Konuta “İç”ten Bakmak

Armağan Seçil Melikeoğlu Eke
Derya Adıgüzel Özbek
Meriç Altıntaş
Sedef Sav

İnsanlar hayatlarında yaşamaktan zevk alacağı ve mutluluk duyacağı “o” mekana sahip olmayı istemekte; hatta istemekten öte amaçlamaktadırlar. Bu istek o kadar güçlüdür ki; ailemiz, arkadaşlarımız, yaşamla ilişkilerimiz içinde geçtiği mekâna bağlı olarak anlam kazanır. İnsanın kendini kavramada ve çevresine yansıtmada ilk formu bedenidir. İkinci form ise onu dış dünya ile ilk karşılaşma eşiği, yuvası olan konutudur.

Botton’un da belirttiği gibi “temelde mimari bir yapı ortaya koyma arzusu, iletişim kurma ve hatırlama arzusu ile kendimizi dünyaya sözcükler dışında bir araç kullanarak, nesnelerin, renklerin, tuğlaların dilini kullanarak anlatma arzusu ile ilişkilidir. Başkaları nasıl biri olduğumuzu anlasın, süreç içinde biz de kim olduğumuzu hatırlayalım diye bina inşa ederiz” (Botton; 2010). Mekanla dolayısıyla mimarlık ve iç mimarlıkla kurulan ilişki tam da bu noktada başlamaktadır.

Öyleyse “nasıl mekânlarda yaşıyoruz?” sorusu belirmektedir.

Sanayileşmenin ortaya çıkardığı barınma sorununa geliştirilen çözüm; standart, en az maliyetle en az alana sahip konutlar olmuştur. Modernleşmeyle hız kazanan anonim kullanıcı için tasarlanan çok sayıda tek tip konut üretimi ve sokakların birbirine benzediği monoton ve tekdüze yaşam ortamları yaratılmıştır. Bir süre sonra modern dünyanın “çağdaş hapishaneleri” olarak adlandırılan bu konut yığınları sorgulanmaya hatta yok edilmeye başlanmıştır. Ülkemizdeyse standart konut ve site uygulamaları son yıllarda hızlı bir ivmeyle yükselişe geçmiştir. Ülkenin her bölgesinde “ortalama kullanıcı” için standart çevre, yapı ve plan tipine sahip konut yerleşkeleri inşa edilmektedir.

Atina Anlaşması kapsamında 1933’te dönemin mimarlarının da dert edindiği konut, hala aynı sorunlarla gündemde ve tartışmalara konu olmaktadır. Atina anlaşmasının sonuçlarına bakıldığında; şehircilik ve konut tasarımında psikolojik ve sosyolojik verilerin hesaba katıldığı, bütün yönleriyle insanlar için şehirler ve konutlar yapmanın amaçlandığı, insancıl görüşlerin ortaya konmaya çalışıldığı görülmektedir (Le Corbusier; 2015). Anlaşmada alınan kararların temeline inildiğindeyse kapitalizmin standartlaşma ilkesine dayandığı; küresel ve genel kullanıma yönelik yaşam mekanlarının üretilmeye çalışıldığı anlaşılabilir. Kapitalist sistem içinde evrensellik ön plana çıkarılırken aidiyet duygusu tüketim kalıpları üzerine konumlandırılmaktadır. Tüketilen yalnızca ürün değil, ürünün içinde yer aldığı sistemler bütünü olmaktadır. Tüketim artık gereksinimleri karşılamanın ötesinde arzulanan, kişinin kimliğini yansıtan bir araca dönüşmektedir. Baudrillard “Tüketim Toplumu” (Baudrillard; 2002) adlı kitabında tüketimi; “yalnızca nesnelere değil, kolektivite ve dünyayla” etkin bir ilişki biçimi, üzerinde bütün kültürel sistemimizin kurulduğu sistemli bir etkinlik ve küresel yanıt biçimi” şeklinde tanımlamaktadır. Tüketimin yöneltilmesinde, ürünün ekonomik kaygılarla birlikte tüketiciye ulaşılmasını sağlayan vitrin, reklam, pazarlama biçimi, marka imajının parçalanmaz bir bütün olduğunu belirtmektedir. “Tüketim çağdaş toplumun kendisi üstüne bir söz, toplumumuzun kendisiyle konuşma tarzıdır” (Baudrillard; 2002).

