Yurt Dışında Mimar Olmak

Baran Gülsün Mimar

Bilişim çağında, hemen her sektör gibi mimarlığın da evrensel niteliğini gün geçtikçe pekiştirmesi, Türkiye’de mimarlık ve inşaat sektöründe yaşanan istihdam problemleri, çalışma şartlarının ağırlığı ve ücretlerin düşüklüğü ile bir araya gelince yurt dışında çalışmak genç mimarların kariyer planlamasında önemli bir seçenek haline geldi. Peki, mesleki pratiği yurt dışında yürütürken ne tür zorluklar yaşanıyor? Eğitim ve kültür alt yapılarındaki farklılıklar mimarlara yurt dışındaki iş hayatında ne gibi avantajlar ve dezavantajlar sunuyor? Kariyerini farklı ülkelerde sürdürmek isteyen genç mimarlar kendilerini hangi yönlerde geliştirmeli, ne tür donanımlar edinmeli ve hangi beklentiler içine girmeli? Farklı ülkelerdeki global mimarlık ofislerinde kariyer yapan, yurt dışında kendi ofisini kurma başarısını gösteren genç mimarlara sorduk…

Orkun Beydağı, Y. Mimar
Kohn Pedersen Fox

“Değişimlere uyum sağlamak; yenilikçi, ilerici olmak ve gerçekçi şekilde plan yapmak yurt dışında iş yapabilmenin önemli koşulları.”

Eğitimime İstanbul Teknik Üniversitesi’nde başladım ve şüpheci, sorgulayıcı, araştırmacı bir tasarım eğitimi ile başarılı bir dönem geçirdim. Ardından Türk Eğitim Vakfı bursu ile New York Pratt Institute’a yüksek lisans için kabul edildim. Burada da başarılı bir dönem geçirdikten sonra İstanbul’a dönüp hem mimar hem de öğretim görevlisi olarak farklı pozisyonlarda çalıştım. Yaklaşık 4 sene önce de kariyerime yurt dışında devam etme kararı alıp Londra’ya yerleştim.

Üstün yetenek vizesiyle çalışma izni alarak Kohn Pedersen Fox Londra ofisinde mimar ve BIM uzmanı olarak çalışmaya başladım. Etnik çeşitliliği yüksek bir şirkette çalışmanın avantajı ile buradaki iş akışlarına kolay adapte olduğumu söyleyebilirim. Farklı geçmişten gelen insanlarla bir arada çalışmak ve farklı bakış açıları görmek sanırım mesleği burada devam ettirmenin en büyük avantajı. En kritik gördüğüm sorun ise pratikte hiçbir sorun teşkil etmese bile bürokratik sebeplerle mimar unvanı alamıyor oluşumuz.

Türkiye ile kıyaslandığında burada bilfiil iş yapma biçimlerinde çok büyük farklar olduğunu söyleyemem. Ancak, müşteri mimar ilişkisinin çok daha tanımlı olduğu ve emek – kazanım dengesinin daha iyi kurulduğu da yadsınamaz. Mevcut teknolojiler aktif biçimde kullanılıyor ve tempolu, yüksek hızlı bir proje üretimi söz konusu. İnşaat aşamalarında ise durum biraz tersine, daha sistemli, düzenlenmiş ve zamana yayılan süreçler görülmekte.

Sanırım herhangi bir yerde mimarlık yapmak için en önemli konu ilerici bakış açısıyla kendini geliştirebilmekte yatıyor. Değişimlere uyum sağlamak; yenilikçi, ilerici olmak ve gerçekçi şekilde plan yapmak, sanırım gerek Türkiye’de gerek yurtdışında iş yapabilmenin önemli koşulları. Yurt dışında belli bir seviyeden sonra çalışmaya başlamak özellikle bazı pozisyonlar için zor gelebilir; fakat bir süre sonra dengenin kurulduğunu düşünüyorum. Tecrübeme göre Birleşik Krallık ve özellikle Londra’da daha büyük ölçekli ofislerde iş bulabilmek için birçok farklı çizim programını bir arada aktif biçimde kullanabilmek önemli bir artı olarak öne çıkıyor. Özellikle BIM programlarına iyi bir hakimiyet gerekiyor. Pozisyona göre değişmekle beraber, portfolyodaki iş örneklerinin farklı proje aşamaları ve çeşitleri göstermesi önemli. Tasarıma bakış açısı, karşılaşılan problemleri inisiyatif kullanarak çözebilme becerisi ise iş görüşmelerinde dikkat edilmesi gereken öncelikli konulardan.

