Modulor ve Le Cabanon’un Doğuşu

Doç. Dr. Genco Berkin

1887 yılı İsviçre doğumlu Fransız vatandaşı Le Corbusier (asıl adı Charles Edouard Jeanneret) akademik dogmalara karşı savaş vermiş ve modern mimarinin öncülerinden olmuştur. Le Corbusier, Hellenistik dönem mimarisinin pragmatik yönünden çok etkilenmiş ve yüzünü sanayiye çevirerek mimarinin geleceğini şekillendirmiştir.

Le Corbusier, 1919-1925 yılları arasında Pürizm akımının ilkelerini benimseyerek ressam Amédée Ozenfant ile “L’Esprit Nouveau” adlı dergiyi çıkardı (Kortan, 1983). Pürizm, tıpkı Kübizm gibi nesneleri alışılmadık şekilde yansıtır. Ancak, parçalara ayırmaktan ziyade onların hacimsel özelliklerini vurgular (Melvin, 2015). Le Corbusier, bu çalışmaları takip eden yıllarda “Bir Mimarlığa Doğru” kitabını yazar. Böylece, mimarlık camiasında yeni bir hareketin kuramsal ve ilkesel temellerini oluşturmaya başlamıştır.

Le Corbusier, 1908 yılında, betonarme yapılar konusunda deneyim sahibi olan Auguste Perret ile çalışmıştır. 1910 yılında Peter Behrens’in atölyesinde tecrübe kazanan Le Corbusier, modern mimariye yönelik fikirlerini burada olgunlaştırmıştır. Daha sonra ferdi serbest çalışmalarında kendi çizgisini oluşturmuştur. 1923 yılında, teori ve pratik çalışmalarını birleştirerek o zamana dek geliştirdiği “mimarlıkta beş öge” ilkelerini yayınlamıştır. Bu ilkeler: (1) Kütleyi yerden kaldıran pilotisler (direkler, yapının alt kısmında yer alan açıktaki kolonlar); (2) açık plan (taşıyıcı kolonları duvarlardan kurtarma); (3) cephenin özgür bırakılması; (4) yatay bant pencereler; (5) teras çatı bahçeleri olarak tasarımlarının temelini oluşturur.

Sanayideki hızlı gelişim onun mimarlık düşüncelerini derinden etkiliyor ve mimaride çığır açacak yenilikler için kendine bir zemin arıyordu. Le Corbusier’nin manifestosuna göre endüstriyel üretim, nesneleri temel biçimlere indirgeyip saflaştıracak, sonra da mimar onları mimari tasarımın ana öğeleri haline getirecektir (Melvin, 2015). Nitekim giriştiği her işte teknoloji transferi ve endüstri anlayışı göze çarpacaktır. Le Corbusier, “Endüstri, kendi akıbetine doğru akıp giden sel gibi üzerimizden aşarak, yeni ruhla canlanan bu yeni çağa uygun yeni gereçlerle bizi donatmıştır.” (Conrads, 1991) diyerek yapıtlarının dayanak noktalarını ortaya koymaktadır.

Le Corbusier, çeşitli sempozyumlarda ve söyleşilerde “Mimarlık armoniler sorunudur.” demiştir. Bu sorunu daha da içselleştirip mimarlık öğrencileri ile yaptığı toplantılarda “Mimarlık yapıtı önünde duyuma uzaklıkları, boyutları, yükseklikleri, oylumları ölçerek ulaşırsınız; anahtarı olan bir matematiktir bu ve bu anahtar, size bütünlüğü sunar, sonucun başarılı ya da başarısız oluşuna göre. İnanılır gibi değil ama mimarlığın bu anahtarı, oran, yitirildi; unutuldu bugün.” diyerek adeta modern mimarinin raydan çıkmasını eleştirmiştir.

