Mimarlıkta Koruma Korunmalı!
Suha Özkan, Hon. F AIA
Mimarlıkta tarihi çevreyi koruma bilinci ve kaygısı 19. yüzyılda, Fransa’da başlamış ve özellikle Avrupa’da yaygınlaşmış bilgi ve bilinç alanı olarak hızla etkinlik kazanıp UNESCO’nun sorumluluk alanına girmiş ve 1964’te kuralları belirleyen Venedik Tüzüğü, 1968’de Türkiye tarafından da benimsenmiştir.
Tüzüğün ilk maddesi, “Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belirli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ya da kırsal bir yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zamanla kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de kapsar” diyerek koruma ve onarım için genel geçer kurallarla belirlenmiş bir kültür alanı konumunu tanımlamıştır.
Tarihi yapılar ve çevre, her ne kadar ekonomik ve spekülatif çıkarlar tarafından baskı altında olsa da, genelinde tarihi çevreyi koruma bilinci ile artık -doğal çevrede olduğu gibi- tüm dünyada etik bir koruma tutumunun güdümündedir. Kısacası tarihi yapılara ve çevreye yapılacak tahrip ya da yıkım bir ahlaksızlık olarak bilinmelidir.
Türkiye’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarihi yapıların korunmasını yüzyıllar boyu üslenmiş ve birçok yüksek öğretim kurumu da bu konuyu araştırıp uygulayacak kişileri yetiştirmiştir. Tarihi yapıların ve çevrenin bütünleşik bir uzmanlık alanı olarak, özellikle mimarlar için lisansüstü programı olarak 1964’te kurulmasına Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü öncülük etmiştir. Bu bölümü kuran Cevat Erder ile birlikte ilk çekirdek kadroda emek veren Necva Akçura, Ömür Bakırer, Alpay Özdural, Okan Üstünkök, Ayşıl Yavuz vardı. Sonra Emine Caner, Emre Madran ile yetkin teknisyenler Ali Çetin İdil ve Şinasi Kılıç katıldılar. Onlar ve elbette onları izlemekte olan nesiller şükranla anılmalıdır.
Bu yıl başında Mimarlar Odası Tarihinden Portreler dizisinden, Bülent Tuna’nın editörlüğünde yayınlanan Cevat Erder kitabı, hak edilmiş bir kadirbilirlik örneği ve geleceğe açılan bir belge olarak yerini aldı. Erder, ömrünü adadığı ODTÜ dışında, Roma’daki Uluslararası Koruma Enstitüsü’nde (ICCROM) en üst düzey yöneticilik görevini uzun yıllar sürdürmüş ve birçok başarının yanında Mescid-i Aksa onarımı projesiyle Aga Khan Mimarlık Ödülü’ne ICCROM ile birlikte layık görülmüştü.
Cevat Hoca için yapılan tanıtım, izlenimler, güzellemeler ve anılar kitapta en yakın ve yetkin kişiler tarafından paylaşılmakta, burada ODTÜ’de adı geçen koruma programının ya da “Hoca’nın Dergahı”ndan geçmiş genç bir mezununun, uluslararası yetkin bir kuruluş olan Europa Nostra Ödülü’nü paylaşırken Okan Üstünkök’ün naklettiği “Venedik Tüzüğü de bir anıt olarak korunmalı” özdeyişini burada analım.
Saadet Sayın, 1977-1982 yılları arasında Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, Mimarlık Bölümü’nde lisans, 1984-1988 yılları arasında ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Birçok nitelikli yapı tasarladı ve hassas koruma projeleri gerçekleştirdi.
Tarsus, on bin yılı bulan tarihi ile Anadolu’nun tarihsel açıdan en yüklü yörelerinden biridir. Özellkle Aziz Paul’ün doğum yeri olarak saygı ile anılır. Yurdumuzun en yetkin bireylerini yetiştiren Amerikan Koleji nedeni ile de bilinir. Ama Türkiye’de ilk elektrikli kentsel aydınlatmanın yer aldığı kent olduğu pek bilinmez. İşte bu ortamda Tarsus’un köklerinin araştırıldığı Boğaziçi Üniversitesi Tarsus-Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi’nin çok önemli bir yeri vardır.
Boğaziçi Üniversitesi Tarsus-Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi, Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin TSMD 16 Şubat 2019 tarihli 13. Mimarlık Ödülleri Töreni‘nde Yapı Ödülü’ne layık görülmüştür: “Dünya’da gelişen ve Türkiye’de de çok olumlu destekler bulan sanayi yapılarının yeniden ve daha etkin kullanımlarla kent yaşamına kazandırılması doğrultusunda gerçekleştirilen uygulamalar yüreklendirilmelidirler. Saadet Sayın’ın Boğaziçi Üniversitesi için Tarsus’ta uyguladığı Gözlükule Kazısı Araştırma Merkezi artık önemini yitirmiş bir çırçır fabrikasının akademik ve toplumsal bir kullanışa dönüştürülmesi projesi olarak örnek olacak nitelikte bir profesyonel tutum olarak Jüri’nin desteğini almış ve TSMD “Yapı Ödülü”ne değer bulunmuştur. Yapıya saygılı olan projenin öncelik verdiği doğal ve çevresel değerler ile enerji sakınımı çabası takdirle karşılanmıştır.”
Boğaziçi Üniversitesi Tarsus-Gözlükule Arkeoloji ve Araştırma Merkezi’ne, dünyanın en saygın koruma ödülleri arasında yer alan Europa Nostra Kültürel Mirasın Korunması Ödülü de aynı yıl verildi. Jüri binanın tarihine olduğu kadar yeni kullanımın orjinalliğine olan hayranlığını da şu sözlerle ifade etti: “Araştırmalar, basit ve işlevsel mimariye sahip yerleşkenin Avrupa tarihinde önemli bir öneme sahip olduğunu göstermiştir. Ayrıca, dönüştürülen sanayi miras alanının kentsel alana işlevsel bütünleştirilmesi mahallenin yenilenmesine de katkıda bulunmuştur.” Tarsus-Gözlükule Kazıları Başkanı Aslı Özyar ve elbette Boğaziçi Üniversitesi bu başarıda işveren olarak birlikte anılmalıdır.
Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlı arkeolojik kazıların yürütüldüğü Gözlükule Höyüğü’nün hemen güneyinde, 2000’li yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’ne tahsis edilen eski bir çırçır fabrikası yer alır. 20. yüzyılın başlarında pamuk elyafının çekirdeğinden ayrılması ve depolanması işlerinde kullanılmak için inşa edilen bu ahşap çatılı taş yapı, Boğaziçi Üniversitesi tarafından, Adana Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun izni ve denetiminde, arkeolojik kazı çalışmalarının yürütüleceği, laboratuvar, etütlük malzeme arşivi ve depoların yer alacağı bir araştırma merkezi olarak yeniden işlevlendirilerek onarılmıştır.
Pamuk lifini çekirdeğinden ayıran çırçır fabrikalarının önemli birer mimarlık tarihi yapıları olması olası değildir. Ama gelişen teknoloji ve değişen dünyada anılması, korunması ve yeniden kullanılması gereken varlıklardır. Saadet Sayın’ın bu uygulaması, özellikle erimiş ve yeniden kullanılması olası olmayan yapı öğelerini çağdaş teknolojiyle bağdaştırıp yorumlayan öncül bir katkı olarak incelenmesi, koruma ve onarım okullarında da yer alması gereken bir uygulamadır.