Çağdaş ve Sürdürülebilir Ek Yapı Denemeleri: Müze Yapıları, ABD

Dr. Öğr. Üyesi Uğur Özcan
Mimar Büşra Korkmaz

Mimari üretimler, diğer insan yapıtı üretim çıktılarına karşın daha uzun ömürlüdürler. Tüm mekan üretimleri belirli bir amaca yönelik olarak tasarlanır. Tasarlanan yapı yerinde kalmaya devam etse de insan ihtiyaçları zaman geçtikçe değişmektedir. Bir devinim halinde olan sosyal yaşam ve sürekli değişkenlik gösteren ekonomi dünyası gibi, mimariyi etkileyen faktörler söz konusu olduğunda mevcut yapılar, günün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelebilirler. Böyle durumlarda, mevcut binaya ek yapı tasarlanması günümüzde sıklıkla başvurulan çözümlerdendir. İşlevselliğini kaybetmiş ve atıl durumda olan yapılar için tasarlanan bu çağdaş eklerle, mevcut yapıda işlev değişikliği sağlanarak yapının kullanışlı hale getirilmesi sağlanabileceği gibi bazı durumlarda söz konusu yapılar kullanılabilir durumda olmasına rağmen, kullanıcılar tarafından ek mekan gereksinimi duyulabilir. Her iki durumda da ek yapılar, değişen ve gelişen hayata sürdürülebilir bir çözüm sağlayabilmektedir. Bu çalışma kapsamında müze kavramı ve tarihçesi, ek yapı ihtiyacı ve tasarımı, ek yapı tasarımı ile sürdürülebilirliğin sağlanması konuları üzerinde durulmuş, Amerika’dan seçilen üç örnek üzerinden incelenmiştir. “Müze” oluşumunun gerçekleştirdiği işlevler ve bunları yerine getiriş biçimleri toplumsal yaşama paralel olarak sürekli değişmektedir. Müze işlevinin gerçekleştirdiği fiziksel yapı da bu değişime yanıt vermek üzere, yeni ve yeniden ele alınmaktadır (Kandemir & Uçar, 2016).

Müze Kavramı
Müze kelimesi, Yunanca, ilham perilerinin (muses) tapınağı olan “mouseion”dan gelmektedir. Genel olarak, müzecilik kavramının koleksiyonculuktan türeyerek oluştuğu tahmin edilmektedir. Eski Mısır ve Mezapotamya’da tapınak ve saraylarda bu tip koleksiyonların sergilendiği bilinmektedir. 18. yüzyıla dek, soyluların hazinelerini, imparatorların ganimetlerini sergilemesi kültürünün hakim olduğu müze anlayışı, 18. yüzyılda belirli şeylerin koleksiyonu olmaktan çok öte bir oluşum olarak algılanmaktadır (URL 1). Müze tanımı, 2007 yılında, Uluslararası Müzeler Komitesince (ICOM), “Toplumun ve gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye dair tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, bu malzemeleri toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kar düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurum.” olarak ifade edilmiştir (URL 2).

Bugün gelinen son durumu yansıtan bu tanım, 2007 yılında Viyana’da yapılan ICOM’un 21. Genel Konferansında benimsenerek, Uluslararası Müzeler Konseyi Tüzüğü’nde “ICOM Statutes’de” resmileştirilmiştir. Bu tanımın, ICOM tarafından 1974 yılında ortaya konularak, otuz yılı aşkın süredir kullanılan tanımı değiştirerek yerine geçtiği görülmektedir (Kandemir & Uçar, 2015).

Giebelhausen’a göre, “Müze, belirli bir amaç için inşa edilmiş bir strüktür olarak, nispeten yenidir. 19. yüzyılın ortalarından daha geriye tarihlenmemektedir. Bu yüzden sadece hapishanenin değil, biraz daha eski olan tren istasyonu ve alışveriş merkezlerinin çağdaşıdır. Bu görünürdeki rastlantısal karşılaştırmalar müze için soyut miras ve kentsel modernite oluşumu içerisindeki rolünü gösteren bir bağlam oluşturmaktadır. Bunlar ayrıca, yan yanalığın doğasındaki gerginliği açığa çıkarmaktadır; müze kutsal ve de pervasızca modern olan bir mekandır.” (Kandemir & Uçar, 2015).

