Yaptığınız Şeyde Tutkulu Olduğunuzda, Başarı Kendiliğinden Gelir!

“Yeşil Bina’nın kendini tanıma, kendi kendini yönetme ve optimize etme yeteneği, Sürdürülebilir Yeşil Bina’ya dönüştürüyor ve aynı zamanda bu binalara “Yaşayan Yapılar” da deniyor.”

Yapılı çevrede yeşil binalar alanında öncü bir otorite olan Dr. Duygu Erten, bu yıl Sürdürülebilirlikte Küresel Kadın Liderler Grubu, ABD Yeşil Binalar Derneği (USGBC) ve Yeşil Bina ve Tasarım dergisinin ortaklaşa verdiği “Sürdürülebilirlikte Lider Kadınlar Ödülü”ne layık görüldü. Erten ile bu önemli ödülü ve mesleki kariyerinde bir dava olarak benimsediği sürdürülebilirliği konuştuk.

2014 yılından bu yana düzenlenen ve daha önce Hillary Clinton’ın da aralarında olduğu pek çok önemli isme verilen, “Sürdürülebilirlik Alanında Lider Kadınlar Ödülü” (WSLA), bu yıl size verildi. Bu ödül size neler hissettirdi?

DUYGU ERTEN :Bu ödülün bana yeşil bina sektörüne katkılarımın yanısıra, yalnızca kadınlara değil erkeklere de yaptığım mentörlüğü takdir ettiği için verildiğinin altını çizerek başlamak isterim. Kalıcı farklılık yaratmak ve yeşil bina endüstrisinin gerçekten ilerlemesini istemek ancak bilgiyi paylaşarak oluyor. Clinton Vakfı Direktörlüğü yaparken, Avrupa’da tüm ofisleri kapama kararı aldılar. Ofisi kapattıktan hemen sonra aynı işe devam edebilmek için şirketimi hiçbir gelecek öngörmeden 2009’da kurmuştum. Ne yapıyordum Clinton Vakfı’nda? C-40 projesinin bir paydaşı olarak Clinton İklim Değişikliği Projesi’ni yürütüyordum.

Varolan kamu binalarının karbon salımını düşürmek için yenileme/iyileştirme pazarının önünü açma çalışmaları ve ESCO pazarı üzerinde çalışıyordum. Zaman içerisinde bir vakıf yöneticisi olmakla bir girişimci olmanın ne kadar farklı olduğunu birçok zorluklar yaşayarak gördüm.

Farkında olmadan yaptığım çalışmaların ve ayakta kalabilmek için hayata geçirdiğim öngörülerimin uluslararası niteliği nedeniyle dikkat çekmiş olması bana, iyi bir iş yapıyorsanız uluslararası takdir için nerede yaşadığınızın hiçbir önemi olmadığını gösterdi.

Ödülün özellikle kadın liderlere verilmesinin sebepleri nelerdir?

DE: Bu ödül sürdürülebilirlik alanında çalışmaya adanmışlık gösteren, sürekli değişime adapte olabilen, diğer kadınlara rehberlik eden ama daha da önemlisi işinde cesur hamleler yapabilen kadınlara verildi. Neden kadınlar? Emlak sektöründe kadınların yükselmesi için diğer mesleklere göre belki daha fazla bir “cam tavan” olduğundan. Özellikle ABD’de bu durum Türkiye’den çok daha bariz. Türkiye’de ise emlak sektörünü incelerseniz, kadınların hep baba, erkek kardeş ve eş ile kurdukları firmaları görürsünüz. 17 yıl ABD’den geldikten sonra tek başıma bir kadın girişimci olarak kurduğum firmamın yalnızca danışmanlık yaparak ayakta kalması bu nedenle bir mucize. Erkeklerle kadınlar sistem içerisinde maalesef algı bozukluğundan ve önyargılardan kaynaklanan nedenlerden, eşit değiller. Halbuki kadın istihdamı artarsa dünya ekonomisine 28 trilyon katkı sağlanıyor. Kadın-erkek eşitliği sağlanırsa bu katkı ciddi anlamda büyüyor ve dünya gayri safi milli hasılasına ek katkı 80 milyar dolar oluyor. Türkiye’de gayri safi milli hasılaya katkısı ise %30 büyüme olarak yansıyor.

Tüm dünyada geleceğin sürdürülebilir çevresini şekillendiren isimler arasına girmek size ne tür sorumluluklar ekledi?

