Emin Onat İçin Mimar Değildi Denmesi Kabul Edilemez
Doğan Tekeli, Mimar
Aşağıdaki yazı, bazı mimarlık tarihçilerinin, döneminin en ünlü Türk mimarı Emin Onat’ın mimar olmadığı iddialarına cevap olarak yazılmıştır. Amaç, onlarla tartışmaya girmek değil, Emin Onat’ın Türk mimarlığındaki yerinin doğru saptanması ve yanlış yargıların farkına varılmasını sağlamaktır.
Anıtkabir’in mimarı Emin Onat henüz 53 yaşındayken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmişti. Meslek hayatı çok kısa sürmesine rağmen yaşadığı dönemde Türkiye’nin en önemli mimarı olduğu kabul ediliyordu. Ne yazık ki vefatından uzunca bir süre sonra Onat’ın mimar olmadığı gibi bir şayia ortaya atıldı. Şayianın kaynağı, kendisi de çok önemli bir mimar olan ve yıllarca Emin Onat’la ortak olarak çalışan Sedad Hakkı Eldem’den başkası değildi.
Sayın Eldem’in sanatına ve kişiliğine büyük saygım olmakla beraber daha önce birkaç yerde yazdığım gibi kendisinin çağdaş mimarlık anlayışı açısından bazı eleştirilerim vardı. Eldem’le, 1955-1965 yılları arasında, birkaç toplantıda yaşadığımız ciddi tartışmalardan sonra, aramızda, mesafeli bir dostluk dönemi başlamıştı. 1980’li yılların başında, Sami Sisa ile beni ve eşlerimizi Yeniköy’deki yazlığında bir çaya davet etmişti. Orada bana, aniden; “Emin mimar değildi, değil mi efendim?” diye bir soru yöneltti. Sonradan, bu sözü başka ortamlarda da kullandığı duyuldu. Ben Sedad Bey’in bu sözü kullanışını mimar ortaklıklarında zaman zaman gördüğümüz mesleki kıskançlık duygusuna bağlayıp çok da önem vermemiştim.
Herhalde, Sayın Eldem çok benimsediği iki önemli yapısının yayınlarda “Emin Onat ile beraber” notuyla yayımlanmasından rahatsız oluyordu, ortağını küçümseyerek belki de kendi önemini vurgulamak istiyordu.
1988 yılında, maalesef Sedad Bey’i de kaybettik. Aradan iki yıl geçmişti ki, saygın mimarlık tarihçisi ve yazar Uğur Tanyeli, o zamanki adıyla Arredamento Dekorasyon dergisinin Eylül 1990 tarihli sayısında “Soluklu Bir Usta Üzerine” başlığıyla uzun bir makale yayımladı. Bu yazıda Sedad Bey’in yaşamı; aile kökenlerinden başlayarak eğitimine, eserlerine kadar anlatılıyor, Sedad Bey’in büyüklüğü “mimari çabasının bütünselliğine” bağlanıyordu. Ne var ki Tanyeli, bu etraflı makalesinde Emin Onat’la ortaklıklarına değinirken Sedad Eldem’in ortağı Emin Onat hakkındaki kanaatini de “Emin mimar değildi.” sözleriyle aktarıyor ve sahip çıkıyordu.
Devam ederek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Fen Fakülteleri ile İstanbul Adalet Sarayı konuşulurken Sedad Bey’in müstehzi bir gülüşle, “Bütün bunları Emin yapmış, öyle mi?” dediğini anlatıyordu.
Uğur Tanyeli 1995 yılında, gene Arredamento Dekorasyon dergisinin Ocak sayısında bir yazı daha yayımladı. Bu yazısı, “Bir Büyük Bürokratın Portresi” adını taşıyor. Emin Onat’ın iki mimarlık okulu kurucusu olduğunu, dekanlığını, rektörlüğünü anlatarak aslında bir bürokrat olduğundan söz ederek Onat’ın mimar olmadığını ima ediyordu.
Sedad Bey’in çıkardığı şayia etkili olmuş olmalı ki, bir başka mimarlık tarihçimiz Suha Özkan da ortaklıklarında Sedad Bey’in etkili olduğunu Sedad Bey’in arkadaşlardan duyduğunu, Sedad Eldem Architect in Turkey (A Mimar Book-Butterworth Architecture, 1987, s. 18) isimli kitapta yazıyordu.
Sayın Tanyeli 2000 yılında, Mimarlığın Aktörleri 1900-2000 adlı büyük bir kitap yayımladı. Bu kitapta da daha önce sözünü ettiğim iki makalesi yeniden yayımlanıyor, Emin Onat’ın mimar olmadığı şayiası daha da yaygınlaştırılıyordu. Belki de Sayın Tanyeli Sedad Hakkı Bey’in sözlerine içtenlikle inanıyor, Emin Onat için “Adamın bir eskizi bile yok, bir tek eskizi” diyordu.
