Venedik Mimarlık Bienali Ana Sergisi

Dünya mimarlık ortamının en önemli etkinliklerinden biri olan “Geleceğin Laboratuvarı” temasıyla Lesley Lokko küratörlüğünde 18. kez kapılarını açan Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde küratörün davetiyle ağırlıklı olarak Afrika ve Afrika diasporasından tasarımcıların yapıtlarının bulunduğu ana sergide yer alan işlerden en dikkat çekici olanları derledik.

Derleyen: Gülce Halıcı, Mimar

İki yılda bir gerçekleşen ve küratörlerin ortaya koyduğu temalar/ söylemler çerçevesinde geliştirilen sergi ve projeler ile mimarlığa ilişkin kavram ve düşünceleri tartışmaya açan Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi 20 Mayıs’ta 18. kez kapılarını açtı. Küratörlüğünü “çeşitlilik bizim normumuzdur” bakış açısıyla Lesley Lokko’nun üstlendiği Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin bu yılki teması “Geleceğin Laboratuvarı” (The Laboratory of the Future) olarak belirlenmişti.

26 Kasım 2023’e kadar açık kalacak sergide bu sene 64 ülke pavyonu ve yarısından fazlası Afrika veya Afrika diasporasından olan 89 katılımcının yapıtlarını içeren “Geleceğin Laboratuvarı” ana sergisi yer alıyor. “Force Majeure”, “Dangerous Liaisons”, “Food, Agriculture & Climate Change”, “Gender & Geography”, “Mnemonic”, “Guests From The Future” başlıklarını taşıyan 6 ayrı sergiden oluşan “Geleceğin Laboratuvarları” ana sergisi Afrika kıtasından gelen birçok ses için dünyanın geri kalanıyla diyaloğa girme imkanı sağlıyor. Küratör Lesley Lokko’nun çizdiği “Bu gezegende eşitlik, ırk, umut ve korku sorunlarının birleştiği tek bir yer var: Afrika. Antropolojik düzeyde hepimiz Afrikalıyız. Afrika’da ne oluyorsa bu hepimizin başına geliyor” fikriyle paralel nitelikteki eserler, dekolonizasyon, dekarbonizasyon, kaynak yönetimi gibi fikirlerin arkasındaki anlamı yeniden yorumlayarak ve yapıbozuma uğratarak, yerel uygulama biçimlerinde gizli potansiyeli bularak, küratöryal temaya çeşitli şekillerde yanıt veriyor.

DAAR

Tasarım: Alessandro Petti ve Sandi Hilal
Proje Mekanı: Corderie, Arsenale
Fotoğraflar: Andrea Avezzù

“Dangerous Liaisons” sergisi kapsamında yer alan Alessandro Petti ve Sandi Hilal tasarımı “DAAR” kolonyal mimarinin ve modernist mirasın eleştirel bir şekilde yeniden sahiplenilmesi, kullanılması ve yıkılması olanaklarını araştırıyor. Altın Aslan En İyi Katılımcı Ödülü’ne layık görülen proje, 1940 yılında Ente di Colonizzazione del Latifondo Siciliano (ECLS, Sicilian Latifundia Kolonizasyon) tarafından inşa edilen Borgo Rizza’yı inceliyor. Sergide Libya, Somali, Eritre ve Etiyopya’daki kolonyal şehir planlaması anlayışıyla benzerlerinin uygulandığı ve Sicilya’da modernleşme ve yeniden işlevlendirme amacıyla tasarlanan Borgo Rizza üzerinden bir inceleme gerçekleştiriliyor. Kalıcılık- geçicilik paradoksunu ele alan enstalasyon, Mayıs 2022’den bu yana farklı arazilerle (Napoli’de Mostra d’Oltremare, Berlin’de Hansaviertel Bölgesi ve La Loge Müzesi gibi) etkileşim kuran on beş çok amaçlı modüle ayırarak ana bina cephesinin ölçekli bir reprodüksiyonunu sunuyor.