Ceylan (2002) ve Turan (2019), mimaride Le Corbusier’ye has bir “zoning” (bölgeleme) yaklaşımından söz edilebileceğini ve bunun karmaşık, birden fazla fonksiyon çözümü gerektiren yapılar için kolaylık sağlayan bir temsil biçimi olduğunu savunmaktadırlar. Le Corbusier, diyagramı, Modulor çiziminde olduğu gibi, planlamayı merkeze alarak ve bunu da insan bedeni üzerinden ölçüler ile kurgulayarak kendi mimari yaklaşımını ve tasarım kriterlerini ifade etmek için kullanır (Turan, 2019). Le Corbusier, sadece bir mimarın, çevre ve insan arasında kuvvetli bağlar oluşturabileceğini savunur. Ona göre insanın psikolojik (duygusal) ve fizyolojik (duyusal) sınırları ve boyutları vardır (Steyn, 2012).

Le Corbusier, insanı tasarımın merkezine konumlandırırken diğer uçta konutu içinde yaşanacak makinaya dönüştürüp yapay bir simbiyotik sistem oluşumunu denemek istiyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için “efficiency apartment” (günümüzde stüdyo daire) tabirini oluşturacak bir tipolojiyi araştırmaktaydı. Bu tipolojileri, 1925 yılında gerçekleştirdiği Pavillon de l’Esprit Nouveau ve 1952 yılında tasarladığı Unité d’Habitation yapılarında geliştirerek tüm dünyaya yeni yaşam biçimlerinin geldiğini duyurmuş oldu. Bu yapıların mutfakları yaşama birimleri ile ortak olup, diğer mekanlardaki mahremiyeti oluşturan duvarlar da ortadan kalkmaktaydı. Birçok düşünür ve akademisyen bu yüzden onun yapıtlarını mekanik ve insan doğasına ters olarak nitelemiştir.

Le Corbusier, Dom-ino yapı sistemini, alt sınıflara kendi ev koşullarının girişimcisi olmaya imkan verecek şekilde ve asgari mülkiyetin sağlanabilmesi amacıyla tasarlamıştı (Aureli, 2013). Zaten bu anlayış Walter Gropius ve Bauhaus okulunun diğer tüm hocalarının benimsediği ve yaygınlaştırmaya çalıştığı mimarlığın işçi sınıfına inebilmesi ve daha iyi koşullar sunabilmesi fikrinden kaynaklanıyordu. Dom-ino yapı sistemi, mimara, tasarımda esneklik ve özgürlük getirmişti. Le Corbusier’nin belirlediği, modern mimarinin beş ilkesinden bir tanesi olan “açık plan”, Dom-ino yapı sistemi ile hayat bulmuştu. Dom-ino yapı sistemi “açık cephe” ilkesini de yerine getiriyordu. Bina sadece sütunlarla desteklendiği için cephenin camlarla kaplanabilmesi de mümkün oluyordu. Le Corbusier, yepyeni bir mimari anlayışla eserlerini halkın beğenisine sunarken kullanıcıların alışılmadık mekan ve öğelere onun istediği kadar çabuk adapte olamadıklarını ve benimsemediklerini gözlemlemiş; bu sorunu çözebilmek için en küçük birim olan, “hücreden” başlamak gerektiğini düşünmüştür. Le Corbusier, 3 hafta boyunca böylesine bir hücresel konaklama imkanı sunacak olan Athos dağındaki Aynaroz Manastırı’nda kalarak, her türlü gereksiz öğeden arınmış ve “düşük beklentili mekan” anlayışını deneyimlemiştir (Akbulut ve Akay, 2013). Bu tip farkındalık oluşturan ve iz bırakan etkiler onu daha sonraki yıllarda Modulor ve Le Cabanon’a ulaştıracaktır.

