Teknoloji Tarihimizden Bir Kesit ya da Bir Utanç Belgesi!

Şengül Öymen Gür, Prof. Dr.

Düşündüm ki burası bir tarihi sit değil, bir mağara ya da bir kalıntı değil. Hatta kalıntı da yok. İzleri kalmamış bu anıyı ben de gidersem kim yazacak? Oysa yazılmalı, belgelenmeli ve bilinmeli. Bir binanın başına gelenlere de bir örnek olacak ama onlardan ülkemizde çook var! Modernleşmenin bir şiarı olan teknolojinin gelişmesi bir ülkede nasıl engellenir? Kimler isteyerek veya istemeyerek fail olabilir? İşte bu sorunun yanıtıdır bu yazı! Bir daha yaşanmasın…

KTÜ Yerleşkesi ilk hizmete açıldığında Temel Bilimler Fakültesi ve İnşaat ve Mimarlık bölümlerinden başka hiç bir bina yoktu ve etrafı tamamen doğa ile kaplıydı.

Resim 1. KTÜ Yerleşkesi ilk hizmete açıldığında etrafta sadece doğa vardı.

Ben yurt dışında olduğum süre içinde üstteki girişin soluna bir Mimarlık Laboratuvarı eklenmişti. Cumhuriyetçi ve ilericiydi bölümüm kurucuları. Çevre Denetimi Laboratuvarlarının olduğu galeri katı kaset döşeme ile geçilerek zeminde kocaman bir mekan örgütleme ve donatı laboratuvarına yer açıyordu. 1978 yılından önce tamamlanmış olmalıydı. Bugün ülkede böyle bir mimarlık bölümü yok!

Resim 2. Yerleşke anayolundan Mimarlık Laboratuvarının görünüşü (Fotoğraf: Ayhan Karadayı).

KTÜ’nün 1980 yılında devletin kesintiye uğratılmasıyla yıldızı kaydı. Aydınlanmanın ön saflarında olması nedeniyle hedef alındı. Böyle bir başka üniversitemiz de Ankara’da mevcuttu. Ama onun yönetimi ile fazlaca oynamak olanaklı olmuyordu. 

80 öncesinde zamanın rektörü binanın doğu yönünde bir ek istiyordu. Maket-modlaj atölyemizi bodrum katımıza sığdırabilmiştik ama bize neler neler lazımdı. Ahşap işçiliği atölyesi, demir işçiliği atölyemiz avlumuzun yanında üşüyordu. Nihat Güner ve Mustafa Polatoğlu ustalığında düşünülmüş KTÜ Mimarlık binası sırf merdiven çözümleri için bile görmeye değer bir binadır. Mimarlar bir avlu boşluğu bırakmışlardı. O avlu tasarlanıp ağaçlandırılmıştı sonradan. Zamanın rektörü Prof. Dr. Erdem Aksoy hem avluyu şeffaf bir biçimde örtmek hem de atölyeleri koruma altına almak istiyordu. En fazla yağmur alan kentlerimizden biri… Kokteyllerimizin de doğal olarak keyfi kaçıyordu… 

Erdem Bey Eylül’den hemen sonra hızla Avustralya’ya göçen Ass. İpek ve Ass. İzzet Göldeli çiftinden bir tasarım istemişti. Bu tasarımı sonradan gördüm; tek bir 2B çizgiden ibaretti. Erdem Bey çok üzülmüştü. Bunun üzerine o sırada KTÜ’den ayrılmış olan öğretim görevlileri M. Murat Gür ve Selçuk Özkarakoç’tan tasarımı yükleniciye ait bir ihaleye katılmalarını rica etti. Tam ihale günü 12 Eylül yaşandığından ihale ertelendi ama bir kaç gün içinde gerçekleşti. “Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünün Açık Anfi Olarak Kullanılan İç Bahçesinin Yağmur Suyu Sorunlarının Çözülmesi İçin Uzay Kafes Sistem Tasarımı ve Gerçekleştirimi” konulu ihale doğal olarak bizimkilerin üstünde kaldı. Mimar M. Murat Gür Philadelphia’da Thomas Mangan (beyaz tilki) için çalışırken buna benzer şeyler yapmıştı. İtfaiye Genel Müdürlüğü ve Lojmanları (gökdelenleri demek lazım!) buna iyi bir örnekti. Sistem ABD’de faaliyette olan (bkz. Sweet’s Catalogues, cilt 8) uzay kafes imalatı yapan firmalardan temin edilen abaklardan seçildi. Kullanılan inç sistemi metrik sisteme adapte edildi. Çelik konstrüksiyon hesapları İnşaat ve Mimarlık Fakültesi’nden Öğr. Gör. Celalettin Çiftçi tarafından yapıldı. Modellenmesi Trabzon Karçeliktaş Döküm Fabrikası’nda yapıldı. Çorum Kızılırmak Döküm Fabrikası’nda mimarların bizzat direktifleri doğrultusunda örnek döküm yapılarak çekme ve basınç deneyleri için Trabzon’a getirildi. Deneyler KTÜ İnşaat ve Mimarlık Fakültesi ve Makina Fakültesi iş birliği ile Dr. Metin Gürleyik Laboratuvarları’nda yapıldı ve seri üretime geçildi. Özel profilli U çubukların preste basılarak hazırlanması Trabzon Yılmaz Çelik A.Ş. firmasında ve Borvette hassas delinmeleri de yine Trabzon Büyük Sanayi Üçler Torna Atölyesi’nde gerçekleştirildi. İnşaat başladı.

