“Bozkırkurdu” Romanında Mekan ve Anlam
Prof. Dr. Dicle Aydın
Şair ve ressam olan Hermann Hesse, aynı zamanda edebiyat ve sanat aracılığıyla hayatı anlamlandırmaya çalışan ve yazarlığı ön planda olan bir sanatçıdır. 1877 yılında Almanya’da doğan Hesse, Bozkırkurdu romanını iki dünya savaşı arasında, 1927 yılında yazmıştır. Modern dünyanın yıpratıcı, ezici, yok edici etkileri ile mücadele edebilmek için kişinin öz benliğini, yeterli ve etkin olma duygusunu geliştirmesi görüşünü benimseyen Hesse, romanlarında da bu durumu ön plana çıkarır. Romanlarındaki karakterler iç dünyalarında hesaplaşmalar yaşayan karakterlerdir.
Hesse’nin Bozkırkurdu romanındaki ana karakter Harry Haller de, psikolojik karakter analizleriyle karşımıza çıkmakta ve aynı zamanda otobiyografik özellikler taşımaktadır. Eserde Hesse’nin kişisel düşünceleri, ruhsal çözümlemeyle, parçalı bir roman niteliğinde ele alınmakta ve kendisine oda kiraladığı evin sahibinin yeğeni tarafından rivayet edilen bir önsöz ile başlamaktadır. Bir pansiyonda oda kiralamak isteyen Harry Haller – Bozkırkurdu, düzenli bir yaşam süren, önceleri Harry’den hoşlanmayan ancak sonrasında onunla bir bağ kuran pansiyon sahibi bayanın yeğeninin tanıtım ve gözlemleriyle aktarılmaktadır. Sonrasında ikinci anlatım, ana karakter Harry tarafından devam etmektedir. Harry’nin gündelik yaşamı, düşündükleri, hissettikleri, yabancılıkları, hayata ve burjuvaziye ilişkin görüşleri bu bölümde ana karakterin ağzından okuyucuya sunulmaktadır. “Bozkırkurdu Üzerine İnceleme” başlığı altında üçüncü bir ağızdan Harry’nin analizi, intiharı düşünen bir insanın ne yaşayabilmesi, ne ölebilmesi, izole bir hayatta çoklu ruh hallerinin değişimi üzerinden aktarılmaktadır. Son bölümde roman, yeniden ana karakterin anlatımıyla, yeni arkadaşlıkları ile hayatın anlamını arayışı ve bir anlamda kendine gelişiyle devam etmektedir.
Bozkırkurdu, mekana ve karaktere dair ne varsa okuyucunun zihninde resimler çizmekte, kişilik özelliklerini mekan ile örtüştürerek tasvir etmektedir. Zaman (geçmiş, dün, bugün), mekan (yaşanan, hayal edilen, algılanan, zihinde var olan) ve kullanıcı (kişilik, karakter, değer yargıları, algı, ruh hali), edebiyat ve mimarlığın kesişim noktaları olarak eserde var olmaktadır. Eserin önemli karakteri Harry Haller, yalnızlığı derin bir şekilde hisseden ve var olmanın anlamını arayan bir bireyi temsil etmektedir. İçinde barındırdığı iki ruhun karakteri [i.“canavar/kurt” (vahşet isteği ve soyutlanma), ii. “insan” (kültür, toplum ve aşk)], gördüğü, deneyimlediği, algıladığı mekanların anlamları ve nitelikleri ile bütünleştirilerek, ruhsal derin tahlillerle, okuyucuya aktarılmaktadır.
Romana ilişkin olarak birçok analiz yapılmış, bedenin tek, ruhun çok olduğu, “ben”in parçalanmışlığı olarak ele alınan temanın, Hermann Hesse’nin “Bozkırkurdu” romanında nasıl aktarıldığı birkaç edebi kritikte yer almıştır. Eserin, mekanın algısı ve anlamının Harry Haller’in karakteri, iç dünyası, duygu ve düşünceleri ile birlikte okuyucuya nasıl aktarıldığı ise bu metnin konusunu oluşturmaktadır. Bozkırkurdu’nda sıradan bir mekan tasviri yapılmış gibi görünse de mekanın kullanıcı ile örtüştürülmesi, kullanıcı-mekan ilişkisinin tasvirlerle yansıması, mimarlık alanına katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada romanın kısmen özeti ile birlikte mekana dair durumlara yer verilerek, yorumlarla zenginleştirilmiş bir anlatım benimsenmiştir.