“Existenzminimum” ve Alexander Klein Etkileşimi
I. Dünya Savaşı sonrası yeniden şekillenen mimari, 1920’li yılların sonlarına doğru konut planlamasını kökten değiştirecek nitelikli ve programlanmış yapı konusunda mimar Alexander Klein’in bilimsel çalışmalarına ihtiyaç duyacaktı (Özer, 1986). Bevilacqua’ya (2011) göre Klein hem fiziksel hem de psikolojik ihtiyaçları göz önünde bulundurarak; bireysel ve aile yaşantısını konutta uygulama yoluna gitmiştir. Skalska (2016) da I. Dünya Savaşı’nın aile yapısını bozduğunu ve birçok mimarın eski büyük konutların aksine çekirdek aileye hizmet verecek konutlara yöneldiğini ortaya koymuştur. Korbi ve Migotto’ya (2019) göre Klein, konutta hareket ekonomisi ile mekan organizasyonunda optimizasyon elde etmiştir. Klein’in konutu standartlaştırmaya yönelik ampirik çalışmaları Le Corbusier’nin yenilikçi mimari anlayışını oldukça etkilemiştir.

Modulor’un Doğuşu
Modulor, Le Corbusier ve ofis çalışanı Hanning’in 1943 yılında, AFNOR kurumunun yapımla ilgili her şeyin standartlaştırılmasına yönelik talebine beraber kafa yormaları sonucunda gerçekleşmiştir (Le Corbusier, 2004). Modulor ismi ise Fransızca “module” (birim) ve “or” (altın) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Modulor, altın oranın insan boyutlarında bulunduğu temeline dayanan matematiksel bir dizgedir (Sözen ve Tanyeli, 2010).

Le Corbusier, Modulor sisteminin, özellikle İstanbul ve Bursa ziyaretleri sırasında yaptığı gezilerde, çeşitli tarihi yapıları inceledikten sonra, keşfinin yüzyıllar öncesine ait “ortak akıl”a ait bir çıkarım olduğunu tecrübe etmiştir.

Le Corbusier, varoluşsal bir dürtüyle “büyümenin kurallarını” ortaya çıkarmak için doğayı inceliyordu. Fibonacci serisini baz alarak elini havaya kaldırmış bir adamın uzanacağı yüksekliği 220 cm kabul edip, bu ölçüyü ikiye böler. Bu 110 cm’ye tekabül eder. 110 cm, 183 cm uzunluğundaki bir insanın yerden göbek deliğine kadar olan mesafedir.

Le Corbusier, Modulor’u oluştururken, tıpkı Vitrivius ve Leonardo da Vinci gibi kendinden sonra gelecek mimarlara bir nevi “oranlandırılmış cetvel” mirası bırakmak istemiştir. Akademisyen Levent Şentürk, Modulor’a “oranlandırılmış ızgara” tabirini yakıştırmıştır. Buradan hareketle “İnsan ve geometri tabanlı, Fibonacci sistematiğine göre büyüyen ölçülendirme referansı” ifadesi Modulor’u en iyi açıklayan kelimelerdir.

Le Corbusier ve ofis çalışanlarının ulaşmak istediği şey, estetikten taviz vermemek için altın orana dayalı ancak mobilya ve mekan tasarımını pratik kullanıma uygun hale getirebilmek adına insan kaynaklı, matematiksel bir düzendi. Bu enstrümanı hem planda hem de cephede kullandılar.

Mimarlık serüveninin tüm evrelerinde mimarlığı endüstriyel bir ürünmüş gibi kabul eden ve yapı tasarım sürecinin bir kruvazör gemi ya da bir kargo uçağınınkinden farklı ele alınamayacağını savunan Le Corbusier, Modulor adını verdiği oranlı ölçü sistemini (tıpkı mühendislerin yaptığı gibi) insan-makine-mekan ve mobilya ara yüzü olarak inşa edip, adeta geometrik bir abak oluşturmuştur.