Konut da tüketim gibi; iletişim, etkileşim, mekan, zaman ve anlamın örgütlü bir örüntüsüdür. Bir yandan ait olduğu grubun karakteristiklerini, yaşam biçimini, davranış kurallarını, çevresel tercihlerini, imgelerini yansıtırken öte yandan kullanıcının özüyle ilgili imgelerini, kendini kanıtlama ve anlatma eğilimini böylece tasarım, donatım ve biçemi ile bireyin kişilik ve ayrıcalığını yansıtır (Gür; 2000).

Günümüzde inşaat sektörünün tüketim kültürüne ait mekanizmalardan biri haline gelmesiyle, konutlar yaşam çevreleri olmaktan çıkarak bireyin kimliğini yeniden üreten bir araca dönüşmüştür. Tüketime yönelik olarak imaj, değişim değerini artırırken konutun mekansal değerini geri plana itmiştir. Tasarım pratiği bağlamında bu durumun nedenleri;
•Endüstrileşmeyle tasarımcının, kullanıcıyla arasındaki ilişkinin zayıflaması,
•Tasarımcının; tasarım sürecini ve ürünü kendi değerleri üzerinden şekillendirmesi.
•Kullanıcı profilinin çeşitlenerek gelişmesi.
•Kullanıcının mekanla ilgili beklenti, arzu ve tercihlerinin değişmesi ve artması,
•Politik ve ekonomik sistemlerin değişmesiyle tasarımcı ve kullanıcı dışındaki paydaşların değer ve isteklerinin etkisi şeklinde açıklanabilir.

Anlaşılıyor ki konunun özünde mekanla kurulan etkileşim bağlamında insan ve yaşamına odaklanılmaması bulunmaktadır. Günümüzün konut üretim pratiği “öngörülen ve genel” kullanıcı özelliklerine göre gerçekleştiğinden aslında “öngörülemez” bir çelişkiyi yaratmaktadır. Yalnızca genellemeler üzerinden ortaya konulan bu özellikli mekan, genel değil özünde özel bir mekandır.

İnsanla böylesine özel bir ilişki kurduğu düşünülmüş olan konut ve iç mekanı biz kullanıcılara nasıl sunulmaktadır? Her gün okuduğumuz gazetede, dergide ya da sosyal medya aracılığıyla sponsorlu reklamlarda biz potansiyel kullanıcılara “lüks”, “kazanç”, “yatırım” gibi üst başlıklarla konut nasıl servis edilmektedir?

Konuta ilişkin bu sorulardan hareketle günümüz popüler konut projelerinin görmezden gelinen iç mekan tasarımlarını tartışmaya açmak amacıyla 3. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında “[?]+1 TOPRAK ATÖLYE”si kolektif bir üretim mantığıyla yürütülmüştür. Görmezden gelinen iç mekan tasarımları üzerinden bize sunulan ideal yaşamları sorgulayarak bir çıkış yolunun arandığı atölye, yukarıda açıklanan kavramsal bakış açısı doğrultusunda katılımcılar ile Şekil 1’deki afişle paylaşılmıştır.

Atölye Strüktürü

Atölye süreci kendi düşünme sistemini oluşturmayı hedefleyen deneyim odaklı strüktüre dayandırılarak üç adımda kurgulanmıştır.
Kavramlar-Durum Analizi: Katılımcı bir yaklaşımla bu adımda atölye yürütücüleri ve katılımcıların konuya ilişkin bakış açıları ve sorgulamaları ile ortak bir üretim dili oluşturması hedeflenmiştir. Bu süreçte konunun tanıtılması ve irdelenmesinden sonra konuya ilişkin sorgulamalar konut projelerine ait yazılı medyalar üzerinden gerçekleştirilmiştir.
Kavram-İlişkiler Sentezi: Bu adımda atölye yürütücüleri izleyici konumuna geçerek katılımcıların süreci yönlendirdiği bir yolun izlenmesi amaçlanmıştır. Katılımcılar tarafından, yapılan kavramsal analizin hangi ölçekte, ne şekilde ve nasıl üretime dönüşeceği belirlenmiştir.
Öneri Geliştirme: Geleceğe yönelik konutta “iç”e (iç mekana) ilişkin yeni öneriler ve soruların geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Atölye strüktürünün düşünme biçimine bağlı olarak atölyenin aktörleri, yürütücü ve katılımcıların süreçteki rol dağılımı Diyagram 1’de gösterildiği gibi ön görülmüştür.

