Mekânsal Bilgi Üretimi İçin Disiplinler Arası Bir Stüdyo

Doç. Dr. İpek Akpınar*
Canan Ganiç**

Mimarlık bilgisi yalnız, yaşamı fiziksel ve psikolojik olarak yönlendiren, birey ve çevre arasındaki ilişkileri kuran ve yöneten gündelik hayatın bir parçası olarak mekânı üretmek için yeterli değildir. Mimarın, çağdaş sorunları ve ihtiyaçları çözen, bu ihtiyaçları karşılayan, yeni gündelik hayat aktivitelerini kuran mekânı üretmek için edinmesi gereken mimarlık bilgisi, insan ve çevreyle ilgilenen, sosyoloji, psikoloji, felsefe, ekoloji gibi çeşitli disiplinlerle birlikte oluşturulur.

İstanbul’da son yıllardaki nüfus artışı ile ilişkili olarak kentsel altyapıya benzeri görülmemiş yatırımların yapılması (Ankara’ya hızlı tren, İzmir’e otoyol, İzmit Körfezi üzerinden güney Marmara’ya bağlantı, Marmaray, Üçüncü Köprü, Üçüncü Havalimanı, yeni bir şehir bölgesi çerçevenin ortaya çıkışı), yeni tüketim kalıpları, yeni yaşam tarzları, yeni bölgeler, yeni etkinliklerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Murat Güvenç’in dediği gibi (Güvenç, 2017) yeni altyapı sistemi, mega-metropol için yeni mekânsal etkileşim kalıpları ve 21. yüzyılın İstanbul’u için yeni bir coğrafya oluşturuyor. Sonuç olarak, sosyal ve ekonomik ayrımcılığın ortaya çıkmasıyla ve karşıt yaşam tarzlarının tüketim örüntülerinin iç içe geçmesini engelleyen gerilimle, yeni bir kentsel toplulukla şekillenen yeni kent bölgeleriyle, yeni yapılı çevrelerle şehir yeniden şekillendirilmiş ve şekillenmeye devam ediyor. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik ve sosyal uyum riske atılıyor. Kısacası, İstanbul’da tanık olduğumuz, David Harvey (1990) tarafından gösterildiği gibi hızlı ve kaotik kapitalist kentleşme, Manfredo Tafuri’nin Amerikan şehirlerinde olana dair huzursuz, vahşi, zararlı, acımasız metalaştırma ve tüketim sürecinin etik değerlerin kaybına eşlik etmesini hatırlatıyor.

Bu belirsiz durumda, uzmanlar için geleceği önceden belirlemek son derece zor. Beşeri bilimlerde araştırmacılar, kimliğin oluşumu ve süreciyle ilgilenir. Beşeri bilimlerdeki yeni yaklaşımlar, bütünsel bir sistem içinde şehir/mimarlık-tasarım-insan-doğa hakkındaki ortak kavramları ve yaklaşımları sorguluyorlar. Bu çalışmalar, şehre bir yandan iktidar alanı, öte yandan da çokluk, anlaşma ve sahiplenme alanı olarak yaklaşıyor; mekânların resmi temsilleri ile bunların birbiriyle çelişen anlayışları, belleği ve imgeleri arasındaki boşluğa vurgu yapıyor; kültürel kimlik ve hafıza ile ilgili konulara odaklıyor ve alt grup kültürel değerlerini ve kimliklerini mekânlar aracılığıyla nasıl müzakere ettiklerini tartışıyorlar. Mimarlığı “sıradan” insanların kendi imajlarını temsil ettiği ya da kültürel değerlerini birbirini karşılıklı etkileyen kültürel sistemlerle bağdaştırdıkları bir araç olarak görüyorlar. Ayrıca, tasarım/mimarlık/kentsel çalışmaların sistematikleştirilmesinde yeni yaklaşımlar için acil bir çağrı var. Henri Lefebvre’nin kuramsal yaklaşımları, çeşitli disiplinlerden araştırmacıları ve tasarımcıları, sosyo-kültürel yapının bir parçası olarak mekânsal oluşumları kavramaya teşvik etti, etmeye devam ediyor. Ayrıca, mekânı toplumsal ilişkilerin arka planı veya ürünü olarak kuramlaştırmış diğer birçok sosyal düşünürden sonra; Lefebvre, her ikisini de birlikte değerlendiren, sosyal yaşamın hem aracı hem de sonucu olarak gören ilk kişi oldu (Lefebvre, 1991). Bir başka deyişle, Lefebvre için, Hilde Heynen (2013) tarafından tasvir edildiği gibi, “Sosyal gerçeklik, mekânsal ilişkilerden ağır biçimde etkilendiğinden, mekân toplumsal olarak üretildi.” Lefebvre’in açık ve kesin ifadesinde (1991) “mekânın üretimi” sadece fiziksel bir üretime işaret etmiyordu; aynı zamanda gündelik aktiviteler ve yaşanmış deneyimler dahil, çok sayıda fiziksel ve fiziksel olmayan katman içermekteydi. Yapılı çevre, son ürün olmaktan uzaktı; kullanılması, deneyimlenmesi veya hatırlanması yoluyla günlük yaşamda sürekli olarak yeniden üretildi. Bu nedenle, Lefebvre’e göre mekânsal üretim görüntüler, hayaller, anılar, anlayışlar ve ideolojileri içeriyordu.

