Yerel Yönetimlerin Planlama, Kentleşme ve Yapılaşma Öncelikleri
Celal Abdi Güzer, Prof. Dr.
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi
Yerel seçim dönemleri kent ölçeğindeki sorunların ve çözüm önerilerinin yoğun biçimde tartışılması için önemli bir ortam sunuyor. Şüphesiz, yerel yönetimlerin sorumluluk ve etkinlik alanı sadece kentleşme, planlama gibi konularla sınırlı değil. Toplu ulaşım, çöp toplama gibi günlük hizmetler, sosyal etkinlik ve yardımlar, altyapı yatırım ve yenilemeleri, denetimler çok girdili bir işlev zemini tanımlıyor. Özellikle ekonomik sorunların öne çıktığı dönemlerde yerel yönetimlerin sosyal program ve desteklere verdiği önceliklerin öne çıktığını, programlarında bu konuları öne aldıklarını gözlüyoruz. Bütüncül programlar, uzun soluklu planlar ve doğrudan kentin fiziksel yapısına yönelik radikal öneriler bu önceliklerin yanında ikinci planda kalıyor. Bunun yerine birkaç yıl içinde gerçekleşebilecek somut, izlenebilir ve kısa vadeli projeler öne çıkıyor. Oysa bugün kentlerin sorunları büyük ölçüde bütüncül bir plana bağlı kalmaksızın yaşama geçirilen parçacı projelerin yarattığı sorunlardan, denetlenmeyen yoğunluk ve büyüklüklerden kaynaklanıyor. Bu nedenle kentin uzun soluklu kalıcı yapısını oluşturan, kimliği ve altyapı gereksinimi üzerinde belirleyici olan fiziksel yapısının iyileştirilmesi, sürdürülebilir bir kentsel doku oluşturulması yaşamsal bir önem taşıyor. Bu yazının kısıtlı sınırları içinde Türkiye ölçeğinde yerel yönetimlerin karşı karşıya olduğu ve giderek büyüyen kentleşme sorunlarının ana başlıkları saptanmaya ve bunların çözüm önerileri özetlenmeye çalışılacaktır.
Sorun Saptamaları
Bugün Türkiye kentlerinin çoğu, plan öngörüleri ile örtüşmeyen ivmelenmiş bir büyüme ile karşı karşıyadır. Kaçak yapılaşmalar, mevzi imar planları, plan değişiklikleri gibi nedenlerle uygulanma olanağı kalmayan ve mevcut gelişmenin gerisinde kalan planlar eklektik, parçacı yapılaşma dokusu ile kesintiye uğramış, bütüncül niteliklerini yitirmiştir. Özellikle metropollerin merkezi alanlarında oluşan yoğunluklar sadece niteliksiz yapılaşma ile sınırlı olmayan ulaşım ve altyapı sorunları getirmiş, açık, yeşil ve kamusal alanların oranlarının yetersiz hale gelmesine neden olmuştur. Ülke ölçeğinde bütüncül bir planlama ve işlev dağılımı yapılmaksızın işlevlerin belli kentlerde yoğunlaşması sadece o kentlerde nüfus ve yoğunluk artışı oluşması ile sınırlı kalmamış, diğer merkezlerin çekiciliğini yitirmesini, gelir dağılımından aldığı payın azalmasını ve ivmelenen bir göç olgusunu getirmiştir.
Niteliksiz yapılaşma deprem bölgeleri başta olmak üzere pek çok kentin afetler karşısında dirençsiz ve hazırlıksız hale gelmesini getirmekte, bu durumu iyileştirmeye yönelik kentsel dönüşüm uygulamalarının çoğu hedef oluşturan gerçek yapı stokundan çok yatırım verimliliği olan alanlarda gerçekleştirmekte, tekil yapı ve parsel bazındaki uygulamalar kentsel ölçekteki bütüncül iyileştirmelerin önüne geçmektedir. Güçlendirme alternatifinin yeterince değerlendirilmediği süreçler içinde eski ya da güçsüz olarak nitelenerek gözden çıkarılan bazı yapısal dokular kent belleğinin tahrip olmasını getirmekte, belli dönemleri temsil eden ve kültür mirası sayılabilecek pek çok yapı yitirilmektedir. Kent kimliğinin ağırlıklı olarak tarihi bölge ve yapılarla özdeşleştirilmesi başta cumhuriyet mirası olan yapılar olmak üzere kent belleğinde yeri ve temsil değeri olan pek çok yapı ve alanın yıkılarak yenilenmesini getirmiş, koruma kavramı az sayıda tescilli yapı ölçeğinde öne alınan bir kavram haline gelmiştir.