Atölye Süreci

1.Gün: Kavram-Durum Analizi
Atölye çalışması, proje yürütücülerinin moderatörlüğünde konunun tanıtılması, irdelenmesi ve sorgulanması ile başlamıştır. Çalışmada İstanbul kenti ölçeğine odaklanılmış ve yoğunlaşılmıştır. Günümüzde popülerleştiği ölçüde içi boşaltılmış bir terim olan “konut”, çoğunlukla alınıp satılan bir çeşit mal rolünü üstlenmiştir. Oysa konut, “ev”, “yuva”, “yerleşim”, “mesken”, “barınak” ve benzeri daha pek çok tanıma ve eş anlama sahiptir. Bu tanım, herkese dokunabilen, çoğu zaman açıklama gereksinimi duymadan herkesin ilişki kurabildiği bir anlam ifade etmenin yanısıra muğlak bir temele de sahiptir; kişiselliği, değişkenliği ve dolayısıyla tanımsızlığı da içerisinde barındırır. Ev tanımı, yalnızca başımızı soktuğumuz bir yer olmanın çok ötesinde; kişiliğimizi ortaya koyduğumuz, sınırlarımızı ve dokunulmazlığımızı ilan ettiğimiz, bizimle birlikte gelişen ve evrilen bir gerçekliğin ifadesidir. İnsanın iç dünyasının yeryüzündeki yansımasıdır. Dolayısıyla, üretim teknolojilerinin gelişimi, ekonomik kısıtlamaların baskısı ve standartlaşma ilkesine dayandırılarak ortaya konulan “konut” çözümlerinin soğuk ve keskin duvarlarını hissetmek ve bunları yıkabilmek atölye çalışmasının ana hedeflerinden biridir.

Katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirilen tartışmalarla başlayan atölye, katılımcıların ve yürütücülerin bir arada konuyu sorgulayarak ortak bir dile ulaşmasını sağlamıştır. Katılımcılar ve yürütücüler, kişisel deneyimlerini ve saptamalarını dile getirerek konuya ilişkin sorular üretmiş; güncel konut projelerinin ortak sorunlarını ortaya çıkarmış ve bunlarla ilişkili kavramlar belirlemişlerdir. Atölyenin altyapısının belirlendiği tartışma aşamasında yürütücülerin de aktif rol alması, ileriki aşamaların daha sağlıklı ilerlemesi açısından önemli görülmüştür.

Bu aşamada, katılımcıların yanında birer katılımcı rolü üstlenen yürütücüler de konuyu yeniden incelemiş ve sürece dahil olmuşlardır. Bu süreçte ortaya çıkan bazı kavramlar şu şekilde sıralanabilir: “rant, bellek, moda, sınır-dışı, öteki, endüstriyelleşme, kopyacı mimarlık, dayatılmış yaşam biçimleri, tercihler, ayrıcalıklı yaşam, konunun uzmanları, aktörler” (Şekil 2). Özel tartışmalar yardımıyla katılımcıların konuyla bağ kurabilmesi ve adaptasyonu sağlandıktan sonra, yürütücüler ve katılımcılar tarafından getirilen güncel konut projelerine ilişkin gazete, dergi reklamları, broşür ve her türlü tanıtım medyası üzerinden çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Konunun analizi, günlük yaşamda sık sık karşımıza çıkan haber ve tanıtım medyaları üzerinden ilerletilmiştir. Bizlere vaat edilen yaşamı, (sözde) eksikliğini duyduğumuz çeşitli olanakları ve uzun zamandır beklediğimiz fırsatları bizlere müjdeleyen reklam ve tanıtımların incelenmesinin ardından kolektif bir üretim anlayışı ile kavram haritası çalışmasına geçilmiştir. Çoğu zaman, yakın çevresi ve site içi olanakları ile prim yapan popüler konut projelerinin insana ilişkin bir sözü olmadığı, bireyin kendisine ve yaşamına yönelik bir artı değer sunmadığı ve iç mekânlarda aslında değişimi zorunlu kılan bir kurgu yarattığı görülmüştür. Alıcıya dayatılan yaşam, aslında arzu edilen ve ulaşılmak istenenden ayrıdır, uzaktadır. İlk gün sonunda yapılan çalışmalar; standartlaşma ilkeleri ile içi boşaltılmış olan “konut”un pazarlama stratejileri ile nasıl yüceltildiğini ortaya koymaktadır.

