TAKSİM KOLEKTİFİ: “Taksim İstanbullular İçin Yeniden Buluşma Noktası Haline Gelecek…”
“Taksim kentlilerin bir araya geleceği bir katalizör, durmaksızın dönüşen ortak bir deneyim, daha iyi bir kent için bir umut ya da bir vaat olabilir. Bu hayali başarmak için yeni bir ortaklık ve işbirliği modeli kurmaya ihtiyacımız var.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Planlama Ajansı’nın ortak çalışmasıyla yarışmaya açılan Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması’nda önce jürinin oylarını alarak finale kalan üç eşdeğer projeden biri olan, sonra halk oylamasının birincisi olan, ardından da idari oyları alarak yarışmanın galibi ilan edilen 15 Numaralı Proje’nin sahibi Taksim Kolektifi’nden proje müellifleri Y. Mimar Şerif Süveydan, Mimar Burcu Sevinç Yılmaz, Mimar Rıfat Yılmaz, Mimar Süleyman Yıldız ve Y. Mimar Sezer Bahtiyar ile meydanın geleceği, İstanbulluların projeden beklentileri ve kentin gerçek sahipleri olan halkın kamusal mekanın biçimlenmesinde katılımcı bir kimliğe sahip olmasının önemi hakkında konuştuk.
Baran Gülsün, Mimar
Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması’nda hem jürinin hem de halkın oylarını alarak birinci oldunuz. Projenin bu başarıyı elde etmesini sağlayan yönler hangileriydi?
Taksim Kolektifi: Yarışma sonrası yapılan yayınlara, sosyal medyada yazılanlara göz atıldığında projenin farklı birçok noktanın öne çıkarıldığı görülebilir. Kimileri için Maçka ile Taksim’i bağlayan yaya köprüsü en cazip öğe iken, kimileri yer altındaki mevcut otobüs durakları için önerilen ferahlatıcı çözümü ön plana çıkarıyor; kimileri Taksim Meydanı ile Gezi Parkı’nın basamakları arasındaki tarihi anlamları olan ilişkiyi önemserken, kimileri de tramvayın Gezi’nin etrafını dolanması fikrini sevdiğini ifade ediyor. Projeye yorum getirenlerin birbirinden farklı noktaları işaret ediyor olmasının en temel sebebinin projemizin, Taksim’e bugüne kadar yapıldığı gibi kapsamlı, tepeden inme sert müdahale kararlarından uzak duran yaklaşımı olduğunu düşünüyoruz. Böylelikle Taksim’de yeniden uzun soluklu bir inşa süreci başlatmayacak şekilde, problemleri noktasal müdahalelerle çözen ve iyileştirmeler öneren bu projede herkesin kendinden bir şeyler bulabildiği ve projeye sahip çıktığı kanaatindeyiz.
Taksim Meydanı’nın ve Gezi Parkı’nın hafızasını geleceğe taşımak için projede ne tür önerilerde bulundunuz?
TK: Taksim Meydanı uzun bir dönem boyunca İstanbul’un önemli bir ulaşım merkezi ve kentin yeni gelişim bölgesinin en önemli buluşma noktası oldu. Yakın zamana kadar, tam bir tarih vermek gerekirse, yayalaştırma projesi kapsamında girişilen büyük müdahaleye kadar Taksim’in kendine has kaotik bir canlılığı, gece gündüz düşmeyen bir temposu vardı. Meydanın politik karakterinin daha canlı ve hissedilir hale gelmesini sağlayan da bizce bu canlılıktı. Meydanın hafızasını geleceğe taşımak derken belki de ilk akla gelmesi gereken husus budur: Taksim’in yeniden İstanbullular için bir buluşma noktası haline gelmesi. Zira mekanın ortak hafızasını geleceğe taşıyacak olan kentlilerdir. Her gün tekrar eden pratikler, meydana renk katan şenlikler ve nadir anlarda ortaya çıkan beklenmedik olaylarla kentin ortak hafızası canlı tutulabilir. Bu olmadan fiziksel hiçbir düzenleme hafızanın taşıyıcısı olamaz. Tam da bu bağlamda biz İstanbulluların bu hafızayı canlı tutması için Taksim’e gelmelerini sağlayacak imkanları ve nedenleri artırmayı hedefledik. Nedenler derken, mesela Maçka Parkı’ndan başlayan ve Gezi’de sonlanan bir sabah koşusu, serin bir akşam yürüyüşü, bir konser veya festival, ya da bir bayram kutlaması. Taksim geçmişine ve simgesel önerimine yaraşır bir çekim merkezi olmalıdır. İstanbulluların meydana gelmesini teşvik eden sayısız seçenek sunabilmelidir. Projemizin ana hedefini bu şekilde tarif edebiliriz.
