Tarihi Çevrenin Bütüncül Korunmasında Güncel Sorunlar, Bolu Kent Merkezi Örneği

Doç. Dr. Can Karagülle

Kültürel Miras ve Bütüncül Koruma Kavramı
UNESCO kültürel mirası, “tarihi ve yapılaşmış çevreyi oluşturan anıtlar, mimari değeri olan yapı grupları ve alanlar” olarak tanımlamaktadır (UNESCO; 1976). Bu tanım içinde yer alan somut kültürel değerler, geçmişin izlerini taşıması nedeniyle bütün insanlığa ait olarak görülmekte ve korunması istenmektedir. Burada eserin korunma kararında mülkiyet-rant ilişkisinin gözetilmemesi gerekliliği vurgulanmıştır. Öte yandan, ICOMOS’un 1999’da Meksika’da yaptığı toplantıda kabul ettiği “Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü”nde, bir toplumun kültürünün temel anlatımı olan sivil mimarlığın bir yandan o kültürün bölge ile olan ilişkisini gösterirken, öte yandan dünyanın kültürel çeşitliliğini yansıtması yönüyle de önemli olduğunun altı çizilmiştir (Ahunbay; 2005).

Kültür mirasımız bugün ile geçmiş arasında bir bağ kurarak ve bugüne ait biriken değerleri geleceğe aktararak kuşaklararası iletişimi sağlamaktadır. Bu ise, bir yere, bir kültüre, bir ulusa ait olma duygusunu ortaya çıkarmakta ve birlikte yaşam için ortak bağları güçlendirmektedir (Kiper; 2004).

Türkiye kültürel mirasın korunması ile ilgili olarak, Avrupa Konseyi ve UNESCO’nun birçok kararını onaylamış; Venedik Tüzüğü (1964), Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Koruma Sözleşmesi (1972), Avrupa Mimari Mirası Koruma Sözleşmesi (1985) ve Avrupa Arkeoloji Mirasının Korunması Sözleşmesi’ni (1992) yasallaştırarak birer iç hukuk belgesi haline getirmiştir. Bu nedenle, somut kültürel mirasımızın korunması, toplumsal gereksinimler kadar gelecek nesillere aktarılması yönünde evrensel bir yükümlülüktür.

Birçok konuda kendi mevzuatımızı oluştururken yasa ve standartlarını örnek aldığımız Avrupa ülkelerinin kent ölçeğindeki tarihi çevre uygulamalarından yeterince yararlanılmaması, bizi kuram ile uygulama arasında bir tutarsızlığa sürüklemektedir. İkinci Dünya Savaşını en ağır şekilde yaşamış olan birçok tarihi Avrupa kenti, o dönem kentleşmesinde etkili olan Modernizm akımına karşın bu durumu yeni kentleşme fırsatı olarak kullanmamıştır. Tersine, bu alanları “old city” adı ile bütün olarak yenileyip koruyarak bir yandan kültürel turizm işlevi ile bu bölgelerde yeni istihdam yaratmış öte yandan ise yerel halkın kente ilişkin aidiyetlerini güçlendirmişlerdir.

Bütüncül korumanın temel özelliklerinden bir tanesi kültürel varlıkların, arazi kullanımı, kentsel planlama ve kentsel tasarım aracılığıyla korunmasıdır. Günümüzde kentsel planlama, sosyal ve ekonomik planlama sisteminin bir parçası olduğuna göre kültür varlıklarının sağlıklaştırılması bütün bu süreçle bütünleşmektedir. Çok katmanlı uygarlıkları yaşamış olan kent merkezlerinin bu dönemlere ilişkin neredeyse hiçbir anı değerini fiziksel olarak günümüze taşıyamaması zaman boyutu anlamında o kentin kimliksiz bir kent durumuna düşmesini beraberinde getirmektedir. Kuban, kent gelişiminde geçmişin göz ardı edilmesinin nazım imar plan uygulamalarındaki işlevselliği sorgulattığını ifade eder (Kuban; 2010).

