Ya Parmak İzlerimiz Değmezse Birbirine…
Prof. Dr. Şengül Öymen Gür
Amil Faruk Gezen, toponimi konusunda; “Bir yerin ilk defa adlandırılmasında; o yerin doğal durumundan kaynaklanan coğrafi bir nitelik; bir kişi veya grup tarafından o yerde bir kez, birkaç kez ya da bir süreç boyunca gerçekleştirilen herhangi bir faaliyet ya da yaşanmış bir olay; veya orada yaşamış ve toplumun bir kısmı tarafından tanınan bir kişi veya ailenin adı, lakabı ya da ünü gibi faktörlerin başat faktörler olduğunu söylemek mümkündür.” der (Gezen, 2021, s.186). Büyükada’da sokak ve cadde isimlerinde gerçekleşen değişimleri Antoine Raymund tarafından hazırlanan 1912 tarihli “Plan de Prinkipo” adı ile basılmış haritalar üzerinde somut bir şekilde örnekleyerek ortaya koyduğu toponimi çalışmasında Büyükada’daki toponimik değişimlerin sadece sokak ve cadde adlarıyla sınırlı kalmadığını, tarihsel sürecin ilerleyişiyle adadaki birçok semt, meydan ve mevki isminin de değişime uğradığını ortaya koyar.
Toponimik değişimlerin nedeni gelecek nüfuslara geçmişin kimliğini, aidiyetini ve adın anlamını unutturmaktır. En sık rastlanan ve açıkça yapılanlardan bir tanesi yenilenen eski getto, gecekondu, yoğun suç mahallerinin, daha fazla kar beklentisi içinde itibarını yükseltme amacıyla yapılandır. Birleşik Devletler’de 1960’lı yıllar itibarıyla yoğun uygulama bulmuştur.
Mimarinin kendisi hem kavram ve hem de imge olduğu için sözcükten daha etkilidir. Mimari değişen addan daha da etkili bir unutturma aracıdır. 1909 doğumlu Yunan şair Yannis Riços’un “Yalınlığın Anlamı” adlı şiirinde dediği gibi (Çevik, 2015):
“Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın,
Kestiğim taşlar, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın,
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden parmak izlerimiz değecek birbirine”
Buradan bir mimari örneğe geçelim. 1995 yılında Georgia Teknik Üniversitesi’nin davetlisi olarak Tiflis’e gittim; konferans verdim, projelere katıldım. Bir hafta Tiflis’i gezdim ve çok iyi öğrendim çünkü büyük ünlü meydanını bir nirengi noktası gibi beynime taradım. Kendiliğinden oldu aslında. Bu nokta Mtatsminda dağının eteklerinde Rustaveli Caddesi’nde bulunan Gürcistan parlamento binasıydı. 19. yüzyılda yıkılan Alexander Nevsky Katedrali’nin yerine Gürcü SSR hükümetinin merkezi olarak yapılmıştı ve iki parçadan meydana geliyordu.Yüksek bina 1933-38 yılları arasında Viktor Kokorin ve Giorgi Lezhava’nın projeleri esas alınarak inşa edilmişti. Öndeki alçak bina Vladimer Nasaridze denetiminde yine aynı mimarlar tarafından tasarlanmış ve 1946-53 yılları arasında inşa edilmişti. Binalar bir yeşil avlu üzerinden birleşiyordu. Tam olması gereken yerde duran bu binanın gece görünümü özellikle etkileyiciydi. Gece-gündüz oradaydı, sağımı/solumu bulabildiğim için Tiflis’i çabucak öğrendim.
Georgia Teknik Üniversite ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümleri Arasında bir ortak proje çalışması (17-20 Mart 2008) gerçekleştirdim. Proje Konusu; “Bir Komşuluk Birimi Tasarımı (Gelenekle Bütünleşmiş Çağdaş Konut Tasarımı)” idi. Öğrencileri Georgia Tech.’den yanımızda rehber olmadan gezdirebileceğimi düşündüm. Olanaksızdı. Rustaveli’deki parlamento binası Ruslar tarafından hızla işgal edilebileceği gerekçesiyle yıkılmıştı. Rustavi’de yapılması düşünülüyor şu günlerde. Biz bu sözde gerekçelerin ardında yatan itkileri çok iyi biliriz. Ama bu konuya girmiyorum. Parlamento binası olmayınca, meydanda yönümü tayin etmem olanaksızdı. Artık Tiflis’i bilmiyordum. Bunu gerçekten yaşadım! Saptamalarımızı birkaç Gürcü öğrenci eşliğinde yaptık. Neyse ki çalışmalar güzel gelişti; kavramsal yaklaşımlar sergisi ile çalışmalarımız umut verici bir biçimde başladı.