2. Gün: Kavram-İlişkiler Sentezi
Atölyenin ikinci gününde, katılımcıların konuya yaklaşımı ve ilgisinin, bir önceki gün ortaya konulan çalışmanın verdiği güven ve ilerleme arzusuyla birleşerek farklı bir düzeye ulaştığı gözlenmiştir. Grup içerisindeki iletişimin kuvvetlenmesi, paylaşımı güçlendirerek tartışmaların daha sağlıklı ilerlemesini sağlamıştır. Bu süreçte, ilk olarak önceki günün işi toplu bir değerlendirmeye sunulmuş, her bir katılımcının belki de yalnızca küçük bir noktasına müdahale ettiği nihai ürünün farkına varması amaçlanmıştır. Ortaya çıkan kolektif ürün, kişinin gözden kaçırdığına vurgu yapar ve önemsemediğine dikkat çeker niteliktedir. Kişinin tek başına ortaya koyamayacağı fikirler/saptamalar bütününün bir temsilidir. Ortak değerlendirmenin ardından, güncel konut projelerinin dikkatleri üzerine çektiği bir konu olan kentsel konumu-yerleşimi ve neredeyse hiç sözü geçmeyen, açıkça görmezden gelinen iç mekanları üzerine çalışmak üzere iki grup oluşturulmuştur. Grupların seçiminde karar katılımcılara bırakılmış, çalışmak istedikleri ölçeği kendilerinin belirlemesi istenmiştir. Özgürlüğün yaratıcı ortamı tetikleyeceği fikrinden yola çıkarak katılımcılara istedikleri konu üzerine, istedikleri şekilde çalışma olanağı sağlanmıştır. Kent ölçeği ve iç mekan ölçeği olmak üzere iki gruba ayrılan katılımcılar, kendi seçtikleri yöntemleri kullanarak kendi belirledikleri örneklemleri analiz etmişlerdir. Bu süreç içerisinde, yürütücüler olabildiğince geri planda durmuş, atölyenin sınırlarını ve içeriğini belirleyen birer kural koyucu olmaktan öte birer izleyici konumuna geçmişlerdir. Böylelikle, sistematik bir proje üretim sürecinden çok katılımcıların eylemsel ve entelektüel katılımı ile ortaya çıkan ve kendiliğinden gelişen bir çalışma amaçlanmıştır. Süreç içerisinde, grupların kendi içlerindeki iletişim ve paylaşım yetileri gözlemlenmiş, bu tür fikirsel temasların güçlü olduğu durumların grup içerisindeki motivasyon ve performansı olumlu yönde etkilediği saptanmıştır.

Gün sonunda, gruplar düşünsel çalışmalarını çizim, yazı ve çeşitli ifade teknikleri ile paftalar üzerinde somutlaştırmışlardır. Kent ölçeği üzerine çalışan grup, İstanbul haritası üzerinde yerlerini saptadıkları konut projesi örneklerinin ortak paydalarını saptanmıştır; bu ortak paydalar başta ulaşım ağlarına yakınlık olmak üzere, otopark, kreş, AVM, spor kompleksi ve güvenlik olanakları olarak belirlenmiştir. Grup, ayrıca kentin yeşil alanlarının günden güne yok edilmesini eleştirmiş, güncel konular arasında yer alan “kentsel dönüşüm”ü sorgulamış ve kentin geleceğine ilişkin büyük bir bilinmezlik içerisinde olunduğuna dikkat çekmişlerdir (Şekil 3).