Bolu’nun Sahip Olduğu Kültürel Miras ve Koruma Uygulamaları
Bolu tarihi kent merkezinin bulunduğu bölgenin aynı zamanda Antik Claudiapolis kentinin de merkezini oluşturduğu bilinmektedir. İlk olarak 1978 tarihli kazılarla varlığı belgelenen Claudiopolis’te M.S. 2 ve 3. yy’lara tarihlenen mimari anlamda birçok eser şimdiki sit içerisinde gün yüzüne çıkarılmıştır (1).

Basamakları ve kitabesi 2008 yılında gün yüzüne çıkarılan Stadion yapısının ve 1978 yılında Hisartepesi’nde kurtarma kazısında varlığı ispat edilmiş olan tapınak kalıntısı kentsel site komşu olmasına karşın, bu alanların Koruma Amaçlı İmar Plan kararlarında en azından etkileşimli geçiş anlamında bir veri olarak değerlendirilmediği görülmektedir (Resim 2 ve Şekil 2). Kentsel sit plan sınırları dışında olan ancak 3. derece arkeolojik sit koruması bulunan bu kültürel varlıklara komşu parseller için de etkileşimli geçiş alanı belirlenmediğinden üzerlerinde hala yüksek yoğunluk içeren imar plan kararları bulunmaktadır.

Anadolu kentlerinde kentin ruhani merkezi olan cami, yerleşme biriminin aynı zamanda siyasal ve dinsel merkezi durumundadır. Caminin yeri, İslam öncesi dönemlerin “Agora”sının ya da “Forum”un işlevi ile benzer şekilde kent merkezinde konumlanırken ulu cami çevresinde hanların, hamamların ve pazarı içine alan bir ticaret merkezinin yer aldığını görüyoruz (Kuban; 1986).

Temel biçimlenmesinin 14. ve 16. yy’larda gerçekleştiği ve yüz yıl öncesine kadar hemen hemen özgün eski özelliğini koruyan Türk çarşısı, sokaktan beslenen dükkanlardan, kapalı çarşı niteliğindeki bedestenlerden ve ticaret ya da alışveriş için kente gelenlerin kaldığı hanlardan oluşmaktaydı. Bir kentin sahip olduğu insan yoğunluğu nedeniyle çarşının büyüklüğü ve dolayısıyla da çarşı çevresindeki camilerin kullanıcıları arttığından buna paralel biçimde cami sayısında da artış gözlenirdi. Bu nedenle, kentin büyük camisi ve öteki küçük camileri, çarşıya yakın bir şekilde konumlanırdı (Cezar; 1983).

Kuban ve Cezar’ın anlatımlarına uygun şekilde özgün hali 1382 yılında yapılan Yıldırım Beyazıt Camisi (1900), hemen yanında 100’ü aşkın dükkanı ile tarihi arastası, Aşağı Taşhan (1750), Yukarı Taşhan (1804) ve Deveci Han bulunurken, çevresinde Saraçhane (16. yy), Kadı (16. yy), Ağda (19. yy), Keçeci (18. yy) ve İmaret Camileri (16. yy) ile Yıldırım Beyazıt-Orta (1388) ve Sultan Hamamlar (16. yy) olduğu şekilde bugün de tarihi kent merkezini oluşturmaktadır (Şekil 2). 1334 Tarihli Bolu Livası Salnamesi’nde söz edilmesine karşın, Yıldırım Beyazıt Külliyesi’nde yer alan Medrese ve Kütüphane ise günümüze ulaşamamıştır. Aynı kaynakta külliye içinde yer alan 30 adet dükkanın Hamam ile birlikte caminin vakfı olduğu notu vardır (Yüksel; 1993).

Dünya’daki farklı dönemlerde hüküm sürmüş olan uygarlıklara ait tarihi kentlerin yerleşim dokusu incelendiğinde, özellikle dinsel inanca ait yapıların konumlanma ve boyut olarak anıtsal ölçekte oluşturulduğunu görüyoruz. Bu yapılar, aynı zamanda gerek yapıldıkları dönemde ve gerekse günümüzdeki çağdaş koruma uygulamalarında kent merkezindeki öteki yeni yapılar için boyut ve gabari anlamında ulaşılması yasaklanan bir üst sınırı oluştururlar. Başkent olması nedeniyle öteki kentlere örnek olmuş İstanbul’un Osmanlı dönemindeki tarihi kentsel dokusu incelendiğinde, büyük camilerden konut yapılarına doğru boyutsal bir kademelenme olduğu gözlenir (Kuban; 2010).

