Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu

Mimari Tasarım
Uygur Mimarlık

Tasarım Ekibi
Semra Uygur, Özcan Uygur

Proje Ekibi
Semra Uygur, Özcan Uygur, Necati Seren, Güliz Erkan, Metin Cihan Yıldırım, Ayça Tüzmen, Kamer Tomris Çetin, Esra Gömceli, Deniz Karabacak, Oya Caymaz, Bozkurt Yurdakul, Umut Toker, Sandro Capadona, Onur Ergen, Ayhan Abanozcu, Alper Derinboğaz, Gökhan Kınayoğlu, Emre Şavural, Evren Başbuğ, Ramazan Avcı, Aslı Kaya, Evrim Özlem Kale, Eser Köken, Ebru Can, Rabia Uçay, Kemal Yurtgezen, İrem Erdinç, Mustafa Kır, Deniz Uygur

İşveren
T.C. Çevre Şehircilik Bakanlığı

Yüklenici
Çağdan İnşaat

İnşaat Mühendisliği
Danyal Kubin

Mekanik Mühendisliği
Bahri Türkmen

Elektrik Mühendisliği
Kemal Ovacık

Peyzaj Tasarımı
Can Kubin

Danışmanlar
Prof. Wolfgang Fasold (Fraunhofer Instıtuts Für Bauphysik)

Projelendirme Tarihi
1993-2012

Tamamlanma Tarihi
2021

Toplam İnşaat Alanı
62.547 m²

Fotoğraflar
Cemal Emden

Uygur Mimarlık tarafından tasarlanan Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu, 29 senelik sıradışı hikayesinin ardından, kültürel mekanın kent ile olan ilişkisinin çağdaş bir yorumu olarak Ankara’da kullanıma açıldı.

Başkent Ankara, Ankara Kalesi ile Anıtkabir‘i birleştiren aksın orta yerinde konumlanan, Uygur Mimarlık tasarımı Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nun tamamlanmasıyla uzun senelerdir beklediği kültür odağına nihayet kavuştu. Mayıs 1992’de düzenlenen Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları Ulusal Mimari Proje Yarışması’nı 46 katılımcı proje içinden birinci seçilerek kazanan Uygur Mimarlık’ın proje önerisi, arsanın kent ile beraberliği içinde yeniden ele alınış şekli ve kültür mekanının çağdaş bir yorumu ile öne çıkıyordu.

Ankara’nın ilk planlarından itibaren kent omurgası olan Atatürk Bulvarı üstünde bulunan yarışma arsası, Anıtkabir’e bakan tek vistayı veren alt kotta bir boşluk olup o dönemde nispeten terk edilmiş bir konuma sahipti. Bu coğrafi-kentsel konumu tersyüz edip yorumlayan mimari tutum zamansız bir mekanın tasarısını hedefliyordu. Atatürk Kültür Merkezi 4. Bölge’de bulunan yarışma arsasına getirdiği kentsel yorumla diğer AKM alanları ile bütünleşme amacı taşıyan proje, tasarım prensibi gereği içine kapanmaktansa topoğrafyaya oturumu ile kamusal kullanımları dışarı açarken özel kullanımları özerk tutmayı başarıyor. Kuvvetli bir kentsel ilişki kurarak kültür alanını sosyal ilişkiler çakışım durağı olarak çözümleyen yapı, bu çözümün hem programdaki dağılımda hem de kent silüetindeki topoğrafya ile kaynaşımı sayesinde zamansız bir değere kavuşuyor. 

Yapılar bütününün özgün konfigürasyonu, form kurgusunda da bu kentsel ölçekteki prensibini net okunur bir şekilde ortaya koyuyor. Üçgen prizmatik kütle, söz konusu Ankara Kalesi – Anıtkabir aksına paralel bir şekilde konumlanmış ve Cumhuriyet’ten öncesi ve  sonrası tasvirinin kucağında bir kültür durağı olarak birleştirici bir kentsel kurgunun omurgasını oluşturmuş. Bu üçgen prizmatik kütle mimarlar tarafından bir “kent odası” olarak yorumlanmış ve şeffaflığı ile beraber halkın her zaman erişimi olabilecek bir mekan olarak kurgulanmış. Bu şeffaflığın olası sera gazı etkisinden kaçınmak için özel bir cam kullanılmış ve ışığı en fazla, ısıyı ise en az geçirecek şekilde tasarlanmış. Çatı ile cephenin ayrımı olmayan bu şeffaf üst örtü açık mekandaki olası tüm iklimleri kendi hacminde alışılmışın dışında bir atmosferde deneyimleyebilme olanağı sunuyor. Üçgen prizmatik kent odasında yoğunlaşan sosyal etkileşimler ağı, iki yanına bilinçli bir şekilde yerleştirilen konser salonlarına doğru çözünüyor ve mekansal kurgu farklı kotlara bu ana arterden dağılıyor. Yumurta biçimli 2.000 kişilik Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve küre biçimli 500 kişilik Oda Orkestrası Konser Salonu “kent odası”nın üçgen iki yan duvarından iki yana açılıyor. Üzüm bağı oturma düzenine sahip olan Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nda müzisyenler salonun en alt kotunda ve görece ortada konumlanırken, seyirciler farklı eğimlerde en iyi akustik ve görsel deneyimi verecek şekilde sahneyi çevreliyor. Kullanım amacı gereğince karmaşık bir akustiğe sahip olan konser salonunun mimari çözümlerindeki akustik incelmeler için Fraunhofer Enstitüsü Yapı Fiziği Bölümü’nden Alman Profesör Wolfgang Fasold uzun süre mimarlarla beraber çalışmış.

