Antik Dönemde Muğla’da Şehircilik

Doç. Dr. Feray Koca

Bugün Muğla il sınırlarının içinde kalan alanda, antik dönemde iki önemli medeniyet hüküm sürmüştür: Karya ve Likya medeniyetleri. Şehir devletlerinin ve koloni kentlerin egemen olduğu bölgede şehircilik alanında mekansal ve yönetsel anlamda gelişmeler yaşanmıştır. Yerleşimlerin gelişme modelleri hakkında bilgi, günümüze ulaşan antik kentlerin kalıntılarından ve bölgenin coğrafyasının incelenmesinden elde edilmiştir. Bu yazının amacı, Muğla ili içerisindeki bölgede hüküm sürmüş iki antik medeniyetin şehircilik anlayışını incelemektir.

İstilaların ve savaşların çok olduğu antik dönemde medeniyetlerin sınırları muğlak ve sürekli bir değişim içinde olmuştur. Karya ve Likya medeniyetlerinin sınırları tam olarak bilinmemekle birlikte akarsu, göl, dağ gibi coğrafi şekiller üzerinden tariflerle Resim 1’de olduğu gibi tahmin edilmektedir. Resimde, iki medeniyetin Muğla il sınırları ile örtüşen kısımları gösterilmektedir.

Karya
Antik dönemde Karya’nın Aydın Dağları ve Maeander (Büyük Menderes) Nehri’nin güneyinden başlayıp Köyceğiz gölünün güneyine kadar uzanarak İndus (Dalaman) Çayı’na kadar devam ettiği tahmin edilmektedir. Kıyı boyunca Menderes Nehri çevresindeki verimli ovalarda iskan eden farklı kökenden koloniler, bağımsız şehir devletlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Resim 2).

“Karya” adının kökeninin Luvi dilinde “uç ülke, sarp ülke” anlamına gelen “karuwa” sözcüğünden türediği tahmin edilmektedir (Eroğlu, 2014; 46). Ege kıyılarındaki verimli ovaların gerisinde yer alan yüksek dağlar ve geniş ormanlık alanlar sarp ülkeyi tarif etmektedir. Bu coğrafi engeller, denizden ilk gelen kolonilerin öncelikle kıyılarda yerleşmelerine neden olmuştur. Bu nedenle, Karya Uygarlığı, M.Ö. 1000’lerde askeri amaçtan çok ticari amaçla kurulan bir deniz birliği olarak bilinir (Buluç, 1993; 5). Karya bölgesinin kıyılarının girintili çıkıntılı olması gemiler için doğal koy ve limanlar sağlayarak iskan için çekici unsur oluşturmuştur (Başgelen, 2012; 5). Karya kıyılarına gelen ilk kolonilerin iç bölgelere yayılmadan yalnızca kıyıda yerleşmeleri, hem zor coğrafi koşulların varlığını hem de gelenlerin denize bağlı tüccarlar olduğunu kanıtlar niteliktedir (Tuna; 1978). Bölgede, gemi yapımı için gerekli kereste gereksinimini karşılayacak geniş ormanların varlığı, maden kaynaklarının zenginliği, verimli ovaların varlığı; Karya’nın ticaret bağlantılarının zaman içinde iç Karya’ya dek uzanarak gelişmesine neden olacaktır (Gür, 2012; 237).

Karyalıların nereden geldiğine ilişkin kesin bir bilgi olmamakla birlikte kimi kaynaklarda, M.Ö. 1400’lerde Leleg adı altında Girit ve Ege Denizi’ndeki adalarda yaşayan Minosların, yaşadıkları yıkımlar sonucu Batı Anadolu’yu istila ederek Karyalıların atalarını oluşturduğu belirtilmektedir (Gür, 2012; 237). Minosların çekilmesiyle tarih sahnesinde yükselişe geçen Mikenlerin zaman içinde Minosların yerini aldığı ve anakaranın yerlilerini oluşturduğu düşünülmektedir (Akurgal, 1988; 474). Minos Uygarlığı’na ait Girit kültü olan Zeus’un çift taraflı kutsal balta simgesinin (Labrys) Karya bölgesinde kullanılması bu göç olgusunu kuvvetlendirmektedir.

