Retrospektif: David Chipperfield Yapıları

İnce ama güçlü, ölçülü ama zarif, tarihe ve kültüre saygılı, iklim aciliyetleriyle yüzleşen, modern tasarım aracılığıyla sosyal ilişkileri dönüştüren ve şehirleri yeniden canlandıran zamansız tasarımlara imza atan Sir David Alan Chipperfield 2023 Pritzker Ödülü’nün sahibi oldu. Bu sebeple, bu ayki Dosya sayfalarında Sir David Alan Chipperfield’ın mimarlık hayatının farklı dönemlerinde tasarladığı çeşitli coğrafyalardaki yapılarına yer veriyoruz. 

Derleyen: Gülce Halıcı, Mimar

1953’te Londra’da doğan Sir David Alan Chipperfield İngiltere’nin güneybatısındaki Devon’da bir çiftlikte büyüdü. Çocukluğunda gördüğü çiftlik yapıları ve yerel küçük ölçekli yapılar mimariye dair ilk izlenimlerini oluşturdu. 1976’da Kingston Sanat Okulu’ndan ve 1980’de Londra’daki Architectural Association School of Architecture’dan mezun oldu. 1985’te Londra’da David Chipperfield Architects’i kurmadan önce Douglas Stephen, Norman Foster ve Richard Rogers ile çalıştı. Londra, Paris, Tokyo ve New York’ta mağazaların iç mekanlarını tasarlayarak ünlendi. 

1997’de en önemli projelerinden biri olan Berlin’deki II. Dünya Savaşı sırasında büyük ölçüde tahrip olan Neues Müzesi’nin yeniden inşası ve restorasyonuna başladı. Bu proje Almanya’da yapacağı diğer projelerinin öncüsü oldu. Marbach’taki Modern Edebiyat Müzesi ve Berlin’deki Galerie Am Kupfergraben gibi birçok büyük müze projesine imza attı. Aynı dönemde, İspanya’nın Valencia kentinde America’s Cup için yeni bir genel merkez ve Barselona’da dokuz yeni beton bloğu içeren bir adli kompleks tasarladı. 2011’de  Britanya’da tasarladığı iki önemli müze yapısının ardından (Margate’de Turner Contemporary ve Wakefield’da The Hepworth Wakefield) Meksika, Amerika, Sudan, Londra, Çin, İsveç ve Kore’de projeler tasarladı. Kırk yıl boyunca, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da kentsel, kültürel ve akademik yapılardan konutlara ve şehir planlamasına kadar geniş bir yelpazede farklı tipolojilerde ve coğrafyaya uyum sağlayan, çevre dostu yüzden fazla eser üretti.

Sir David Alan Chipperfield, RIBA Kraliyet Altın Madalyası (Birleşik Krallık, 2011), Avrupa Birliği Çağdaş Mimarlık Ödülü—Mies van der Rohe Ödülü (İspanya, 2011) ve Heinrich Tessenow Madalyası (Almanya, 1999) gibi ödüller aldı. Kraliyet Sanat Akademisi’ne (2008) seçildi, Federal Almanya Cumhuriyeti Liyakat Nişanı (2009) ve Japonya Sanat Derneği Praemium Imperiale for Architecture (Japonya, 2013) ile ödüllendirildi. 

Geçtiğimiz ay 2023 Pritzker Ödülü’nün sahibi olan Sir David Alan Chipperfield, ödülü; yalnızca mimarinin özüne ve anlamına değil, aynı zamanda iklim değişikliği ve toplumsal eşitsizliğin varoluşsal zorluklarını ele almak için mimarlar olarak yapabileceklerimiz için bir teşvik olarak aldığını söyledi. Chipperfield  tasarımlarında ve yaptığı diğer toplumsal projelerde daha güzel bir dünya değil, aynı zamanda daha adil ve daha sürdürülebilir bir dünya yaratmanın önemini vurguluyor. 

İnce ama güçlü, ölçülü ama zarif, tarihe ve kültüre saygılı, iklim aciliyetleriyle yüzleşen, modern tasarım aracılığıyla sosyal ilişkileri dönüştüren ve şehirleri yeniden canlandıran zamansız tasarımlara imza atan Sir David Alan Chipperfield 2023 Pritzker Ödülü’nün sahibi oldu. Bu sebeple, bu ayki Dosya sayfalarında Sir David Alan Chipperfield’ın mimarlık hayatının farklı dönemlerinde tasarladığı çeşitli coğrafyalardaki yapılarına yer veriyoruz. 