İdil Kantarcı, Mimar-Tasarımcı
Foster + Partners

“Başarılı bir portfolyo, kişinin mimari dili, tasarıma yaklaşımı, tasarım anlayışı, teknik becerileri, dijital araçlara hakimiyeti konularında bilgiler vermeli.”

Mimarlik eğitimime İzmir’de başlayıp, Fransa, İtalya ve Amerika’da devam ettim. Mezuniyetimin ardından Amerika’da kalmaya karar verdim ve ilk işime Perkins+Will’in Charlotte ofisinde başladım. Bir yıllık çalışma deneyiminin ardından Perkins+Will’in Dubai ofisine geçtim ve orada iki sene çalışma fırsatım oldu. Ardından Hong Kong’a taşındım ve iki buçuk sene UNStudio ile çalıştım. Şimdi ise profesyonel hayatıma Foster+Partners’ta devam ediyorum.

Kariyerim de üniversite hayatim gibi alışılmışın dışında şekillendi. Seyahat ederek hayatı deneyimlemek ve öğrenmek, benim yapıma çok uyuyor. Üstelik çok daha eğlenceli ve sürprizlerle dolu. Bunun yanı sıra aklımda hep üreten ve topluma katkı sağlayan bir birey olma isteği vardı. Mimarlık da insanı, dünyayı keşfetmeye, sürekli öğrenmeye, hayal etmeye ve üretmeye yönlendiren bir meslek ve yaratıcılığınızın özgürce ortaya çıkabileceği bir alan. Yapmaktan keyif aldığım şeyler ve kişisel özelliklerim, mimarlığın doğasına uygun olması dolayısıyla çok da planlanmadan bir araya geldi ve beni bugün bulunduğum noktaya getirdi.

Mesleğime ne kadar tutkuyla bağlı olup, severek yapsam da birkaç zorluğu var. Çalışma saatleri oldukça uzun ve yoğun stres altında çalışmayı gerektiriyor. Yarışma dönemlerinde sabah 9.00’dan gece 3.00’e kadar, hafta sonu arası vermeden çalıştığım oluyor ve bu aylarca (!) sürebiliyor. Bu durumda kişisel zaman ya da sosyal hayattan feragat etmek durumunda kalıyorsunuz. Zamanla bu yoğun ve stresli tempoya alışıyor ya da alışmak durumunda bırakılıyorsunuz.

Mimarlık bir yaşam biçimi ve yalnızca tasarım ve çizimden oluşmuyor. Gastronomiden müziğe, edebiyattan siyasete kadar pek çok alandan besleniyor. Türkiye’de çok fazla çalışma fırsatım olmadı ancak gözlemlediğim kadarıyla insanlar üniversite bitince kendilerini mesleki anlamda geliştirmeyi bırakıyorlar. Böylelikle okulda edinilen eleştirel bakış açısı iş hayatına geçince kaybediliyor.

Benim genç mimarlara genel tavsiyem; mümkün olduğunca seyahat edin, yeni deneyimlere ve öğrenmeye açık olun. Bu süreçte de merak edin, sorgulayın ve koyduğunuz amaçlar doğrultusunda vazgeçmeden, azimle çalışıp üretin.

Türkiye’de eğitimi tamamlayıp, yurt dışında iş bulmak vize dolayısıyla ne yazık ki çok kolay değil. Ancak yurt dışı bağlantılı değişim programları ya da master yapmak bu durumu kolaylaştırıyor. İlk adımda, işe başvururken hazırlanan portfolyo büyük önem taşıyor. Başarılı bir portfolyo kişinin mimari dili, tasarıma yaklaşımı, tasarım anlayışı, teknik becerileri, dijital araçlara hakimiyeti konularında net ve kolay anlaşılabilir bilgiler vermeli. Sadece üniversitedeki stüdyo projeleriyle sınırlı kalmayıp, kişinin bugüne kadar kendisine mimarlıkla ilgili artı değer olarak koyduklarını göstermesi (yarışmalar, mimari geziler, seminerler, sergiler) de çok önemli. En çok kullanılan bilgisayar programları olan Rhino, Revit ve Adobe’ye de hakim olmak, kariyerini yurt dışında sürdürmek isteyen genç mimarlara avantaj sağlayacaktır.

Zuhal Kol, Y. Mimar
Openact Architecture

“Bir ülkedeki deneyiminiz bir diğerinde tekrarlanacak direkt bir girdi değil, mimari ürünün çeşitliliği açısından bulunmaz bir zemin oluşturuyor.”