DE :Törenin açılış konuşmasında, sürdürülebilirlik alanında dünyayı kalıcı değiştiren liderler olarak tanımladılar rolümüzü. Liderliğin tescillenmesi, artık bütün bu konularda koyduğumuz hedeflerin daha da yukarı çıkması demektir. Yaptığım işi bilen, daha çok insan yetiştirmek ve dünyanın başını ciddi derde sokan bu karbon salımı konusunda daha fazla alanda mücadele etmek gereğini her gün daha fazla duyuyorum. Bu alanda emekli olmak gibi bir lüksüm yok. Ama daha da önemlisi içine girdiğim network’teki kadınların etki seviyelerini ve mücadele yetilerini görüp, kendime koyduğum çıtayı daha da yükseltmek sorumluluğuyla yaşıyorum. Bundan sonra özellikle sürdürülebilirlik alanında, kadın istihdamının artması için daha fazla gayret göstereceğim.

Sürdürülebilir yapılara ilginiz nasıl başladı? Bu alana yönelme sürecinizi anlatabilir misiniz?

DE :Emlak sektöründe bir meslek erbabı olup, binaların toplam karbon salımının %40’ından sorumlu olduğunu biliyorsanız ve sorumlu bir dünya vatandaşı iseniz, açıkcası fazla seçeneğiniz yok. Dünyamız bir iklim felaketine doğru sürükleniyor.

Ülkelerin büyük çoğunluğu Paris İklim Anlaşması’na imza verseler de, 2050’ye kadar olmasını beklediğimiz felakete acaba engel olabilecek miyiz? Güvencemizi her ülkede sayıları 1000’i bulan sertifikalı binalara dayadıysak, hayır! 2000’li yılların başında Los Angeles’ta lisanslı bir inşaat mühendisi olarak Bovis Lend Lease firmasında çalışıyordum. Kaliforniya’nın ilk LEED Platin binası olan Audubon Merkezi projesininin LEED süreç yöneticiliğini yaptım. Daha sonra Los Angeles’taki okulların yeşil iyileştirilmeleri projesini yürüttüm ve bir projeye ilk kez hem LEED hem BREEAM sertifikası aldık. Bu alanın ve sürdürülebilirliğin önemini Kaliforniya’da anladım. ABD’de LEED Faculty oldum. Türkiye’ye döndüğümde uzun bir süre LEED International Komitesi’nde Türkiye’yi temsil ettim.

ULI Sustainable Product Council, EPEA, daha sonrasında Amerikan Yeşil Binalar Konseyi’ne oylarla seçilen ilk Türk firma temsilcisi olmam, bana global bir network’ün bilgisini Türkiye’ye aktarma sorumluluğu verdi.

Yapı inşaası doğal çevreye yapılan bir müdahele iken binaların çevre dostu olması ne anlama geliyor?

DE :Aslında emlak sektörü hiçbir şekilde çevre dostu olamaz. Bu tanımın kullanılması yeşil binaların ne anlama geldiğini pekiştirmek için… Yani “yeşil” demek, standart inşaatı çevreyi düşünerek daha dikkatli, az kirleterek, az atık çıkararak yapabilmek demek. Yani daha az kötülük yapmak… Ama daha az kötü, iyi olmaz.

Tıpkı W. MacDonough ve Michael Braungart’ın dediği gibi aslında amaç, iyi iş yapmak olmalı. Bu nedenle, inşaat sektörü döngüsel ekonomi kavramının ortasında konumlanmalı. Biyolojik döngünün sıfır atık demek olduğundan yola çıkarak ve insan eliyle üretilmiş her inşaat malzemesinin,

en azından belirli bir yüzdesinin biyolojik döngüye girebilecek şekilde tasarlanması sorunları çözmeye başlamak için bir giriş kapısı.

Sertifika sistemlerinin dünyada hızla yayınlaştığını görüyoruz. Ancak bir yandan da eleştiriliyor ve yüksek maliyetli bulunuyor. Sürdürülebilirlik sertifikalarının geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

DE: Dünyada en yaygın sertifika olan LEED bile, Amerikan emlak sektöründe yalnızca % 0.01 kadar binaya verilmiş ki; bu rakamda en temel seviyede ve gümüş olan derecelerde yeşil binalar da var.