Mekân, bu nedenle, daha geniş bir anlayışa ve kuram, araştırma ve tasarım yaklaşımlarında yeni bir konumlamaya ihtiyaç duyuyor. Beşeri bilimlerde yapılan çalışmalar pozisyonları gereği bütünsel bir yöntem sunmuyorlar veya terimler ve konular üzerinde anlaşmıyorlar. Yine de, ortak bir ilgiyi tespit edebiliriz: Sosyal bir ürün olarak mekân yapımı. Mekân belirli, yerelleşmiş anlamlara sahip sosyal bir varlık olarak anlaşılıyor.

Disiplinler-arası, disiplinler-ötesi ve kuramsal kesişmeler, mekânsal metaforları kullanmaya devam eder; çalışmalar hala eleştirel haritalamaların ve mekânsal temsillerin birtakım biçimlerini gerektirir. Bilinmeyen Şehir’de (Borden, Kerr, Rendell, Pivaro, 2002) belirtildiği gibi Benjamin, mimariyi “objektif olarak bakılacak bir dizi izole edilmiş nesneler olarak değil; ama daha çok öznel olarak yaşanan kent dokusunun ayrılmaz bir parçası olarak” ele alır. Binaları estetik ya da işlev açısından tanımlamak, biçimleri/üslupları ya da üretim araçlarına göre sınıflandırmak yerine, Benjamin binalara kültürün bir görünümü olarak yaklaşmıştır. Buna göre, yapılı çevrenin nasıl üretildiğini, kullanıldığını ve algılandığını analiz ederek 20. yüzyılın başlarında Avrupa’nın derin bir sosyal eleştirisini yaptı (Benjamin, 1999). Son zamanlarda yapılan çalışmalarda mimariye ve yapılı çevreye de paralel yaklaşımlar yankılanıyor. “Şehirdeki yerler yalnızca mimari metaforlar değil” diyor Svetlana Boym (2002): “aynı zamanda kent sakinleri, tartışmaya açık hatıraların izdüşümleri için bir ekran belleğidir. Burada ilgi çekici olan sadece mimari projeler değil, aynı zamanda yaşanılan çevre, kurallardan sapılarak ya da kuralları takip ederek kente yerleşmenin gündelik yaşam biçimleri, kentsel kimliğe ilişkin rivayetler ve kentsel yaşam hikayeleridir.” Nostaljinin Geleceği’nde (2002) Boym ayrıca, hâkim imgeler ile mekânların çoklu deneyimleri arasındaki boşluğu vurgular. “İdeal kentin yalnızca mimari modellerde ve yeni restorasyonlarda var olduğunu” iddia ederken, şehir her zaman sonsuz sayıda katmanlardan oluşuyordu (Boym, 2002). Mekân, düzenleyici kurumların fiziksel ve sembolik görüntülerine göre mekânlar üretilebilir; fakat onlar sonsuz sayıda katmanlardan oluşuyor, kullanım ve tasavvur ile onları sonsuz sayıda yeniden tasavvur edip dönüştüren “çokluklar” (Hardt ve Negri, 2005) aracılığıyla sonsuz bir şekilde yeniden üretiliyor.

