990) (Resim 2).

Avrupa’nın finans merkezi konumunda olan Londra’da 2000-2015 yılları arasında yapılan gökdelenlerin sayılarına bakıldığında; gökdelen yapımında istikrarlı bir görüntü olduğu ancak New York ve İstanbul’a göre sayının çok düşük olduğu görülmektedir (Şekil 3).

Londra kentinin bütününü kapsayan Londra Bütünsel Gelişim Planı (City of London Unitary Development Plan), 1994 yılında başlayan bir çalışma olup, 2002 yılında geliştirilerek yürürlüğe girmiştir. Buna göre gökdelenlerin kentin kimliğine zarar vermesinin önlenmesi ve kentsel peyzaj ile ilişkilendirilmesi amaçlanmıştır. Bu yönetmelik kapsamında öncelikle kent plancıları tarafından, kentin tarihi bölgeleri üç farklı alana ayrılarak, hassas bölgeler belirlenmiştir (Şekil 4).

Londra’da gökdelenlerin yerleşiminde 2007 yılında planlama bürosu tarafından oluşturulan “Londra Görünüm Koruma Çerçevesi” belirleyici rol oynamaktadır. Bu yönetmelik 2015 yılında güncellenmiştir. Buna göre, Thames Nehri’nin kenarı gibi birçok önemli prestij yapılarının algılanırlığı ve görünürlüğünün korunması hedeflenmektedir. Kendine özgü olan bu yöntemin uygulanmasında gökdelenlerin yalnızca kent siluetine olan etkileri değil, kentli tarafından insan ölçeğinde nasıl algılanacağı dikkate alınmaktadır. Algı bölgelerine göre gökdelenlerin kentteki dağılımında üç yaklaşım benimsenmektedir. Bunlar:

  • Gökdelenlerin yapımına izin verilmediği alanlar
  • Mimari nitelik ve kentsel katkısı değerlendirilerek gökdelen yapımının kısmen mümkün olduğu alanlar
  • Gökdelen yapımına izin verilen alanlardır.

Gökdelenlerin yapımına izin verilmediği alanlar; tarihi doku, doğal sitler ve bu alanların doğrudan ilişkili olduğu bölgeler, kent için önemli kültürel alanlar ve kentsel siluette tarihi dokuya etki oluşturabilecek tepe, yüksek alanlardır. Bu alanlarda Londra Belediyesi tarafından gökdelen yapımına izin verilmemektedir.

Mimari nitelik ve kentsel katkısı değerlendirilerek gökdelen yapımının kısmen mümkün olduğu alanlar; metropol alanlara yakın yapılaşma alanları, mimari özellikleri olan alanlar ve ikincil düzeyde kent siluetini etkileyen tepe, yüksek alanlardır.

Bu alanlarda gökdelenlerin mimari ve kentsel özellikleri değerlendirilerek izin verilmektedir.

Gökdelenlerin yapımına izin verilen alanlar; altyapısı hazırlanmış, kentsel siluette olumlu etkileri öngörülen alanlardır. Bu alanlarda gökdelen yapımına izin verilmekle birlikte, kentteki öteki yapılaşmaların yoğunlukları ve karakterleri ile ilişkileri göz önünde bulundurulmaktadır (Saydam; 2007).

3. İstanbul’da Kentsel Politikalar Bağlamında Gökdelenler
İstanbul kenti, yüzyıllardan bu yana farklı kültürleri, insanları içinde barındırmış kozmopolit yapıya sahip bir kenttir. Yazıda incelenen küresel kentler içinde tarihi miras ve stratejik konum açısından belki de en güçlü olanıdır. Küreselleşme sürecini yalnızca son dönemde değil var oluşundan bu yana yaşayan, bir dünya kentidir. Küreselleşme sürecinin başladığı 1980’lerden günümüze kadar nüfusu yaklaşık beş kat artan kent, Türkiye nüfusunun yüzde 18,5’ini barındırmaktadır (URL 2).

İstanbul, Küreselleşme ve Küresel Kent Çalışma Grubu ve Ağı – GaWC tarafından 2012 yılında hazırlanan küresel kent listesinde “Alpha -“ kategorisinde yer almaktadır. New York ve Londra kentleri en yüksek düzey olan “Alpha ++” kategorisini oluşturan iki kenttir. İstanbul’da gökdelenlerin yapımında son yirmi yıl içinde büyük bir artış gözlenmektedir (Foto 3). 2000-2015 yılları arasında yapılan gökdelenlerin sayılarına bakıldığında; gökdelen yapımında özellikle 2010 yılından sonra büyük bir artışın olduğu ve New York’a göre oranın düşük ancak Londra’ya göre çok yüksek olduğu görülmektedir (Şekil 5). 2000-2015 yılları arasında 100 metre ve üzerinde yüksekliğe sahip gökdelen sayısı New York’ta 185, Londra’da 29, İstanbul’da 60 adettir.