Modulor’un Kuruluşu
Modulor ölçü sistemi, bir kare çizimi ile başlar. Bu kare daha sonra bir altın dikdörtgene dönüşür. Daha sonra çift kareye ulaşılır. Bu aşamada elini havaya kaldırmış 183 cm yüksekliğinde bir insan figürü bu şemaya yerleşir. Göbek hattı iki karenin birleşim çizgisi üzerinde yer alır. Kafanın üst hizası ilk karenin üst çizgisine denk gelir. Havaya kalkmış el ise çift karenin en üst çizgisine dokunur (Unwin, 2010). Le Corbusier’nin karelerin içine yerleştirdiği insanın yüksekliği 183 cm, elini kaldırdığında ise ulaştığı mesafe 226 cm’dir. Fibonacci serisindeki gibi toplanarak büyüme gösteren bir sistematik ile 4, 6, 10, 16, 27, 43, 70, 113 ve 183 cm ulaşılır. Le Corbusier, bu seriye kırmızı seri adı verilmiştir. Göbek hattı zeminden 113 cm yüksekliktedir. Bu ölçü 2 ile çarpılınca 226 sayısına ulaşılır. Bu yükseklik elin havaya kalkmış haliyle zeminden mesafesini gösterir. 13, 20, 33, 53, 86, 140, 226 ölçüleri de mavi seriyi oluşturur.

Bu ölçüler mobilya ya da mekanın bazı öğelerinin uzunluklarını vermektedir. Örneğin 226 tavan yüksekliğini ifade eder. Bu, Türk mimarisinde yer alan “elim değmesin yeter” kış odası tavan yüksekliğini anımsatmaktadır. 86 cm denizlik yüksekliği iken aynı zamanda hem dolap genişliği hem de tezgah yüksekliği olarak da kullanılmaktadır. 27 cm tabure oturma yüksekliği iken 43 cm yemek sandalyesi için düşünülmüş bir ölçüdür.

Şark Gezisi
Le Corbusier, modern mimarlık üzerine kuracağı tüm düşüncelerini destekleyecek ve haklı olduğuna kendini inandıracak bir köken arıyordu. 1911 yılında İstanbul ve Bursa’da yaptığı incelemelerde Modulor’un ölçülerine çok yakın mimari ögeler tespit etmiştir. Bu ölçüler: 1 zira 0.758 metre, 1 parmak 0.031 metre, 1 hat 0.002 metre iken, Modulor ise 0.70 metre, 0.03 metre, 0.0025 metre verir (Le Corbusier).

Le Corbusier, Aya Sofya ve Ulu Cami kapı girişlerini elindeki mezurayla deneyimlemiş ve bu ölçülerin Modulor’daki mavi ve kırmızı seriden rakamlar içerdiğini görünce doğru yolda olduğunu anlamıştır.

Le Cabanon’un Doğuşu
Le Corbusier, deniz taşıtları ve uçaklardaki insan-makine-mekan uyumunu gözlemledikten sonra mimarlığın bu anlamda dönüşmesi gerektiği kanısına varmıştır. Yaptığı yolculuklarda küçük alanları tecrübe etmiş ve kabin kavramının mimarinin en küçük yaşanabilen mekanı olabileceği fikrine varmıştır. Kurnalı ve Koca’ya (2018) göre temel bir tanımlama olarak kabinin kelime anlamı “küçük, özel bölme” ve “gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde yer alan küçük bölme”dir.

Le Corbusier, Fransa’nın Roquebrune-Cap-Martin kıyılarında kabin yaşamının tohumlarını atmıştır. Bu bölgeyi özel kılan, oldukça samimi ve minimal yerleşim birimlerini birbirine bağlayan dar sokaklı kent dokusuna sahip olmasıdır. Burayı Le Corbusier’nin çağdaşı Eileen Gray keşfetmiş ve modern mimarinin tüm öğretilerinden faydalanarak tasarladığı yazlık evini inşa etmiştir. Eilien Gray, E.1027 Evi’ni “minimum house” yani mümkün olan en küçük ev konsepti olarak tanımlamıştır. Le Corbusier’nin hemen bu evin yanı başına inşa ettiği 3,66×3,66 metrelik kabin-ev yapısı, özellikle bu konuyla alakalı düşünülmüş bir meydan okuma gibi gözükmektedir.