Bu çerçeve ışığında, stüdyomuzda mimarlık sürekli olarak kültür, politika ve günlük yaşamla yeniden üretilen, fiziksel ve söylemsel bir ürün olan “kültürel peyzaj” olarak okunuyor. “Mimarlık” kavramı, yalnızca mimarların uygulamasına atıfta bulunmaz. “Yapılı çevre” fiziksel nesnelerin birikimini ifade etmez. Bir tasarım araştırması ortamı olan stüdyo, mimarlığın ve yapılı çevrenin kültürel ve sosyal dokularda gömülü olduğu ve çok sayıda aktör tarafından -fiziksel olarak olduğu kadar, söylemsel- sürekli olarak üretildiği ve çoğaltıldığı fikrine dayanıyor. Son 5 yılda yürütülen stüdyolar, çoğu eleştirel teoriden türetilen çeşitli düşünce sistemlerini bir araya getiren bir araştırma ortamı olarak tasarlandı. Tasarım araştırması platformu olarak mimarlık ve kentleşmeye yaklaşımımız Jean-François Lyotard’ın büyük anlatılarına karşı çıkan anlayışından esinleniyor. Halen mimari ve kentsel anıtlaştırmaya hâkim olan gücü ve kurumsal zihniyetleri izlemeyi amaçlıyor. Kültürel ilişkilere, çok sayıda gömülü anlamın nasıl dışlandığını göstermeye çalışan baskın ve çekinik örüntülere eleştirel bir gözle bakıyor. Geleneksel ve ideolojik bilgi formlarını eleştiren Lyotard, insani bakış açılarının çokluğuna sıkı sıkıya bağlıdır.

Burada temel soru, biçim, içerik ve anlam üzerine yeni sorular soran küresel bağlamdaki bağlam ve temanın ne olduğu ve öğrencilere sonsuz çoklu bakış açısının tanınmasını sağlamaktır. Kritik, yeni bağlamda, yapılı çevrede bir mimarın rolü ne olabilir? Mimar ve kentli olarak ne kadar fark yaratabiliriz? Muğlaklıkla başa çıkmak için yeni bir dil nasıl geliştirilir? Yabancı ve ötekiyle diyalog nasıl kurulur? Bir mimari tasarım stüdyosu, bu kaotik sorunları ortaya çıkaracak ve genç mimar adaylarının bu bağlamdan haberdar olmalarını sağlayacak bir ortam olabilir mi? Bir mimar yüzde 1’in yerine yüzde 99’un mimarı olabilir mi? Mimar kimin tarafını tutabilir? Öteki olanın günlük yaşamına nasıl dokunulur?

Yukarıda belirtilen sorularla çalışmamız, son beş yıldır öğrencinin entelektüel oluşumunu hedefleyen stüdyomuzun temel yaklaşımlarını ortaya koymaktadır. Mimari çalışmaların sistematikleştirmesinde yeni bir dilin oluşturulması için, stüdyomuz tarih/mimari/teori/tasarıma ilişkin ortak kavramları ve yaklaşımları sorgular. Bugün tasarımı için kültürel katmanlar yoluyla dün sorunsallaştırılıyor. Temel soru, insani bir kent/yerleşim alanı/mimarlık için ekolojiye, kültürel ekonomiye dayalı bir bütünleşik/disiplinler arası tasarım yaklaşımının nasıl tasarlandığıdır. Tasarım stüdyosundaki araştırmalar kentsel çalışmalarla nasıl birleştirilebilir? Şehirler en iyi nasıl sosyal ve politik kimliğin alanı, belirsiz çatışma bölgeleri, inovasyon ve yaratıcılığın teşvik edicileri olarak kavramsallaştırılabilir? Gündelik hayatı kavramak ve mekânı deneyimlemek, eleştirel tasarım düşüncesinin önünü açıyor mu?