Antik Karya Uygarlığı’nda yerleşim örüntüleri daha çok denize bağlı kalmıştır ve Klasik Dönem’de sayıca artmıştır. Karya’da bilinen ilk kentler; Mylasa, Alabanda, Alinda ve Keramos’tur. Bu basit yapılı şehir devletlerinin, M.Ö. 6. yüzyılda çevresindeki irili ufaklı küçük köy yerleşmeleri ile birleşerek ulusal ve yerel bir federasyona dönüştüğü düşünülmektedir (Bean, 1987; 13). Federasyonun ilk başkenti Mylasa (Milas)’tır. Strabon (2000; XIV. 2. 23)’a göre, Mylasa (Milas) son derece verimli ovalara sahiptir, ovanın karşısındaki dağda beyaz mermer ocağı vardır ve en iyi beyaz mermer bu ocaktan çıkarılmaktadır. Heredot, federasyonun düzenli olarak Menderes Nehri’ne karışan Çine (Marsyas) Çayı kıyılarında “Beyaz Sütunlar” denilen bir yerde toplandığını belirtmiştir (Aksan, 2007; 5). Bu yer, Karya federasyonunun ortak kutsal yeri Milas’taki Zeus Karios Tapınağı’dır (Buluç, 1993; 6). Beyaz sütunlar, bu bölgede çıkarılan beyaz mermer cevherinin o dönemden başlayarak önemli bir mimari yapı elemanı olduğunu göstermektedir. Bunun en güzel örneği, M.S. 2. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen çift yüzlü balta kabartmasının bulunduğu Mylasa kentinin kuzey giriş kapısının beyaz mermerden inşa edilmesidir (Resim 3).

M.Ö. 3. ve 4. yy’larda Batı Anadolu’da, Pers istilaları ile var olan kentler yıkılarak yerine satraplıklar kurulmuştur. M.Ö. 378’de; Kral Barışı, Batı Anadolu kent devletlerinde bağımsızlık eğilimlerinin artmasına neden olmuştur. Bu süreçte barış ortamının devamı için Persler idari yönetimleri kurana kadar kendilerine bağlı yerli krallar atamışlardır. Karya satraplığının, Pers Kralı’nın Hekatomnos’u yerel yönetici olarak seçmesiyle kurulduğu bilinmektedir. Hekatomnos yönetiminde, kent-devletlerinde, sosyo-ekonomik, politik yapılanma ile birlikte kentleşme hareketleri hızlanmıştır. Karya’da çoğunlukla ilkel birimlerde yaşayan kırsal toplumlar, polis örgütlenmesine doğru geçiş yaşamışlardır (Tuna, 1996; 477-480).

M.Ö. 330-30’da Helenistik dönemde, denize bağlı birimler, kıyı kentlerini geliştirmekle birlikte iç bölgelere açılmaya başlamıştır (Kejanlı, 2005; 94). Bu dönemde satraplık başkenti Mylasa (Milas)’dan Halikarnasos (Halikarnas)’a taşınır. Hekatomnid yönetiminin kentleşme politikaları ile, merkez Halikarnasos olmak üzere dağınık biçimdeki kırsal yerleşimler yeni kent merkezlerine doğru değişmeye başlamıştır. Dağınık yerleşimlerden kent merkezine dönüşen Karya’nın en önemli kentleri, Halikarnasos, Mylasa (Milas), Labranda, Alinda, Alabanda, Heraklia, Euromos, Gerga, Iasos, Stratoneikeia ve Lagina olmuştur.

Antik buluntuların Helenistik dönemden daha öteye gitmemesi ilk kez şehircilik ve planlama anlayışının Helenistik dönemde geliştiğini göstermektedir. Astronomi ve geometrideki gelişim, antik dönem yerleşimlerinin formuna ilk kez Helenistik dönemde yansımıştır ve Helenistik planlama biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Batı Anadolu’da özellikle Karya bölgesinde ilk örneklerine rastlanır. Kentler, dik açıyla kesişen cadde ve sokaklar ile bir ızgara plana oturtulmuştur. Kentlerde ilk kez, rüzgar ve güneş yönüne göre planlama yapılmaya başlamıştır. Halikarnasos da bu planlama anlayışıyla tasarlanan kentlerden biridir.