Geçmişte müze denildiğinde, yalnızca arkeoloji müzeleri düşünülmekteydi. Fakat müze kavramı bununla sınırlı değildir. Çağdaş müzecilik alanındaki araştırmalar ve yenilikler, müzeye olan bakış açısını da değiştirmiştir. Günümüzde teknolojinin ve müze ziyaretçilerinin değişen beklentilerinin de etkisiyle, daha önce olmadığı kadar, mekanlarda yaratıcılığa ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, müze tasarımı yapılırken tasarımcının bu beklentileri karşılayacak arayışlara girmesi beklenmektedir. Boş bir alanda yapılacak yeni bir müze binası tasarlayacak olan mimar için, çözüme ulaşmak görece daha kolay olabilmektedir. Fakat, halihazırda kullanımına devam edilen bir müzeyi genişletme amacıyla, ek yapı tasarlanması ihtiyacı halinde, hem mevcut yapının bağlamdaki yerine, hem de çağdaş müze anlayışına uygun bir çözüm bulmak gerekmektedir.

Geleneksel müzecilik kavramı; arama, toplama, koruma, bakımını yapma ve sergileme anlayışını taşımaktaydı. Fakat günümüzde modern müzecilik anlayışı, tüm bu amaçlara ek olarak iletişim kurma, eğitme ve öğretme esasına dayanan; daha etkin, dinamik, etkileşimci ve katılımcı bir bakış açısı içermektedir (URL 2). İlk kez kurgulanmaya başlandığı 18. yüzyıl sonları için bile oldukça “modern” bir işleve ve kurumsal bir yapıya sahip olan müze yapıları, geçmişten gelen, belki kısmen ölmüş olarak tanımlanan nesnelerin ev sahibi olarak görülseler de son dönem müzecilik anlayışı sayesinde, yepyeni bir kültürel iletişim aracı olarak görülmeye başlanmışlardır (Ayaokur & Yılmaz, 2014). Özellikle de çağdaş müzecilik anlayışı neticesinde, etkileşimli müzecilik denen olgu ile birlikte, müze içerisindeki eserlerin sergilenmesinin yanı sıra müzenin kendisinin de sergilenmesi söz konusu olmaktadır. Müze işlevinin yanı sıra atölyeler, kütüphane ve eğitim birimleri, kafe ve restoranlar, kitapçı ve satış birimleri ile içeriği zenginleştirilen müze yapılarının dolaylı olarak plan tipolojileri de gelişmek durumunda kalmıştır. Bir zamanlar yalnızca arkeoloji müzeleriyle sınırlı kalmış olan içerik, bu değişimler neticesinde başkalaşım göstermiştir. Sanat müzeleri, tarih müzeleri, bilim müzeleri, kişisel sergilerden oluşan müzeler gibi farklı biçim, içerik, yaklaşım ve görünümlere sahip müze olgusu, yeni nesil sergileme mekanları, anlatı ve sunum biçimleri sayesinde çoğullaşan ve çeşitlenen bir semantik yapı kazanmaktadır (Karadeniz, 2015). Belirli bir tema üzerine tasarlanmış müzeler, toplumun her kesiminden kişilerin gidip gezmek istediği, bilgi alışverişine olanak sağlayan ve kültürel bir ortam oluşturan, yeni birer toplumsal öğrenme mekanlarına dönüşmektedirler.

Ek Yapı Tasarımı
Mimari yapılar, insan ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmektedir. Uzun yıllar kullanımına devam eden yapılar, inşa edildiği dönemde yeterli fonksiyonelliğe sahip olsalar da zaman geçtikçe farklı gereksinimler ortaya çıkabilmektedir. Özellikle müze gibi belirli bir amaç için inşa edilmiş olan yapılarda, tasarım aşamasında yapı esnek mekanlara sahip olacak şekilde tasarlanmadığında, yıllar sonra ek mekan ihtiyacıyla karşılaşılması olağan bir durumdur.
Katılım, varoluşsal bir durumdur. Tüm insanlık boyunca gelişen sosyal hayatın da bir parçası olarak, farklı düzeylerde sürekli kendini tekrarlayarak ve yenileyerek gerçekleşebilir. Bireyin katılımı, çeşitli şekillerde çevresi ile kurduğu ilişkiler bütünüdür. Bir şeyin parçası olmanın, güçlü ya da zayıf, görünür ya da soyut bir şekilde, bir durum ile kurulan bağın göstergesi olabilir (Kızmaz & Koş, 2015).