Mekanın hafızası geleceğe nasıl taşınır? Biz bunun için geçmişin bir katmanını yeniden ihya etmeyi veya geçmişe referans veren sembolik jestleri tercih etmedik. Bunların yerine Taksim’in canlı bir merkez olduğu dönemde mekansal ilişkileri kuran nelerdi ve biz mevcut durumda Taksim’i yeniden canlandırmak için ne önerebiliriz, gibi bir soru üzerine düşündük. Mekansal önerilerimizi de esasen bu soru bağlamında oluşturmaya çalıştık.
Cumhuriyet Anıtı’nın bir referans noktası olarak merkezi konumunu güçlendirecek şekilde kesişme noktasına anıtı alan L formlu eksenleri bağlantıları güçlendirecek önemli bir mekansal tarif olarak görüyoruz. Anıt, Taksim için önemli bir referans noktasıdır ve konumu hiç de tesadüfi değildir. Son müdahalelerle mekansal referanslarını kaybeden anıtın merkezi konumunun ihya edilmesini önemsiyoruz.
Bu hamle Taksim Meydanı’nın Prost’un önerisindeki işlevini yeniden kazanmasını sağlayacak güçlü bir mekansal tarif getirmektedir. Prost Planı’nda Taksim Meydanı bir yanı anıt, diğer yanı ise bir kültür yapısı (AKM) ile tanımlanan Gezi Parkı’nın açıldığı serbest bir etkinlik alanı olarak öngörülmüştü. Bizim önerimiz bu tarifi günümüz koşulları ve mevcut bağlamı dikkate alarak güncellemektedir.
Gezi Parkı’nın Maçka ve Nişantaşı ile yeşil bir eksen vasıtasıyla bağlanması bize yine tarihsel referanslarla güncel ihtiyaçların denk düştüğü güzel bir imkan sundu. Bilindiği gibi Prost Planı’nda Gezi Parkı manzaralı bir sırt üzerinden Maçka’ya kadar uzanan 2 numaralı parkın Taksim’e bağlandığı nokta olarak kurgulanmıştı. Zamanla kötü planlama kararları ve yoğun inşaat baskısı altında bu kültür parkı ekseninin bütünlüğü ve manzara imkanları kaybedildi. Maçka Parkı’nı Atatürk Kitaplığı ve AKM’nin kuzey girişi üzerinden Gezi’ye ve Taksim’e bağlayan yaya köprüsü bir yandan 2 numaralı parkın hafızasını canlandırırken bir yandan da Taksim’e yeni bir erişim imkanı sağlayan önemli bir hamle oldu.
Talimhane tarafında bir zamanlar var olan yapı adasının izi üzerinde oluşturulan Info noktası ve üzerindeki açık etkinlik amfisi, tramvayın yeniden Cumhuriyet Caddesi üzerinden geçecek olması, uzun bir dönem boyunca İstanbul’un önemli eksenlerinden biri olan bu caddenin yeniden canlandırılması, İstiklal Caddesi’nin girişinde bir zamanlar var olan tramvay durağının yeni bir saçakla tanımlanması gibi öneriler de mekanın hafızasının güncel bir yorumları olarak düşünülebilir.
Taksim’in ve Gezi Parkı’nın günün her saati her yaştan kentlinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek cazip bir yer olmasını önemsiyoruz. Meydan, park ve bunların çevresinde tarif ettiğimiz iki eksenin geniş bir etkinlik yelpazesine izin verebilecek şekilde programlanabilmesi gerekiyordu. Örnek vermek gerekirse, Gezi Parkı içinde farklı noktalarda konumlandırdığımız hafif strüktürlü kiosklar uzun soluklu etkinlik mekanları iken, çok işlevli açık alanlar değişken mevsimsel düzenlemelere açık serbest alanlar olarak kurgulandı.
Peki bu kurgunun ete kemiğe bürünmesi için masa üstünde alınan kararlar yeterli mi?
TK: Tabii masadaki bu kurgunun ete kemiğe bürünmesi için sadece planlama kararları ve tasarımın yeterli olmadığını, aynı zamanda katılımcı bir anlayışın ve sabırlı bir sürecin bunu mümkün kılabileceğini hepimiz biliyoruz. Bu sebeple projemizde tam da bu süreci koordine etmek üzere İBB’nin öncülüğünde ve desteği ile oluşturulacak katılımcı bir platform olarak Taksim Kolektifi’ni önerdik. Proje sürecinin bir parçası olarak kurulacak Taksim Kolektifi’nin etkinlik organizasyonundan lokal tasarım katkılarına kadar geniş bir yelpazede katılımcı planlama açısından deneysel bir imkan sunacağını düşünüyoruz. Bu öneriye uygun olarak projemizin adını da Taksim Kolektifi olarak belirledik. Kolektifin kuruluşu proje sürecini, Taksim’in dönüşüm aşamalarını ve nihayet yenilenmiş Taksim ve Gezi’nin idaresini içerecek bütüncül bir perspektif öneriyor.