Kent merkezindeki öteki tarihi yapılar için bir merkez ve çekim alanı oluşturan Yıldırım Beyazıt Camisi’nin hemen karşısındaki parsellerle olan ilişkisi de siluet ve ölçek-gabari sınırlamasını gerekli kılmaktadır. Ancak bu bölge için yapılan Koruma Amaçlı İmar Plan kararlarının böyle boyutsal bir kademeli geçişi öngörmesi ve buna ilişkin düzenleme getirmesi beklenirken bu konu göz önüne alınmamıştır. Yapılan planda kentsel sit için etkileşimli geçiş alanı da belirlenmediğinden kentsel sit plan sınırı çeperlerinde daha önceki yıllara ait imar planlarlarından gelen ve siluet etkisini yok eden 6 katlı bir yapılaşma izni geçerlidir (Şekil 1 ve Resim 4).

1970’li yıllara gelinceye değin geleneksel kent dokusu ile sokakları aracılığıyla geçişkenliğe sahip olan Bolu arastasının, bu tarihten sonra yol genişletme çalışmaları ve arastanın güney bölümüne Posta Caddesi boyunca rant amaçlı yapılan belediye dükkanları (1972) sonrasında kent ile bağlantısı koparılmıştır (Şekil 2 ve Resim 1).  Belediye dükkanlarının yapımı öncesinde, gridal yapıdaki Arasta sokakları, yakın çevresindeki han, hamam, küçük cami ve geleneksel konut dokusu ile bütünleşecek şekilde kesintisiz olarak devam etmekteydi (Şekil 2).

Ahunbay, koruma ölçütleri ile ilgili olarak bir yapının ya da yapı kümelerinin koruma kararı alınırken tanımladığı üç ölçütten birisini “tarihi belge niteliği” olma diye açıklar. Buna göre, ticari etkinliğin ve el sanatlarının yoğunlaştığı çarşı bölgeleri doku, kütle, mekan özellikleri ile birlikte korunmalıdır. Günümüzdeki adı İzzet Baysal olan Posta Caddesi, Osmanlı ve erken Cumhuriyet Dönemleri’nde en önemli cadde olma özelliğini korumuştur. Arasta’ya komşu konumuyla Posta Caddesi’ndeki tarihi dükkan yapıları hala Yıldırım Beyazıt Camisi’nin merkez olduğu siluette görevini sürdürmektedir (Resim 6).

Antik dönem, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi olmak üzere çok katmanlı bir kültürel mirasa sahip olan Bolu kent merkezi, birbirine komşu arkeolojik ve kentsel site sahiptir. Bolu kent merkezinde yer alan ve Koruma Bölge Kurulu Kararı ile tescil edilen I. II. ve III. derece arkeolojik sit alanları (3), 10.04.1990 tarih ve 1201 sayılı ilke kararı ile korunmaya başlanmıştır. Ankara 1. No’lu Koruma Bölge Kurulu’nun 23.01.2009 tarih ve 3871 sayılı kararı ile onaylanan Kentsel Arkeolojik Sit Alanı, 1990 yılında ilan edilen sit bölgesi içinde yalnızca tarihi Arasta, Yıldırım Beyazıt Camisi, Taşhan, Kültürpark ile Bolu belediye binasını içine alan oldukça sınırlı bir bölgeyi kapsamaktadır. Kentsel sit olarak ilan edilen bölge için 2008’de yaptırılan koruma amaçlı imar planı, tarihi bir değeri olmamasına karşın belediye binası ve yanındaki otel yapısını içine dahil ederken (hemen çeperlerinde yer alan) çok sayıda korunması gerekli tescilli anıtsal ölçekte kültür varlıklarını içermemiştir (Şekil 3).

Kentsel sit sınırında ve Yıldırım Beyazıt Camisinin tam karşısında konumlanan özgün ancak henüz tescil edilmemiş ve yapıldığı 1800’lü yılların sonundan başlayarak sayısız büyük ölçekli depreme dayanarak günümüze hasarsız ulaşabilen tarihi dükkanlar, 2012’de çıkarılan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un bu alanda uygulanması ile çok kısa zaman içinde tümüyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır (5) (Resim 7).