Atatürk Kültür Merkezi’ne geliyorum: Mimar Feridun Kip ile mimar Rüknettin Güney tarafından projesi çizilen, 29 Mayıs 1946’da temeli atılan AKM binası, ödenek yokluğu nedeniyle tamamlanamayınca 1953 yılında Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi ve 1956’da mimar Hayati Tabanlıoğlu projesi ile inşaata devam edildi. Bina, 12 Nisan 1969’da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete girdi (Resim 3). Açılışta Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı Balesi ile Verdi’nin Aida Operası sahnelendi. 20. yüzyılın son dekatında her karne tatilinde İstanbul’a geldiğimde Boğaz’ı aşar demet demet bilet alırdım. Çocuklarımın karne hediyesiydi AKM etkinlikleri…
Bir dönem İstanbul’un kültür-sanat dünyasının ışığı olan Atatürk Kültür Merkezi (AKM), 1970 yılında nedeni tespit edilemeyen bir yangınla harap olmuş ve onarılmıştı. 1970’li yıllarda onarıma gücümüz yetiyordu. Sonraları yeterli onarım tahsisatı yapılmadığı için Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 yılında AKM etkinliklerine son verdi ve kaderine terk edilen bina 2008 yılından bu yana kapalıydı. İçinde farelerin dolaştığı söylendi, bina itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
28 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Direnişi başladı. Atatürk Kültür Merkezi, direniş sırasında, ön cephesine asılan afişler nedeniyle Gezi Direnişi’nin simgelerinden biri haline geldi. Bu sırada, ardı ardına direnişle ilgili açıklamalar yapan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Haziran 2013’te “AKM inşallah yıkılacak” beyanatında bulundu. Direniş sırasında Atatürk Kültür Merkezi’ne asılan afişlerden birinde “Kes sesini Tayyip!” sloganı görülüyordu (Resim 4). “2014 Haziran’ında, 14. Uluslararası Venedik Bienali’nde mimar Murat Tabanlıoğlu’nun küratörlüğünde düzenlenen “Hafıza Mekanları” sergisinde, merkezin afişlerle süslenmiş fotoğrafı da yer aldı. Ancak fotoğrafta bir ağacın boyu Photoshop ile uzatılarak “Kes sesini Tayyip!” afişi kapatılmış, sansür uygulanmıştı.”
Ben mimari dedikodu bilmem, ilgilenmem de! Ne oldu da binanın yeniden yapımı Tabanlıoğlu’nun üstünde kaldı, bilmiyorum. Ama neden 19. yüzyıldan kalma binalar korunurken 20. yüzyılın ikinci yarısının binaları son yirmi yılda yıkılır ya da dönüştürülür oldu? İşte bunun yanıtını biliyorum.
Ülkemizde çok daha eskileri bilinçli bir biçimde dönüştürülüyor. Trabzon Ayasofya çan kulesini bir görseniz ağzınız açık kalır! Ayasofya’nın adı da değişmiş, AKP tarafından kurulduğu için adı AKP camii olmuş. Yemin ederim girişinde böyle yazıyor. Giresun Kilisesi’nin çan kulesinin tepesine geçirilmiş musalla taşını görseniz küçük dilinizi yutarsınız!
Yeni AKM çok iyi bir mimarlık firmamızın elinden çıkmış. Fakat sorumu yineliyorum: 20. yüzyılın ikinci yarısının binaları neden Almanya ve Türkiye’de yıkılır? Seyfi Arkan’ın Belediyeler Birliği içimi acıtır hala. Uluşahin’e katılıyorum ama ondan farklı olarak “ben umut etmiyorum”, biliyorum ki bu konu pek yakında doktora tezi konusu olacak!
Murat Tabanlıoğlu eski AKM’nin “ikonik cephesini yeniden yaratmaya çalışarak” iyi bir şey yapmış (URL-4) ama baba Tabanlıoğlu’nun Konstrüktivizm tadındaki cephesine yine de benzemiyor.
Yeniden “kültürel yaşamın bir magneti” olacak mı, onu da bilmiyorum. Her nedense Büyük Ada’daki Büyük Aya Dimitri Sokağı’nın adının Zağnos Paşa Caddesi olarak değiştirilmesini anımsattı bana. Çaresizlik içinde opera, bale gösterilerine, sergi salonları, kafe ve restoranlarına gitsek de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak… Taksim’de yer altına mahkum edilen güzel halk kalabalığı da yok zaten. Çocuklarım için bilet aldığım gişe ve ben yokum Taksim-AKM’nin anılarında. Parmak izlerimiz değmiyor birbirine… Yine bir rehbere gereksinmem var.
Kaynaklar
- Çevik, N. (2015) Lykia, Suna ve İnan Kıraç Vakfı.
- Gezen, A. F. (2021) Tarihsel Süreçte Mimari Katmanlaşmanın Yerel Bir Örneği: Büyükada, TC Beykent Üniversitesi, Lisansüstü Enstitüsü, Aralık (Dan: Şengül Öymen Gür).
- URL-1. https://maps.sygic.comutm_source=content-pages&utm_medium=map&utm_campaign=poi#item=poi32704&map=13,41.697013,44.764137&gallery
- URL-2. https://maps.sygic.comutm_source=content-pages&utm_medium=map&utm_campaign=poi#item=poi32704&map=13,41.697013,44.764137&gallery
- URL-3. Aslı Uluşahin, https://bianet.org/bianet/kultur/191286-ataturk-kultur-merkezi-nin-70-yillik-tarihi, 06 Kasım 2017, Pazartesi 17:06
- URL-4. http://www.tabanlioglu.com/project/new-ataturk-cultural-center/)
- URL-5. https://www.plastikciyiz.bizhaberlerekonomi5826akm-binasi-yerine-opera-binasi-yapilacak