Retrospektif: Peter Zumthor

21. yüzyıl mimarlığının en önemli figürlerinden biri olan Pritzker ödüllü Peter Zumthor; bağlamla yeniden, doğrudan ve ustaca kurduğu ilişkilerle kurguladığı yapılarında duyuları harekete geçirerek mekansal deneyimler tasarlıyor.

Baran Gülsün, Mimar

Pritzker ödüllü mimar Peter Zumthor’un, Thinking Architecture adlı kitabında yer alan “Fikirler sadece nesnelerin içindedir ve onların dışında hiç fikir bulunmaz” cümlesi, 50 yılı aşkın mimarlık üretiminin özeti gibidir. Kolaylıkla bir grup/akım/stil/ekol altında toplanamayacak, bir kalıba sokulamayacak işlerinin ortak paydası, tasarımlarının ardında yatan bu felsefeyle ve her seferinde bağlamla yeniden, doğrudan ve ustaca kurduğu ilişkidir. Aynı kitabında; “Nesneyi görmek, artık aynı zamanda dünyayı bütünlüğü içinde sezmektir, çünkü ortada anlaşılmayacak bir şey yoktur” diyor Zumthor. Anlamları, çağrışımları, temsiliyeti elinin tersiyle iterek tasarladığı yapıları zamansız kılan da bu olsa gerek… 

Zumthor, mekandan çok mekansal deneyim tasarlıyor aslında. Malzemeleri olduğu gibi kullanarak tasarladığı atmosferlerde öncelikli hedefi duyuları harekete geçirmek… Üstelik birden çok duyuya hitap ediyor: Yapılarını bazen dinletiyor ziyaretçilerine, bazen koklatıyor. Bazen de ışıkla oynayarak gözleri kamaştırıyor. Bu sebepledir ki binaları, bizzat yerinde deneyimlendiği zaman tam anlamıyla idrak edilebiliyor.

21. yüzyıl mimarlığının en önemli figürlerinden biri haline gelmiş ve geniş bir kesim tarafından kabul gören işlere imza atmış olmasına rağmen Zumthor’dan bir “starchitect” olarak bahsetmek pek mümkün değil. Zaten kendisinin de öyle bir endişesi bulunmuyor. Öyle ki, tasarladığı yapıların çoğu, vatandaşı olduğu İsviçre’nin sınırlı bir coğrafyasında bulunuyor ve üretimini bugün hala İsviçre’nin 1.000 nüfuslu Haldenstein bölgesindeki ofisinde sürdürüyor. Az sayıda iş alıyor ve her birinin üzerinde çok zaman harcıyor. Bir işi tamamlamasının on yılı bulduğu dahi oluyor.

Prof. Dr. İhsan Bilgin, “Mimarın Soluğu-Peter Zumthor Üzerine Denemeler” başlıklı kitabında şöyle diyor Zumthor için: “Güven veriyor: Bizleri şaşırtmak için davranmadığına, motivasyonunu dikkatleri üzerine çekmekten almadığına dair bir güven bu. Aklı bizlerde değil, başka şeylerde gibi. Poz verirken değil de, dalmış işini yaparken dikkatimizi çekiyor adeta. Hassas bir denge bu. Bir ‘hinlik’ sezildiği anda dağılıverecek o hale. ‘Starlık’ müessesesi tarafından öğütülecek, cansızlaştırılacak, sıkıcı müfredatların konusu olacak. Özenilirken burun kıvrılan ünlüler arasına katılıverecek. Farkında bile değil sanki bütün bunların. İşini yapmaya devam ediyor…”

1943’te İsviçre’nin Basel bölgesinde bir mobilyacının oğlu olarak dünyaya gelen Peter Zumthor, marangozluk alanında uzmanlaşarak yine Basel’da yer alan Kunstgewerbeschule okulunda eğitim aldı. Tasarımlarındaki zanaatkar tutumun ve kusursuz işçiliğin temelleri kuşkusuz ki o yıllarda atılmış oldu. 1960’larda Amerika’ya giderek Pratt Enstitüsü’nde eğitim gördü. Ardından bir süre İsviçre’nin Graubünden kantonunda yer alan Anıtlar Koruma Kurulu’nda mimar olarak çalıştı. Tarihi yapılardaki restorasyon projelerinde kazandığı tecrübe, Peter Zumthor’un inşaat teknikleri ve farklı yapı malzemeleri konusunda daha da bilgilenmesine yardımcı oldu. 