6306 Sayılı Kanunda Riskli Yapı, “risk içeren alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar riski taşıdığı bilimsel ve teknik verilere dayandırılarak tespit edilen yapılar” olarak tanımlanmıştır. Yasanın 2013 yılında çıkarılan Yönetmeliğinde ise, “…burada sözü edilen esasların sadece betonarme ve yığma binaların risk değerlendirilmesi için kullanılabileceği” belirtilmektedir. Oysa riskli yapı ilan edilen tarihi dükkanların farklı strüktürlerin bir arada kullanıldığı geleneksel bir yapım tekniği, malzemeleri dolu ya da delikli tuğla ile yapılan yığma yapım tekniğinden farklılık göstermektedir. Dükkan duvarlarında klasik Osmanlı Arasta mimarisinde gördüğümüz şekilde, 35-50 cm kalınlığında ve “U” şekilli harman tuğlası kullanılırken genel strüktürü destekleyen düşey ve yatayda uzanan çelik kuşaklar ile depreme dayanıklı, esneyebilen ahşap döşeme kullanılmıştır. Söz konusu dükkanlar 1944, 1956 ve 1999 yıkıcı depremlerinden en küçük hasar almadan çıkabilmiş ve dayanıklılığını bu şekilde ispat etmiştir (Dimicioğlu; 2016).

Kentsel sit sınırı ve koruma amaçlı plan sınırında yer alan tarihi dükkanların bulunduğu parsel, her yönden tescilli yapılara komşudur. Tarihi dükkanların yıkılması sonrasında yerine yapılacak yüksek yapılar çevresindeki tescilli anıtsal yapılarla ölçek, gabari ve mekan bütünlüğü açısından oldukça olumsuz bir etkileşime sahip olacaktır (Resim 5). Bu şekildeki bir uygulama yürürlükteki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na ve Koruma Yüksek Kurulu’nun (bütüncül korumayı tavsiye eden) sayısız ilke kararlarına aykırılık oluşturmaktadır. Tarihi Kent Merkezi’nde öngörülen böyle bir imar uygulaması ile Bolu’daki Osmanlı Dönemi kültürel mirasının doku ölçeğinde ortaya çıkarılması çalışması bir daha geri gelmeyecek şekilde ranta tercih edilmiş olacaktır.

Öte yandan, yürürlükteki Koruma Amaçlı İmar Planı raporunda, Tarihi Arasta’nın güney bölgesinde yalıtılmışlığa neden olduğu saptanarak tek kata izin veren ayrı bir özel proje alanı tanımlanmıştır. Söz konusu alanın hemen karşısında olan parseller için 6 kata izin veren yeni yapılaşma ile başta Bolu kentinin en önemli kimlik öğesi kabul edilen Yıldırım Beyazıt Camisi ve arasta bölgesi için (1970’lerde yapılan Belediye dükkânları sonrası) ikinci bir yalıtılmışlık söz konusu olacaktır. Öte yandan yeni yapılacak olan yüksek yapılar, tarihi dükkanların Süreyya Oteli ve Sultan Hamamla birlikte oluşturulan siluetin ölçek ve gabari uyumsuzluğu sonucu kaybedilmesine neden olacaktır (Resim 5-6).

Görüldüğü üzere, ilgili Koruma Kurulu tarafından onaylanan yürürlükteki kentsel sit sınırı ve Koruma Amaçlı İmar Planı, tarihi bir merkeze ait dokunun bozulmasına izin veren imar düzenlemelerine engel olamamaktadır (6). Oysa özellikle

20. yüzyılın ilk yarısında fotoğraflarla ve farklı türde yazılı kaynaklarla belgelenen bu alanlardaki tarihi yapıların var oldukları dönemin siyasal, ekonomik ve toplumsal belleklerini barındırdıkları bilinmektedir (Resim 7-11-12). 20. yüzyılın ilk döneminde resimlerle varlığı bilinen ve bulunduğu noktada tarihi dokunun önemli bir parçasını oluşturan tarihi dükkan yapılarının tescili için yapılan başvurular Ankara 1 No’lu Bölge Kurulu tarafından (doku yerine tek yapı değerlendirilmesi öne çıkarılarak) “2863 sayılı yasa kapsamında kalan özellikleri taşımadığı” şeklindeki ifade ile reddedilmiş (7) ve yıkılmasının önündeki tek engel de kaldırılmıştır.

