San Francisco merkezli Form4 Architecture’ın bilimsel araştırmaların gelişim ve keşif süreçlerini metaforlaştırarak şekillendirdiği son tasarımı olan Curve İnovasyon ve Teknoloji Merkezi, dinamik mimarisiyle göze çarpıyor.

Kaliforniya’nın Palo Alto kentindeki Stanford Araştırma Parkı’nın içinde konumlanan dört ayrı yapı olarak organize edilen Innovation Curve İnovasyon ve Teknoloji Merkezi, metal malzemeden yapılmış dalgalı formuyla dikkat çekiyor. Bu eğrisel formun tepe ve çukur noktaları, bilimsel araştırmaların gelişim ve buluş sürecinin iniş ve çıkışlarının metaforik bir sembolü olarak düşünülmüş. Özellikle çevreye uyumlu ve sürdürülebilir mimari tasarımlar konusunda ödülleri olan Form4 Architecture mimarlık ofisi tarafından tasarlanan yapı, çevre dostu tasarımın kriterlerini belirleyen LEED’in  gelişmiş özellikleri olan “Platin” seviyeli sertifikasına sahip. Yapıda bilgisayar oyunları, çeviri yazılımları ve dijital buluşlar gibi konularda çalışan kullanıcalar için düşünülmüş özel tasarımlara da imza atılmış.

Dört binadan oluşan kompleksin cephelerinde yer alan inovasyonun diagramatik bir dışavurumu olan eğrisel detaylar, binaların içindeki yoğun, kapsamlı ve yenilikçi çalışmaların hatırlatıcısı olarak düşünülmüş.

Peyzaj elemanları ile desteklenen merkezi yeşil bir avlunun etrafında tasarlanan Curve İnovasyon ve Teknoloji Merkezi, avlunun içinden geçen yaya yolları ile çevresiyle olan ilişkisini sürdürürken, alanın ulaşılabilirliğini artırıyor. Strüktürel dayanıklılık göz önüne alınarak iki aşamada yapılan bu binaları hem fiziksel hem de fonksiyonel olarak iki kanada ayıran cam kübik hacimler oluşturulmuş. Bu lobi fonksiyonunu üstlenen, cam malzemeden oluşan hacim, binalar ile peyzaj alanlarındaki görsel devamlılığı sürdürürken, zemin malzemesindeki devamlılıkla birlikte kullanıcılara yönelim sağlıyor.

Girişin her iki yanında bulunan iki kata kadar yükselen metal dalgalı form, heykelsi bir geçit etkisi yaratarak girişi davetkâr bir şekilde tanımlıyor. Binanın dış cephesinde kullanılan derin saçaklar ile, buluşların roller-coaster gibi seyreden gelişim sürecini yansıtması amaçlanmış. Yerden iki kat yüksekliğe uzanan kavis, yaratıcığın en üst seviyeye çıktığı anı anlatırken, aşağılara doğru sakince geçiş yapan yatay bant, buluşların uygulama sürecini temsil ediyor. Bu çukur noktaları bir yandan da risk yönetimi, finansman ve karar alma gibi yönetim konularının zorluğuna atıfta bulunuyor. Böylece programın temelinde yer alan yaratıcı süreç, üç boyutlu olarak yapıya yansırken, metal ve camın birleşiminden doğan geleceğe aitlik hissi, makina estetiğinin yarattığı keskinlik, görsel geçirgenlik ve modern izler ile birleşerek araştırma merkezinin mimarisinin temelini oluşturuyor. Bu eğrisel formlu yüzeyler aynı zamanda çerçeve etkisi yaratarak iç mekânlarda kampüse bakan gözlem noktaları oluşturuyor.

Sembolik boyutunun yanında tasarımdaki kayda değer noktalardan biri de yapının elemanlarının bir araya gelmesindeki strüktürel detaylar olmuş. Yapıda kullanılan kavisli metal elemanlar ve dikey camlar, günün belli zamanlarında gölgeler yaratarak solar ısı kazanımını kontrol ederken kampüs hayatı ve teknoloji parkının fonksiyonları arasındaki görsel iletişimi de sürdürecek şeffaflığı sağlıyor.

Güneş ışığı kaynaklı ısı kontrolünün devamlılığını sağlayabilmek amacıyla, büyük cam açıklıklara yatay güneş kırıcılar eklenmiş. Aydınlatmaya olan ihtiyacın azatılması amacıyla tavanlara yerleştirilen solar kontrollü ışıklıklarla enerji tüketimi azaltılırken, LEED sertifikasına uygun sürdürülebilir mekanik araçlarla da binanın altyapısı destekleniyor. Mekanik güneş kırıcılar, yüksek performanslı soğuk çatılar, güneş panelleri, geri dönüşüm ve atık yönetimi altyapıları ve yerel üretim malzemeler kullanılarak binanın sürdürülebilir ve çevreye duyarlı olması sağlanmış.