1998 yılında Avusturya’nın Bregenz kentinde tasarladığı Kunsthaus Bregenz ve İsviçre’nin Vals şehrinde hayata geçirdiği Termal Banyolar projeleriyle Carlsberg Mimarlık Ödülü’ne layık görüldü. Kaliforniya Mimarlık Enstitüsü’nde, Münih Teknik Üniversitesi’nde, Università della Svizzera Italiana’da ve Harvard Üniversitesi’nde dersler veren Peter Zumthor, mimarlık kariyerini 1999 yılında Avrupa mimarisine katkılarından dolayı aldığı Mies van der Rohe Ödülü ve 2009 yılında layık görüldüğü mimarlık alanındaki en prestijli ödüllerden biri sayılan Pritzker Mimarlık Ödülü ile taçlandırdı. 

Saint Benedict Şapeli
İsviçre

İsviçre’nin Graubünden kantonunda, Sumvitg köyündeki bir dağın yamacında bulunan Saint Benedict Şapeli, çığ düşmesi sonucu yıkılan eski şapelin yerine 1989’da inşa edilmiş. Yapıya, silindirik kütlesine çıkıntı oluşturan birkaç basamakla ulaşılıyor. Zumthor, zarif bir metal kola sahip ahşap kapıdan iç mekandaki minimal sütunlara, kirişlere ve oturma birimlerine kadar, malzemeleri kullanmadaki ustalığını sergiliyor şapelde. İçeride ise, çatı ile duvarlar arasındaki camlardan süzülen ışık ziyaretçileri karşılıyor. Yapının ahşap sütunları bu camların ardında kendini gösteriyor. İç mekan tasarımı oldukça sade ve gösterişsiz. Öne çıkan tek unsur; ahşap malzeme.

Yörenin geleneksel evlerinde olduğu gibi duvarlar ahşap kiremitlerle kaplanmış. Saint Benedict Şapeli’nde modern malzemeler ve teknikler, bağlamına uygun biçimde kullanılmış. 

Olası bir çığ tehlikesine önlem olarak, bölge, dağ yamacına doğru ağaçlandırılmış.

Gugalun Evi
İsviçre

Gugalun Evi, yine İsviçre’nin Graubünden kantonunda, ancak bu sefer başka köydeki bir yamaçta yer alan mevcut bir evin genişletilmesi projesi. Bölgenin tipik yapılarından biri olan ahşap eve Zumthor tarafından mutfak, banyo ve iki oda ilave edilmiş. Tasarımın öne çıkan yönü, zamanın izlerini taşıyan eski yapı ile yeni yapı arasında ahşap malzeme üzerinden kurulan ilişki. Ek yapı, var olana saygı duyularak ve hangisinin yeni, hangisinin eski olduğu net biçimde ifade edilerek mevcut yapı ile arkadaki yamaç arasına adeta “sıkıştırılmış”. Eski ve yeni arasındaki ayrım iç mekanda da ifade buluyor.

Vals Termal Hamamı
İsviçre

1996’da tamamlanan Vals Termal Hamamı, Graubünden kantonundaki bir sıcak su kaynağının üzerine inşa edilmiş. Zumthor’un bu yapıyı tasarlarken sorduğu “Dağ, taş ve su, taşın içindeki yapı, taş ile yapı, dağdan çıkan yapı, dağın içindeki yapı… Bu söz öbeklerinin çağrışımları mimari olarak nasıl yorumlanır?” sorusu tasarıma yaklaşımını açıkça ifade ediyor. Vals Termal Hamamı, Zumthor’un farklı duyuları harekete geçirme stratejisinin en başarılı örneği. Bazen suda yüzen çiçeklerin kokusu ile, bazen kaynak suyunun veya akustik izolasyonu sağlanmış mekanlarda yüzeylerden düşen damlaların sesiyle, bazen de kaynak suyunu ziyaretçilerine tattırarak gerçekleştiriyor bunu. 