Herhalde mimarlık tarihçiliğinin, eskizi bulunamayan mimarın mimar olmadığı gibi bir kuralı olmalıydı.
Yukarıda anlattıklarım 20-30 yıl kadar gerilerde kaldı. Ama ben söz konusu yazılar yayımlandığı zaman, Emin Onat hakkındaki sözlerine karşı olduğumu, o yıllarda da Sayın Tanyeli’ye anlattığımı iyi hatırlıyorum. Bununla beraber, yıllar geçtikçe, Emin Onat’ın mimarlık tarihimizde “İyi mimar değildi” yargısının yer almasını kabul edemedim. Bu yıl, bu yanlış yargının yayımlandığı dergide yayımlanmak üzere Emin Onat’ın neden iyi bir mimar olduğunu gerekçeleriyle anlatan bir yazı hazırladım ve gönderdim. Arredamento Mimarlık başvurumu nezaketle kabul etti ve yazım derginin 2023 yılı 9-10 numaralı sayısında yayımlandı.
Yazım, imzasız ancak üslubundan Tanyeli’ye ait olduğu anlaşılan bir sunumla yayımlandı. Kalın harflerle yayımlanan bu sunumda, yazımın içeriğine hiç değinilmiyor, biraz da yukarıdan bir üslupla, Emin Onat’ın 1940-50 yılları arasında çıkan bir figür (!) olduğu, tasarımcı olarak mimari önemi hakkında bir uzlaşma olmadığı vurgulanarak, Tanyeli’nin kanaati tekrar ediliyordu. Böylece yazımın önemsizliği okurlara da peşinen ifade edilmiş oluyordu.
Oysa ben yazımda Emin Onat’a neden mimar değildi denilemeyeceğini aşağıdaki gerekçelerle açıklıyordum.
- Emin Onat’ın çok parlak mimarlık eğitimi vardı.
- Onat Yüksek Mühendis Mektebi’nde, mimar-hoca olarak göreve başladıktan sonra ve henüz 30 yaşındayken profesörlüğe yükseltip Mimarlık Şubesi’nin başına getirilmişti. Bu hızlı yükseliş, herhalde onun mesleki başarısının bir kanıtı olmalıdır.
- Onat, henüz 33 yaşında genç bir mimar iken asistanı Orhan Arda ile birlikte, uluslararası Anıtkabir proje yarışmasında üç birincilik ödülünden birini kazanmıştı.
- 1941’de hükümet, İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakülteleri gibi büyük bir yapı yapmaya karar verdiğinde Emin Onat’ın ismi doğal olarak akla gelmiş ve görev, dönemin başka bir önemli ismi olan Sedad Hakkı Eldem’le beraber kendilerine verilmişti. Bu ortaklıkları 1950’li yıllara kadar, yaklaşık on yıl devam etti.
- Emin Onat, Sedad Eldem’le ortaklıklarının 8. yılında, 1949’da açılan uluslararası jürili İstanbul Adalet Sarayı yarışmasına katılmak isterken, Eldem’le ortaklığı düşünmüş olmalı ki yarışmaya birlikte girdiler. Böylece, iki büyük mimar ikinci ortaklıklarına başladılar. Bu yarışmada Sedad Eldem, katıldığı önemli yarışmalardaki ilk ve tek birincilik ödülünü kazanmış oldu. Sedad Bey yıllar sonra “Emin mimar değildi” derken, 8 yıldır birlikte çalıştığı Onat’ın mimarlıktaki yeteneği hakkında bir fikir sahibi olmaması düşünülemez. Öyle ise, Eldem niye ortaklık teklifinde bulunmuş ya da Onat teklif etmişse ortaklığı neden kabul etmiştir. Bu sorunun cevabını kimse vermek istemiyor. Acaba Sayın Tanyeli bir açıklama getirebilir mi? Sanmıyorum.
- Emin Onat’ın meslek yaşamı 26 yıldan ibarettir. Sedad Eldem’in meslek yaşamı ise yaklaşık 60 yıldır. Onat’ın bu 26 yılın 4’ünü rektörlük, 3’ü milletvekilliği ile geçirdiği göz önüne alınırsa, sadece 19 yıl mimarlık yapabilmiş, bu süre içinde ortakları ile beraber üç büyük yapı gerçekleştirmiş, yüzlerce de öğrenci yetiştirmiştir. Bu öğrencilerden bir kısmının Cumhuriyet döneminin önemli yapılarının müellifi oldukları da bilinmektedir.
- Emin Onat’ın yaşadığı dönemin çok önemli bir mimarı olarak şöhreti, zamanın başbakanı Menderes’in, seçimde avantaj sağlamak için kendisini milletvekilliğine ikna etmek üzere ısrarcı olmasından bellidir.
- Onat döneminde yaşayan mimarlar arasında, Sayın Tanyeli’nin iyi mimar olarak kabul edebileceği herhalde onlarca mimar bulunacaktır. Onların yanında Onat’a mimar değildi diyebilmek herhalde mimarlık tarihçiliği açısından en hafif tabirle bir garipliktir.