Birçok Avrupa ve Amerika kentinin tersine, İstanbul’da kent bölgelerinin oluşumunda bir yüksek yapı politikası uygulanmamıştır. Yüksek yapılaşma plansız ve spontane biçimde gelişmiştir. İstanbul için yasal bağlayıcılığı olan politikalar “Boğaziçi” ve “Tarihi Yarımada” için bulunmaktadır. Henri Prost tarafından 1939 yılında yapılan imar planında denizden 40 metre irtifa düzeyinde bulunan yapılar için getirilen üç kat sınırı ile tarihi yarımadada yüksek yapılaşma engellenmiş ve kentin tarihi silueti günümüze kadar korunabilmiştir. Daha sonrasında çıkarılan “Boğaziçi Kanunu” (1983) ile “Boğaz silueti” kavramı gelişmiştir. Yüksek yapılaşmanın denetimi için yerel yönetim tarafından hazırlanan “İstanbul Yüksek Yapılar Yönetmeliği” (2007) ise çok etkili olamamıştır (Begeç; 2015).

Küresel kent söylemi doğrultusunda İstanbul’un finans merkezine olan gereksinimi, büyük sermaye gruplarının baskıları ile finans merkezinin konumu olarak Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri ile ulaşım ağının kesişim noktası olan Büyükdere-Maslak ekseni seçilmiştir. Merkezde yer alma talepleri, artan arazi değerleri ve yapıların güç-prestij göstergesi olarak görülmeleri nedeniyle gökdelenler bu bölgede kent siluetini yeniden oluşturacak biçimde birer birer yükselmeye başlamıştır.

Büyükdere-Maslak aksı, kentin yerel idaresi ve/ya da merkezi yetkililer tarafından kentsel politikalar gözetilerek belirlenmiş, planlı bir kentsel proje alanı olmamakla birlikte İstanbul’un mekansal dönüşümünde büyük öneme sahiptir. Bu aks günümüzde İstanbul’un “Merkezi İş Alanı” konumundadır.

Büyükdere-Maslak aksı 6 km uzunluğa sahip olup, dünyadaki yüksek yapıların gerçekleştirildiği öteki kentsel proje alanlarıyla karşılaştırıldığında (Paris-La defense vb.) yüz ölçümünün çok büyük olduğu görülmektedir. Büyükdere-Maslak aksı; gökdelenlerin yoğunlaştığı bölgeler bakımından ikiye ayrılmaktadır. Bunlandan ilki; Zincirlikuyu – 4. Levent’teki İETT garajına kadar olan bölgedir. İkinci bölge 4. Levent-İTÜ Ayazağa kampusuna kadar olan bölgedir. Her iki bölgede de yapılan gökdelenler, herhangi bir bütünsel gelişme planından bağımsız olarak yapılmaktadır (Begeç; 2015).

Değerlendirme
New York, Londra ve İstanbul kentleri çok farklı tarihçelere, siyasi-kültürel özelliklere, ekonomik-sosyal girdilere ve yerel yönetim biçimlerine sahiptir. Bu üç küresel kentin ortak yönü ise küresel sermayeyi üzerlerine çekmeleri, finans merkezi konumunda olmaları, sürekli gelişen ve nüfus alan kentler olmalarıdır. Gökdelenlerle ilgili olarak da İstanbul dışındaki öteki kentlerin kendine özgü bir yaklaşım modeli bulunmaktadır.

New York’ta gökdelenlerin yapımı ile ilgili olarak zaman içerisinde yatırımcıların baskısı sonucu yatırımcıların lehine bazı değişiklikler yapılsa da kent yönetimi kamu yararını gözeterek kentsel çevrenin var olan kalitesini koruyucu önlemler almıştır. Londra’da kent, bölgelere ayrılarak gökdelenlerin yapımı denetim altına alınmıştır. Tarihi kent merkezinde de korunması gerekli eserler ve bölge üzerindeki etkileri denetim altında tutularak gökdelen yapımına izin verilmektedir.