Bozkırkurdu, yaklaşık elli yaşlarında, sert bir profile sahip olan, boylu poslu olmayan ama yürüyüşü ve başını havada tutuşuyla öyle görünen, temiz, düzgün ama özensiz giyinen, yalnız ve sağlık problemleri olan bir bireyin hikayesidir. Eserde bu tanımlamalar pansiyon sahibinin yeğeni tarafından yapılmaktadır.
Roman, bir anlamda göçebe ve kendine ait olmayan bir hayat yaşayan Bozkırkurdu’nun geçici barınma amacıyla çatı katıyla birlikte üç kattan oluşan, üç ailenin yaşadığı bir pansiyonun iki odasını kiralamak istemesiyle başlamaktadır. İpini çekip cam kapıdan çıngırağı çalarak girilen evin, giriş holü loştur. İlk algıladığı, merdiven, duvarlar, pencereler, merdiven boşluğundaki eski ve yüksek dolaplardır. Evin çok güzel koktuğu Harry tarafından vurgulanmaktadır. Pansiyon sahibinin, “bizim ev temizlik kokuyor, düzen kokuyor, güler yüzlü ve dürüst bir yaşam kokuyor. Çoktan beri bundan yoksun kalmış belli ki, bunları arayan bir hali var” tanımlaması, mekanın soyut varlığı, mekanın anlamı, algılanması, kullanıcı karakterinin mekan üzerinden okunuşuna bir anlamda vurgu yapmakta, hayatı ve yaşantıyı anlatmaktadır. Birkaç gün sonra eve gelen Harry’nin eşyaları da yeğende anlamlar oluşturmuş, yaşamına dair çıkarımlarda bulunmasına sebep olmuştur. “Güzel deri valiz bende olumlu bir izlenim bıraktı. Büyük yassı gardrop bavul ise gerilerde kalmış uzun seyahatleri çağrıştırıyordu. En azından üzerine denizaşırı ülkelerin de aralarında bulunduğu değişik yerlerdeki otellerin ve nakliyat şirketlerinin sararmış etiketleri yapıştırılmıştı.” ifadeleri ile karakterin birçok yer gören, devingen bir yaşam süren, farklı yerlerde geçici olarak barındığı vurgulanmaktadır. Bavullar dışında bahsi geçen kitap sandığı, Harry’nin gezgin karakterinin yanı sıra aydın bir birey olduğunu da ortaya koymaktadır. Metinde betimlenen her bir eşya yalnızlık kokan, göçebe yaşamın izlerini taşımaktadır.
Romanın ana karakterinin ağzından aktarılan Harry’nin notları, diğerleri gibi sıradan olan bir günün anlatımıyla başlamaktadır. Geçmişte yaşadığı sıkıntıları, bunalımları, rezil günleri, hasta “ben” de doruk noktasına ulaşan içindeki boşluğu, şu anda yaşadığı sıradan ve yarımlıklarla dolu günlerle kıyaslayarak şükredilmesi ve hoşnut olunması gerektiğini düşünse de, bu durumun kendisi de Harry’de katlanılamaz bir hal oluşturmuştur.
Huzuru ve huzursuzluğu yaşadığı, uzun uzun düşüncelere daldığı, gözlemler yaptığı mekanlara ilişkin tanımlamaları, Harry’nin ruh haliyle örtüşmektedir. Çatı katında konaklamaya başladığı evi yabancı konut olarak tanımlamaktadır. Çünkü iç dünyası bu ortama yabancıdır. Bu yabancı konutun ovulup fırçalanarak pislikten arındırılmış merdivenleri, burjuva havası hissettirmektedir. Küçük burjuva dünyasından nefret eden Bozkırkurdu, her zaman gerçek burjuva evlerinde kalmayı da tercih etmektedir. Son derece sıkıcı, kusursuz ve alabildiğine bakımlı olarak tanımladığı küçük burjuva evine, çocukluk günlerinden kaynaklanan duygusal bir bağ hissetmektedir. Hafızasında, belleğinde deneyimlediği ve yurt-yuva özlemini çağrıştıran bu küçük konut, Harry Haller’ı özlediği ortama götürmektedir.