Bu karar ile Koruma Kurullarının (Tarihi Bolu Arastası’nın devamı niteliğindeki ve Bolu’nun en önemli anıtsal kültür varlığı olan Yıldırım Beyazıt Camisi’nin tam karşısında yer alan) bir tarihi yapı için karar verirken, eserin sahip olduğu bütün içindeki konumunu tescil için bir ölçüt olarak değerlendirmedikleri anlaşılmaktadır.

Kuban, tarihi bir kent dokusunun boyutsal ve mekansal özelliklerinin koruma amaçlı imar plan yapımcıları için temel ölçüt olması gerektiğini belirtir (Kuban; 2001). Anıtsal eserlerin yoğunlaştığı kentsel sit sınırındaki bölgenin, dış mekan değer yoğunlukları ve anıtsal mimari nitelikleri göz önüne alındığında bütün olarak koruma alanları içinde yer alması gerekmektedir (Şekil 2 ve 3).

Bolu Kent Merkezinin Sahip Olduğu Dış Mekan Değerleri
Dış mekana ait fiziksel çevreyi oluşturan öğelerin boyutsal etkisi, dokusu, oluşturduğu hacimlerin psikolojik etkisi gibi değerleri, ancak koruma amaçlı imar planı çalışma sınırlarının doğru saptanması ile ortaya çıkarılabilir. Bu nedenle, kentsel sit sınırları da (kentsel dış mekana yönelik mimari analizlere dayalı) ayrıntılı bir çalışma sonunda belirlenirse bütüncül korumadan söz edilebilir. Dış mekana ilişkin bu değerleri belirlerken onları oluşturan yapıların bireysel olarak belirli bir kalitede estetik değer taşıması zorunluluğunun olmaması gerekir (8). Genellikle bir buluşma ve toplanma noktası özelliğine sahip geleneksel ticaret birimlerinin ve camilerin çevrelerindeki odak noktaları, tarihi kentlerdeki dış mekan değerlerini oluşturmaktadır (Kuban; 2010).

Yıldırım Beyazıt Camisi çevresindeki odak noktası, önce 20. yüzyılın ilk yarısındaki cadde genişletme çalışması sonunda dokuya uyumlu olan tarihi dükkanların yıkılması, daha sonra ise bu bölgeye 1970’li yıllarda bir duvar etkisi getiren belediye dükkanlarının yapılması ile işlevsizleştirilmiş olup kent içi perspektif değeri de bu şekilde yok edilmiştir. Oysa Yıldırım Beyazıt Camisi, yol akslarının değiştiği noktaya yerleştirilmiş olması, Tarihi Arasta ve günümüze kadar ulaşabilmiş Taşhan’a komşu olması, büyük bir kubbe ve çifte minarelerinin getirdiği siluet etkisi ile kent içi perspektiflerde aranan temel özelliklere fazlasıyla sahiptir.

Osmanlı tarihi kent merkezlerindeki genel siluet, kubbe ve minareler ile konut ve ticari yapılar arasındaki kademelenmeye dayanan bir boyutsal ilişkiye dayanır. Bolu kent merkezine ait siluetin, merkezi nesne konumundaki Yıldırım Beyazıt Camisi ile bitişiğinde yer alan Arasta ve siluetteki kademelenme için yakın çevredeki daha küçük cami ve hamamlar ile oluşturulması beklenir. Ancak tarihi dükkan ve geleneksel konutların yıkılması sonrasında boşalan parsellere 1970’lerden beri yapılmakta olan yeni yapılar, siluet oluşumunu engellemektedir. Buna karşın Arasta ve Yıldırım Beyazıt Camisi, karşısındaki yıkılmak istenilen küçük tarihi dükkanlar ile hala uyumlu bir siluet oluşturmaktadır ve ancak güney yönünden algılanan bu siluetin daha önceki yıllarda yapılan dokuya uyumsuz yüksek yapılar nedeniyle başka bir yönden algılanması mümkün değildir.