Türkiye’nin vizyon kenti konumundaki İstanbul’da ise küresel kentlerin enstrümanı konumundaki bu yapı tipolojisine karşı geliştirilmiş herhangi bir politika bulunmamaktadır. Gökdelenler; plansız-programsız, imar planı tadilatları, yoğunluk artırımları, bazen hukuk dışı uygulamalar ile gerçekleşmektedir. Bu durumun devam etmesi kent için önümüzdeki yıllarda, psikolojik ve altyapısal olarak daha büyük sorunlar oluşturacaktır. Bunun önlenebilmesi için aşağıda belirtilen ölçütlerin göz önünde bulundurulması gereklidir:

  • Gökdelenlere yönelik kentsel politika ve stratejilerin oluşturulması gereklidir. Özellikle yerel yönetim tarafından kentli adına, ileriye dönük olarak kurallar oluşturulması ve bu kuralların uygulanabilirliğinin sağlanması gerekmektedir.
  • Kente ait korunması gerekli tarihi, kültürel, estetik değerlerin ve kentsel siluet, kültürel kimliği yansıtan mimari öğelerin belirlenmesi gereklidir. Gökdelenlerin tarihi-coğrafi-konum-ulaşım ağı-yoğunluk gibi etmenler göz önünde bulundurularak bazı bölgelerde yasaklanması, bazı bölgelerde yapılmasına kısmen izin verilmesi ve bazı bölgelerde yapılmasının ise teşvik edilmesi gerekmektedir.
  • Gökdelenlerin yapıldıklara alanlara getireceği trafik, ulaşım sorunları önceden çözülmeli ve altyapı gereksinmeleri karşılanmalıdır.
  • Gökdelenlerin çevre üzerinde oluşturacağı kısa ve uzun vadedeki olumsuz etkiler önceden düşünülerek karar verilmelidir.

Sonuç
Günümüzde bilgi çağının yaşanması, küresel gelişmeler ile birlikte kentlerin yapıları ve işlevleri değişmekte, bu süreç içinde kentler “küresel kent” olma yönünde dönüşüme uğramaktadır. Küresel kent listesi oluşturan GaWC’nın yaptığı çalışmalarda küresel kent listesinin yeni eklenen kentler ile sürekli genişlediği görülmektedir. Kentlerde yaşanan dönüşüm sürecine paralel olarak gökdelenlere de ilgi artarak devam etmektedir. Gökdelenler, küresel kentlerin vazgeçilmez bir enstrümanı haline gelmiştir.

Kaynaklar

  • Baba, E. C.; “Küreselleşme Sürecinde Yüksek Yapılaşmanın Kullanıcı-Çevre İlişkisi Bağlamında İrdelenmesi”, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2009.
  • Begeç, H.; “Is There a Limit for the Skyscrapers”, 5th Annual International Conference on Architecture, 6-9 July 2015, Athens, 2015.
  • Doğan, A.; “Metropollerde Prestij Göstergesi Olarak Yüksek Yapılar”, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008.
  • Durmuş, O.; “İstanbul’da Küresel Etki Bağlamında Son 20 Yıl İçinde Levent-Maslak Arasındaki Yüksek Katlı Konut Yapıları”, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010.
  • Eren, Ç.; “Yüksek Binaların Bölgesel Uygulamaları İçin Kent Yaşamının Kalitesini Yükseltmeye Yönelik Bir Değerlendirme Modeli Önerisi”, İTÜ Bilimsel Araştıırma Projesi, İTÜ, İstanbul, 2004.
  • Fu, L.; Yeang, Y.; “Introduction”, Globalization and the World of Large Cities, United Nations University Press, Tokyo, 1998.
  • Gülserin, F. C.; “Kamusal Alan Kavramının Değişiminin Büyükdere Aksı Üzerinden İncelenmesi”, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010.
  • Jones, E.; “Metropolis”, Oxford University Press, Oxford, 1990.
  • Kurtuluş, H.; Türkün, A.; “İstanbul’da Kentsel Ayrışma”, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2005.
  • Mitchhell, W. J.; “City of Bits: Space, Place and the Infobahn”. MIT Press, Cambridge, 1996.
  • Öke, A.; “Yüksek Binaların Yararları ve Sakıncaları Konusunda Bazı Düşüneler”, Yüksek Binalar 2.Ulusal Sempozyumu, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul, 1992.
  • Sassen, S.; “The Global City, New York, London, Tokyo”, Princeton University Press, New Jersey, 1991.
  • Sassen, S.; “Cities in A World Economy”, Pine Forge Press Thousand Oaks, California, 2006.
  • Saydam, Ç.; “Yüksek Yapıların Kentsel Gelişme Bağlamında İrdelenmesi ve Yüksek Yapı Politikaları”, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2007.
  • Tomlison, J.; “Cultural Globalization and Cultural Imperialism”, Sage Pres, California, 1997.
  • Torcu, K.; “İstanbul’da Yeni Mekansal Oluşumlar: Beşiktaş – Maslak Ekseni Transformasyonu ve Büro Binaları”. Literatür Yayınları, İstanbul, 2003.
  • Yargıç, S.; “Küreselleşen Kentlerde İkonik Yapıların Kentsel Kimlik Oluşumuna Etkileri” Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
  • URL 1: http://www.lboro.ac.uk/gawc/world2012t.html erişim tarihi:02.02.2016
  • URL 2: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18616 erişim tarihi:02.02.2016