Bu sorular ışığında çalışma, üç alt ölçekle (yer, yerel, beden) şehre odaklanan disiplinler-ötesi ortamı göstermektedir. İkinci olarak, sonuç tespitleri ile mimari bilginin üretimi tartışılmaktadır.

Disiplinler-Ötesi Mimari Tasarım Stüdyosu

Bir tasarım araştırması olarak bu stüdyonun genel yaklaşımını belirleyen temel teorik çerçeve, disiplinler-ötesidir ve çeşitli alanlardan gelen çok çeşitli görüşlere dayanmaktadır. Mimarlık ve şehircilik teorisi ve tarihi hakkındaki temel bilgilerin yanı sıra, kültürel ve sosyal teoriler, eleştirel teori, post-yapısalcı teori ve diğerleri üzerine de eğilir. Bu çerçeve kimlik, hafıza, tarih, kültür, güç, mimarlık, küreselleşme, kozmopolitanizm gibi anahtar kelimelere odaklanır; birkaç alt kesişen konu üzerinde durmak, mimarlık öğrencisinin İstanbul’daki mekânın yeniden üretilmesini çevreleyen çok sayıda meselenin varlığıyla karşılaşmasına yol açmaktadır.

2014-2018 yılları arasında İTÜ Mimarlık Bölümü’nde gerçekleştirilen Mimari Tasarım Stüdyosu 3, 4 ve 5’te disiplinler-ötesi bir ortam, öğrencinin kent/mekân, yerel ve kendi bedeni ile ilişkisini ve kişisel keşiflerden elde edilen bilgiyle, stüdyoda mekânın üretimini etkiledi. Mekân hakkında sosyal ve mekânsal, elle tutulur ve tutulmayan bilgileri toplamak, bireysel olarak deneyimlemek ve bu deneyimi temsillere ve sonrasında mekânın yeniden üretilmesine aktarmak için mimari tasarım stüdyosunu disiplinler-ötesi bir ortam olarak oluşturmak önemliydi. Disiplinler-ötesi bir ortamla, sadece öğretmenin ne öğrettiğini anlayan öğrencilerle çalışmak yerine, ortak deneyimler ve atölyeler tarafından tetiklenen bir keşif süreci başlatıldı (Ranciere, 2014). Tasarım stüdyosunda, bütün çalışmalara kültürel ürünler (parklar, binalar, ağlar, altyapılar) insan varlığının yaması gibi yaklaşıldı ve bu nedenle, tüm kültürel ürünler aynı zamanda tasarım araştırması ve tasarımının da konusu olabildi. Genç bir araştırmacının/tasarımcının görevi ve sorumluluğu, kentsel katmanları sorgulamak ve mega anlatılarını açığa çıkarmak için bir dedektif olarak çalışmak olarak kabul edildi. Tasarım araştırma süreci teorik okumalar, haritalamalar ve derinlemesine düşünmeler ile başladı ve kimlik, hafıza, kültür, sosyo-ekonomik yapı, güç ve mimari ile ilgili sorulara yol açtı.

“Re-Experiencing the Golden Horn” (Haliç’i Yeniden Yaşamak) başlıklı 2017 yılı mimari tasarım stüdyosunda, yapılı çevreyi Roland Barthes’ın metinleri ile kavrayarak, deneyimleyerek ve yeniden temsil ederek mekânı yeniden yorumlamak amaçlandı (Barthes, 1994). Çok yönlü değerlendirmek, mekânı/kenti anlamak ve yorumlamak için, farklı disiplinlerden mimarlar ve uzmanlarla çeşitli seminerler, atölye çalışmaları ve geziler düzenlendi.