Türkiye’de her ne kadar LEED sertifika başvurularında dünya 8. si olduysa da, başvuru rakamı 10 yılda 1000’e ancak ulaştı. Evet, bununla nereye gider sera gazı salımları? Hiçbir yere… Neredeyse diyebiliriz ki, bu sertifikalar felaketin önüne geçmede yaraya merhem değil, yalnızca sürdürülebilirliğin görkemli bir iletişimini yapıyorlar. Ve 118 ülkede, emlak sektörü LEED’i izlediği için ve sürdürülebilirliği yalnızca LEED ile özdeşleştirdikleri için LEED’in uygulaması oldukça zor ve pahalı olan ve varolan binalara verdiği EBOM sertifikası varolan bina sektörünü yeterince yeşertemedi. EBOM başvurusu rakamlarda çok geride kaldı. Halbuki emlak sektöründe asıl tasarruf kaynağı varolan binalarda… Uzun bir süre varolan binalar için akredite olduğum BREEAM-In-Use sertifikasını özellikle alışveriş merkezlerinde denedik. Ancak Part 1 (Varlık Performansı) ve Part 2 (Bina Yönetimi)’den oluşan 2 bölümden müşteriler Part 2’ye yani yönetimin değerlendirilmesine heveslenip kolaya kaçıyorlar. Ayrıca sürekli izleme sonuçlarıyla yeşil bina sertifikasyonu almış binaların iyi örnekler olarak ortaya konduğu bilimsel çalışmalar yok denecek kadar az. Bu sertifikaların ön koşulları olan enerji simulasyonları ise model sonuçları ve gerçek bina performansı arasında büyük farklılıklar olabiliyor. Bu nedenlerden dolayı sertifikaların eski ilgiyi kaybettiğini, müşterinin daha somut çıktıları olan yaşam döngüsü maliyet analizi, net sıfır binalar ve performans odaklı sertifikalara kaydığını ve standartizasyon sektörününde, performans odaklı standartların yolunu açtığını söylemeliyim. Her ülkede yeşil pazarın açılmaya başladığı zamanlarda, LEED/BREEAM gibi sistemlerin yükselişe geçtiğini ve sonra talebin azaldığını görüyoruz. Maalesef sektörde sertifika almış binaların, bina ölçeğinde hedeflenen karbon salımını büyük ölçüde azaltmada çok iyi örnekler sergilememeleri ve her sertifika çalışmasının müşteriyi tatmin edecek kadar detaylı ve hassasiyet göstermeden yapılması gibi nedenler sıralanabilir. Dünyada, bu sertifikalar alındıktan sonra en iyi örnekleri ortaya koyabilmek için bir türlü sürekli veri toplanamıyor. Bu nedenle LEED sertifikasını veren iktisadi işletme Green Business Certification Inc. (GBCI), Arc Skoru Inc. adıyla yeni bir teknoloji firması kurdu. Arc, tek bir bina, mahalle veya bütün bir şehir olsun, herhangi bir projede iyileştirmeleri ölçmeyi ve kendisi ve etrafındaki projelerle kıyaslamayı sağlıyor.

Türkiye’nin kendi özgün sertifika sistemine sahip olması konusu kurucularından biri olduğunuz ÇEDBİK tarafından ortaya atıldı ve epeyce tartışıldı. Bu yolda ne tür adımlar atıldı? Sürecin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

DE :Sürdürülebilir binaları etiketlemenin bir tek adresi yoktur. Ve her bina tasarlanması ve yapılması sırasında uyguladığı yeşil standartlar konusunda değerlendirilmek için uluslararası yaygın olarak kullanılan, LEED, BREEAM, DGNB, EDGE, WELL,CASBEE, GREENSTAR, Fitwel, Living Building Challenge gibi sistemleri kullanabilir. İşte buradan yola çıkarak yerel bir sertifika çalışmasına gidildi. 2009’da varolan yeşil bina metodojilerini ortak bir hedefe yöneltmeyi hedefleyen FP7 OPENHOUSE projesi kapsamında çıkarılan kılavuzu ÇEDBİK Ulusal Sertifika Komitesi, ulusal sistemimizin altlığı olması için kullandı. Sertifikanın geliştirilme süreci sırasıyla; kriterlerin belirlenmesi, katılımcıların kriterlerin oluşumuna katılımı ve kriterlerin test edilmesi adımlarını kapsadı. Sertifikayı oluşturan paydaşlar arasında ÇEDBİK’i oluşturan, geliştiriciler, mimarlar, mühendisler,bina yöneticileri, bina kullanıcıları, ana müteahitler ve tedarikçiler yer aldı.

