İnsan İçin Kentler/ Jan Gehl
Y. Mimar Makbule Aydınsoy
Doç. Dr. Arbil Ötkünç
“Kentin yapınız için ne yapabileceğini değil, yapınızın kent için ne yapabileceğini sorgulayın!” (1)
2010 yılında Danca ve İngilizce yayımlanmış olan “Byer for mennesker/ Cities for People”, Jan Gehl tarafından kaleme alınmasından on yıl sonra, Koç Üniversitesi Yayınları aracılığıyla Türkçe’ye kazandırıldı. Çevirisini mimar Erdem Erten’in üstlendiği ve İnsan İçin Kentler adıyla yayımlanan kitabın ilk baskısı Aralık 2020’de yapıldı. Akabinde Gehl, 16 Mart 2021’de, TMMOB Mimarlar Odası’nın davetiyle “21. Yüzyıl için Yaşanabilir Şehirler” konulu bir çevrimiçi konferans verdi (2). 2015 Küresel Sürdürülebilir Mimarlık Ödülü Sahibi de olan Gehl, çok sayıda mimar ve mimar adayının izlediği bu konferansta 21. yüzyıl şehirlerinde yaşanabilirlik, sürdürülebilirlik ve sağlık için insanları gözetmenin neden önemli olduğunu, kitabından önemli noktalara değinerek açıkladı.
Kitap, Gehl’in 1960’lı yıllarda başladığı kamusal mekan çalışmalarına ve alandaki deneyimlerine dayanıyor. İlk bölüm modernizmin kent planlama ideolojilerini eleştiriyor ve kentlerdeki otomobil sayısının hızlı artışıyla birlikte insan boyutunun giderek ihmal edilmesine dikkat çekiyor. Gehl, kent planlamasının araç, yol, yapı, bölge değil insan ölçeği temel alınarak yapılması gerektiğini savunuyor. Jane Jacobs’ın da Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı (3) kitabında benzer eleştirilerle dönemin baskın kent planlama ideolojilerine karşı çıktığını ve konuyla ilgili fikirlerini hatırlatıyor.
İnsan boyutunu daha nitelikli kent mekanları ve yaşam dolu, güvenli, sosyal açıdan sürdürülebilir ve sağlıklı kentler oluşturulmasında temel olarak ele alıyor. İnsanlar ve kent yaşamı için daha iyi koşulların sağlanmasında yürümeye, bisiklete binmeye, buluşmaya, sosyalleşmeye imkan veren, teşvik eden açık mekanların oluşturulmasının önemini Kopenhag, Melbourne, Viyana vd. kentlerden görsellerle vurguluyor. Sonraki bölümde ise insan vücudunun sınırları ve kapasitelerinden yola çıkılarak oluşturulan ilkeleri ortaya koyuyor. Uzaklık, algı, duyular, yürüme hızı ve iletişim kavramları üzerinden “farklı mesafelerin insanlar arasındaki muhtelif iletişim tipleri için nasıl kullanıldığına, bu mesafelerin temasların karakteri ve şiddetini güçlendirmek için nasıl sürekli kullanıldığını” (s. 101) açıklayarak insan ölçeği kavramına açıklık getiriyor. Ona göre insanlar için iyi kent mekanlarının oluşturulmasında insan bedeni, duyular ve hareketler ilk sırada geliyor. Buradan yola çıkarak keyifle yaşanabilir, sürdürülebilir ve COVID-19 pandemisi sonrasında önemini kesinlikle kavradığımız sağlıklı kentler için insanı merkeze alan bütüncül kent politikaları yürütülmesi gerektiğini iddia ediyor.
Yaşam dolu ve sosyal etkileşime teşvik eden kentler için temel olan kavramların “kompakt, dolaysız ve mantıklı güzergahlar, mütevazı mekan boyutları ve hangi mekanların en önemli mekanlar olduğuna dair kararların verildiği net bir hiyerarşi” (s. 67) olduğunu belirtiyor. İyi kent mekanları tasarlamak için nicelik ile niteliğin birlikte ele alınması gerektiğini savunuyor ve kentteki yaşamı ölçülebilir kılmak için “kaç tane?” ve “ne kadar süre?” sorularını öne çıkarıyor. Özel alan ile kamusal alan arasındaki geçiş bölgeleri olan yumuşak kenarların, aktif ve ilgi çekici zemin katlarının, görüş hattının açık olduğu mekanların bulunması ve buluşmak, oyun oynamak, konuşmak, oturmak ve bisiklete binmek için uygun yerlerin kent yaşamı için önemini örneklerle ifade ediyor. Fakat kentte bu koşullar sağlanmış olsa da trafik güvenliği ve suç önleme konularının insanların dışarıda zaman geçirmelerini sağlamak için üzerine çalışılması gereken önemli konular olduğunu hatırlatıyor.
Gehl, küçük ölçeğin kent plancıları tarafından ihmal edilmesini eleştiriyor ve göz hizasında çalışmanın insan ölçeğinde nitelikli kent mekanları oluşturmak için fırsat verdiğini söylüyor. Planlama sıralamasının önce yaşam, sonra mekan, en son yapılar gelecek şekilde yapıldığında insanlar için kentler oluşturulabileceğini ısrarla vurguluyor. Bu sıralamanın benimsendiği tasarım anlayışıyla ancak insan odaklı kentlere ulaşılacağına işaret ediyor. Bunun nasıl yapılacağı konusunda geliştirmiş olduğu yöntem ve araçlar temelde kentsel mekanın gözlenmesi, haritalanması, değerlendirilmesi ve kent yaşamının kayıt altına alınmasına dayanıyor.
Kitabın son bölümünde kentsel mekanın niteliğini belirleyen planlama ilkelerine ve kalite ölçütlerine kısaca değiniyor. Bahsi geçen araç ve yöntemlerin neler olduğu ve kentsel mekan araştırmalarında nasıl kullanılacağı kitapta detaylandırılmasa da Gehl ve Svarre’in How to Study Public Life (4) (2013) kitabı bu konuları açıklığa kavuşturan bir rehber niteliği taşıyor.
Gehl’in İnsan İçin Kentler kitabı yalnızca mimarlar ve kent plancıları için değil, yaşadığı kent ve oradaki gündelik yaşam üzerine düşünce üreten, karar verici konumda olan, uygulamalar yapan, yerel demokrasi ve katılım konularına merak duyan herkese keyifli ve öğretici bir okuma vaat ediyor. Kitapta yer alan çizim, diyagram ve fotoğraflar metinle etkili bir bütün oluşturuyor, konunun görsel boyutuna uygun farklı okumalara olanak sağlıyor ve bu başucu kitabını farklı okur grupları için çekici hale getiriyor.
Notlar
1. Gehl, Jan, 2020, İnsan İçin Kentler, Çev.: Erdem Erten, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul, s. 205.
2. Designing with People-I (Birlikte Tasarlamak-I), https://www.youtube.com/watch?v=VSb9mTaKX0Q, (Erişim tarihi 19 Mart 2021).
3. Jacobs, Jane, 1961, Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı, Çev.: Bülent Doğan, Metis Yayınları, İstanbul.
4. Gehl, Jan ve Svarre, Birgitte, 2013, How to Study Public Life, Çev.: Karen Ann Steenhard, Island Press, Washington DC.