Gray ve Le Corbusier Etkileşimi
Modern mimarinin öncüsü Le Corbusier ve çağdaşı Eileen Gray’in yapıtları neredeyse ayırt edilemez derecede birbirlerine benzer ve her ikisi de mimaride özgür düşünceyi yüceltirler. Her ikisi de yaptıkları gemi yolculuklarından yüksek miktarda esinlenip güvertede ve kamarada gördüklerini, yaşadıklarını mimariye yansıtmışlardır. Eileen Gray, E.1027 yapıtında, sonradan ayrılacağı hayat arkadaşı mimar Jean Badovici’nin katkılarıyla gerçekleşen ve büyük bir hevesle işe koyulacakları deneysel yuva özlemi ile yanıp tutuşuyordu. Kimin kimden etkilendiği tam olarak belli olmayan bu evde, Le Corbusier’nin mimarlık üzerine tüm düşüncelerinin vücut bulduğu kesindir. Sonradan Gray evini terk etmek zorunda kalacak ve Le Corbusier, Badovici’nin daveti üzerine bu eve misafir olarak gelecektir. Le Corbusier, eve adeta aşık olur. Hatta bu ev kendisinin bir ürünüymüşçesine duvarlara resimler çizmeye ve boyamaya başlar. Le Corbusier, 1951’de evin el değiştirmesi ile bu eve girememiş ve hemen evi üstten gören bir konumda Le Cabanon adını verdiği kulübesini (kabin) inşa etmiştir. Sonuçta her ikisi de Roquebrune Cap de Martin’i adeta bir mimari deneyimleme ortamına çevirmişlerdir.

Eileen Gray, birey kullanımına has tasarladığı yaşam köşelerini, sosyalleşebilmeye de olanak tanıyan eyvanlara dönüşecek şekilde planlamıştır. Gray, E. 1027 evinde adeta insan için “konut giysisi” tasarlamıştır. Gray ve Badovici E.1027 Evi tasarımını altın oran ve Fibonacci spiraline dayanarak gerçekleştirmiştir (Wang ve Peter, 2017). Bununla birlikte evin planını şekillendiren parti düşüncesinde çift kare kurulumu ile spiralin oluştuğu gözlemlenmektedir. Le Corbusier, Modulor’da kullandığı buna benzer geometrik konstrüksiyon örgü fikirlerini, o dönemin matematik kitaplarından edindiğini söylese de E.1027 Evi’ni ziyaretinden sonra buranın dinamiklerinden bir hayli etkilendiği ortadadır. Diğer taraftan, Le Corubusier, kendi oluşturduğu 5 mimari ilkenin bu evde vücut bulduğunu görünce, sanki çocuğuyla yıllar sonra karşılaşan bir baba gibi şoke olmuş ve onu kafasından atamamıştır. Le Corbusier de Gray’e nazire yaparcasına kendi oranlama sistemi olan Modulor’u hemen E.1027 Evi’nin 20 metre yukarısında yer alan yamaçta Le Cabanon adını verdiği bir kulübede uygulamıştır. E.1027 Evi ve Le Cabanon arasında ilk bakışta büyük benzerlikler yoktur ancak E.1027 Evi, Le Cabanon’un doğuşunda ilham kaynağı olmuştur. Örneğin Le Corbusier, bant pencereyi bulmasına bulmuştur ancak, Gray’in E.1027 Evi’ndeki akordeon formundaki pencere camlarını görmüş ve aynı detayı Le Cabanon’un kepenklerinde uygulamıştır.

Le Corbusier için Le Cabanon hem dinlenme hem de yaratıcılığını tetikleyecek bir üs niteliğindedir. İnzivaya çekilip, bir nevi kendini dinleme mekanı oluşturmak isteyen bir çok sanatçı, benzer yapılar inşa ettirmişlerdir (Unwin, 2010). Le Cabanon, Le Corbusier için bir süre sonra modern mimarinin varlığını devam ettirebilmesi adına mekan tipolojisinde uygulayabileceği bir DNA (hücrenin yapıtaşı) olacaktır.