Büyük bölümü arsaya gömülü olan yapı, ışığı yeşil çatısındaki ince uzun şerit pencerelerle kontrollü bir şekilde alıyor ve ışık, bir mağarada bulunmayı andıran mekansal deneyimin önemli bir unsurunu oluşturuyor. Yapıda yerel Valzer Kuvarsit taşı, doğada bulunduğu gibi katmanlar halinde uygulanmış.

Expo 2000 İsviçre Pavyonu
Almanya

Almanya’nın Hannover şehrinde gerçekleşen Expo 2000 kapsamında inşa edilen İsviçre Pavyonu, Peter Zumthor tarafından tasarlanan önemli yapılardan biri. Pavyon, 10×20 cm boyutlarında 37.000 adet ahşap kalastan oluşuyor. Bu kalasların teması 5×5 cm’lik ahşap çıtalarla kesiliyor. Tüm bu ahşap elemanlar, çelik halatlarla birbirine bağlanarak pavyonu meydana getiriyor. Çok sayıda giriş çıkışı olan bir labirenti andıran İsviçre Pavyonu’nda, ahşap kalasların iki farklı yönde dizilimiyle arada kalan mekanlar farklı işlevlere hizmet eden boşlukları oluşturuyor.

“İnsanlık, Doğa ve Teknoloji” temasıyla ve sürdürülebilirliği desteklemek hedefiyle düzenlenen fuarda yer alan pavyonun kullanıcılarına sunduğu; Zumthor’dan beklendiği üzere bir malzemeyle, ahşapla yaratılan atmosfer. Prof. Dr. İhsan Bilgin “Mimarın Soluğu-Peter Zumthor Üzerine Denemeler” başlıklı kitabında şöyle bahsediyor pavyondan: “Her şeyin anlamı, çağrışımı yerine kendisi var pavyonda. Duyularımıza dokunmak, değmek üzere. İsviçreli ‘şeyler’… Pavyonun hiçbir yerinde ‘İsviçre’ yazmıyor, İsviçre bayrağı bulunmuyor. Bunlar yerine İsviçre’den taşınmış şeyler var; her seferinde sadece yine kendilerine işaret etmek üzere bulunan şeyler…”

Bruder Klaus Şapeli
Almanya

Peter Zumthor’un kariyerindeki geç dönem işlerinden biri olan Bruder Klaus Şapeli, Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki Mechernich kasabasında bulunuyor. Şapelde kullanılan kum-çimento karışımı, 50 cm’lik 24 katman şeklinde üst üste dizilmiş. Kalıp olarak, çadır benzeri bir strüktür tanımlayan daire kesitli ahşap kütükler kullanılmış ve bir süre sonra bu ahşap elemanlar yakılarak dışarı çıkarılmış. Bu işlem sonucunda iç duvar yüzeyleri isle kaplanmış. 

Plan düzleminde virgüle benzetilen yapının kuyruk kısmı girişi tanımlıyor. Buradaki yükseklik gövdeye doğru artıyor ve bu bölümde daralarak yükselen strüktür çatıda küçük bir açıklık oluşturuyor. Yapı, ışığı tepesindeki açıklığın yanı sıra duvarlardaki deliklerden alıyor; bu deliklerin üzerine yerleştirilen mercekler ışığı dağıtarak yayıyor. Kalay ve kurşundan oluşan bir alaşımla kaplanan zemin ve kapalıyken dahi bir miktar ışığı geçiren üçgen metal kapı, bu ışık oyunları ve isli duvarlar yüzeyleriyle beraber kullanıcılarına benzersiz bir mekan deneyimi sunuyor.