Bolu kentsel sit çeperlerinde yer alan bölgelerde, (sit alanı öncesindeki dönemde sahip olunan imar hakları kullanılmak suretiyle) hala tarihi çevre koruması yönüyle hiçbir denetime tabi olmayan yoğun bir yapılaşma da bir yandan devam etmektedir. Yüksek gabariye sahip ve büyük parsellerde inşa edilen bu yapılar, doğru bir koruma alanı ve buna ait bir etkileşimli geçiş alanı belirlenmediğinden, dokuya uyumsuz biçimde ve yalnızca rant işlevli olarak Bolu kent merkezinde yer almaya devam etmektedir. Bu yapılar, Bolu kent merkezi kimliğini siluet ve mekansal anlamda ortaya çıkarılacak düzenlemelerin önünde en önemli fiziksel engeldir (Resim: 9-10).

Bolu kent merkezindeki bu parsellerde (Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Yasanın verdiği olanaklarla) son kalan korunması gerekli anıtsal ve sivil mimari örnekleri yapılar koruma kurullarının izni ile kısa bir süre sonra tarihi dokudan silinecektir. Kent merkezindeki tescilli anıtsal yapılar ise (kendilerini ölçek, gabari, parsel büyüklüğü, üslup ve malzeme olarak) uyumsuz yeni yapılar arasında birer müze nesnesi haline gelecektir.

Tarihi ticaret yapılarının (estetik unsurlarını ön plana çıkarma zorunluluğu olmaksızın) tescil edilerek yer aldıkları kent mekanı ile bir bütünlük oluşturacak şekilde korunması gerekmektedir. Geleneksel ticaret yapılarının çoğu kez kagir olması nedeniyle korunabilmesi olanaklıyken, bunların yerine yapılacak apartman ve büro blokları, eskinin estetik değerin çok altında ve genellikle kötü bir taklit niteliğinde olacaktır (Resim 12). Öte yandan tarihsel çekirdeğin yeni işlevleri taşıt yoğunluğunu ve rantı artıracak işlevler seçmek yerine arkeolojik park, müze, sergi gibi kültürel bir nitelik taşıması önerilmektedir (Kuban; 2010).

Sonuç
Tarihi çevre korumaya yönelik yapılacak çağdaş anlamda planlama, anıtsal yapılar ve çevrelerindeki yapılar ile olan “doluluk-boşluk ve boyutsal anlamdaki fiziksel ilişkiyi” koruyarak başarılabilir. Kuban, koruma yöntemlerini anlatırken ilk koşul olarak kentlerin tarihsel çekirdeğinin bir bütün olarak korunması gerektiğini vurgular. Öte yandan tarihsel çekirdeğin ana karakterini oluşturan külliye ve çevrelerindeki anıtsal yapılar, kentin geçmişle olan plastik devamlılığını sağlamaktadır ve bu konu koruma amaçlı yapılan planlamada temel ölçüt olmalıdır (Kuban; 2010). Bu nedenle Bolu örneğindeki gibi tarihi kentten yalnızca Arasta bölümünü çıkarıp koruma altına almak, çevresi ile olan ilişkisini kaldıracağı için korunan alanı bir müze nesnesine dönüştürecektir.

Tarihi bir kentin kültürel varlığı, günümüzden 15-20 yıl sonra demode olma potansiyeline sahip yüksek yoğunluklu yeni yapılaşmaya yönelik geçici bir rant için harcanmamalıdır (10) (Resim 13).

