Metrobüsün Babası Öldü
Suha Özkan, Hon. F AIA
Geçen yüzyılın son on yılında yaratıcı belediyecilik konusunda çığır açıp önderlik eden Brazilyalı bir kent yönetimi kahramanını kaybettik. Kısa zamanda nüfusunu dörde katlayıp tıkanan, Curitiba kentsel yaşamı felç eden sorunları çözmek için bir mimarı seçti. O mimar Fenerbahçeli Alex de Souza’nın hemşehrisi Jaime Lerner idi.
Lerner kentin en önemli sorununun kitle ulaşımı olduğunu tespit ederken raylı ve yeraltı ulaşımının kaçınılmaz ve gerekli olmasına rağmen, gerçekleşmesinin uzun yıllar alacağını belirtirken, eldeki otobüs siteminin verimli çalışmasının sorunları hafifleteceğini düşündü. Öncelikle üç parçadan oluşan, iki eklemli, geniş otobüsler ısmarlarken, otobüslere biniş ve inişlerin rahat olması için geniş kapılar önerdi. Ayrıca her türlü ödeme ve bebek ya da engelli arabalarının otobüs zemin düzeyine çıkartılmasını sağlayan özel otobüs duraklarının tasarlanmasını sağladı. Durağa gelince otomattan alınan biletlerle ödeme sorunu çözülürken kısa bir yükselti rampa ya da asansörleriyle otobüs ile durak aynı düzeye geliyor ve giriş çıkış basamaksız çarçabuk oluveriyordu. Böylece duraklarda harcanan zaman en aza iniyor. Yol için zaman kazanılıyordu.
Her iyi projede olduğu gibi, bir sorun vardı. Halk bu ileri teknoloji kokan duraklardan çekinmiş, bu ortamı kullanmıyordu. Brezilya halkının şansa düşkünlüğünü bilen Lerner, her otobüs biletine şans tanıyan, her gün bir otomobil ödüllü bir piyango kurdu. Ahali her gün binlerce bilet alıyor, yine de otobüse binmiyordu. Kentsel deneyimi olan kişilerin önderliğinde bu engel çabuk atlatıldı. Gündüz otobüsle işe gidip akşam çekilişi beklemek Curitiba’da yeni bir eğlence oldu. Halk kısa zamanda bu daha verimli kent içi yolculuğa alıştı.
Lerner’in ikinci tespiti olan sorun katı atıktı. Belediye’nin verdiği noktalardan ücretsiz alınacak çöp torbalarını dolu olarak getirenlere bir adet otobüs bileti verilecekti. Kısacası hem kent içi bedava seyahat, hem de otomobil sahibi olma umudunu, kendi çöpü ile sağlayabilecekti. Ama evin çöpü yeterli miydi? İnsanlar birbirinin çöpünü atmaya gönüllü oldukları gibi ortamdan başkalarının çöplerini çalmaya başladılar.
Kendisinin “Kentsel Akupunktur” diye adlandırdığı çözümler o denli başarılı oldu ki, Brezilya üst yönetimi onu Curitiba’nın bağlı olduğu Paranya’ya vali olarak atadı. Lerner orada da yaratıcılığını sürdürdü. Temiz denize en çok gereksinimi olan balıkçılar değil miydi? Balıkçıların örgütleri ile anlaşma yaptı. İyi havalarda balık avlayacaklardı. Kötü havalarda aşırı kirlenmiş olan körfezde çöp toplayacaklardı. Valilik o çöpü balık fiyatına satın alacaktı. Olağanüstü bir ekonomik sosyal ve çevresel başarıya imza attı.
“İnsanlar sanata, kültüre ve eğlenceye gitmez; bu etkinlikler topluluklara gider” ilkesiyle uzun, yan kenarı açılan otobüsler tasarlattı. Her otobüs yan kenarı açıldığında sahne oluyor, içindeki sandalyeler de parter oluyordu. Her otobüsün sanatçı grubu ve teması vardı. Çeşitli müzik ya da tiyatro etkinliği, özellikle kırsal yerleşimlerin ayağına gidiyordu. Bu gezgin gösteri olanakları o kadar popüler oldu ki, insanlar otobüs başka bir köye gitmesin diye, ayrılışını tatlı tatlı engellemeye başladılar.
“Büyük ortamlarda büyük sanat eserleri olur” varsayımından hareketle Paranya’nın hidroelektrik santrallerinin bomboş devasa mekanları için sanatçılara resim ve heykeller ısmarladı. Sonunda bu kimsenin önceden bilmediği yerler en popüler galeriler olarak halka ve sanata kucak açtılar.
2002 yılında Uluslararası Mimarlar Birliği’nin (UIA) Berlin Kongresi’nde Lerner Başkan ve ben Konsey Üyesi seçildik. Onun yönetiminde, UIA İstanbul 2005 Kongre Başkanı’ydım. Kongreyi çok benimseyen ve hiçbir yardımı esirgemeyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile Lerner’ın tanışmasını istedim. O zamanki Topkapı Saray Müzesi Yöneticisi İlber Ortaylı’nın ev sahipliğinde, Kadir Topbaş ve Jamie Lerner bir öğlen yemeği yedik. İki mimar başkan çok iyi anlaştılar. Lerner, metronun uzun soluklu ve çok zaman alan ve sürekli parasal destek isteyen ve politik iklimden etkilenen bir çözüm olduğunu, Başkan’ın kent içi ulaşımı orta vadede rahatlatmak için metrobüsü düşünmesi gerektiği ve Curitiba’da gerçekleştirdiklerini anlatıp Rahmetli Topbaş’ı ikna etti.
İstanbul metrobüsü o gün doğdu.