Le Cabanon, Modulor’un ilk konuta yönelik tatbik alanıdır. Le Cabanon, Le Corbusier için prototip olarak denenip onaylanması için hayata geçirilen ilk “standardize edilmiş mekan”dır. Le Cabanon’da banyo yapılacak mekanın yanı sıra bir yatak, bir çalışma masası, bir çift kutu formunda tabure, bir dolap ve bir lavabo yer alır. Le Cabanon’daki konut tecrübesini ofis ortamında da deneyimlemek isteyen Le Corbusier, 1950 yılında, “Küçük Atölye” diye adlandırdığı Paris’teki ofisinde Modulor ölçülerini uygulamıştır (Cohen, 2014).

Le Cabanon’un Ölçüleri
Le Corbusier, Le Cabanon yapısında planı 4 ana bölgeye ayırır. Her 4 bölge de 140×226 cm’lik altın dikdörtgen zemin modüllerinden oluşur. 2 bölge uyku ve dinlenme için ayrılmışken diğer alanların kullanımı çalışma ve giyinmeye yöneliktir. Le Cabanon’un tavan yüksekliği 226 cm’dir. Toplam yaşam bölgesi 366×366 cm’dir. Mavi seriye ait olan bu rakamlar, 70x70cm’lik bir karenin etrafında spiral oluşturarak yaşam bölgelerini meydana getirir.

Le Cabanon’daki Mobilyalar
Le Cabanon’un mobilyaları da tıpkı gabarisi gibi Modulor ölçülerinden oluşmuştur. Le Corbusier, mobilya tasarımlarını olabilecek en yalın ve kütlesel haliyle gerçekleştirmiştir. Mobilyalar genellikle duvar kenarlarında konuşlanmıştır. Her zemin modülünün (140×226) üstlendiği görev, o bölgeye hizmet eden bir mobilya ve geçiş alanı (minimum 70cm) içermesidir. Örneğin yatak genişliği 70cm olarak düşünülmüş ve o zemin modülünden geçiş 70 cm olarak belirlenmiştir: 70+70=140 cm.

Çağdaş Mimariye Yansımalar
1945 yıllarında Rudolph Schindler, Le Corbusier’nin geliştirdiği serbest plan kavramını modüler büyüme ekseninde geleneksel ahşap yapı teknolojisi ile birleştirerek kendi konstrüksiyon kanonunu ortaya koymuştur.

Peter Zumthor, 1996 yılında inşa ettiği Vals Kaplıcaları’nda tüm boyutlandırmayı 15 cm modülasyonuna göre yapmıştır. Bu küçük ölçekli bir yerel Modulor kullanımını andırır. 31 mm, 47 mm ve 63 mm kalınlığında üç tip taş seçen Zumthor, taşlar arasında 3 mm harç payı bırakmıştır. Böylece 3 taşın ve harçlarının toplam uzunluğu 15 cm,’e ulaşır. Bu üçlü dizi aynı zamanda basamak yüksekliğini de belirler (Şentürk, 2016). Zumthor,Vals Kaplıcaları’nın çatı örtüsünde bir kare etrafında spiral oluşturan dikdörtgenler düşünerek hem Gray’e hem de Le Corbusier’e gönderme yapmıştır.