Tuhaftır, yazım Arredamento Mimarlık’ta yayımlandıktan birkaç gün sonra, en az on yıldır karşılaşmadığım Sayın Tanyeli’ye, Levent Camii avlusunda rastladım ve sevindim. Aramızda şakalı birkaç sözden sonra konu kendiliğinden benim yazıma ve Emin Onat’ın mimarlığı konusuna doğru gelişti. Ben, Onat’ın öğrencilerinden benim gibi meslekte 70 yılını geride bırakmış biriyle, Yaşar Marulyalı ile beraberdim. Sayın Tanyeli’nin, biraz da şaka ile “öğrencilerin hocalarını çok sevmesi ve yüceltmesi doğaldır” diyerek, ikimizi de duygusal genç mimarlar yerine koyuyor, hatta mimarlar hakkında hüküm vermenin bizim işimiz olmadığını ima ediyordu.
O konuşmada, Tanyeli’nin ikinci iddiası, Anıtkabir tasarımının Bonatz’a ait olduğu idi. Ayaküstü, buna cevap veremeden devam ederek asıl iddiasını söyledi. “Adamın eskizi, bir eskizi bile yok” diyordu. Tanyeli, Anıtkabir’in özgün tasarımında bugünkü haline hangi koşullarda dönüştüğünü bilmemesi mümkün değildi. Gerçekte, dönemin yeni iktidarı Demokrat Parti Hükümeti, inşaatın bir an evvel bitirilmesini emretmiş, bu nedenle inşaat süresinin nasıl kısaltılabileceğini araştırmak üzere içinde Bonatz ve Eldem olan üç kişilik bir komisyon kurmuştu. Komisyon, süreyi kısaltmak için özgün projedeki üst kademenin kaldırılması ve bunun yerine alt kademedeki kolonatın bir miktar yükseltilmesi çaresini bulmuş ve bunu hükümete önermişti. Emin Onat’ın bu öneriyi kabul etmemesi o günün koşullarında Anıtkabir’in mimarlığını bırakması anlamına gelirdi. Halbuki bu büyük kompleksin, aslanlı yol, avlu, çevre yapıları, mezar odasının bulunduğu alt kat özgün projede olduğu gibi duruyordu. Onat belki rızası ile belki istemeyerek öneriyi kabul etmiş ve Anıtkabir tamamlanmıştı. 75 yıldır da Anıtkabir’in mimarı sıfatını ondan kimse alamadı.
Sedad Eldem’in kendi yapılarında ve ortak olarak yaptıklarında eskizlerini saklaması doğaldır. Eldem’in kendi adına geleceğe bırakacağı dokümanlar hakkındaki hassasiyeti, hatta eski yapıların orijinal çizimlerini bazı düzeltmelerle yeniden çizdirdiği biliniyor. Sedad Bey’in Emin Onat’ın eskizlerini de kendi arşivinde saklaması elbette düşünülemez.
Emin Onat’ın ise böyle bir hassasiyeti olmadığı, hatta vefatında bir arşivin bulunamadığı bilinmektedir. Çünkü o, zaten büyük idi, herhalde bunu da biliyordu.
Sedad Eldem öğrencilerini odasında birer birer kabul ederek projelerini eleştirirken, Emin Onat sınıfta her öğrencinin masasına oturarak ve her masayı sabahtan akşama dolaşarak tashihlerini yapar, eskizlerini de masada bırakırdı. Bu sırada bulunduğu masanın etrafına bir öğrenci kalabalığı toplanıp tashihlerini dinlerdi. Onat’tan ders aldığım iki yıl boyunca yüzlerce eskizini, nasıl yaratıcı çözümler getirdiğini gözlerimle gördüm.
Emin Onat, birini Orhan Arda, diğer ikisini Sedad Eldem ile gerçekleştirdiği üç büyük yapısını hiç yapılmamış saysak bile, iki köy enstitüsü, bir sanatoryum, Ankara Emniyet Sarayı, Sevda-Cenap And Evi gibi özgün bir Türk evi, Bursa Valikonağı, Moda’da iki güzel apartman, Göztepe’de Hazıp Bey Villası ve Moda Kulübü projesi gibi eserleriyle bile iyi mimar olduğu kanıtlamıştı.
Bence, Emin Onat’ın şanssızlığı iki büyük yapısını Sedad Eldem ile birlikte yapmış olmasındadır. Benim, Emin Onat’ın mimarlığı konusunu ikinci defa gündeme getirmemin nedeni, Sayın Tanyeli ile bir tartışmaya girmek değildir. Amacım, Emin Onat’ın saygın bir mimarlık tarihçimizin mimar olmadığı şeklindeki yanlış yargısına karşı çıkmaktır.
Bu yeni yazıma yer verdiği için Yapı Dergisi’ne de teşekkürlerimi sunuyorum.