Guests From the Future

Proje Mekanı: Arsenale, Central Pavilion-Giardini
Fotoğraflar: Andrea Avezzù

“Curators Special Projects” kapsamındaki en büyük proje olan “Guests from the Future” sergisi Arsenale – Artiglierie’de sergilenen 14 projenin yanı sıra Giardini’nin Merkez Pavyonu’nda yer alan, genç tasarımcıların hazırladığı 8 enstalasyondan oluşuyor. “Guests from the Future” bienalin iki ana teması olan dekolonizasyon ve dekarbonizasyon ile doğrudan ilişkili çalışmaları içeriyor. Sergide yer alan işlerden Juergen Strohmayer ve Glenn DeRoché tasarımı “Plugin Busua”, Gana, Busua’daki mevcut bir topluluk sörf kulübesinin mekansal etkilerini dönüştürmek için mimari parçaları bağlamsal film görüntüleri ve sesle yan yana getiriyor. “A Dance of the Mangroves” projesinde ise Dele Adeyemo, Nijerya’nın mega kenti Lagos’u çevreleyen mangrovların yaşam dünyalarından öğrenerek geçmişteki hataları tekrar etme kaderinden nasıl kaçılabileceğini sorguluyor. Moe+Art Architecture imzasını taşıyan “The Future of the Past: Gbogbo odò ló na ówó sí Olókun” ise Afrika kıtasında ve daha spesifik olarak Batı Afrika devletlerinde çağdaş bağlamsal kimliğin doğrusal olmayan bir araştırmasından yansımalar sunuyor.

Kwaeε

Tasarım: Adjaye Associates
Proje Mekanı: Arsenale
Fotoğraflar: Andrea Avezzù

“Force Majeure” sergisi kapsamında yer alan Adjaye Associates tasarımı “Kwae ” sürekli yenileme ruhuyla, yeniden kullanılabilen ve dünyadaki diğer alanlara taşınabilen modüler, prefabrike bir yapı olarak tasarlanmış. Tamamen ahşaptan tasarlanan Kwae Gana’nın ana dillerinden biri olan Twi’de “orman” olarak tercüme edilen adaşından ilham alıyor. Yapı, dışarıdan üçgen prizma gibi görünürken, iç kısmı mağarayı anımsatan yontulmuş bir mekan sunuyor. Yontulmuş iç alan, kuzey ve güney kotlarında giriş ve çıkış için gölgelikli bir geçit oluşturmak için formu delen, bir oval gibi davranıyor. Katı yüzeyleri en aza indiren ahşap yapı, bir ışık ve gölge ormanı geliştirerek sürükleyici, mağara benzeri bir atmosfer yaratıyor. Arsenale’de açık havada sergilenen yapı su kenarındaki dış konumundan yararlanarak dinlenme ve toplanma için bir alan sağlıyor. Kwae etkinlikler, panel tartışmaları ve performanslar için bir mekan sunarken aynı zamanda bienalin işitsel bir arşivini tutuyor. Yapı, Adjaye’nin “Lost Knowledge Systems” adlı paralel sergisinin tematik bir uzantısı olarak da kendini yeniden tanımlıyor.

Counteract

Tasarım: Kéré Architecture
Proje Mekanı: Central Pavilion-Giardini
Fotoğraflar: Andrea Avezzù

Afrika kıtasının tamamı, dünyadaki sera gazı emisyonlarının %4’ünden sorumlu. “Force Majeure” sergisi kapsamında yer alan Kéré Mimarlık tasarımı “Counteract” bu bilginin şaşırtıcılığına bakmak ve onu hissetmek için bir an sunuyor. Batı Afrika’nın geçmişteki mimari hünerlerini kutluyor, günümüzdeki durumunu değerlendiriyor ve ziyaretçileri yerel mimariyi anlama konusunda farklı bir yaklaşıma itiyor. Mimarlığın uygulanabilir ve fantastik yönlerini yan yana getiren Kéré Mimarlık her zamanki gibi iklime ve yere uyum sağlayan binalar inşa etmek için gerekli malzeme ve becerileri göz önünde bulundurarak ve bu yerleşik bilginin değerini yeniden merkeze alarak, onu modern mimarlık arayışına bir “karşı” olarak öneriyor. Kaybı tekrarlamayan, eski bilgiyi yeniden kullanan inşa tarzlarını bulmayı ve onları geleceğe dair umudu besleyebilecek paha biçilemez birer kaynak olarak gösteriyor.