Mimarlık, sürekli merakla beslenen; neyin, neden, nasıl, ne zaman ve nerede olduğunu sorgulatan, insanların bu gezegenle diyaloğunu mekanlar üzerinden düşündüren bir uğraş. Mimar da haliyle, yapma biçimleri her coğrafyada farklılaşan, her kültürde farklı anlamlandırılan, teknolojik, politik, sosyo-kültürel, ekolojik değişimlerin odağında sürekli yeni girdilerle tanımlanan bu devingen ve çok katmanlı birikimlere yeni mekansal yorumlamalar getirmeye çalışan bir aktör. Dolayısıyla, dünya üzerindeki çoğulculuk ve çeşitlilik mimarı üretimin zenginliğinde anahtar role sahip.

Bol mimarlı bir ailenin, çok çeşitli alanlarda çalışan mimarlarının peşinde, birçok farklı sahada bu mesleğin ne kadar geniş bir yelpazede işlediğini görerek büyümüş olmak mimarlıkla müthiş bir tanışmaydı. Fakat, İstanbul Teknik Üniversitesi mimarlık lisans eğitimim süresinde Erasmus programı ile önce Almanya ve daha sonra yüksek lisans için ABD‘deki akademik ve kişisel deneyimlerimde her kültürün önceliklerine göre mesleğe nasıl farklı yorumlar getirdiğini ve üretimlerini nasıl başkalaştırdığını görmek, mimarlığın küresel zenginliğinin farkına varmamı ve farklı coğrafyalarda çalışarak sürekli başka kentleri araştırmaya olanak verebilecek bir kariyer rotası tasarlamayı da beraberinde getirdi. 2016 yılında, Carlos Zarco Sanz ile Madrid ve İstanbul tabanlı olarak kurduğumuz Openact Architecture, bu çok ülkeli yolculuğun en önemli pusulası.

Akademik ve profesyonel ortamda her ülkede ve hatta şehirde, üretim süreçlerinin çok değişken olduğunu ve değişenin yalnızca dil olmadığını söylemekte fayda var. Bir ülkedeki deneyiminiz bir diğerinde tekrarlanacak direkt bir girdi oluşturmuyor, bu her ne kadar süre açısından olumsuz görünse de mimari ürünün çeşitliliği açısından bulunmaz bir zemin oluşturuyor. Meraklı kalmak, farklılıkları davet etmek, kısıtları tasarımla yeni fırsatlara dönüştürmek, farklı kültürleri harmanlamak ve harmanlayacak ortak habitatları aramak başka coğrafyalarda çalışmak isteyen mimarların geliştirmesi gereken en önemli hünerlerden.

Yasemin Tarhan, Y. Mimar
WRNS Studio

“Yurt dışında çalışmayı düşünen genç mimarlara tavsiyem, her iki ülkenin de iyi taraflarını benimseyip harmanlamaya çalışmaları.”

Doğma büyüme İstanbulluyum. Yurt dışı yolculuğum 2005 yılında Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olup Amerika’ya gitmemle başladı. Lisans ve yüksek lisans mimarlık eğitimimi Yale Üniversitesi’nde tamamladım. Yüksek lisans öncesinde bir yıl geçici çalışma izniyle Perkins Eastman firmasının New York ofisinde çalıştım. Mastır sonrasında oturma vizesi aldım ve Deborah Berke Partners şirketinde çalışmaya başladım. Bu firmada 7 yıl mimar olarak çalıştım ve birçok ödüllü projede yer aldım. Gerekli yedi ayrı mesleki sınavı verip mimarlık lisansımı aldım ve New York Mimarlar Odası’na kaydoldum. Böylece kurumsal işlerimin yanı sıra kendi projelerimi de yapmaya başladım. Hala San Francisco’da WRNS Studio’da mimarlık yapıyorum.

Mimarlık her nerede olursanız olun özveri isteyen, çetin ve meşakkatli bir meslek; çalışma saatleri yoğun, beklentiler yüksek ve eğitimi özellikle yurt dışında çok uzun. Fakat yurt dışında insanın bu emeğin karşılığını daha iyi alabildiğini düşünüyorum. Birincisi, mimara ve mimariye gösterilen saygı. Yaşım gençken dahi gerek şantiyedeki müteahhitlerden ve gerekse müşteri toplantılarında ya da arkadaş ortamlarında her zaman büyük saygı gördüm. “Yapılı çevre” konusuna gösterilen bu itibar ve olumlu tutum, toplumun her kesimine yansımış durumda. Mimar olsun olmasın insanlar konuyla ilgili, okuyor, takip ediyor, umursuyor. Sistem ve kurallar da insanı ve çevreyi koruyor. İkincisi, Türkiye’ye göre ücretlerin, özellikle büyük firmalarda çok daha yüksek olması (alım gücü farkını hesaba katsanız dahi bu gerçek değişmiyor). Mimarlar odası ve meslek lobileri ücretleri daha da iyileştirmeye çalışıyor.

