Upper Albert Evi
Künye
Mimari Tasarım
SAOTA
Proje Yeri
Cape Town, Güney Afrika
Tamamlanma Tarihi
2021
Toplam İnşaat Alanı
942 m²
Fotoğraflar
Adam Letch
Cape Town’da bulunan SAOTA tasarımı Upper Albert Evi, kentin tarihi konut tipolojisine atıfta bulunan kütle kurgusu ve malzeme seçimlerinin yanı sıra, deneysel ve özgün bir üretim olmayı başarıyor.
Cape Town merkezli stüdyo SAOTA’nın yöneticisi mimar Philip Olmesdahl, 15 yıldan uzun bir süredir şehir merkezindeki Upper Albert’in bulunduğu alanın yakınında yaşıyor ve burayı kendisi için satın almadan önce hayranlık duyuyormuş. Bununla birlikte zamanlama mükemmelmiş. Çocukları büyümüş ve ailesi için daha geniş bir eve ihtiyaç duyuyorlarmış.
Kendi müşterisi olmak Philip’e sınırları zorlama fırsatı sunmuş, yıllar boyunca SAOTA ile ev tasarlarken edindiği bilgeliği biraz daha uçuk ve deneysel bir yaklaşımla birleştirmiş. “Mimarlar kendi evlerini tasarladıklarında” diyen Philip, “biraz daha eğlenebiliyorlar; biraz daha az entelektüel olabiliyorlar” şeklinde sürece dair fikirlerini aktarıyor.
Bu, kendi evinin tasarımı üzerinde daha az titizlikle düşündüğü anlamına gelmiyor, aksine Philip’in kesin bir ifade ya da kapsayıcı bir teori sunma ihtiyacı hissetmeden mimari fikirleri keşfetme fırsatını yakalayabileceği ve kişisel çağrışımlar ve tercihlerle örülebileceği anlamına geliyor.
Elde ettiği köşe arsa oldukça eğimliymiş ve dönemin bahçe banliyölerinde olduğu gibi geniş bir bahçenin ortasında 60’ların “unutulmaz” çiftlik tarzı evi varmış. Philip, Cape Town Belediyesi’nin bu bölgedeki yoğunlaştırma stratejisinin yeni olanaklar sunduğuna dikkat çekiyor. Bunun üzerine, araziyi bir kontur boyunca alt bölümlere ayırmış ve üst bölümde beş yatak odalı bir aile evi ve alt bölümde iki adet dört yatak odalı kiralık daire oluşturacak şekilde yeniden düzenlemiş. Aynı zamanda, değişen kentsel bağlam için bir bahçe banliyösünde tek başına bir evin ruhunu yeniden yaratmaya çalışmış.
Kavramsal olarak, ana ev ile ortak bir duvarla ayrılmış alttaki konaklama birimleri arasındaki ilişki, tarihsel olarak bölgeyi karakterize eden sıra evlere gönderme yapıyor. Ancak iş ana evi tasarlamaya geldiğinde, Philip zemin katta bir bahçe yerine, alttaki iki katta bir podyum oluşturmak için evin ayak izini geri çekme sınırlarına kadar uzatmış. Podyumda spor salonu, misafir ve personel konaklama birimleri ve hizmet odaları ile garajlar bulunuyor. Üstteki iki kat, bu yükseklikten şehrin muhteşem manzarasından maksimum düzeyde yararlanabilen yaşam alanına ayrılmış. Üçüncü katta yaşam alanı ve üstü kapalı bir açık teras yer almaktadır. Philip için geniş bir ofis ve eşi için bir yoga stüdyosu da dahil olmak üzere en üst katta dört ebeveyn yatak odası, küçük bir salon ve çalışma odası yer alıyor.
Sokaktan bakıldığında, sınır duvarları ve kaide, Cape Town’un yüzyıl ortası dönemine ait konut binalarına bir gönderme olan ve aynı zamanda Cape Town Üniversitesi kampüsü ve şehrin mimari mirasındaki önemli yeri ile ilişkilendirilen gri alçı sıva ile kaplanmış. Bununla birlikte, binanın ana kimliği, üst katların kendine özgü kırmızı pigmentli panjur betonu, özellikle de geniş cephe camları için gölgeleme ve mahremiyet sağlayan çelik çerçeveler üzerine monte edilmiş açılı prekast beton perdeler ile sağlanıyor. Philip, renk seçiminin kısmen kendisinin ve ailesinin Meksika’ya yaptığı bir gezinin anılarına dayandığını söylüyor. Bununla birlikte, eski sınır duvarının bir parçasını oluşturan pişmiş toprak rüzgarlıkların da yeniden kullanıldığını ve bunların “söküldüğünü, depolandığını, kumlandığını, tekrar ortaya çıkarıldığını ve yapısal çelik perdeye yerleştirildiğini” söylüyor. Sadece açıldığında tamamen kaybolan tavandan tabana cam sürgülü kapılarla ayrılan iç ve dış mekanların kusursuz birleşimi, belirgin bir yer duygusu uyandırıyor. Mimar, SAOTA’nın en başarılı yaşam alanlarının, iç ve dış mekan arasındaki bağlantının doğrudan ve karmaşık olmadığı alanlar olduğunu iletiyor.
İç mekanlar, Philip’in malzemelerle olan ilişkisine yeni bir katman ve ilginçlik katıyor ve genellikle kapsamlı araştırma ve geliştirme, inovasyon ve işbirliğini içeriyor. İç mekan kaplamaları için seçtiği malzemeler, zanaatkarların ve ustaların becerilerine özgü yaşayan mirasla düşünceli bir diyalog ortaya koyuyor. Örneğin, oturma odası, zeminler, merdivenler ve dış kaplamada yaygın olarak kullanılan cilalı polimer beton zemin, Western Cape’deki Namaqualand bölgesindeki tarihi bakır madenlerinden elde edilen bir yan ürün olan yeşil taş agregadan yapılmış. Bazı alanlarda Rustenburg graniti, havuz ve açık hava yemek alanı çevresinde ise yerel kumtaşı döşeme taşları kullanılmış.