Barınma sorunu bugünün konut ve kira maliyetleri içinde öne çıkan sorunlardan biridir. Konut maliyetlerinde planlı ve altyapılı arsa maliyetleri en önemli girdilerden birini oluşturmaktadır. Planla öngörülen ve üretilen konut büyüklüğü ve tipolojileri ile, talep edilen ve ulaşılabilir konut büyüklükleri arasındaki fark bir yandan stoklarda boş kalan konut sayısını, öte yandan barınma sorunu olan nüfusu arttırmaktadır. FEANTSA (Avrupa Ulusal Evsizlik Organizasyonları Federasyonu) raporuna göre İstanbul’da boş konut sayısı ortalamaların çok üzerinde (1). Öte yandan KonutDer’in hazırladığı rapora göre gene İstanbul’da 10 yıl içinde bir milyon civarında yeni konut ihtiyacı oluşması beklenmektedir (2). Kentsel dönüşüm ve konut sorununun çözümü olarak öngörülen toplu konut alanlarını oluşturan tip projeler bağlama, yere, iklime, yöne duyarsız yapılaşmalarla sonuçlanmakta; daha önemlisi kentle bütünleşen, mahalle kavramını yaşatan dokular kesintiye uğramaktadır.
Bir yandan merkezi alanlarda oluşan yığılmalar, öte yandan toplu taşım ağının özellikle metropollerde metro ağlarının ve raylı ulaşım sistemlerinin yetersiz olması, bisiklet gibi alternatif ulaşım araçlarının kentte yer bulamaması bireysel araç kullanımını zorunlu hale getirmekte; kentleri yoğun bir trafik yükü ve otopark sorunu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Yücelen, Gürsoy ve Tuna’nın yaptığı “İstanbul Trafik Otoritmi” başlıklı araştırmaya göre, İstanbul’daki bir sürücü ayda yaklaşık 6 gününü trafikte geçirmek zorunda kalmaktadır (3). İmar yönetmelikleri ve özellikle kamunun yapı elde etme yöntemleri nitelikli, ayrıcalıklı ve kente değer katan yapıların elde edilmesini güçleştirmekte, projenin yasal bir izin belgesine indirgenmesi nitelikli mimarlık ve yapım hizmetinin oluşmasını engellemektedir. Kent açısından önemli nitelik ve büyüklükteki projelerin standart plan, yönetmelik ve uygulamaları içinde ele alınması olası bazı özel araştırma ve özgün çözümler için kısıtlayıcı olmaktadır.
Şüphesiz bu listeyi uzatmak, alt başlıklar oluşturmak olası ama burada altı çizilmesi gereken kentin fiziksel yapısının sorunlarına yönelik gerek planlama gerekse çözüm süreçlerinin uzun dönemli öngörü ve uygulamalar gerektiriyor olması ile yönetim yetkisini alan kişilerin kendi yetki dönemlerinde sonuçlarını alabilecekleri kısa vadeli proje ve çözümlere odaklanmayı tercih ediyor olmaları arasında oluşan çelişki. Bu tercih önceliği fiziksel çevrenin iyileştirilmesine yönelik sürdürülebilir plan, program ve uygulamaların ikinci planda kalmasını getiriyor.
Çözüm Önerileri
Yerel yönetimler doğal olarak fiziksel sınırları tanımlı sorumluluk alanlarına yoğunlaşmakla birlikte içinde olduğumuz küresel gelişme, büyüme ve üretim modeli içinde pek çok yerleşim arasındaki fiziksel sınırlar esnemiş ve iç içe geçmiştir. Örneğin İstanbul denildiğinde karşı karşıya kaldığımız neredeyse Kocaeli’nden Silivri, Çerkezköy, Çorlu hatta Tekirdağ’a uzanan bir yaşam, üretim ve tüketim alanıdır. Bu nedenle herhangi bir yerel plan kararı bütüncül ve ülke ölçeğinde bir planlama ile süreklilik içinde ele alınmalıdır. Bu üst ölçekli ve çok girdili plan nüfus ve üretim yoğunlukları ile bölgesel önceliklere yönelik belirleyici olmalı, bölgeler arası dengeleri korumalı, kaynak kullanım önceliklerini belirlemelidir. Yeni çekim ve üretim alanlarının, işlevsel rollerin belirlenmesi sadece yeni değer alanları yaratmayacak mevcut bölgeler içindeki yükü ve merkezi yığılmaları azaltacaktır. Bu bir anlamda abartılı yoğunluğa ulaşmış bölgeler için bir küçülme, yoğunluk azaltma planlaması anlamına gelmektedir. Ülke içindeki yoğunlaşmaların dengesizliği görüldüğünde fiziksel anlamda değilse bile yoğunluk anlamında bir dizi bölgesel küçülme planı bir zorunluluk haline gelmektedir (4).