Tabii, yurt dışının dezavantajları da yok değil. Zaman zaman katı kurallar süreci yavaşlatabiliyor ve verimsizleştirebiliyor. Türkiye’de insanlar daha esnek, girişken, yaratıcı ve çözüm odaklı olduğundan verim daha yüksek ve zaman kaybı az. İdealinde hem Türkiye’deki gibi esnek olunabilmeli hem de yurt dışındaki gibi kurallara saygı gösterip sağlamlık ve kaliteden feragat etmeden bina yapılabilmeli. Yurt dışında çalışmayı düşünen genç mimarlara tavsiyem, her iki ülkenin de iyi taraflarını benimseyip harmanlamaya çalışmaları. Bir yandan kuralları öğrenirken, öte yandan sorgulayıcı yanlarını yitirmeyip yaratıcılık ve girişkenliklerini gururla sergilemeleri. Burada işe başvurmadan önce Revit, CAD, Rhino gibi endüstride sıkça kullanılan programları iyi öğrenmeleri, dile hakimiyetlerini özellikle teknik terimler açısından geliştirmeye çalışmaları, portfolyo hazırlarken sade ve okunaklı bir dil kullanmaları ve mülakat zamanı geldiğinde profesyonel, saygılı ve malumatlı davranmaları da çok önemli.

Damla Turan, Y. Mimar – Peyzaj Mimarı
Haptic Architects-SKAB

“Ofis ortamının sadece bir üretim yeri değil, eğitiminizi de sürdürdüğünüz bir yer olması önemli.”

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çok severek okuduğum Mimarlık ve Peyzaj Mimarlığı bölümlerinin her ikisinden de en yüksek not ortalamaları ile mezun oldum. Sonrasında, Amerika’da eğitimi destekleyen Fulbright yüksek lisans bursunu almaya hak kazandım. Aynı dönemde Milano Domus Academy’nin açmış olduğu kentsel tasarım yarışmasında birinci olarak yüksek lisans eğitimimi burslu olarak sürdürme şansı elde ettim. İtalya ve Amerika’daki tasarım okulları arasında bir seçim yapmak durumundaydım ve tercihimi İtalya’dan yana kullandım.

Master sonrası ülkemize dönerek uluslararası ulaşım projelerinde uzmanlaşmış olan GMWM Mimarlık’ta çalışmaya başladım. Bu dönemde edindiğim çevrenin desteği ile Grimshaw Architects’in yürüttüğü Heathrow Havalimanı projesinde çalışmak üzere Londra’ya taşındım ve son 5 yıldır burada yaşıyorum. Şu anda Haptic Architects’te Noida Uluslararası Havalimanı projesi için çalışıyorum. Eş zamanlı olarak uluslararası peyzaj projelerinde yenilikçi tasarım ve teknik çözümler sunan SKAB firmasının kurucu ortağıyım.

Her nerede olursanız olun mimarlık mesleğinin uzun çalışma saatleri yıpratıcı olabiliyor. İngiltere’de iş hayatı ile sosyal hayatı dengeli tutmaya daha fazla özen gösterildiğini söyleyebilirim. “Marifet iltifata tabidir” derler. Burada gerçekten de çalışanların kendini değerli hissetmesinin ve takdir görmesinin, üretim verimliliği üzerindeki olumlu etkisini hissediyorsunuz.

Türkiye’de aldığımız mesleki eğitim yurt dışında çalışmak için yeterli altyapıyı sağlıyor. Fakat üniversitelerimizin uluslararası denkliğinin olmaması mesleki gelişiminizi yavaşlatabiliyor. İngiltere’deki mimari ofisler sizinle çalışmaya karar verdikten sonra kendi sistemlerine uyum sağlamanız için gerekli olan oryantasyona zaman ve kaynak ayırıyorlar.

Ofis ortamının sadece bir üretim yeri değil, eğitiminizi de sürdürdüğünüz bir yer olması önemli. Gelişmeye açık olduğunuz konularda ve yazılımlarda ofisler size gerekli desteği sağlayarak sizi yetiştiriyorlar. Bunun yanı sıra ofis içi sosyal aktivitelerle çalışanların birbirini tanıması, yeni işbirliği fırsatları sağlıyor. SKAB’ın kuruluş aşamasında iş hayatımda geliştirdiğim çevrenin çok faydasını gördüm.