America’s Cup Binası (Yelkenler ve Rüzgarlar)
Valencia, İspanya

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2005

Proje Alanı:  10 000 m2

Fotoğraflar: Christian Richters, Duccio Malagamba

Avrupa’da ilk kez düzenlenen dünyanın önde gelen açık deniz yelken turnuvası America’s Cup için tasarlanan yapı, 2007’de Valencia’nın endüstriyel limanının yeniden düzenlenmesinin de en önemli parçası haline gelmiş. Yapı tüm America’s Cup takımları ve sponsorları için merkezi bir üs sağlamanın yanı sıra halkın yarışları izlemesi için de kamusal bir mekan sunmuş. Peyzajla doğrudan bağlantılı olan yapıda yükseltilmiş halka açık seyirci “güverteleri”, barlar, restoranlar ve bilgi noktaları ile bina limana doğru uzanan bir köprü gibi davranıyor. 10.000 m2’lik dört katlı beton bina, denize uzanan gölge ve kesintisiz manzara sağlayan istiflenmiş ve değişken yatay düzlemden oluşuyor. En büyüğü 15 metreye ulaşan dirsekli döşeme plakaları, her katı çevreleyen dış mekan izleme terası yaratıyor. Binanın zemin katı, VIP tesisleri için resepsiyon alanı olarak işlerken birinci kat, perakende satış tesisleri, bir bar ve ayrı bir rampa ile doğrudan parka bağlanan geniş bir seyir terası sunuyor. İkinci ve üçüncü katlar VIP tesislerine ev sahipliği yapıyor. Minimalize edilmiş bir malzeme paletine sahip olan yapıda beyaza boyanmış çelik ve beton kullanılmış. İç mekanlarda beyaz metal panellerin yanı sıra masif Brezilya ahşabı ve beyaz reçine tercih edilmiş. Sade, parlak renkli mobilyalar, yapının baskın beyazlığını dengeleyerek bina içindeki farklı alanları birbirinden ayırmış.

Nehir ve Kürek Müzesi
Oxfordshire, İngiltere

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 1997

Proje Alanı: 2 300 m²

Fotoğraflar: Dennis Gilbert, Richard Bryant

Oxfordshire’ın geleneksel ahşap ambarlarından ve yerel kayıkhanelerden ilham alan, Henley-on-Thames’de bulunan müze; yakın komşularıyla formal anlamda ilişkilenen bağlamına uygun bir yapı. Uzun, paralel, meşe kaplı formları ve dik eğimli kurşun kaplı çatıları ile ilk tasarım fikrinin bir tezahürü olmayı başaran Nehir ve Kürek Müzesi modern çizgilere sahip olsa da yerel mimari geçmişin sesi oluyor. Henley şehir merkezine yakın, Thames Nehri’nin güney kıyısındaki sulak alanda yer alan müze, önemli bir kayık koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Şeffaf ve açık bir girişe sahip müze zemin katından (kamusal alanları içeren ve nehrin periyodik taşkınları nedeniyle yerden yüksek konumlanan ) ve çatı pencereleriyle aydınlatılan birinci kat galerisinden oluşuyor. Zemin katta tekneler için özel olarak tasarlanan alana dışarıdan doğrudan erişim sağlanabiliyor. Yerel mimariye uygun olarak zamanla birlikte sertleşen ve hava koşullarına dayanıklı hale gelen yeşil meşe kereste tercih edilmiş. İngiltere kırsalının estetik hassasiyetlerini dikkatli bir şekilde inceleyen Nehir ve Kürek Müzesi ziyaretçilerine hem geleneği hem de moderni aynı anda hissettiriyor.

Neue Nationalgalerie
Berlin, Almanya

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2021

Proje Alanı: 13 900 m²

Fotoğraflar: Simon Menges

Yirminci yüzyıl mimarisinin bir simgesi olan Neue Nationalgalerie, 1968’de inşa edilen çelik ve cam yapı, Ludwig Mies van der Rohe’nin ABD’ye göçünden sonra Avrupa’da tasarladığı tek bina olma özelliğini taşıyor. Yapının yenilenmesi projesi David Chipperfield Architects tarafından, binanın orijinal görünümünden minimum ödün verilerek mevcut teknik standartlara yükseltilmesiyle tamamlanmış. Yapıya; klima, yapay aydınlatma gibi teknik değişikliklerin yanı sıra güvenlik ve vestiyer, kafe ve müze mağazası gibi ziyaretçilerin yapıyı gezmesini kolaylaştıracak eklemeler yapılmış. Betonarme kabuğun kapsamlı bir şekilde onarılması ve teknik bina hizmetlerinin tamamen yenilenmesi gerekliliği, derinlemesine bir müdahaleyi gerektirmiş. Kabuk konstrüksiyonu ortaya çıkarmak için, taş kaplama ve tüm iç donanımlar gibi yaklaşık 35.000 orijinal yapı bileşeni sökülmüş ve yerinde yeniden birleştirilmiş. Anıtların korunması ve binanın modern bir müze olarak kullanılması arasında bulunan dengede çağdaş unsurlar yapı içerisinde okunabilecek hale getirilmiş. Yenileme projenin yeni bir yorumunu değil, International Style için bir dönüm noktası olan binanın orjinaline saygılı bir onarımını temsil ediyor.