Değişen müze kavramı neticesinde oluşan çağdaş müzecilik anlayışı doğrultusunda, müze yapılarının plan tipolojileri gelişmek ve dönüşmek durumunda kalmıştır. Tüm bunlar sonucunda, yapıldıktan sonra uzun yıllar boyunca ayakta duran ve işlevini sürdüren müze yapılarının değişen sosyal hayatın bir neticesi olarak, müze kültürünün de değişmesi ile yapıların farklılaşması gerekliliği görülmektedir. Ek yapı ihtiyacının doğmasının bazı sebepleri; mekanın yetersiz kalması, ayrı planlanmış birimlerin birbirlerine bağlanmasının kullanıcılar tarafından talep edilmesi, teknik birim yetersizliği, yapı strüktürünün desteğe ihtiyaç duyması, yapının zamanla yıpranan bölümlerinin yenilenme gereği duyulması ve benzeri şeklinde sıralanabilir.

Özellikle müze yapıları üzerinden incelendiğinde, çağdaş müze kavramının en önemli yeniliklerinden biri olan geçici sergiler, müzeler tarafından yılda birkaç kez açılmaktadır. Bu sergiler için gerekli mekan ve altyapının geliştirilmesi gerekmektedir. Doğal olarak da sergi salonlarının gerek mimari, gerek teknik, gerekse iklimlendirme olarak bu geçici sergilere uygun olması gerekmektedir (Okan, 2015). Yapıldığı dönemde bu durumun öngörülerek tasarımda yer edinmediği müze yapılarında, ek yapı tasarımı, sürdürülebilir bir çözüm olmaktadır.

Yeni inşa edilen her yapı, doğal çevreye zarar vermektedir. Mevcut yapı stokunun korunması ve günün getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda, ek yapılarla, mevcut yapının işlevselliğinin sağlanması ile önemli miktarda enerji ve kaynak korunumu sağlanabilmektedir (Aydın & Okuyucu, 2009).

Zamanla farklı ihtiyaçların gün yüzüne çıktığı müze yapılarında, mekan kalitesinin sağlanabilmesi için ek birim tasarımı söz konusu olmaktadır. Örnekler incelendiğinde, bu ek birimlerin tasarlanmasında genel olarak iki farklı yol izlendiği görülmektedir. Birinci yöntemde, yapılacak ek mevcut yapıyla uyumlu, kendini fazla belli etmeyecek şekilde inşa edilmektedir. İkinci yöntemde ise ek yapılar, hangi dönemde yapıldığı belli olacak şekilde, o günün yapı malzemesi ve teknikleriyle inşa edilmektedir. İnşa edilen bu ek, mevcut yapının üslup özelliklerine zıt düşecek şekilde tasarlanarak, yapının sonradan eklemlendiği, özellikle vurgulanmak istenmektedir. Zıtlık ilkesi üzerine inşa edilmesi ve birimler arasındaki farkın kolayca okunabilirliği, yapının algılanabilirliğini artırmaktadır. Anıtsal özelliği olan tarihi yapılara ek yapımı söz konusu olduğunda, kullanılacak malzemelerin hafif olması, fazladan yüke sebebiyet vermemesi ve gerektiğinde sökülebilir olması dikkat edilmesi gereken konulardan başlıcaları olarak kabul edilmektedir.