Tasarım bütünündeki sembolik yaklaşım farklı ve basit öklidyen formların şiirsel kompozisyonları ile okunuyor. Formların en yalın ve basit biçimleri ile kullanılma çabası ve onların şiirsel olarak bir araya getirilişlerindeki ısrar, teknik ve teknolojik arayışlara neden olmuş. 

Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Oda Müziği Konser Salonları’nın beton kabuk strüktürü, uzun bir çalışmadan sonra dünyada sayılı, Türkiye’de ise ilk defa kullanılan şişme kalıp yöntemi ile yapılmış. Bu sembolik ve yalın yapı orkestrasyonunda konser salonları ve üçgen prizmatik kent odası arsanın en alt kotuna oturtulmuş. Dörtgen bir yansıma havuzu bu kültür yumağını yine alt kotta çevreliyor. Farklı mevsim ve saatlerde tüm kurguyu ters yöne yansıtarak yeni bir atmosferin tasvirini yapıyor. Bu dörtgen havuzun iki yanında birbirinin özdeşi olan iki kütle sanki yerden göğe yükselircesine diagonal bir şekilde konumlanıyor. Bu iki kütle bir tarafta Senfoni Orkestrası müzisyenlerinin stüdyo ve idaresinin programını kapsarken, diğer tarafta Çok Sesli Koro, Türk Halk Müziği Korosu, Türk Sanat Müziği Korosu ve Halk Dansları Topluluğu’nun çalışma odaları ve idari programlarını kapsıyor. Halk girişi yönünde, çatısı yapılar bütününün ana girişi ile hemzemin olan 685 araçlık otopark kütlesi, havuz kotunda bu iki diyagonal özdeş kütleyi bağlar nitelikte kurgulanmış. Havuzu, üçgen prizmatik kent odasını ve konser salonlarını 3 yönde sarmalayan kütleler, kültür odağını kucaklarına alıyor. Bu enigmatik bir araya geliş kentin tam kalbinde bir krater gölünü simüle ediyor. 

Sıra dışı hikayesi 1992’de mimari proje yarışması ile başlayan bu süreç şimdi nihayet neredeyse tamamlanmış durumda. 1995 senesinde daha projesi bitmeden ihale edilen, bu sebeple ancak 1997 senesinde temeli atılan yapı kompleksi, 2014 yılına kadar ötelenerek yetersiz ödenek ile devam ettirilmeye çalışılmış. Plansızlık ve talepsizlik sebebiyle olağan dışı bir yavaşlıkla ilerleyen inşaat çalışmaları sürecinde 2004 senesinde kazı çalışmasından sonra inşaat uzun süre durunca, arsa altında bulunan yeraltı suyu arsayı bir göle dönüştürmüş. 2008 yılında dönemin kültür bakanının bireysel çabasıyla canlanan inşaat alanı, 5 sene kadar sınırlı bir ödenekle de olsa hatırı sayılır bir şekilde ilerlemiş. Ancak 2014 senesinde tüm ödeneklerin bitişiyle inşaat alanı 3 senelik derin bir uykuya dalmış. 2017’de anahtar teslim ihalesi yapılan inşaat, yoğun bir tempo ile bitirilmeye çalışılmış. Ancak neredeyse 30 sene bürokratların önceliği olmayan bu yapı kompleksi, son düzlüğe gelince ince işleri, akustik testleri ve peyzaj projesi tamamlanmadan apar topar açılmaya çalışılmış. 3 Aralık 2020’de yapılan etkinlik ile halka duyurulan yapı, açılış töreninin ardından pandemi öne sürülerek kapatılmış ve inşaata devam edilmiş. 

Toplam 62.547 metrekare inşaat alanı olan bu yapı kompleksi, Senfonik Müzik, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Çok Sesli Koro ve Halk Dansları emekçileri ve severleri için yeni bir çalışma ve buluşma noktası olarak 29 senelik bir öykünün ardından artık ziyarete açık.