Turner Çağdaş Galerisi
Londra, İngiltere

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2011

Proje Alanı: 3 100 m²

Fotoğraflar: Simon Menges

Londra’nın kuzey kıyısındaki Margate kasabasında bulunan Turner Çağdaş Galerisi, İngiliz ressam JMW Turner’ın resimlerinden ilham alıyor. Galeri, bir zamanlar Turner’ın uğrak yeri olan misafirhanenin bulunduğu alanda deniz kıyısında yer alıyor. İki katlı bina, denizle kara arasındaki dramatik ortamı ve Turner’a bir asırdan uzun bir süre önce ilham veren bu bölgeye özgü olağanüstü ışık koşullarını en üst düzeye çıkarmayı amaçlıyor. Galeri alanlarına kuzey ışığı sağlayan ve günlük-mevsimsel ışık değişikliklerini ortaya çıkaran tek eğimli çatılı, altı özdeş kristal hacimden oluşan galeri; ziyaretçilerine deniz manzarası sunuyor. Topluluğa katılım duygusunu teşvik eden ve deniz kenarında ufukta bir odak noktası haline gelen Turner Çağdaş Galerisi zaman zaman sular altında kalan deniz kıyısında bir kaide gibi yükseltilmiş. Kalıcı bir koleksiyonu olmayan galeride tarihi ve çağdaş eserlerin sergilenebileceği alanlar bulunuyor. Eğitim ve kültür etkinliklerinin yapılacağı mekanların sergi alanlarından bağımsız çalışabildiği binada güneş ışığı ve iklim kontrolü asma katta bulunan pencereler aracılığıyla sağlanıyor. Dış cephe kaplaması, denizin aşındırıcı doğasına, yüksek neme, şiddetli rüzgarlara ve ara sıra tüm binayı kaplayan dalgalara dayanıklı olacak biçimde tasarlanmış.

Inagawa Mezarlığı Ziyaretçi Merkezi
Osaka, Japonya

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2017

Proje Alanı: 500 m²

Fotoğraflar: Keiko Sasaoka

Dik bir alanda yer alan Inagawa Mezarlığı Ziyaretçi Merkezi dış dünya ile iletişimden uzak, sessiz bir alan yaratıyor. Teraslar boyunca yerleştirilen mezarlara uyum sağlayarak anıtsal bir merdivenle tapınağa ulaşırmış hissi yaratan ziyaretçi merkezi belirgin bir eşik olarak tasarlanmış. Merkezi merdivenle aynı hizada olan ve topluluk merkeziyle şapel arasında bulunan avluya ziyaretçiler kademeli olarak dış platformdan yaklaşıyorlar. Tek eğimli bir çatı altında toplanan tüm işlevlere doğrudan dışarıdan veya bahçeden hafif bir rampa ile ulaşılabiliyor. Yapay aydınlatma sistemlerinden uzak, süssüz ve sessiz oda, saf formuyla mezhepsel olmayan bir tefekkür alanı sunuyor. Her iki taraftaki bahçelerden gelen dolaylı güneş ışığı, ziyaretçileri inzivaya çağırırken yapı; değişen mevsimsel bitki örtüsü ve gün ışığındaki değişiklikler yoluyla zamanın temel ritimlerine odaklanıyor. Çatının alt ucundaki iki büyük odaya sahip alan, aile toplantıları ve anma törenleri için uygun olarak tasarlanmış. Zeminler, duvarlar ve çatı, saf yapı elemanları olarak düşünülen kırmızı betonla tasarlandığından Inagawa Mezarlığı Ziyaretçi Merkezi yekpare bir görünüme sahip olmuş.