Sürdürülebilir Ek Yapı Tasarımı

Yapılı çevre ile doğa arasında oldukça karmaşık bir etkileşim söz konusudur. Çünkü binalar, diğer birçok insan üretimi malzemeden daha uzun bir kullanım ömrüne sahip olmaktadır. Bunun yanı sıra binaların programlama aşamasından başlayıp tasarım, yapım, kullanım, bakım ve yıkım/yeniden kullanım aşamaları süresince doğa ile etkileşimi devam etmektedir (Özmehmet, 2007). Binalar sadece kullanıcılarına değil, tüm yakın çevresine, hatta tüm dünyaya karşı sorumludur. Kısa vadede düşünülmemeli, uzun vadede ekolojik dengelere olan etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Sürdürülebilir binalar, son yıllarda doğal kaynakların tükenmesi konusu gündeme geldikçe çok daha fazla konuşulur hale gelmiştir. Sürdürülebilir mimarlık konusu üç ana başlık üzerinden gelişmektedir; ekolojik sürdürülebilirlik, ekonomik sürdürülebilirlik, sosyal ve kültürel sürdürülebilirlik. Bu temel başlıklar, alt başlıklar ile çeşitlenmektedir. Bir binayı sürdürülebilir olarak değerlendirebilmemiz için bina programının oluşturulma aşamasından başlayıp gelecekteki kullanımı, bina ömrü ve binanın yıkım ve yeniden kullanım sürecini de içeren, uzun vadeli bir düşünce ve eylem felsefesi barındırması gerekir, denilebilmektedir (Özmehmet, 2007). Yeni tasarlanacak yapıların bu hedefler doğrultusunda tasarlanmasıyla, sürdürülebilir mimari eserler elde edilebileceği gibi, mevcut yapıların günümüz şartlarına uygun hale getirilmesi ve işlevselliğinin devam ettirilmesi de sürdürülebilir mimari uygulamalarının bir çeşididir.

Sürdürülebilir Ek Yapı Çözümleri ve Amerika’dan Örnekler
Amerika kıtasının 15. yüzyılın sonlarında Kristof Kolomb tarafından keşfedilmesinden önce bu topraklarda Kızılderililer yaşamaktaydı. Keşfin ardından birçok Avrupa ülkesi bu bölgede sömürgeler kurmuştur. Bunlardan başlıcaları İspanya, Fransa ve Britanya gibi ülkeler olmak üzere Hollanda, İsveç ve Portekiz’in de bu ülkeler arasında yer aldığı bilinmektedir. Bu sömürgeler arasında Britanya’ya ait On Üç Koloni de yer almaktaydı. Günümüzdeki Amerika Birleşik Devletleri 18. yüzyılda Britanya İmparatorluğu’na ait bu sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanması sonucu oluşmuştur (Url 3).

ABD doğal kaynaklarının zenginliği, genç ve dinamik bir insan gücüne sahip olması sayesinde 19. yüzyıl boyunca hızlı şekilde sanayileşen bir devlet olmuştur. Yaşanan iç savaş ülkeyi parçalanma tehdidiyle karşı karşıya bıraksa da başarılı bir şekilde sonuçlanmış ve Amerika Birleşik Devletleri tekrar hızlı bir gelişme dönemine girmiştir. 20. yüzyıl başlarında çıkan Birinci Dünya Savaşı’nda büyük rol oynayan ABD, İkinci Dünya Savaşı’nda da büyük bir başarı kazandıktan sonra bir süper güç haline gelmiştir (URL 3).

Amerika’daki yerleşimin, diğer bölgelere kıyasla daha yeni olması sebebiyle, kurulduğu dönemde şehirler, şehir planı yapılarak, kullanıcıların tüm ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde oluşturulmuştur. Bu sebeple birçok yapı, işlevini günümüzde de sürdürebilmektedir. Tarihinin görece çok eskiye dayanmaması, kültürün ve kullanıcı profilinin büyük oranda değişikliğe maruz kalmaması gibi sebeplerle, çoğunlukla, Amerika’daki yapılarda işlev değişikliğine gidilmesine ihtiyaç duyulmamıştır denilebilmektedir. Buna rağmen yapıların yetersiz kaldığı durumlarda, ek birimlere ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin müze olarak inşa edilmiş ve hala müze işlevini sürdüren yapılarda, koleksiyonların büyümesiyle yaşanan mekan sorununa bir çözüm olarak, müzeye ek olacak yeni bir birim tasarlanması söz konusu olmaktadır. Soruna, sürdürülebilir bir cevap olan bu yöntem, diğer ülkelerde olduğu gibi Amerika’da da sıkça tercih edilmektedir.