Her ülke ve her kişi için farklı tavsiyeler verilebilir. Benim en çok faydasını gördüğüm konu cesur olmak ve çekinmeden yeni iş bağlantıları kurmak oldu. Bunun dışında, kariyerini yurt dışında sürdürmek isteyenlere yabancı dil konusunda kendilerini geliştirmelerini, mesleki gündemi takip etmelerini ve henüz öğrenciyken yurt dışı stajları ve yarışmalarında yer alarak uluslararası tecrübe edinmeye özen göstermelerini tavsiye ederim.

Eve kapandığımız pandemi günlerinin motivasyonumuzu bozmaması gerektiğine inanıyorum. Günümüzde online kaynaklar son derece zengin. Gerek dil gelişimi, gerekse mesleki gelişim ve yeni çevreler edinmek için internet sınırsız ve özgür bir ortam sağlıyor. Ayrıca birçok ülke çalışma vizesine başvuru yapmak isteyenlere yönelik “vize sponsoru firma listesi” yayınlıyor; bunlar da takip edilebilir.

Ayça Vural-Cutts, Mimar
Studio AVC

“Türkiye’de deneyim kazanmış mimarların yurt dışında zorlanacakları asıl konu malzeme bilgisi, yerel inşaat detayları, standartlar ve yönetmelikler.”

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra kariyerime İstanbul’da KG Mimarlık’ta başlayıp Tabanlıoğlu Mimarlık’ta devam ettim. Bu bürolarda tasarım, uygulama projesi ve uluslararası projelerde koordinasyon deneyimi kazandıktan sonra kariyerimi Londra’da Foster + Partners’ta sürdürdüm. Avrupa’nın en yüksek binaları olan Paris’teki Hermitage İkiz Kuleleri, Astana’da Khan Shatry ve Stockholm’de Slussen master planı gibi birçok ikonik projedeki tasarım görevlerinden sonra çalışmalarıma Zaha Hadid Architects’te devam ettim.

Foster + Partners ve Zaha Hadid Architects’teki mimari ve üst düzey tasarım görevlerindeki sekiz yıllık deneyimimin devamında 2013 senesinde Londra’da kendi mimari tasarım büromu, Studio AVC’yi kurdum. Studio AVC’de büyük ölçekli projelerden iç mekan tasarımına, konsept tasarımdan uygulama aşamasına kadar farklı ölçek ve süreçlerde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Studio AVC’deki görevime ek olarak büyük ölçekli projelerde tasarım danışmanlığı yapmaktayım. Londra’da belediye tasarım paneline üyeyim ve bilirkişi olarak büyük projelerde belediyeye tasarım danışmanlığı yapmaktayım. Ayrıca South Thames College’da tasarım dersleri de vermekteyim.

Londra’daki kültür çeşitliliğinin ve halkın katılımının tasarım sürecini Türkiye’dekinden farklılaştırdığına inanıyorum. Prosedürler ve şeffaflık politikası mimariyi demokratik bir platforma taşıyor ve mimara daha büyük bir kanuni sorumluluk veriyor. Bu durum projeleri şekillendirirken tasarım sürecini de uzatıyor.  Bir başka fark ise ihalelerdeki yeterlilik koşulları ve seçim sürecinin Türkiye’den çok daha zor olması. Bu durum projeyi ekonomik olarak güvence altına alırken küçük büroların proje almasını zorlaştırmakta.

Mimarlık mesleğinin sorunlarının çoğu ülkede benzer olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de de karşılaştığımız uzun çalışma saatleri, düşük ücret, stres ve iş tatmininden yoksun olmak İngiltere’deki bürolarda da olabiliyor. Ayrıca Türk mimarların eğitimlerinin İngiltere’de denk sayılmaması bir dezavantaj. Daha çok çalışmayı ve daha iyi olmayı gerektirmekte, tecrübe ve kendini yenilemeyi ön plana çıkarmakta.

Mimari projelerin tasarım sürecinde kullanılan yöntemlerin uluslararası olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye’de deneyim kazanmış mimarların yurtdışında zorlanacakları asıl konunun malzeme bilgisi, yerel inşaat detayları, standartlar ve yönetmelikler olduğuna inanıyorum. İngiltere’de de Türkiye’de olduğu gibi bilgisayarlı tasarım ön planda. Hem tasarım aşamasında hem de koordinasyon aşamasında üç boyutlu çizimlerin ve sunum tekniklerinin önemi çok büyük. Türkiye’den farklı olarak elle çizilmiş eskizlere ve maketlere İngiltere’de daha çok değer verildiğini düşünüyorum.