Ulusal bir sertifika sistemi oluşturulurken kullanılması gereken çerçeve, WGBC (Dünya Yeşil Binalar Konseyi) tarafından hazırlanan “Bina Değerleme Sistemleri İçin Kalite Araçları Kılavuzu”nun yol göstericiliğiyle hazırlandı; güçlü, şeffaf ve kıyaslamaya olanak veren iyi bir standart ortaya kondu. Ancak, bazı grupların yeşil bina sertifikasını, tamamen akademik ve fon alma odaklı çalışmalarla ortaya koyup alternatifler olabilir algısı yaratması nedeniyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ÇEDBİK ile 2012’de imzaladığı “İyi Niyet Anlaşması” olmasına rağmen, 2016’da İTÜ’ye verdiği bir ihale ile yeni bir kılavuz çalışması yaptırdı.

Bu çalışmada seçilen akademik grup, ÇEDBİK kılavuzunu baz aldı. Bakanlığın “Sürdürülebilir Yeşil Bina ile Sürdürülebilir Yerleşmelerin Belgelendirilmesine İlişkin Temel Değerlendirme Kılavuzu ve Ulusal Yeşil Bina Bilgi Sistemi Yazılımına Hazırlık Kapsamında Veri Yönetim Planı Hazırlanması” olarak adlandırdığı projesi 2017 Aralık’ta çalışmaları tamamladı.

Bugünkü durum, ÇEDBİK hazırladığı kılavuzla yeşil konut için sertifika taleplerini almaya ve bir sivil girişim olarak görevini yapmaya devam ediyor.

Türkiye’de mimarların sürdürülebilirlik konusuna olan ilgisini yeterli buluyor musunuz?

DE:Bulmuyorum ve açıkçası bunu Türkiye’de verilen içine kapalı mimarlık eğitimine bağlıyorum. Şu anda da pazarda, yapılı çevrede sürdürülebilirlik maalesef Türkiye’de sertifika almakla özdeşleştirildi.

Bu nedenle bir çok mimar biz zaten akılcı, yeşil binalar yapıyorduk diye bu alanda arka planda kalmayı yeğledi.

Halbuki sürdürülebilirlik bina yapılıp tamamlanınca devam eden bir kavram. Ölçemediğini iyileştiremezsin. Binanın karbon karnesinin çıkarılması, operasyon giderlerinin izlenmesi, binaya gri su sistemini tasarımda entegre edebilmek… Geleceğe hazırlanmak istiyorsak, tekrar mimar mühendis yetiştirmeye dönülmesi gerektiğine inanıyorum. Bugün Türkiye’de verilen mimarlık eğitimi ile, net sıfır binaların sayısında artış beklemeyelim.

Multidisipliner çalışan ofislerin sayısını artırıp, Revit, Enerji Modelleme, BIM çalışmalarını birlikte yapabilen ve 3D printerlerle çalışan mimarlık ofislerine ihtiyacımız var.

Sürdürülebilir ve çevre dostu yapılar konusunda dünya gündemini yakından takip ediyorsunuz. Teknolojinin getirdiği olanaklar ve güncel araştırmalar bu alanda ne tür yaklaşım ve yenilikler sunuyor? Dünyada neler konuşuluyor?

DE Teknoloji gelişiminin hızlı temposu, karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmek için birçok yeni fırsat yaratmıştır. IoT ve Big Data terimleri emlak sektöründe, gitgide daha sık önümüze çıkıyor.

Nesnelerin İnterneti (IoT) yani sensörler, aktüatörler, mikro çipler, mikro ve nano gömülü sistemler ile IT teknolojisindeki ilerlemeler ve veri yakınsaması ile binaların genelleştirilmesindeki genelleme, yeşil binaları artık Bağlantılı Bina haline getiriyor. Enerji, BT, Erişim, Güvenlik, operasyonlar gibi çok sayıda sistemden çok büyük veriler elde ediliyor. Büyük Veri, operasyonel verimlilik için çoklu kaynaklardan elde edilen veri parçalarının içindeki ilişkileri, enerji tüketimini azaltan, deneyim kazanmalarını iyileştiren ve finansal performansı optimize eden tüm ilişkileri ve modelleri anlamak ve anlamakla ilgilidir. IoT, bilişim ile birleştiğinde bina hakkında muazzam bir bilgi sağlıyor.

Bu ilişki, Yeşil binanın faaliyetlerini ve ihtiyaçlarını tahmin etmesini, ve optimize etmesini sağlıyor. Yeşil Bina’nın kendini tanıma, kendi kendini yönetme ve optimize etme yeteneği, Sürdürülebilir Yeşil Bina’ya dönüştürüyor ve aynı zamanda bu binalara “Yaşayan Yapılar” da deniyor.