Semra Aydınlı, elle tutulur ve elle tutulamayan kavramlara vurgu yaptı ve bu kavramların olanaklarını yeniden düşünmeyi tetikledi. Ali Vatansever, hikaye anlatımı yöntemlerinden bahsetti ve öğrencilerin Eminönü gezileri sırasında çektiği fotoğrafların karakterleri üzerine bir hikaye yazma atölyesi yaptı. Öğrenciler Eminönü’nde kendi çektikleri fotoğraflardaki yerel karakterlerle kurgusal bir hikaye oluşturarak yerin nispeten bir parçası olmanın hedeflendiği, kendi gözlemlerine ve yerin ve yerelin bilgisine dayanan bir yöntemle yerel olanın bir analizini yaptılar.
Peyzaj mimarı Defne Akyol, sahilde kamusal alan tasarlamaya ilişkin yaklaşımlara genel bir bakışı aktardı ve buna ilişkin örnekler verdi. Bu yöntemle, Benjamin’in sözüyle beklenmedik ve heterotopik oluşumların ortaya çıkması desteklendi. Stüdyodaki hedeflerden biri, öğrencilerin gördüklerini yorumlama bilincini ve yapılı çevreyi keşfetme, kavrama ve deneyimleme yeteneğini geliştirmekti. Bu analiz sürecinde yer/mekân bilgisinin temsili ve haritalandırılması, yeni bilgilerin yeniden üretilmesine devam edilmesi için farklı şekillerde tetiklendi.

Kent/Yer-Yerel-Beden

Yerin/kentin kökleşmiş ve dinamik kısımlarını anlamak ve mekânın örtük bilgisini açığa çıkarmak ve daha sonra elde edilen bilgilerle mekânın üretimi yoluyla yere veya mekâna nasıl eklemlenebileceğini düşünmek, stüdyonun ana hedefleridir. Öğrencinin genel geçer varsayımlardan ziyade kendi yolculuk ve deneyimlerinin, farklı ölçeklerde yer/kent bilgisini kavrayarak ve mevcut bilgiyi parçalara ayırarak (ayrıştırma ve yeniden düzenleme) vurgulanması beklenir.

1960’larda mega anlatılarla ve mega kurallarla başa çıkmak için Michel de Certeau (2009) tarafından getirilen taktik olarak gündelik hayata odaklanmak (banal, geçici, basit, standart, geleneksel, hatta sıkıcı) kentsel ve mimari meseleler üzerindeki kutsal duvarı ortadan kaldırmıştır. Bu bağlamda, bir dedektif gibi iz süren genç mimarlık öğrencileri tarafından incelenen çelişkilerle, çatışmalarla, ikilemlerin yanı sıra dinamiklerle ve potansiyellerle yüzleşmek mümkün oldu. Bu araştırmada, yapılı çevreyle Barth-vari simbiyotik bir ilişki kurması öncüldü; yerle ve kentliyle diyalog, kentin ve kentlinin sesini dinlemek, onu koklamak ve yapılı çevreyi kavramak için bir flaneur/flaneuse’lük, hınzırlık, şakacılık, muziplik gerekir. Bu bağlamda, stüdyonun tasarım stratejisini belirleyen ve tasarımı yönlendiren üç farklı ölçek ve kuvvet öne çıkar: Yerin kuvveti, bireyin kuvveti ve bedenin kuvveti.

Kent/Yer

Stüdyo ortamında, farklı ölçeklerde yerin/kentin keşfedilmesi ve analizi için yapılı çevrenin eleştirel bir düşüncesinin geliştirilmesi amaçlandı. Mekânsal deneyim, deneyim/algı ve eleştirel düşünme ile ortaya çıktı. Deneyimler sırasındaki algılar, yapılı çevreyi kavramanın ve anlamanın kurucu gerçekleri olabilir. Bu farkındalık, şüphe, dikkat, niyet, merak, hatırlama ve unutma gibi kavramlar düşünümlülüğün/yansıtıcılığın tasarım süreci için nasıl anlamaya dönüştürülebileceğini ortaya koydu.