Hekatomnos yönetiminde, Halikarnasos kent planı savunma, ticaret ve altyapı için gerekli olanakların geliştirildiği yeni kentsel işlevler doğrultusunda yeniden düzenlenir ve iki limanı ile Halikarnasos deniz ticaretinin merkezi haline gelir (Resim 4). “Halikarnasos, ortada kral sarayı ve askeri limana sahip Zephyrion adasının yer aldığı geniş açılımlı çift liman gerisinde yükselen sırtların elverdiği doğal yerleşim çanağı için olağanüstü bir model oluşturmuştur” (Tuna, 1996; 480). Akropolis dediğimiz kralın sarayının ve önde gelenlerin oturduğu konutların yer aldığı iç kale, limandan korunaklı bir tepede geniş bir alana yayılmış şekilde yer almıştır. Bu alanda kütüphane, tiyatro, savunma amaçlı yapılar ve bazı tapınaklar bulunur (Resim 5). Geniş açılımlı liman gerisinde hemen yapılaşma başlar. Tiyatronun bulunduğu sırtlara kadar yayılan yerleşim, savunma duvarlarının sınırlandırdığı geniş alan düşünüldüğünde oldukça küçük kalır. Doğu batı ekseninde büyük bir ana cadde çevresinde Mausoleum, Agora gibi önemli yapılar teraslar halinde yer alır (Cook, 1962; 150). Helenistik dönemde, ticaret ve değiş tokuşa dayalı ekonomik yapı şehirlerde agora dediğimiz pazar yerleri ve yapılarının oluşturulmasını gerekli kılmıştır. Kentler, siyasal yaşamın da merkezi olmuş, yeni yapılan kentlerde belediye meclis binaları ve öteki kamu binaları agora ile birlikte planlanmaya başlamıştır.

Eski Myndos ve Syangela kentleri, Helen toplum modeline uygun şekilde yeni ve daha büyük arazilere yeniden inşa edilir. Bölgenin sınırında bulunan Latmos ve Kaunos, yeni duvarlarla güçlendirilir. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan Mouseleum, M.Ö. 350’lerde yapılarak bu coğrafyanın Mısır ve Yunan mimarlığını birleştiren en önemli yapısı olur.

Likya
Antik dönemde Likya Bölgesi, Dalaman Çayı’nın doğusundaki dağlık alanda başlar ve Fethiye ile Antalya Koyları arasındaki coğrafyayı kapsar. Erken antik dönemde Likyalılar ilk olarak Xanthos (Eşen) Çayı’nın bulunduğu vadide yerleşmişlerdir. M.Ö. 600’lerde Pers istilalarına kadar, Likya’nın siyasi sınırları Xanthos Vadisi’ni geçmemiştir (Bryce, 1983; 32). Daha sonraki klasik dönemde, sınırlar kuzeyde Indus (Dalaman) Çayı’na ve doğuda Phaselis’e doğru genişlemiştir. Bu bölge, dağlar ve vadilerle şekillenmiştir. Yüksek Toros Sıradağları ve platolar, İç Anadolu ve kıyı arasında doğal bir sınır oluşturur.

Likyalıların kökenlerinin bir kısmının Hititlere dayanan Anadolu insanı, bir kısmının ise Girit’ten gelen koloniler olduğu tahmin edilmektedir. Likyalıların, Mısır ve Hitit belgelerinde adı geçen Lukka’lar olduğu düşünülmektedir. Kendilerine özgü bir dil oluşturmuşlardır, bu dil Luvi ve Hitit diline yakındır. Luvi dilinde Likya, “aydınlık, ışık” anlamına gelmektedir (Eroğlu, 2014). Doğu ile batı arasında stratejik bir konumda yer alan Likya, Doğu ve Batı arasında sentez oluşturmuş, Likyalılar kendilerine özgü bir kültür yaratmışlardır; bu nedenle, antik dönemin en gizemli insanlarından olmuşlardır (Keen, 1998; 1).