Artık dünyada, akıllı yeşil bina kavramının olmazsa olmazı kablosuz ağ teknolojileri, Bluetooth, Wi-Fi, NFC, GPS ve ZigBee genelinde Wi-Fi bağlantısı yonga seti gönderilerinin, 2019’da yaklaşık 9 milyar yıllık gönderime ulaşması bekleniyor.

IoT ve Big Data’nın yeşil binaları kendi kendini idame ettiren “Yaşayan Bina”ya dönüştürmek için destekleyici olarak hareket edeceği planlanmaktadır.

Türkiye’de sürdürülebilir yapılarla ilgili öncü misyona sahip bir isim olarak geleceğin mimarlarına neler tavsiye edersiniz?

DE Günümüzde, tasarımcı ve üreticinin gittikçe artan sayıları -ayrıca zeki tüketicilerin çok hızlı artan sayısıyla birlikte- ürün kalitesi ile ilgili yeni beklentiler ortaya koymaktadır.

Artık ürünler yalnızca estetik veya işlevsel açılardan değerlendirilmeyip, aynı zamanda çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri ve ekonomik döngü açısından tekrar kullanılabilirlikleri de değerlendirilmektedir. Bu sebeple tasarımla ilgili yeni sorular sorulması gerekmektedir. Gittikçe daha kısıtlı olan kaynakları tüketirse veya hasar verirse, bir ürünün gerçek anlamda inovatif, güzel ve yüksek kalitede olduğu düşünülebilir mi? Kendini iyileştiren beton, aerojel ve nanomateryaller gibi yeni yapı malzemeleri, 3 boyutlu baskı ve önceden birleştirilmiş modüller gibi yenilikçi yapı yaklaşımları, maliyetleri düşürüp, kaliteyi ve güvenliği artırarak inşaatı hızlandırabiliyor. Bu nedenle öncelikle, kendilerini malzemelerin eko etiketleri konusunda eğitmelerini tavsiye ederim. Dünyanın küresel GSYİH büyümesine ayak uydurmak için 2030’a kadar inşaat sektörü, altyapıya 57 trilyon dolar harcaması gerek. Bu rakam, inşaat endüstrisindeki mimarlar da dahil tüm oyuncular için yeni teknolojiler ve geliştirilmiş uygulamalar yoluyla üretkenliği ve projenin teslimini dönüştürmek için çözümler tanımlamak için gerçek bir sebep veriyor.

NET sıfır mimarlığa gidişin yollarını açmaları da yine tavsiyelerim arasında. Bunun için önce, mimarlık firmalarının dijitalleşmesinin önünü açmak gerek. Biyolifik tasarım prensipleriyle tasarımı önkoşul koyuyorum. Toplumun ruh sağlığı için… Mimarlar, sürdürülebilirlik diyen işverenin bina yapımında ilk kontağı olmanın sorumluluğunu üstlenmeli ve yenilenebilir enerjiyi öncelikle masaya yatırabilmek için kendilerini ve ekiplerini yetiştirmeliler. Sürdürülebilirlik, sertifikaların sunduğu ölçütler listesinden daha fazlasını içeriyor… Çünkü karbonu kaynağında yok etme ve elektrik enerjisinin kaynağını değiştirmeye odaklı bir yaklaşım olmazsa, 10 senede 1000 LEED sertifikalı binayla dünyanın sürdürülebilirliğini sağlayamayız.

Notlar

  1. Emlak Sektöründe Cam Tavan: https://therealdeal.com/ issues_articles/when-the-glass-ceiling-wont-break/ (Erişim tarihi 5.2018)
  2. Dünyada LEED Başvuruları. http://newsroom.usgbc. org/us-green-building-council-releases-annual-top-10- countries-and-regions-for-leed/ (Erişim tarihi 5.2018)
  3. Erten, D.; “Konutta Çevresel Değerlendirme: BREEAM ve ÇEDBİK Konut Sertifika Sistemlerinin Karşılaştırmalı Analizi, İstanbul 1. Konut Kurultayı, Güvenli Yaşam Alanları ve Erişilebilir Konut, 10-11 Mayıs 2018, İstanbul
  4. İnşaat Sektörü ve Digital Gelecek: https://www.mckinsey. com/industries/capital-projects-and-infrastructure/our- insights/imagining-constructions-digital-future (Erişim tarihi 17.5.2018)