Somut olmayan ve görünmez mekân kanalları, algısal enerjileri kendi içinde tutarlar. Aydınlı (2017) tarafından tasvir edildiği gibi yer hafızasına atıfta bulunurlar. Aydınlı’nın tartıştığı gibi, kazanılmış deneyim bizi mevcut çevrenin çok duyusal özelliklerini kavramak için motive eder. Mekânın anlatısı ile sürekli diyalog ve etkileşim içinde olmayı mümkün kılar. Haritalamalarla temsil edilen ve yapılı çevre hakkında bilgiye dönüştürülen elle tutulur ve elle tutulamayan deneyim yalnızca belgesel kanıt olarak kabul edilmez; aksine, İstanbul’da incelenen ve deneyimlenen geleneksel yerleşim birimlerinin ortaya çıkmakta olan kültürel farkındalığına da değinir. Mekânın somut olmayan verilerini deneyimlemek ve somut verilerle kavramak, daha sonra bu deneyimi yere-yerin haritalamalarına/temsillerine aktarmak tasarım sürecinin önemli bir parçasıdır. Kentsel izleri arkeolog gibi yeniden okumak ve haritalamak stüdyonun sürecine dahildir. Mimarlar, inovasyon adına teknolojiyi ve bilgiyi kullanarak yerel değerleri küresel meselelerle bütünleştirmelidir. Çalışmalarına sosyal farkındalık, çevresel duyarlılık ve etik sorumluluk getirmek zorundadırlar. Kentsel deneyime atıfta bulunarak, tamamlanmamış deneyim, kültürel kodlar ve tarihi değerler aracılığıyla kenti yeniden okumak için, esnek bir yaklaşım ve çoklu anlam katmanlarını kavramak için eleştirel bir düşünce ile bir yol ararız. Eski kentin ve hem sürekliliği hem de değişimi gerektiren küresel mekânın paradoksunu deneyimliyoruz.

Yerel

Kenti/mekânı yerel ile mekânsal ve sosyal bir yapı olarak görmenin, yeniden düşünmenin ve yeniden yorumlamanın bütünsel bir yolu, tasarım sürecinde mekânın anlatısı/öyküsüyle ilişkilendirilebilir. Yerelin gündelik hayatının sosyal ve demografik yapısını araştırırken, çoğunluk değil, çoğulculuk vurgulandı ve çoğulluğun sesi anlamaya çalışıldı. Çok yüzlü ve çok dilli imparatorluk kentinde gündelik hayatın çoğul seslerine odaklanmak, tasarım sürecinin önemli bir parçasını oluşturdu. Sadece insanlar değil, aynı zamanda doğaya ait unsurlar da olan hayvanlar, yapılı çevrenin sosyal aktörleri ve dolayısıyla tasarım araştırmasının bir parçası olarak kabul edildi.

Beden

Dans ve drama çalışmaları ile öğrencilerden ayakta duran ve hareket eden bedenin potansiyellerini düşünmeleri istendi. Böylece, bedenin uzayda konumlandırılması ve tasarlanan mekânın olanakları sorgulanabilir hale geldi. 2014-2018 yılları arasında beden atölyelerinin organize edildiği stüdyolarda, mekânın üretimi sırasında mekân-beden ve mekân-kullanıcı ilişkilerinin daha güçlü bir şekilde kurulduğu gözlendi.

Elde Edilen Verilerin Mekânsal Bilgilere Aktarılması

Öğrencilerin, mekân/kent bilgisini mekânsal bilgiye dönüştürmede sık sık zorluk çektiği, çeşitli mimarlık ve disiplinler arası seminer ve atölye çalışmalarının desteklediği mekân/kent araştırmalarından türetilmiş olduğu gözlendi. Üç kademede ölçeğe odaklanmak ölçekler arasında geçişlerin yapılmasına ve farklı ölçeklerde düşünmeye imkân tanıdı; öğrencinin yaratıcılığının yanı sıra algıda da dinamik bir etki yarattı. Tasarım sürecinde “üç ölçeği” deneyimlemek ve haritalamak, bir hikayenin-senaryonun-tasarım önerisi için kavramsal bir fikre (bir argüman, bir mimari kelime) dayalı programın-kritik ve yaratıcı gelişimine yol açtı, tasarım önerisinin daha geniş bir anlam, kritik bağlamsal karşılıklı ilişkisini sağladı.