Saint Louis Sanat Müzesi, Missouri, MO
Saint Louis Sanat Müzesi, en kapsamlı sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapmaktadır. Özgün ana bina, 1904 yılında Cass Gilbert tarafından, St. Louis Dünya Fuarı için, sergi pavyonu olarak tasarlanmıştır. Yapıldıktan beş yıl sonra, Şehir Sanat Müzesi olarak kullanılmaya başlanan müze, 1950 yılında oditoryum eklendikten sonra, 1972 yılında Saint Louis Sanat Müzesi ismini almıştır. 1980 yılında idari birimler ve 1985 yılında yeraltına eklenen koruma departmanıyla hizmet verecek mekanlar eklenmiştir. Sergi salonu ve kanatlar da zaman içerisinde yenilenmiş ve genişleyen koleksiyon sebebiyle, müzenin büyütülmesi ihtiyacının kaçınılmaz olduğu görülmüştür. David Chipperfield tarafından, doğu kanadına eklenen yeni bina, topoğrafya göz önüne alınarak şekillendirilmiş ve eski yapıyla arasındaki geçişi kolaylaştırmak adına döşeme seviyesi eşit tutularak tasarlanmıştır. Bu ek yapı, hem geçici sergilere hem de modern koleksiyonlara mekan sağlamaktadır. Cass Gilbert’ın tasarımındaki Neo-Klasik unsurlara karşın, Chipperfield’ın tasarımında zarif ve modern bir ifadeye yer verdiği görülmektedir (URL 4).

Doğu Binası’nın öne çıkan tasarım özelliği, beyaz betondan yapılmış yenilikçi tavan kaplamasıdır. Tavanda bulunan 698 kutu, galerilere bol miktarda ve aynı zamanda kontrollü bir doğal ışık sağlamak amacıyla pencereli olma özelliğine sahiptir (URL 4). Müze satış mağazası ve yemek alanı gibi hizmet alanlarını da içerisinde barındıran ek yapı, çatıda kullanılan kaset döşeme sayesinde “grid” modüllerine göre iç duvarlarda harekete izin vermektedir. Bu sayede sergi alanları için esnek ve sürdürülebilir mekanlar sağlanmaktadır (URL 6).

Boston Güzel Sanatlar Müzesi, Massachusetts, MA
1870 yılında kurulan Güzel Sanatlar Müzesi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük sanat müzelerinden biridir ve her yıl bir milyondan fazla kişi tarafından ziyaret edilen, dünyanın en iyi müzeleri arasında yer almaktadır. Ziyaretçi sayısının ve koleksiyonunun giderek artması sonucunda müze, 1909 yılında yeni binasına, günümüzdeki Huntington Meydanı’ndaki yerine taşınmıştır (URL 8). Bunun yanı sıra zaman içerisinde büyümeye devam eden koleksiyonu ve gelen ziyaretçi sayısının artışı, müze yönetimini büyük ölçüde zorlamış, dolayısıyla da ek yapı tasarlanarak, müze binasını daha açık ve erişilebilir hale getirmek amaçlanmıştır (URL 9).

Mimar Guy Lowell tarafından tasarlanan eski bina, Beaux-Arts planına dayanmaktadır. Tasarlanan yeni yapıda zamanla kaybedilen özgün plandaki mantık korunarak yapının merkezi ekseni ve ana girişle birlikte yanındaki parkla olan bağlantısını da canlandırmak amacıyla bir hat çizilmesi, ziyaretçi turlarının başlamasını sağlayan yeni bir nokta oluşturulmasını sağlamıştır.

2010 yılında “Foster and Partners” tarafından, mevcut binanın iki ana pavyonu arasına yerleştirilmiş olan ek bina, dört katlıdır ve müzenin sergi alanlarını önemli ölçüde artırmaktadır. “Amerika Sanatı Kanadı” olarak isimlendirilen ek yapıda, Amerika kıtasının en önemli eserleri müze ziyaretçileri ile buluşturulmaktadır (URL 8).

İç mekanda oluşturulmuş olan avlu doğal olarak aydınlatılırken galeri bölümleri enerji verimli olması açısından, gelişmiş iklim kontrolüne sahiptir (URL 12).