The Hepworth Wakefield
West Yorkshire, İngiltere

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2011

Proje Alanı: 5 232 m²

Fotoğraflar: Iwan Baan

Adını Barbara Hepworth’den alan Calder Nehri kıyısındaki tarihi sanat galerisi; tuğla ve taştan yapılmış bir dizi önemli endüstriyel binayı içeren Wakefield Waterfront Koruma alanı içerisinde yer alıyor. Tanımsız arazi şeması baskın bir cepheye sahip olmayan bina formuna yol açarken her bir hacim boyut ve şekil bakımından benzersiz tek bir alanı temsil ediyor. Kuzeyde bina, nehir boyunca birçok eski değirmen ve deponun yaptığı gibi suya yaklaşarak pigmentli prekast beton kullanımıyla vurgulanıyor. Zemin kat ile birinci kat arasında yatay olarak bölünen programın ilk katında resepsiyon, mağaza, kafeterya, oditoryum ve öğrenme stüdyolarının yanı sıra ofisler ve arşiv, depolama ve yükleme alanı bulunuyor. Yapının üst katındaki odalar, Barbara Hepworth ve yakınlarının büyük ölçekli heykellerine ve şehrin sanat koleksiyonuna kalıcı olarak ev sahipliği yapıyor. Tüm galeriler, sanat eserlerinin gelecekte yeniden yorumlanmasına ve temsil edilmesine izin veren aynı tarafsız dili kullanıyor. Açık kapılar, galeri alanlarını akıcı şekilde birbirine bağlıyor ve, diğer sanat eserlerine ve dış dünyaya uyum sağlamalarına yardım ediyor.

Morland Mixité Capitale
Paris, Fransa 

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2022

Proje Alanı: 63 500 m²

Fotoğraflar: Simon Menges

Paris’in 4. bölgesinde, Seine Nehri kıyısında yer alan Morland Mixité Capitale, 1960’lı yıllarda ilk yapıldığı sırada 9 katlı iki kanatla çevrili 16 katlı bir kuleden oluşuyordu. Büyük ölçekli ve katı, tekrarlayan cephe ızgarasının bir sonucu olarak, kompleks, oldukça cansız ve yaklaşılmaz bir görünüme sahipti. David Chipperfield Architects’in yarışma sonucunda kazandığı bu projede yapı kamusal ve mahalle ölçeğinde bir görünüme bürünürken canlı ve açık bir mekan anlayışı benimsenmiş. Bulvara ve Seine Nehri’ne bakan, mevcut ve komşu binaların ölçeği arasında aracılık yapan yeni bina hacmi, şehrin onarımına katkıda bulunuyor. Bulvardan Seine Nehri’ne geçiş sağlayan yeni bir kamusal aks oluşturmak için hacimler yerden yükseltilmiş. Taşıyıcı, tonozlu arkadlar, bu geçidi zemin kat seviyesinde karakterize ederken katı ızgarasının karşılığı olarak işlev görüyor. Pasajlar, yoldan geçenleri kompleksin içine yönlendirerek kampüse davetkar bir giriş hareketi oluşturuyor. Mevcut yapının korunması ve daha da geliştirilmesi, kentsel sürekliliğin sağlanmasının yanı sıra sürdürülebilirlik kavramını da öne çıkarıyor. Düşük enerji ve kaynak tüketimi, ısı alışverişine dayalı bir enerji döngüsü önemsenmiş. Karma kullanıma sahip yapıda lüks ve uygun fiyatlı konut, otel, gençlik yurdu, ofisler, galeri, gıda pazarı ve çocuk bakım tesisi bulunuyor.

Kraliyet Sanat Akademisi
Londra, İngiltere

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2018

Proje Alanı: 25 000 m²

Fotoğraflar: Simon Menges

İngiltere’deki en eski sanat kurumu olan Kraliyet Sanat Akademisi, 1768 yılından beri Londra Üniversitesi için Senato Binası olarak tasarlanan 6 Burlington Gardens içerisinde bulunuyor. David Chipperfield Architects’in tasarladığı Burlington House ve Burlington Gardens arazilerini içeren master plan tüm komplekse tutarlılık kazandırırken koruma altındaki iki binanın yenilenmesini ve daha önce kapalı olan alanları açarak çağdaş unsurların tarihi yapılara entegre edilmesine kadar uzanan bir süreci içeriyor. Yapıların ortasından geçen yeni rota, her iki binanın ana girişlerini birbirine bağlayan halka açık bir bağlantı sağlıyor. Bu yeni rota, daha önce depolama için kullanılan tuğla, tonozlu koridordan yeni bir beton köprüye ulaşıyor. Yeniden işlevlendirilen 6 Burlington Gardens 250 kişilik yeni oditoryumu içeriyor. Tarihi laboratuvar odaları, gün ışığıyla aydınlatılan çağdaş galeri alanları olarak yeniden düzenlenmiş. Başlangıçta bir kütüphane olan binanın doğu tarafındaki büyük oda, Michelangelo’nun Taddei Tondo’sunu barındıran koleksiyonlar galerisi olarak hizmet veriyor. Kraliyet Akademisi’nin 250. yıl dönümünde açılan yapılar bütünü, kültürel programıyla bölgeyi yeniden sanatla buluşturuyor.