İç mekan ölçeğinde çalışan grup, belirledikleri 3 konut projesinin 1+1, 2+1, 3+1 ve 4+1 plan tipolojilerini incelemiş ve karşılaştırmalı bir analiz yürütmüşlerdir (Şekil 4). Bu projelerin metrekare ve plan çözümleri bazında benzer öneriler sunduğu, genel eksikliklerin mahremiyet ve özgünlük yoksunluğu olduğu ortaya konulmuştur. Plan tipolojilerinde tekrar eden, tek tipleşmiş ve standartlaşmış uygulamaların yanısıra kat yüksekliğine ilişkin pek fazla bilgiye yer verilmediği saptanmıştır. Ayrıca grup tarafından öne çıkarılan bir başka konu da, özellikle 4+1 planlarda gözlemlenen, uzayıp giden koridorlardır. Öyle ki, oda sayısı arttıkça plan organizasyonuna ilişkin özelleşmiş bir düzenleme getirilmemekte, yalnızca bir önceki plan tipolojisine, ardı sıra 1 oda eklenmektedir. Gruplar, birbirlerinin çalışmalarını incelemiş ve ortak bir değerlendirme ile gün sonlandırılmıştır.

3. Gün: Tasarım Önerisi Geliştirme
Atölyenin son gününde bütün katılımcıların ortaklaşa çalışması ile geleceğe yönelik konut senaryolarının önerilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle öncelikle atölyenin ilk iki gününde üretilen analiz paftaları bütün katılımcıların katılımıyla incelenmiş, bir durum değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmeden elde edilen sonuçlara göre gelecekte “konut nasıl olmalı?” sorusuna yanıt verecek nitelikte tasarım önerileri geliştirilmiştir. İç mekan ölçeğinde yapılan analizlere göre atölye katılımcıları genel olarak adlandırılabilecek tek tip kullanıcıya göre şekillenen konut tipolojisine alternatif bir tipoloji önermeyi amaçlamışlardır (Şekil 5). Bu noktada geliştirilen önerilerde katı bir duruş sergileyen duvarlar yerine kullanıcı profiline farklı hacimler sunabilecek olan esnek iç mekan çözümleri ortaya çıkmıştır. Bu esnekliği sağlamak adına esnek yapı bileşenlerine ya da esnek mobilyalara ilişkin tasarım önerileri sunulmuştur. Bu yaklaşıma paralel olarak 1+1, 2+1, 3+1 ve 4+1 gibi kalıplaşmış plan tipolojileri yerine kullanıcı profiline göre şekillenebilen geniş metrekarelerde plan tipolojileri önerilmiştir. Standart kullanıcı tanımı yerine kullanıcı odaklı tasarım, kolektif tasarım, katılımcı tasarım gibi tasarım yaklaşımlarına ilişkin senaryolar geliştirilmiştir (Şekil 5). “Sürdürülebilirlik, maksimum fayda, tasarruf, çeşitlilik, gereksinimlere çözüm, esneklik, uygulanabilirlik, hukuksal süreç, katılımcı kullanıcı, teşvikler” gibi süreç içerisinde ortaya çıkan kavramlar çözüm önerilerinde yol gösterici olmaları nedeniyle listelenmiştir.

Katılımcıların çalışmalarını tamamlamalarının ardından atölye yürütücüleri ile birlikte değerlendirme yapılmıştır. Konuta ilişkin eleştirileri ardından üretilen geleceğe yönelik senaryolar tartışılmıştır. Bununla birlikte katılımcıların ve yürütücülerin atölye deneyimleri karşılıklı olarak paylaşılmıştır. Atölye, farklı çalışma disiplinine sahip öğrencilerin birbirlerine yöntem aktarımında bulunduğu, insana ilişkin konuların merkezinde bulunan ancak var olan toplumun göz ardı ettiği bir başlık üzerinde eleştirel düşüncenin geliştirildiği, problemlere çözüm olabilecek senaryoların üretildiği bir paylaşım ortamına ev sahipliği yapmıştır. Katılımcılara katılım belgelerinin verilmesinden sonra Bienal süresince ziyaretçiye açık olacak olan atölye sergisi Balat Kültür Evi’nde kurulmuştur.