Yalnızlık içinde geçen, sevgiden yoksun, telaşlı, baştan aşağı dağınık yaşamı ve burjuva ortamı, aslında taban tabana karşıttır. Ancak sessizlik, düzen, temizlik ve evcilliğin oluşturduğu ortamdan, geçmişindeki izlerden dolayı da haz almakta, başka bir ortamı barınmak için düşünememektedir. Bu noktada mekan bir anlam varlığı olarak kavranıp yorumlanmaktadır. Bir tarafta yorumlanan nesne, diğer tarafta yorumlayan özne ile mekan var olmakta, anlam kazanmaktadır.
Konutun ilk katında merdiven, bir dairenin önündeki holde yer almaktadır. Hole açılan daire, Harry’e göre diğerlerinden farklıdır. Bu yarı kamusal alan ışıl ışıl parlamakta, kusursuz, temiz, ovulup fırçalanmış görünmektedir. Hol, kimsenin kendisini gözlemlemediğini bildiği zamanlarda adeta sığındığı, düşüncelere daldığı, dinlendiği, huzuru bulduğu bir ara mekandır. Merdiven basamağına oturmakta ve mekanı izleyerek deneyimlemektedir. Düzenin simgesi bu küçük geçiş mekanında, temiz parke döşemede zarif iki tabure, her birinin üzerinde de büyük bir saksı bulunmaktadır. Harry için bir bahçedir bu hol ve holün arkasında, adeta çamın kutsal gölgesinde maun ağacından mobilya ile döşenmiş ışıl ışıl bir dairenin yer aldığını, bu dairede erken kalkılan düzenli bir yaşamın, sorumlulukların yerine getirildiği bir duyarlılığın, ölçüyü aşmayan eğlencelerin, pazarları kilise ziyaretlerinin ve erken yatmalarla örülmüş sağlıklı ve saygın bir yaşamın sürdürüldüğünü düşünmektedir. Mekan, Harry tarafından bir “duyumsal kavrayış” nesnesi olarak algılanmış ve anlamlandırılmıştır. Algıda ve anlamlandırma da Harry’nin duyguları, görünmez olanı görünür kılmıştır.
Romanda meyhane, Harry’nin sığındığı bir başka mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhabbet edebileceği, düşüp kalkabileceği insanları meyhanede aramakta, yalnızlığını meyhane ortamında kısa süreli de olsa unutmaktadır. Meyhaneye gitmek için evinden ayrıldığında kentin mekanlarını deneyimlemiş, ıslak sokaklarda, eski ve ıssız semtte ilerlemiştir. Kentin uykuya dalmış eski kenar semti Harry’i içine almıştır. Yolun karşısında eski ve gri taş duvar dikkatini çekmiştir. Küçük bir kiliseyle eski bir hastane arasında umursamaz, sessiz, suskun ve sevimli duran bir taş duvardır bu Harry için. Duvarın orta yerinde sivri kemerli şirin bir kapının varlığını kabul etmiştir zihni. Karanlığa gömülmüş bu küçük ve kapalı ahşap kapının belki de yüzyıllar öncesinde bir manastırın uykulu avlusuna açıldığını düşünmüştür. Aradığı arzuladığı şeyin kapının ardında olacağını düşünse de bu sadece bir düştür. Mekanın algısı, görünmeyenin görünür kılınması, sadece düş ile zihninde var olmuştur. Zihnindeki bulanık durum, bilinç düzeyinde bir gerçekliğe dönüşmüş, kapının ardı, Harry için umut olmuştur.
Meyhanedekileri kendisi gibi yalnızlığa düşmüş insanlar olarak tanımlamıştır. Her birini oraya getiren nedenleri; bir nostalji duygusu, bir düş kırıklığı, elden çıkıp gitmiş bir şeyin yerini tutacak bir başka şeyi ele geçirme gereksinimi olarak tanımlamıştır. Meyhane kullanıcıları kendisi gibi yalnız, sıkıntılı, özlem dolu duygularla orada var olmuştur. Harry mekanı, kullanıcı ile örtüştürmüş, özne ve nesnenin birbirini gerektirdiği bir durum olarak mekan, soyut gereksinimlerin davranışa dönüşmüş hallerinin temsil edildiği yer olmuştur.
Meyhaneden ayrılıp yavaş yavaş dönüş yolunu tuttuğunda sevmediği ama onsuz da yapamadığı yabancı barınağına düşüncelerle ilerlemiştir.