Yerel ölçekteki planlar kentsel dönüşüm önceliklerini ve merkezin yükünü dağıtacak biçimde güncellenmeli, mevzi imar ve plan revizyon uygulamaları ile eklektik parçalar oluşturan mevcut duruma olabildiğince bütüncül bir süreklilik kazandırılmalıdır. Bu aşamada kent dışına taşınacak işlevler belirlenmeli, merkez bölgelerin yük ve yoğunluğu azaltılmalıdır. Kentsel dönüşüm salt bir yapı güçlendirme ya da yenileme etkinliği olarak görülmemeli, bütüncül bir planlamanın parçası olarak ele alınmalı, özellikle ada bazında ve bölge bazında yapılacak dönüşümlerin kentsel altyapıyı iyileştirecek yani plan tipolojileri içermesi hedeflenmelidir. Eğer olanaklı ise yapıların güçlendirilmesi ilk seçenek olarak görülmeli, özellikle kent kimliği ve belleğini temsil eden alanlarda dokuların ve varsa özgün mimarlık dillerinin korunmasına özen gösterilmelidir.
Yeni yerleşim alanlarının planlanmasında ve mevcut planların değerlendirilmesinde güncel koşullar ve değişen yaşam öncelikleri değerlendirilmeli, büyük konutları teşvik eden bağımsız bölüm sayısı kısıtları esnetilmeli, katı işlevsel sınırlamalardan kaçınılmalıdır. Hızla değişen alternatif kullanım biçimlerine ve esnek yapılaşmalara olanak tanıyan plan notları geliştirilmelidir. Böylelikle yapıların zaman içinde farklı işlevler barındırabilen sürdürülebilir bir altyapı oluşturması hedeflenmelidir. Özellikle merkezi konut alanlarında gençler, bekarlar ve yeni evliler için ulaşılabilir olacak küçük, modüler, birleştirilerek büyütülebilir konut tipolojileri geliştirilmeli, yasal ve yönetsel düzenlemeler buna olanak tanıyacak biçimde yenilenmelidir. Kent çeperlerinde oluşturulacak yeni yerleşim ve uydu kent alanlarında mahalle yaşamını ve ortak kamusal alan kullanımını öne alacak biçimde alt merkezler oluşturan dokular geliştirilmeli, sadece tipolojik tekrarlara dayanan kapalı konut sitelerinden kaçınılmalıdır. Konutlarını kendileri üretmek isteyenler için imarlı ve altyapılı, küçük ve erişilebilir arsa alternatifleri üretilmeli bu arsalar için zaman içinde eklenerek büyüyebilen konut tipoloji ve yapım teknolojileri geliştirilmelidir. Özellikle az katlı konutlarda betonarmeye alternatif olabilecek; çelik, prefabrik, ahşap, yığma ve benzeri inşa sitemleri ile geri dönüşüm olanakları teşvik edilmeli, bu inşaat biçimlerine yönelik araştırma, malzeme ve teknoloji üretimi desteklenmelidir. Benzer biçimde bu tür alternatif yapılaşmalara yönelik yönetmelik düzenlemeleri yapılmalı, yerel yönetimler bu üretim süreçleri içinde düzenleyici ve destekleyici olarak yer almalıdır.
Belli işlevlerin merkez dışına taşınması, kent içindeki alt bölgelere değer katacak uzmanlaşma alanları oluşması teşvik edilmeli, bu bölgeleri birbirlerine ve merkeze bağlayacak kademelenmiş bir toplu ulaşım ağı oluşturulmalıdır. Alt merkezler içinde ise lastik tekerlekli, ya da raylı ve elektrikli ring seferleri ile özel araç ulaşımı baskın alternatif olmaktan çıkartılmalıdır. Merkez çeperlerinde ve büyük kamusal alanlarda yeraltı otoparkları bu ring seferleri ile entegre olacak biçimde planlanmalıdır. Özellikle deniz ulaşımı imkanı olan coğrafyalarda deniz ulaşımı teşvik edilmeli, alt merkezlerde bisiklet ve hafif elektrikli araç yolları öngörülmelidir. Farklı ulaşım türleri ve hareket noktaları birbirlerine bağlanarak ulaşım dokusu içinde süreklilik sağlanmalıdır.