Kısacası tasarım için, stüdyonun genç mimar adayına ana argümanı ve mesajı çoğunluk yerine çoğulluğa dair iç görüler sundu. Bu bağlamda, bireye ve çoğulculuğa öncelik verildi. Deneyim, mekân, yer ve bireye odaklanan temsiller, beklenmeyen ve heterotrofik olanın ortaya çıkmasına yol açtılar. Yerelin geniş bir araştırması ile katılımcı tasarıma olanak sağlandı: Son iki yarıyılda öğrenciler seçtikleri yerel kişiler için tasarım yaptılar. Açık ve demokratik bir kent için tasarım yapmak, kent hakkı, kentli hakkı, doğa hakkı, su hakkı vb. için farkındalığı arttırdı. Değişim, dinamikler, çatışmalar, karşıtlıklar, çelişkiler, potansiyeller, belirsizlik, çoğulculuk, şeffaflık, kent hakkı, su hakkı, doğa hakkı, yeni bir tasarım dili ve stüdyoda başlayan alternatif bir mimari başlangıç için kelimelere rehberlik edebilir.

Kaynaklar
Akın, O. (1986), Psychology of Architectural Design, Pittsburgh, PA: Carnegie-Mellon University.
Allen, R.R. Rott, R.K. (1969), The Nature of Critical Thinkinking, Theoretical Paper No:20, Madison, WI: University of Wisconsin Research and Development Center for Cognitive Learning.
Aydınlı, S. (2017), “Tangible and Intangible”, Doctoral Research Seminar at Istanbul Technical University.
Bachelard, G. (1994), Poeticts of Space, Boston: Massachusetts: Bacon Press.
Barthes, R. (1982), Göstergebilim ve Şehircilik, Mimarlık, trans. K. Gümüş, İ. Bilgin, pp. 15-19, İstanbul.
Barthes, R. (1994), The Semiotic Challenge, İstanbul, University of California Press.
Brookfield, S.D. (1988), Developing Critical Thinkers – Challenging Adults to Explore Alternative Ways of Thinking an Acting, SanFrancisco: Jossey-Bass.
Borden, I., Kerr, J., Rendell, J., Pivaro, A. (2002), Introduction In I. Borden, J. Kerr, J. Rendell, A. Pivaro (Eds.), The Unknown City: Contesting Architecture and Social Space, Cambridge, The MIT Press.
Boym, S. (2002), The Future of Nostalgia, New York, Basic Books.
Capra, F. (1984), The Turning Point: Science, Society and the Rising Culture, Bantam: Reissue.
Certeau, M. De. (2009), Gündelik Hayatın Keşfi, İstanbul, Dost Press.
Fuller, S. (2009), Interdisciplinarity, The Loos of the Heroic Vision in the Marketplace of Ideas, Retrieved August 27, https://www.interdisciplines.org/
Giordan A. (2008), Öğrenme, De Ki Press.
Güvenç, M. (Ed.) (2009), Eski İstanbullular, Yeni İstanbullular, İstanbul, Osmanlı Bankası Press.
Güvenç, M. (2017), Doctoral Research Seminar at Istanbul Technical University.
Hardt, M. & Negri, A. (2005), Multitude: War and Democracy in the Age of Empire, New York, Penguin.
Harvey, D. (1990), The Condition of Postmodernity, Oxford, Blackwell Publishers.
Klein, J.T. (1996), Crossing Boundaries: Knowledge, Disciplinarities and Interdisciplinarities, Charlottesville and London: University of Virginia Press.
Lefebvre, H. (1991), The Production of Space, Oxford, Blackwell.
Philips, D.C., & Soltis, J. F. (2005), Öğrenme: Perspektifler, Ankara, Nobel Press.
Ranciere, J. (2014), Cahil Hoca: Zihinsel Özgürleştirme Üstüne Beş Ders, trans. S. Kılıç, İstanbul, Metis Press.
Rogers, C.R. (1986), Freedom to Learn: A View of What Education Might Become, Merril Publishing Company.
Thomas, D. & Brown, J.S. (2011), A New Culture of Learning: Cultivating the Imagination for a World of Constant Change, Design Soulellis.
Brownell, B. (2016), Why Architecture School Needs Interdisciplinary Training, Architect, The Journal of the American Institute of Architects.

*İpek Akpınar, Doç. Dr.
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

**Canan Ganiç, Y. Mimar
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimari Tasarım Doktora Öğrencisi