Dönüş yolunda, pankart taşıyan bir adamın, kendisine verdiği panayır broşürü üzerinde “Bozkırkurdu Üzerine İnceleme” yazısını okuyunca bunun bir rastlantı olmadığını ve yazgısal önem taşıdığını düşünmüştür. Bu inceleme, kendini anlamlandırmaya çalışan Harry’nin üçüncü anlatıcı üzerinden derinlemesine tahlilini içermektedir. Bir anlamda kendisini, başkasının değerlendirmesi üzerinden okumuş ve anlamlandırmıştır.
İnceleme, kendi kendisinden ve yaşamından memnun olmayı öğrenemeyen ve bunun üstesinden gelemeyen Harry’nin gerçekte insan değil, bozkırlardan gelmiş bir kurt vurgusuyla başlamıştır. Biri kurt, biri insan olan iki kişiliği bir yazgı olarak tanımlanmıştır. Kurt gibi duyup hissederek yaşadığında içindeki insan hep pusuya yatıp kurdun davranışlarını izlemekte, değerlendirmekte ve yargılamakta, insan gibi yaşadığı zamanlarda da kurt aynı şeyi yapmaktadır. Bu iki farklı varlık esasında zıtlıkları anlatmaktadır. Harry iki ayrı varlıktan değil, yüz hatta bin varlıkta kurulup çatılmıştır.
Harry, nesnellik görünümü taşıyan serinkanlılıkla aktarılmış incelemeyi bitirdiğinde, masasının üstündeki kağıt yığını arasından, birkaç hafta önce yazmış olduğu bir şiir bulmuştur. Şiir, Bozkırkurdu’nun kurt kişiliği içinde hüzün ve korkuyla dolu düşlerini aktarmakta, özlemlerini ve şikayetlerini içermektedir. İçindeki “ben”lerin zaman içinde yaşadıklarıyla yok oluşlarını, insanlar arasındaki şöhreti nasıl yitirdiğini, psikolojik sorunlar yaşayan karısı tarafından evdeki rahatından uzaklaştırıldığını ve yalnızlığının nedenlerini geçmişi düşünerek ortaya koymuştur.
Zihni düşüncelerle meşgul, caddelerden, sokaklardan, meydanlardan geçerken, düşlerindeki görünmez kapının yer aldığı duvar önünde araştıran bakışlarla ilerlemiştir. Gece geç vakit kentin pek bilmediği sapa bir mahallesinde gümbür gümbür dans müziği yankılanan meyhanede almıştır soluğu. Ona yaşadığını hatırlatan, emirler veren ve yaşamdan zevk almayı öğreten Hermine’i de meyhanede tanımıştır. Yaşanılan anı önemseyen Hermine, Harry’ye adeta bir yaşam dokunuşuyla yaşamasını öğretmiştir. Artık içindeki korku yerini umuda bırakmış Hermine ona ayna olmuştur. Ruhundaki ikilemi yavaş yavaş çözümlemeye, o zamana kadar yaşadığı kuruntulardan, zihninde saplanıp kaldığı Harry imajından sıyrılmaya başlamıştır. Yaşamaya ilgi duymuştur adeta. Harry, özgürlüğe ve mükemmelliğe kavuşma özlemini, idealistliğini, yalnızlığını, hoşgörüsüzlüğünü geride bırakmıştır.
Alışmaya çalıştığı yeni yaşamında yeni mekanlar, yeni müzikler, yeni insanlar vardır. Düşünsel hücrem ve barınağım dediği odasında bile dans çalışmaları için aldığı bir gramofon yer almıştır. Kasvetli meyhanelerin yerini çay içip muhabbet ettiği kafeteryalar, yemek yediği restoranlar, caz müziği çalan, mermer masalarla donatılmış modern dans lokalleri almıştır. Daha önce “kişiliğim” olarak tanımladığı şeyin yıkımı başlamış, zırıltı yerine gerçek müzik, eğlence yerine kıvanç, para yerine ruh, gelişigüzel etkinlikler yerine gerçek eylem, oyun yerine gerçek tutku artık gerilerde kalmıştır.