Likya Bölgesi’nin coğrafi engebeler dolayısıyla görece olarak daha yalıtılmış bir konumda yer alması, Likya kıyıları boyunca uygun limanların kurulmasını sağlamıştır. Bu limanlar, erken Bronz Çağı’ndan başlayarak Mısır’a doğrudan deniz ticaretini sağlamıştır. Bu nedenle; çok iyi bir kara ve deniz gücüne sahip olan Likyalılar, tehlikelerden uzak bağımsız kent-devletlerini kurmuşlardır. Likya yerleşimleri, siyasi anlamda çok yönlü ve uzlaşmacı bağımsız yönetimleri ile kalıcı bir federasyon kurmayı başarmışlardır. Bu nedenle, Likya Federasyonu bilinen ilk hiyerarşik demokratik birliktir (Keen, 1998; 43). Likyalılar güçlü ve ulusalcı yapıları ile Yunan kolonizasyonuna karşı durabilmişlerdir. Özellikle M.Ö. 500-400’lerde, Pers hükümdarlığı altında iken Likya kayda değer bir idari organizasyon gücüne sahip olmuştur, bunun nedeni Perslerin yöneticileri yerelden seçmesi ve toplumların yönetimlerini kendi iradelerine bırakması olabilir (Bryce, 1983; 32-33; Bryce and Zahle, 1986; 102-103).

Likya Birliği yönetimi, demokratik bir yasa çerçevesinde vatandaşların oylamaya katıldığı seçilme esasına dayanır. Kentlerin nüfus ve büyüklüğü, temsilci sayısının belirlenmesinde önemli olmuştur. Antik dönemde oluşturdukları anayasa bugünkü anlamda çoğulcu ve adaletli bir yönetimin temelini oluşturmuştur. Birliğe ait kentlerin yerel meclisleri bulunur. Her yerel meclis kendi kentinden sorumludur. En önemli kentleri, Patara, Xanthos, Telmessos, Pinara, Olympos, Phaselis, Myra ve Tlos’tur. İlk başkent Patara iken, M.Ö. 200’lerde Xanthos birliğin başkenti olmuştur (Resim 6).

Xanthos, Likya Bölgesi’nin en erken dönem kalıntılarına sahip tek yerleşmesi olmuştur. Bu kalıntılara göre, Xanthosluların kendi kendine yeten bir toplum olduğu düşünülmektedir. Likya kentleri, Pers ve Yunan dünyasının etkileşiminde şekillendiği için bu durum mimari yapılarına kadar yansımıştır (Bryce, 1983; 32). Mimaride tam anlamıyla bağımsız bir stil oluşturmasa da kaya mezarları özgün ifadesiyle sanatsal ilgiyi hak etmektedir. Özellikle, Xanthos antik kentinde bulunan Likya kaya mezarları, Pers ve Yunan mimarisinin zengin ve etkileyici bir birleşimini sunmaktadır. Yerli Likya ağaç işçiliği geleneği, bu mezarlarda çeşitli mimari biçimlerde taş ile ifade edilmiştir (Resim 7) (Hamlin, 1909; 38-39). Likya yöneticileri, Pers kralına sadık kalarak anıtlarını ve mezarlarını Helenistik kültürün aksine doğu kültüründe olduğu gibi yaşam mekanın içinde inşa ederek kentle bütünleştirmişlerdir. Pers kralı tarafından atanan yerel yönetici Kuprili döneminde, Xanthos’da inşa edilen Nereid Anıt Mezarı, Halikarnasos’taki Mouseleum Anıtı’na benzerlik gösterir ve ona esin kaynağı olmuştur (Jenkins, 2007; 202).

Sonuç
Muğla’da antik dönemde oluşturulan şehir devletleri, hem Karya hem Likya uygarlıklarının etkisinde şekillenmiştir. İki uygarlık arasında etkileşimin olduğu özellikle Helenistik dönemdeki kimi anıtların birbirine benzerliğinden anlaşılmaktadır. Karyalılar, özellikle sanat ve mimaride Likyalılardan etkilenmişlerdir.