Resim 3. Uzay Kafesin yerleşke anayolundan görünüşü (Fotoğraf: Recep Önal).

Resim 4. Uzay Kafesin güney cepheden görünüşü (Fotoğraf: Recep Önal).

Resim 5a. Avlu/çatı ilişkisi (Fotoğraf: Recep Önal).

Resim 5b. Etkileyici iç avludan bir kaçamak (Fotoğraf: Recep Önal).

İnşaat sürerken rektör Prof. Dr. Erdem Aksoy 1402 ile görevinden alındı. Uzun süren 12 Eylül döneminde görev yapan rektörler çatı montajı devam ederken ödenek olmayışını bahane ederek uzay kafes çelik konstrüksiyon çatının montajını durdurdu. Bunda Erdem Bey ile hiç geçinemeyen Prof. Dr. Turan Ilgaz’ın da sıkıyönetime bir bahaneyle bu çatıyı şikayet etmiş olmasının da etkisi vardır.

Derken bölüm talanı başladı. İşlerine son verilenler oldu. 1402’likler oldu (Prof. Dr. Özgönül Aksoy). Çok ilginç bir öyküsü olan, Mies donatılarıyla döşeli çatı katındaki güzelim “Oylum” kitaplıkları merkeze taşımakla bölüm tehdit edildiğinde yerine kitaplık önerilmiş ve bunu da yine Selçuk Özkarakoç tasarlamıştı. Çok sürmedi; her bölümde bilgisayar laboratuvarı istenince dönemin işgüzarları “Hay hay efendim!” deyip son derece şık kitaplığımızı da yıktı. Kitaplar telef olurken, yılların bilgisinin depolandığı arşivler yok oldu!

Bu tarumar yetmedi; yerleşkede iç mimarlık bölümü yapılacak başka hiç bir yer yokmuş gibi çok milliyetçi rektörlerimiz uzay kafesi sökmek zorundaydı!

Resim 6. Yok olan arşivlerimiz (Fotoğraf: Recep Önal).

Resim 7a. Yıkım (Fotoğraflar: Recep Önal).

Resim 7b. Yıkım (Fotoğraflar: Recep Önal).

Resim 7c. Yıkım (Fotoğraflar: Recep Önal).

Resim 7d. Yıkım (Fotoğraflar: Recep Önal).

Resim 8. Yıllar sonra Aydın Boysan’ın merkez bağlantı noktasını hafifçe yuvarlatarak kullandığı Ayrıntı (enkazdan) (Fotoğraf: Recep Önal).

Resim 9. Avlunun birkaç ağacı (Fotoğraf: Ayhan Karadayı).

Şekil 1. KTÜ Mimarlık Bülteni Kapağı, büyük olasılıkla son sayı (anonim).

Bu yıkımdan geriye zamanın rektörüne yalvar yakar olarak kurtardığım bir-iki ağaç bir de bültenimizin kapağı kaldı. Bülten sıkıyönetimden sonra bir daha kırk yıl gibi uzun bir süre çıkmadı. Bölüme 16 yıl kitap alınmadı. Bölüm başkanları hiç oralı olmadı!

Olan ülkeye oldu. 80’li yıllarda güvenilir bir firmamız uzay kafes imalatına başlayabilirdi. Standartlara oturtup tıpkı ABD’de olduğu gibi açıklıklara uyarlayıp satışa sunabilirdi. Deprem bölgelerimizde 40 yıldır yaşadığımız can kaybı önlenebilirdi. Ama “hayır!”, aydınlanma ve modernleşmenin önüne set çekilmeliydi ve her on yılda bir bu setler yükseltilmeli ve sertleştirilmeliydi. Öyle de oldu!