Kendi gerçek dünyasından uzaklaşıp başka dünyalara giren Harry için son bir dokunuş kalmıştır: maskeli balo ve sihirli tiyatro. Baloya geldiğinde büyük binada şenlik başlamıştır. Salonlardan, odalardan, koridorlardan, merdivenlerden oluşan binanın her mekanında bir kalabalık, dansın, müziğin, kahkahaların, koşuşturmaların seli yüzmektedir. Ruhu sıkılmış bir biçimde kalabalık ortasında sessiz sedasız ilerlemiş, Hermine’i aramıştır. Işıl ışıl olan salondan koridorlara, merdivenlere, barlara, büfelere, şampanya içilen odalara yönelmiştir. Kalabalığın itiş kakışıyla bir odadan öbür odaya dolanıp durmuştur. Romanda özne ve nesnenin birbirini karşılıklı gerektirdiği ortamların aurası meyhane ve balonun gerçekleştiği katlı bina ile aktarılmıştır. Mekan gerçek dünyanın bir parçası olarak bedenin deneyimlediği, yaşadığıdır. Mekanların farklı auraları, kullanıcıların duyu organlarıyla algıladığı ve anlamlandırdığı bilinç düzeyindeki bir gerçeklik olmaktadır. Eylemler, davranışlar, tutumlar, duruşlar, mekan ve kullanıcı ile örtüşmektedir. Kullanıcının yani öznenin ruh hali mekanı algılamada, anlamlandırmada ve yaşamada etkilidir.
Derken Hermine’nin arkadaşı Pablo görünmüş, onları bir tiyatroya götürmüştür. At nalı şeklindeki fuayeden iki yöne kıvrılarak uzanan koridora pek çok loca kapısı açılmaktadır. Locaların sayısız olduğunu söyler Pablo. Her loca kapısı hayal edilene, düşlenene açılmaktadır. Hoş bir hayal galerisidir burası. Her şeyi vestiyerde bırakarak içeri girmeyi önerir Pablo. Her şeyden kastettiği kişiliğidir. Mekan ve soyut olan örtüştürülmüş, mekanın felsefik anlamına yer verilmiştir. Vestiyer bu noktada bir kopma, geri dönülebilir ayrılış noktası olarak betimlenmiştir. Söz konusu tiyatro, hayal edilen, zihinde var olarak gerçekmiş gibi yansıtılan bir mekanlar dizisidir.
Hayatı fazlasıyla ciddiye alan Harry’nin kişiliğini bırakarak yalnızca kendi ruhunun yansımalarından oluşan sihirli tiyatroya girmesiyle yaşama bakış açısı değişecektir. Beklenilen iki şey vardır: Hayatı ve gülmeyi öğrenmesi. Ruhunda yalnızca bir ikiliğin olmadığını, sayısız benliğin var olduğunu öğrenen Harry, karşı olduğu ne varsa bu tiyatroda yaşamış, hayatı ona sunulduğu şekli ile yaşaması gerektiğini, saçma gelen her şeye hoşgörü ile gülerek yaklaşmasını ve insanın kendi yaşamını yeniden yeniden kurabilecek bir güce sahip olduğunun farkında olması gerektiğini algılamıştır.
Hermann Hesse’nin “Bozkırkurdu” romanı, insanoğlunun yaşamla hesaplaşmasını, çoklu ruh hallerinin tahlili ile gerçekleştirmiştir. Mekanlar duygularla örtüştürülmüş, duygulara ev sahipliği yapan bir şekilde kaleme alınmıştır. Yaşantıya sahne olan mekanların tercihlerinin değişimi, ruh hallerinin, hayata bakışın değişimi ile vurgulanmıştır. Mekanlar yaşamın, yaşantının sahneleri olarak tüm nitelikleriyle yaşanmışlıklardan izler taşımaktadır. Öznenin (kullanıcı) ve nesnenin (mekan) etkileşimi bize yaşantıyı anlatmaktadır. Mekan bu anlamda, yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak kullanıcı ve zaman bağlamında edebiyat eserlerinin kaynağı olmaktadır.
Not
Prof. Dr. Dicle Aydın tarafından hazırlanan “Bozkırkurdu Romanında Mekan ve Anlam” başlıklı inceleme, Mimar Prof. Dr. Nevnihal Erdoğan, Yazar-Mimar Hikmet Temel Akarsu ve Yüksek Mimar-Şehir Plancısı Türkiz Özbursalı tarafından hazırlanmakta olan “Çağdaş Edebiyatta Mimarlık” seçkisinde yer alacaktır. Yazı, yayıncı kuruluş YEM’in izniyle ve bilgisi dahilinde yayınlanmaktadır.