MUDEC Kültürler Şehri
Milano, İtalya

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2015

Proje Alanı: 23 217 m²

Fotoğraflar: Oskar Da Riz

Expo 2015 sırasında açılan Museo delle Culture (Kültürler Müzesi) olarak tek bir yapıya indirgenen proje ilk olarak 1999 yılında Milano Belediyesi tarafından bir grup endüstriyel binayı dönüştürmek için tasarlanmış. Kültürler Şehri kompleksi müzeler, arşivler ve laboratuvarlar da dahil olmak üzere şehir için bir kültür mahallesi kurulması fikrinden yola çıkmış. Dört bir yanı, tekdüze eklemli yüksekliklere sahip mevcut tarihi binalarla çevrili iç avluların karmaşık düzenlemesi alanın içselleştirilmiş bir yansıması haline getirilmiş. Milano tipolojisinden esinlenen yapıda bölgenin endüstriyel doğasına uygun olarak gri titanyum çinko kullanılmış. Fritli aynalı cam ve çatıları kaplayan kesintisiz metalik ızgaralarla birlikte hacimler güçlü , yekpare bir görünüme sahip olmuş. Müzenin ayırt edici özelliği, avlu içinde bir avlu oluşturan merkez salonu olup kavisli formu, çevredeki yekpare formların katı geometrisinin yanı sıra şehir bloğunun düzenli şekli ve sade cepheleriyle keskin bir tezat oluşturuyor. Planda, galeriler salonun etrafında sürekli bir halka şeklinde yapılandırıldığı için bu alan bir yönlendirme noktası işlevi görüyor. Galeriler, Adolf Loos’un yüksekliğin zemin alanıyla orantılı olduğu ilkesine bağlı çalışıyor. Destekleyici sütunlar, ana noktalarında dört girişi olan bir ortaçağ manastırını anımsatan kıvrımlı peristil avlu oluşturuyor.

James Simon Galeri
Berlin, Almanya

Mimari Tasarım: David Chipperfield

Tamamlanma Tarihi: 2018

Proje Alanı: 10 900 m²

Fotoğraflar: Simon Menges, Ute Zscharnt

Friedrich August Stüler’in forum mimarisinin devamı niteliğindeki James Simon Galeri, Berlin’deki Müzeler Adası’nın yeni giriş binası olarak hizmet veriyor. Müze ziyaretçisinin ihtiyaç duyduğu tüm tesisleri barındıran galeri, 1999 yılında geliştirilen ve Müzeler Adası’ndaki tüm planlamalara temel olarak kabul edilen master planın belkemiğini oluşturuyor. Pergamon Müzesi ile yer üstünde fiziksel bir bağlantı oluştururken galeri bodrum katındaki Arkeolojik Gezinti Yolu üzerinden Neues Müzesi, Altes Müzesi ve Bode Müzesi ile bağlanıyor. Binanın yüksek taş kaidesi yapının Kupfergraben Kanalı ile ilişkisini güçlendiriyor. Piyanodan ilham alan uzun sütun dizisi yapı ile karakterize bir görünüş sunuyor. Başlangıçta Neues Museum’da sona eren sütun dizisini çağdaş bir biçimde devam ettirerek, Neues Museum ile galeri arasında sütunlu yeni bir küçük avlu oluşturan uzatılmış kaide ile alt sütun dizisi arasına yerleştirilmiş üç geniş basamakla, ziyaretçileri binaya davet ediyor. Üst kata gelen ziyaretçiler, bilgilendirme ve bilet gişeleri ile Pergamon Müzesi’nin ana sergi katına doğrudan erişim sağlayan geniş bir fuayeye giriyorlar. Fuaye alanı aynı zamanda binanın tamamı boyunca uzanan büyük bir terasa açılıyor. James Simon Galeri’nin mimari dili, Schinkel, Stüler ve müzenin yaratılmasında yer alan diğer mimarlara atıfta bulunarak, revaklar ve dış merdivenler gibi adadaki mevcut unsurları benimsiyor. Kireçtaşı, kumtaşı ve sıvalı cepheleriyle Müze Adası’nın zengin malzeme paleti ile harmanlanırken, iç mekanlara beton hakim oluyor.