Kimbell Sanat Müzesi, Texas (TX)
1972 yılında Louis Kahn tarafından tasarlanan asıl müze binası, zamanla müze koleksiyonunun büyümesi sonucunda mekan yetersizliği sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Güçlü ve dingin tasarımıyla ön plana çıkan mevcut müze binasına eklemlenmek yerine, yeni binanın müzenin önünde bulunan boş alana yapılmasına karar verilmiştir. Louis Kahn’ın tasarımı, birbirine bağlı 6 sergi mekanından oluşmaktadır. Bu mekanların en dikkat çeken unsuru ise üst örtüsü olan tonoz formudur (URL 13).

Yapının bu dikkat çeken çatı örtüsünün en önemli detayı, tonozların kilit noktasındaki açıklıklardan yayılan doğal ışıktır. Buradaki gün ışığı ve eklenen yapay ışık kaynaklarıyla birlikte, sergi alanlarına ışığın homojen bir şekilde dağılması sağlanmaktadır (URL 13). Kahn, tasarımlarında doğal ışığı adeta bir mimari yapı elemanı gibi kullanmaktadır. Bu projesinde de gün ışığı, yapıya karakter kazandıran en önemli unsurlardan bir tanesidir denilebilmektedir.

Yeni tasarlanacak yapının mimarı olan Renzo Piano, Kahn’ın mevcut müze yapısını ezmeden, onunla tevazu ile ilişki kurabilen bir kütle tasarlamıştır. Kahn’ın tasarımına benzer bir yaklaşım, Piano’nun tasarımında da görülmektedir (URL 17). Yeni yapı, Kahn binasının batı cephesine bakmaktadır ve mevcut müzeye göre yükseklik, plan ve oryantasyon bakımından benzerlik göstermektedir. Kullanılacak kiriş ölçülerinin mevcut yapıyla aynı olmasına özen gösterilmiştir. Bu sayede, ritmik görünüm devam ettirilerek cepheye yansıtılmıştır. Galeri tavanlarından gelen gün ışığı, Kahn’ın tasarımındakine benzer şekilde, ahşap kirişler arasında gerilmiş membran, cam ve alüminyum panjur tabakaları ile kontrol edilmekte ve böylece iç mekan aydınlatılmaktadır.

2013 yılında eklenen yeni bina, tekrarlanabilir ve genişletilebilir formuyla daha eklemlidir. Bu sayede ana giriş mekanı ve sergi alanları, bu iki birim arasında oluşan avlu, hizmet birimleri ve alt katta bulunan konser salonunu bünyesinde barındırmaktadır. İki yapı ilk bakışta birbiriyle çok benzer gözükse de detaylarda oldukça farklılık göstermektedir. Renzo Piano’nun ek binayı tasarlarken aldığı tasarım kararları doğrultusunda, Kahn’ın tasarımı ile Piano’nun tasarımı arasında, birbiriyle uyumlu olduğu kadar detaylarda kendi özgünlüklerini de barındıran iki ayrı tasarım görülebilmektedir.

Sonuç
Günümüzde, toplumsal öğrenme mekanları haline gelmiş olan müze anlayışı neticesinde, mevcut müze yapıları günün ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda olabilmektedir. Bu durumda yapılan ek binalar sayesinde, mevcut yapıların işlevselliğini devam ettirebilmek mümkündür. Özellikle müze yapısı gibi, çok geniş bir kullanıcı profiline hitap eden yapılarda, gün geçtikçe müze içerisindeki koleksiyonun genişlemesi sebebiyle, daha fazla mekana ihtiyaç duyulması, sıkça karşılaşılan sorunlardandır. Ek yapı tasarımı ile mevcut yapıların sürdürülebilirliği sağlanırken kentsel dokuya eklemlenmesiyle kullanıcılarla kuracağı ilişkinin başarısı ön plana çıkmaktadır. Halihazırda kullanımına devam edilen bir yapının, alışkanlık edinmiş olan ziyaretçilerine, eski ve yeniyi bir araya getirerek yeni fırsatlar sunuyor olmasının müzenin karakterine bir heyecan kattığı söylenebilir.