Sonuç
Le Corbusier, tüm yaşantısı boyunca dogmalardan uzak durmuş, aklın erişebileceği ve sadece insanı yüceltecek yeni mimariye yoğun araştırma ve etüt çalışmaları sonucunda ulaşmıştır. Le Corbusier, mimariye getirdiği ilkelerini önce gözlem daha sonra da deneme yanılma yöntemi ile elde etmiştir. Dünya savaşları sonrasında gelişen sanayi ürünlerinin yapım yöntemleri onu çok etkilemiş ve aynı sistemin mimaride de olması gerektiğini savunmuştur. Buradan hareketle mimaride standartlaşma ve optimizasyonu çevre ve insan faktörlerinden hareketle bir norma oturtmuştur. İnsan kaynaklı, matematiksel bir düzen olan Modulor, mobilya ve mekan tasarımında kullanılabilecek bir oran enstrümanı olarak düşünülebilir. Le Corbusier, Modulor’u ve bu sistemin deney alanı olan Le Cabanon’un çıkış fikrini önce çalışanı Hanning’e sonra çağdaşı Eilien Gray’e borçludur. Modulor ölçülerinden doğan Le Cabanon, Le Corbusier’nin hem kendi fikirlerini deneyimlemek için oluşturduğu inziva mekanı hem de onun mimari ilkeleri ışığında yapıldığını düşündüğü E.1027 Evi’nin mimarı Eileen Gray’e bir üstünlük göndermesidir. Bunların ötesinde Modulor ve Le Cabanon adeta bir tohum gibi köklenmiş, yeşermiş, çağdaş mimarideki meyvelerini vermiş ve birçok mimara, insan ve konut uyumunun mükemmelleştirilmesi üzerine düşünce üretilebilmesi adına ilham kaynağı olmuştur.

Kaynaklar
• Akbulut, Mehmet Rıfat, Akay, Zafer, Jeanneret Harikalar Diyarında: Le Corbusier’nin Doğu Yolculuğu ve İstanbul, 2013, MSÜ Sosyal Bilimler Dergisi.
• Aureli, Pier Vittorio, Az Yeterlidir, Lemis, 2013.
• Bevilacqua, Marco Giorgio, Temmuz 2011, Alexander Klein and the Existenzminimum: A ‘Scientific’ Approach to Design Techniques, Nexus Network Journal.
• Cohen, Jean-Louis, 2014, Le Corbusier’s Modulor and the Debate on Proportion in France, Architectural Histories, 2, (1); 23.
• Conrads, Ulrich, 1991, 20. Yüzyıl Mimarisinde Program ve Manifestolar, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı.
• Şentürk, Levent, Le Corbusier: Oransal Izgara’dan Modulor’a, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mühendislik.Mimarlık.Fakültesi Dergisi, C.XXI, S.2, 2008.
• Şentürk, Levent, Yengeç Baladı, Kült Yayınevi, 2016.
• Korbi, Marson, Migotto, Andrea, 2019, Between Rationalization and Political Project: The Existenzminimum from Klein and Teige to Today, Urban Planning, Volume 4, Issue 3.
• Kortan, Enis, Le Corbusier Gözüyle Türk Mimarlık ve Şehirciliği, ODTÜ, Ankara, 1983.
• Kurnalı, Melih, Koca, Duygu, 2018, Mimarlıkta Bir Mekan Üretim Aracı Olarak Kabin, Ulakbilge, Cilt 6, Sayı 22 .
• Melvin, Jeremy, 2015, İzmler, YEM Yayın.
• Le Corbusier, Mimarlık Öğrencileri ile Söyleşi, Yapı Kredi Yayınları, 2019.
• Le Corbusier, Modulor, 2000, Birkhauser.
• Özer, Bülent, 1986, Kültür, Sanat Mimarlık, YEM Yayın.
• Skalska, Karolina, 2016, “Existenzminimum” – the Rise of an Idea, Wydawnictwo PK.
• Steyn, Gerald, 2012, Le Corbusier and The Human Body, SAJAH, 27:2.
• Sözen, Metin, Tanyeli Uğur, 2010, Sanat Sözlüğü, Remzi Kitabevi.
• Turan, İlayda, 2019, Temsil Tektonik Gerilimleri: Mies Van Der Rohe, Bilgi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
• Unwin, Simon, 2010, Twenty Buildings Every Architect Should Understand, Routledge.
• Wang, Wilfried, Adam Peter, 2017, E.1027 Eileen Gray, Wasmuth.