Şehircilik, Karya’da mekân organizasyonu bağlamında ilerlerken, Likya’da idari organizasyon bağlamında ilerleme göstermiştir. Karya’da ilk kez ızgara kent planlama sistemine geçiş ile kentler bir düzene göre gelişmeye başlamıştır. Likyalılar ise yarattıkları demokratik kent sistemiyle uzun yıllar bölgede istikrarı ve barışı sağlamayı başarmışlardır.

Uygarlıkların yerleşim modeli benimsemesinde, coğrafyanın sağladığı olanakların ve kolonizasyon süreçlerinin etkili olduğu gözlemlenmiştir. Muğla, bu iki uygarlığın şehircilik alanında yarattığı değerlere ve kültür mirası ürünlerine sahip olma açısından zengin bir coğrafyadır. Bu değerlerin oluşum sürecini anlayarak korumak, günümüz şehircilik anlayışının gelişmesine katkıda bulunacaktır.

Kaynaklar
Aksan, M.; “Karia Bölgesi Arkeolojisi Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri, Psidia ve Karia Bölgeleri, Yunan ve Roma Dönemi, Ege Yayınları, s.1-10, İstanbul, 2007.

Akurgal, E.; “Anadolu Uygarlıkları”, İstanbul, 1988.

Başgelen, N.; “Antik Karia Bölgesi ve En Eski Gravürleri Üzerine Genel Bir Bakış”, Gravürlerde Karia, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2012.

Bean, G. E.; “Karia”, Akgüç, Burak, (Çev.), Cem Yayınevi Kültür Dizisi, İstanbul, 1987.

Bean, G. E.; Cook J. M.; “The Halicarnassus Peninsula”, The Annual of the British School at Athens, 50, pp.85-171, 1955.

Bryce, T. R.; “Political Unity in Lycia during the ‘Dynastic’ Period”, Journal of Near Eastern Studies, Vol.42, No.1, pp.31-42, 1983.

Bryce, T. R.; Zahle, J.; “The Lycians: The Lycians in literary and epigraphic sources”, Museum Tusculanum Press, 1986.

Buluç, S.; “İlkçağda Muğla”, Tekeli, İlhan (Ed.) Tarih İçinde Muğla, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Yayını, Ankara, Türkiye, 1-9, 1993.

Cook, J. M.; “The Fourth Century Revival”, The Greeks in Ionia and the East (Ancient People and Places, Volume 31), Thomas and Hudson, London, 1962.

Eroğlu, E.; “Ege Göçleri ve M.Ö I. Binde Anadolu”, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.1, S.1. s.43-55, 2014.

Gür, B.; “Minos, Miken ve Hititler Ekseninde Batı Anadolu’daki Muhtemel Sömürgecilik Faaliyetleri”, The Journal of Academic Social Science Studies, Volume 5 Issue 6, p.233-249, 2012.

Hamlin, A. D. F.; “A Text-book of the History of Architecture”, New York: Longmans, Green, & Co., 1909.

Jenkins, I.; “Greek Architecture and Its Sculpture”, Cambridge, MA: Harvard University Press, 2007.

Keen, A. G.; “Dynastic Lycia: A Political History of the Lycians and Their Relations with Foreign Powers”, c.545-362 BC, Brill Academic Publishers, Leiden, 1998.

Kejanlı, T.; “Anadolu’da İlk Yerleşmeler ve Kentleşme Eğilimleri”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, s.89-97, 2005.

Strabon; “Geographika XII-XIII-XIV-Antik Anadolu Cografyası”, (Çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2000.

Tuna, N.; “Antik Devirde Batı Anadolu Kıyı Yerleşmelerinde Mekansal Örgün”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1978.

Tuna, N.; “Batı Anadolu’da Geç Klasik Dönem Kentleşme Hareketleri”, Çağlar Boyunca Anadolu’da Yerleşim ve Konut Uluslararası Sempozyumu, Ege Yayınları, s.477-494, 1996.