Tasarlanan bu yeni eklerdeki malzeme özellikleri, mevcut yapıda kullanılmış olan malzemelerle benzer özellikte olabileceği gibi, tamamen karşıt bir etki bırakmak amacıyla, eski malzemenin doğasına zıt düşecek şekilde de kullanılabilmektedir. Dolayısıyla, malzeme ve form seçimi, tasarımcının bırakmak istediği etkiye göre şekillenmektedir. Ek yapıların, mevcut yapıya bitişik tasarlandığı Saint Louis Sanat Müzesi örneğine karşın, birbirinden bağımsız, fakat bir bütün şeklinde yorumlanabilen Kimbell Sanat Müzesi gibi örnekler de ek yapı başlığı altında incelenebilmektedir.

Tüm bu ek yapılarla genişletilen ya da desteklenen müze yapıları incelendiğinde, eklemlenen tasarımların söz konusu mevcut yapıya göre değerlendirildiği ve tasarımda imzası olan mimara göre şekillendiği gözlemlenmektedir. Ek yapı tasarımları, genel olarak kabul görmüş belli başlı kriterler dikkate alınarak yapılsa da tasarımların her biri kendine özgü özellikler barındırmaktadır.

Yine bu üç örnek üzerinden de görülebileceği gibi, özellikle “star mimar” diye tabir edilen mimarların ek yapı tasarımı konusunda ön plana çıktıkları gözlemlenmektedir. Bu durum, kentin imajında önemli bir yere sahip olan müzelere gelecek olan ziyaretçilerin, müzedeki eserleri görmek istemesinin yanı sıra müze yapısını da görmek isteyecekleri düşüncesini akla getirmektedir. Çünkü, mimari eserleri ile kentleri markalaştıran “star mimar”lar sayesinde, ziyaretçiler için müze içerisindeki koleksiyonun değeri olduğu kadar, müze yapısının kendisinin de görülmeye değer olması, söz konusu şehir için önemli bir nitelik olmaktadır.