Sonuç Yerine

Tasarımın üretime, ekonomik kalkınmaya, toplumsal gelişime, kültürel etkileşime ve bireylerin yaşam kalitesine olumlu etkisini vurgulamayı hedefleyen 3. İstanbul Tasarım Bienali, “insan” ve “tasarım” kavramları üzerine yeniden düşünmeyi, düşünürken sorgulamayı sağlayan bir paylaşım platformu olmuştur. Bu kapsamda geleceğin tasarımcılarının yetiştiği tasarım eğitimi ortamları ile paydaşları olan akademisyen ve öğrenciler bienalin akademi programı dahilinde bir araya gelmiştir. Böylece tasarımın sürdürülebilirliği ve yeni bakış açılarının geliştirilmesi sağlanmıştır. Bu bağlamda bienalin sekiz önermesinden biri olan “Görmezden Gelmenin Tasarımı Bile Tasarımdır”dan yola çıkarak kurgulanan “[?]+1 TOPRAK” atölyesi ile görmezden gelinen konut ve iç mekanları üzerine düşünme, sorgulama, tasarlama ve üretme aracılığıyla alternatif bir tartışma ve tasarım platformu kurgulanmıştır.

Formel eğitimin dışında bir model olarak “atölye çalışması” ile katılımcılara kısa sürede düşünme ve yaratma becerilerini geliştirme, tasarım pratiğini artırma ve tasarım üzerine yeni sorgulamalar yapabilme yetileri kazandırılmıştır. Atölyenin önemli bir çıktısı; günlük yaşamın bir parçası olan konut ve günümüzün tartışma konularından olan konut projeleri ile atölye paydaşlarının güncel bir probleme yaklaşım yöntemi geliştirmeleri olmuştur. “[?]+1 TOPRAK” atölyesine özgü strüktürü, bir düşünme yöntemi ve sonraki çalışmalara temel olması anlamında başka bir önemli çıktı olarak kabul edilebilir. Bu düşünce ile süreç içerisinde atölyenin strüktürüne eklemlenen kavramlar Diyagram 2’de görüldüğü şekilde özetlenebilir.

Atölye süreci yukarıda yer verilen sonuçları ortaya koyarken, kendi bağlamını sorgulayarak sonraki çalışmalar için yeni fikirler gündeme getirmektedir. Atölye çalışmasının sonraki aşamasında, İstanbul dışında başka kentleri konu alarak buradaki üniversitelerde eğitim gören öğrencilerle tartışma ve tasarlama ortamı kurulması hedeflenmektedir. 3. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında ilki yapılan “[?]+1 TOPRAK” sonucunda atölye strüktürünün; eklemlenen kavramlar ile zenginleştiği görülmektedir. Strüktüre eklemlenen kavramlar ile atölyenin İstanbul ölçeğinde farklı katılımcılarla yeniden kurgulanması gereği ortaya çıkmaktadır.

Öneri geliştirme adımında ortaya konan tasarım yaklaşımlarının hem güncel konut projelerinde hem de konutu sorun olarak ele alan formel eğitimdeki derslerde araştırılması ve denenmesi sağlanabilir. Geleceğe ilişkin ortaya konan önerilerin somut adımlara nasıl dönüşeceği de üzerine düşünülen bir problem olarak varlığını korumaktadır.

Sonuç olarak, “[?]+1 TOPRAK” atölyesi bir yandan kendi strüktürüne ve düşünme biçimine yeni kavramlar ekleyerek başka bir adıma evrilirken öte yandan formel eğitim ve uygulama alanına yukarıdaki fikirleri sunmaktadır.

Kaynaklar
•Baudrillard, J.; “Tüketim Toplumu”, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2002.
•Botton, A.; “Mutluluğun Mimarisi”, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2010.
•Gür, Ş. Ö.; “Doğu Karadeniz Örneğinde Konut Kültürü”, YEM Yayın, İstanbul, 2000.•Le
Corbusier; “Atina Anlaşması”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015
•http://bizinsanmiyiz.iksv.org/