Tarihi alanların korunmasına miyop bir bakış açısıyla yalnızca tek bir yapının korunup korunmaması konusunda yoğunlaşmak, bütüncül korumanın önünde en büyük engeldir. Koruma Kurullarının önlerine gelen tescil kararları için kanaat oluştururken bütüne ait resmi mutlaka görmeleri gerekmektedir. Bunun için de kent merkezlerinin bütün olarak anlatıldığı maket, 3D model, mimari analiz paftaları gibi görsel veri kaynakları kullanılmalıdır. Öte yandan, bir tarihi yapının tescilinin yanı sıra neden tescil edilmediği de genel ifadeler kullanmak yerine ayrıntılı olarak kamuoyuna ve başvuru sahiplerine gerekçeleri ile açıklanmalıdır. Koruma, tescil, tescilden düşürme ve tarihi dokuda yapılacak yeni yapı kararlarında yerel yönetim temsilcisi kadar mesleki oda temsilcisi ve yerel üniversitelerin koruma uzmanlarının görüşünün alınarak sorumluluğun paylaşılması, otokontrol mekanizması gerekir. Aksi halde atanmış temsilcilerin oluşturduğu ve tek bir tarafı temsil eden “üstünlerin adaleti” ile uzun yıllardır biçimlenen kentlerimizin görsel yansıması akordu bozuk keman sesi gibi hiçbir kimlik ve aidiyet hissi bırakmaksızın geniş kitleleri rahatsız etmeye devam edecektir.

Notlar

1. Bolu’daki Antik Dönem Varlığı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Karagülle, C.; “Bolu’da Antik Dönem Mimari İzleri”, YAPI Dergisi Nisan, S.401, s.146-180, İstanbul, 2015.

2. Gerek Kentsel Sit Alanı Etkileşimli Geçiş Alanında ve gerekse yoğun tescilli anıtsal yapıların bulunduğu parsellere komşu alanlarda 5-6 katlı yüksek yapı hakları vardır. K notasyonu ile yaratılan çok küçük parsellerle yüksek yapı haklarının adeta gizlendiği ve korumayı öngören ilgili mevzuatın by-pass edildiği gözlenmektedir.

3. Roma dönemine ait kalıntı ve buluntulara yoğun şekilde rastlanılan Hisartepe ve Kargatepe 2. derece Arkeolojik Sit, Fırkatepe, Uğurlunaip tepe ve çevresi ile Tepecik Mahallesi ve Köroğlu Mahallesi ise 3. derece Arkeolojik sit alanlarını oluşturmaktadır.

4. Kentsel sit alanının yarısından çoğunda tescilli bina yokken çeperlerinde ise Roma ve Osmanlı Dönemi yapı yoğunluğu dikkati çekiyor.

5. Bolu Belediye Başkanlığı 30 Nisan 2015 tarihinde yığma sistemle inşa edilmiş tarihi dükkânlar için yapı sahiplerinden riskli yapı tespitini yaptırmasını talep etmiş, 12 Temmuz 2015 tarihinde ise Bolu Valiliği Tapu Müdürlüğü, kagir yapım sisteme sahip bu dükkan sahiplerine yapılarının risk teşkil ettiği gerekçesi ile itiraz edilmediği takdirde 60 gün içinde yıktırılması gerektiğini bildirmiştir.

6. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 05.11.1999 tarih ve 664 sayılı ilke kararı ile “sit alanları dışındaki tescilli parsellerde, bu parsele komşu olan ya da aralarından yol geçse dahi bu parsele cephe veren parsellerdeki yapılaşma için koruma kurullarından onay alınması” konusundaki kararı ile Süreyya Otel karşısındaki çok küçük bir parsel için K notasyonu ile bu belirtilmiş, ancak çok küçük bir dükkanlık parsel için verilecek karar, adada yapılacak yapının anıtsal eseri perdelemesini engellemektedir. Buna karşın Yıldırım Beyazıt ve Taşhan’ın tarihi dükkanlar ile böyle bir ilişkide olmasına karşın adadaki öteki parseller için K notasyonu öngörülmemiştir.

7. Ankara 1 No’lu Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun 04.02.2016 tarih ve 3049 No’lu kararı ile tescilin reddedilmesine karşın yapıya bakıldığında yapının Bolu’daki tarihi kagir olan dükkanların pencere biçimi, yapım sistemi, kirpi saçak bitimi, özgün kemerli dükkan vitrini ile özgünlüğünün bütün özelliliklerini taşıdığı görülmektedir (Resim 9). Kaldı ki, 1964 yılında kabul edilen Venedik Tüzüğü’nün 1. maddesinde tarihi anıtın yalnızca büyük anıtsal nitelikli sanat eserlerini değil, aynı zamanda kültürel bakımdan önem taşıyan daha basit olanlarını da içereceği belirtilmiştir.