Kaynaklar
•Açıcı, F., Faiz, S. (2019). “Tarihi Çevrede Yeni Yapı Tasarımı ve Daniel Libeskind”, Conference: International Black Sea Costline Countries Symposium-II, 20-22 Haziran 2019, Samsun: Iksad Publishing House, s. 190-200.
•Artun, A.(2006). Tarih Sahneleri- Sanat Müzeleri 1: Müze ve Modernlik, İstanbul: İletişim Yayınları.
•Ayaokur. A., Yılmaz, B. (2014). “Bilgi Olarak Müze Nesnesi ve Bilgi Merkezi Olarak Müze”, Uluslararası Kültürel Mirasın ve Kültürel Bellek Kurumlarının Yönetimi Kongresi, 2014, Unak, Urla.
•Aydın, D., Okuyucu, S. E. (2009). “Yeniden Kullanıma Adaptasyon ve Sosyo-Kültürel Sürdürülebilirlik Bağlamında Afyonkarahisar Millet Hamamının Değerlendirilmesi”, Megaron, 4 c., C: I, s. 1-14.
•Ekim, D. (2004). “Sürdürülebilirlik Kavramı ve Mimari Form Üzerindeki Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul.
•Eren, Ö., Zakar, L. (2019). “Tarihi Binalara Ek Yapımında Birleşim Tipolojisi”, Yapı Dergisi, 450, s. 52-61.
•Gazi, A., Boduroğlu, E. (2015). “İşlev Değişikliğinin Tarihi Yapılar Üzerine Etkileri: Alsancak Levanten Evleri Örneği”, Megaron, 10 (1), s. 57-69.
•Kandemir, Ö., Uçar, Ö. (2015). “Değişen Müze Kavramı ve Çağdaş Müze Mekanlarının Oluşturulmasına Yönelik Tasarım Girdileri”, Sanat & Tasarım Dergisi, XVII, 18-47.
•Karadeniz, C. (2015). “Çağdaş Müze ve Kültürel Çeşitlilik: Arkeoloji Müzesi Uzmanlarının Kültürel Çeşitliliğe Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.
•Karslı, U. T., Aytıs, S. (2018). “Eski Kabuk Yeni İşlev: Yeniden Kullanıma Adaptasyon”, Yapı Dergisi, 435, s. 46-52.
•Kızmaz, K., Koş, F.(2015). “Esneklik Kavramında Kullanıcı Katılımının Önemi ve Güncel Yaklaşımlar”, Beykent Üniversitesi Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, 8, s. 111-142.
•Okan, B. (2015). “Günümüzde Müzecilik Anlayışı”, Anadolu Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, Sayı: 9, s.188-198.
•Özmehmet, E. (2007). “Avrupa ve Türkiye’deki Sürdürülebilir Mimarlık Anlayışına Eleştirel Bir Bakış”, Journal of Yasar University, 2, s.809-826.
•Toy, B. (2019). “Mimarlıkta Eski ve Yeninin Diyaloğu”, Yapı Dergisi, 450, s.36-51.
•Zeren, M. T. (2010). Tarihi Çevrede Yeni Ek ve Yeni Yapı Olgusu, İstanbul: Yalın Yayıncılık.
URL 1: https://www.tarihlisanat.com/muze-nedir-tanimi-tarihcesi/, E.t:07.01.2020
URL 2: http://mmkd.org.tr/zamanin-mekanlari-muzeler/, E.t:13.11.2019
URL 3: https://www.academia.edu/30718771/ABD_TARİHİ.pdf, E.t:13.11.2019
URL 4: https://www.dezeen.com/2013/02/28/saint-louis-art-museum-east-building-by-david-chipperfield/, E.t:12.11.2019
URL 5: http://fromonebackyardtoanother.com/filter/architecture/Saint-Louis-Art-Museum-David-Chipperfield, E.t:08.01.2020
URL 6: http://www.arkitera.com/proje/saint-louis-sanat-muzesi-ek-yapisi, E.t:23.11.2019
URL 7: https://www.arkitera.com/haber/muzeyse-isim-belli-david-chipperfield/,E.t:17Nisan2020
URL 8: https://artlog.art50.net/tr/50-muze/boston-guzel-sanatlar-muzesi/, E.t:07.01.2020
URL 9: https://www.fosterandpartners.com/projects/museum-of-fine-arts/, E.t:13.01.2019
URL 10: https://www.archdaily.com/91885/art-of-americas-wing-at-the-museum-of-fine-arts-boston-foster-partners/501313cd28ba0d0658000f3c-art-of-americas-wing-at-the-museum-of-fine-arts-boston-foster-partners-photo?next_project=no, E.t:15.03.2020
URL 11: https://anotherangle.eu/posts/the-art-of-the-americas-wing-at-the-boston-museum-of-fine-arts-by-fosters-partners/, E.t:08.01.2020
URL 12: Art of Americas Wing at the Museum of Fine Arts, Boston / Foster + Partners, https://www.archdaily.com/91885/art-of-americas-wing-at-the-museum-of-fine-arts-boston-foster-partners, E.t:23.11.2019
URL 13: Beton ve Işık Arasındaki Diyalog, http://www.arkitera.com/gorus/beton-ve-isik-arasindaki-diyalog/, E.t:23.11.2019
URL 14: https://www.kimbellart.org/content/first-class-history-kimbell-art-museum, E.t:08.01.2020
URL 15: https://issuu.com/jonp91/docs/kimbell_case_study/6, E.t:15.03.2020
URL 16: https://www.inexhibit.com/mymuseum/kimbell-art-museum-fort-worth-texas-kahn-piano/, E.t:15.04.2020
URL 17: https://www.dezeen.com/2013/11/20/renzo-piano-completes-extension-to-louis-kahns-kimbell-art-museum/, E.t:13.11.2019
URL 18: https://www.kimbellart.org/art-architecture/architecture/renzo-piano-pavilion, E.t:15.03.2020
URL 19: https://www.archdaily.com/448735/renzo-piano-pavilion-at-kimbell-art-museum-renzo-piano-kendall-heaton-associates/5721db78e58eceb424000008-renzo-piano-pavilion-at-kimbell-art-museum-renzo-piano-kendall-heaton-associates-renzo-pianos-sketch?next_project=no, E.t:15.03.2020