Kent kimliği ve belleğini tekil yapılarla sınırlı olmaksızın çok boyutlu ve çok katmanlı bir temsil zemini olarak algılayıp sadece seçilmiş tarihi yapıların değil, modern mimarlık örneklerini, endüstri mirası yapılaşmaları ve temsili değeri olan kurumsal yapıları da içerecek geniş kapsamlı bir koruma, onarım ve yeniden değerlendirme programı geliştirilmelidir. Koruma olgusu yapılarla kısıtlı olmayıp açık alanlar, kentsel öğeler, geleneksel kullanım biçimleri, kentle özdeşleşmiş bazı ticari, kültürel mekanları içerecek bir esneklik taşımalıdır. Özellikle tescilli yapıların korunması, onarımı ve yeniden değerlendirilmesine yönelik onay süreçleri kolaylaştırılmalı, hızlandırılmalı ve desteklenmelidir. Bugün sadece bürokratik güçlükler ve maliyet kaygıları nedeni ile çürümeye terk edilen çok sayıda yapı kente kazandırılmalı, yerel yönetimler özellikle bütünlük gösteren dokularda bu sürece doğrudan destek vermelidir. İBB Açık Veri Portalı bilgilerine göre sadece İstanbul’da otuz beş binin üzerinde kültür varlığı yer almaktadır ve bunların yaklaşık yarısının nitelikli bir iyileştirmeye gereksinimi vardır (5).
Başta kamu kurumlarının kullandığı yapılar olmak üzere kent dokusu içinde belirleyici bir temsil değeri, etki gücü olan yapıların tasarım ve proje süreçleri özel ve katılımcı süreçler olarak ele alınmalıdır. Buna yönelik olarak kamunun hizmet alım yöntemleri başta olmak üzere nitelikli tasarımcı seçimine ve proje hizmeti alımına olanak veren yasal ve yönetsel düzenlemeler yapılmalıdır. Özellikle bu tür büyük projelerde yarışma, alternatif geliştirme gibi süreçler işletilmeli, proje girdilerinin oluşması aşamasında bölgesel kullanıcılar, meslek odaları, üniversiteler ve ilgili sivil toplum örgütleri ile uzmanlar paydaş olarak görülmelidir. Benzer biçimde kentsel etkileri olacak özel proje alanlarının planlama süreçleri tip plan uygulamaları ve yönetmeliklerin esnetilmesine imkan verecek özel planlama süreçleri olarak ele alınmalıdır. Bugün bazı yapıların tüm kentin kaderini değiştirecek bir çekim noktasına ve işaret değerine dönüşebildiği anımsandığında kent içindeki özgün ve tasarım incelikleri taşıyan yapıların etki güçleri görülebilecektir. Bu özel tasarımlara ve özgün yapılara yer açacak bir kültürün gelişmesi ve düzenlemeler yapılması sadece yapı ölçeğinde değil, kentin bütüncül kimlik değeri açısından da etkili olacaktır.
Kentsel ölçekte karar oluşturma süreçlerinde çok sayıda kamu kurum ve kuruluşu doğrudan ya da dolaylı olarak etkili olmaktadır. Bu nedenle yerel ölçekteki projelerde mutlaka kurumlar arası iletişim ve eşgüdüm sağlanmalı, kentsel ve kamusal değerlerin paylaşılan bir öncelik olmasına özen gösterilmelidir.
Şüphesiz kısa bir yazının sınırlı çerçevesi içine sığdırılmaya çalışılarak burada özetlenen ana başlıkların her birinin çok sayıda alt başlığı ve detayı olduğunu, eklemelere açık kalacağını unutmamak gerekiyor. Ama fiziksel çevrenin oluşum, korunma ve kullanma biçimlerinde yasal, yönetsel düzenlemeler ve yerel yönetimlerin plan, program ve önceliklerinin yanında o çevrede yaşayanların kültürel yapısı ve kentle kurduğu kentlilik ilişkisi önem kazanıyor. Bu anlamda yerel yönetimlerin öncelik ve uygulamalarının yönlendirilmesinde kentlinin yapılı çevreye yönelik olarak geliştirdiği eleştirel kültür ve katılım talebi yaşamsal bir önem taşıyor (6).
Notlar
- https://www.stgm.org.tr/aglar-platformlar/european-federation-national-organisations-working-homeless-feantsa-avrupa.
- https://konutder.org.tr/raporlar.
- https://yeditepe.edu.tr/tr/istanbulda-yasayanlar-hayatlarinin-35-yilini-trafikte-geciriyor.
- Güzer, C. A., İstanbul için bir “Küçülme Planı” Üzerine Düşünmek, Kent Dergisi, sa.4, ss.60-67, 2022.
- https://data.ibb.gov.tr/tr/dataset/istanbul-kultur-varliklari-envanteri/resource/8be73973-dc72-4e61-aea9-43c8f5ca4605.
- Bu yazıda kullanılan fotoğraflar Ömer Yılmaz tarafından çekilmiştir.