8. Koruma, sit kavramı gelinceye değin tekil yapılar için geçerli idi. Bu yönüyle koruma antikacılığı çağrıştıran, tekil olarak bir benzeri olmayan tarihi yapılara tescil olanağı veriyordu. Daha az süslemeye sahip yapılar ise sıradan olarak kabul edildiğinden yeni yapılara yer açmak için yok edilmesi gerekiyordu. Antika mantığı ile korunmuş tescilli yapılar yeni yapılar tarafından çevrelediğinden anlamlarının yitirilmesine neden olmaktadır (Resim 10).

9. Çoğu 1970-80’lerin popüler mimarisi ile yapılmış bu binalar şu anda birbirleri ile uyumsuz bir şekilde kent dokusunda yer almaktadır. Büyük çoğunluğu 1999 depremi öncesinde yapılmasına karşın Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Yasasının öncelikle bu yapılar için değil de ülkedeki korunan bütün ticari yapılar gibi kagir yapım sistemine sahip tarihi dükkanlar için uygulanması dikkat çekicidir.

10. Roma Dönemi Stadion basamaklarının soldaki bina duvarında bıçak gibi kesildiği düşünülürse bu binaların temelleri olmasaydı Stadion’un kalan kısmının muhtemelen devam etmesi beklenirdi. Stadion batı yönünde Kentsel Sit alanına komşu iken resimde görüldüğü gibi hem bitişiğindeki hem de karşısındaki parsellerde 6 katlı yüksek yoğunluğa izin veren imar plan kararları hala yürürlüktedir.

Kaynaklar

  • Ahunbay, Z.; “Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon”, YEM Yayın, İstanbul, 1996.
  • Ahunbay, Z.; “Doğal ve Kültürel Miras koruma Alanında Geçerli Uluslararası Belgelerin Türkiye’deki Uygulamalara Yansımaları”, Korumada 50. Yıl, Mimar Sinan ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Basımevi, İstanbul, 2005.
  • Cezar, M.; “Osmanlı Klasik Dönemi Tipik Ticaret Yapıları ve Osmanlı İnşaat Sistemi, Typical Commercial Buildings of the Ottoman Classical Period and the Ottoman Construction System”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, No: 241, Sanat serisi No:38, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1983.
  • Dimicioğlu, S.; Bolu Kültür Dergisi Sebilci, Bahar 9. Sayı, Bolu, 2016.
  • Fitch, J. M.; “Historic Preservation: Cultural Management of the Built World”, New York: Mc. Graw Hill Book Company, 1982.
  • Karagülle, C.; Dimicioğlu, S.; Selçuk, H. T.; “A Review for Historical and Spatial Continuity in Old City Centre: A Roman (Claudiopolis) and the Ottoman City, Bolu”, Re-invention of City Center, 26 Th International Building & Life Congress, The Chamber of Architects, Bursa, 2014.
  • Kiper, P.; “Koruma Amaçlı İmar Planı Kavramına Eleştirel Bir Bakış” Planlama Dergisi, 2005/1, Ankara, 2005.
  • Koruma ile ilgili Yürürlükteki Bütün Yasa ve Yönetmelikler, http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR,13992/yonetmelikler.html
  • Kuban, D.; “Anadolu – Türk Şehri: Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler.” Vakıflar Dergisi, 7 (1968): 53-73.
  • Kuban, D.; “Türkiye’de Kentsel Koruma”, Kent Tarihleri ve Koruma Yöntemleri, Tarih Vakfı, İstanbul, 2010.
  • Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun İlke Kararları, http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR,13911/ilke-kararlari.html
  • UNESCO; “Tarihi veya Geleneksel Alanların Korunması ve Çağdaş yaşamdaki Rolleri Konusunda Tavsiye Kararı”, Çev. Sema Dinçer ve Deniz Torcu, 1976. http://www.unesco.org.tr/dokumanlar/kultur/tarihirol_t_k.pdf
  • Yüksel, A.; “Bolu Yıldırım Bayezid Külliyesi: hamamlar ve İmaret Camii”, Volume 53, Kültür Bakanlığı Yayınları: Tanıtma eserleri dizisi, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1993.