Taksim kentlilerin bir araya geleceği bir katalizör, durmaksızın dönüşen ortak bir deneyim, daha iyi bir kent için bir umut ya da bir vaat olabilir. Bu hayali başarmak için yeni bir ortaklık ve işbirliği modeli kurmaya ihtiyacımız var. Taksim Kolektifi adını verdiğimiz bu yeni model kamusal mekana şekil vermek ve onu programlamak üzere halkın aktif katılımını öngörüyor. Bu proaktif model içinde kent uzmanlarından kentin hafızasına sahip kent sakinlerine, bağışçılardan pazarlamacılara kadar farklı konularda uzmanlaşmış bir takımın yer alacağı kurumsal bir yapı. Halkın gerçekten Taksim’in bir parçası olduğunu hissetmesinin ancak halkla temas kuran iyi organize edilmiş bir sosyal destek programını içeren bir kültürel planlama yoluyla mümkün olabileceğine inanıyoruz. Beklenmedik yerlerden gelebilecek sürpriz ve anonim katkılara kapımızı sonuna kadar açmamız gerekiyor. Zira yeni kent hayatının akışı da bu yönde.
Taksim Meydanı, Salacak Kıyısı ve Bakırköy Cumhuriyet Meydanı yarışmalarıyla katılımcı ve aslında deneysel bir mimari yarışma sürecini deneyimlemiş olduk. Bu süreç hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
TK: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katılımcılığı ön plana çıkaran proje üretme yaklaşımı genellikle uluslararası örneklerde izlediğimiz bir durumdu. Kendimizi birdenbire katılımcılığın imkanları üzerine yürütülen canlı bir tartışmanın ortasında bulmanın bizim jenerasyonumuz için yeni bir tecrübe olduğunu kabul etmek gerek. Her ne kadar ansızın gündemimize giren pandemi süreci sebebiyle bazı çalışmaların sekteye uğradığı açıklanmış olsa da, idare tarafından hazırlanan yarışma şartnamesi, kamuoyunun beklentilerini gösteren araştırmaları içeren, alanın geçmişi hakkında bilgi veren, teknik veri açısından da oldukça detaylı bir veri setini içeriyordu. Şartname jürinin ve idarenin beklentilerini net bir şekilde ortaya koyarken, söz konusu beklentilerin tasarımı biçimsel olarak yönlendirmek yerine, Taksim’de hedeflenen yaşamı tarif etmeye yönelik bir kurgusu vardı. Özellikle Taksim’in halkla bağlarının güçlendirilmesi ve alanın kültür ve sanat etkinliklerine imkan sağlaması yönündeki tavsiyenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu bakımdan şartnamenin kısıtlamaktan çok açıcı olduğunu söylemek mümkün. Taksim Kolektifi adını verdiğimiz ve kentlinin Taksim’deki yaşama aktif katılımını sağlayacak oluşumu önermemizde şartnamedeki söz konusu yaklaşımın cesaret verici olduğunu söylememiz gerek.
Öte yandan jürinin onayını alan 3 projeye eşdeğer ödül verilerek, bu projelerin halk oyuna sunulması da ülkemiz için yeni bir deneyim imkanı sundu. Bu yöntemi sadece nihai karar öncesinde halkın tercihlerine kulak verilmesi açısından değil, meydanların kamuoyunda gündem olmasını sağlaması açısından da kritik bir karar olarak görmek mümkün. Böylece kamusal alanların tasarımı geçmişte hiç olmadığı kadar çok tartışıldı. Kamusal tartışmanın mutlak mutabakat ve kesin doğrularla sonuçlanması gerçekçi bir beklenti değildir. Daha çok hepimizin öğrendiği ve beraberce değiştiğimiz bir süreç yaşamış olduk. Biz bu beraberce öğrenme ve tartışma sürecini önemsiyoruz. Projelere yönelik en sert eleştiriler dahil bütün itirazlar meşrudur, ancak içinde bulunduğumuz süreci değersizleştirmeye veya itibarsızlaştırmaya yönelik eleştirilerin makul ve yerinde olmadığı kanısındayız. Karşılıklı etkileşim imkanlarının olağanüstü derecede arttığı ve karmaşıklaştığı bir çağa girmiş bulunuyoruz. Kente ilişkin kararların “uzman” bir ekip tarafından “bilimsel” olduğu vehmedilen kararlarla şekillendirilmesi beklentisi günümüz koşullarında gerçekçi değildir. Önümüzdeki çağ karar süreçlerinin geçmişle kıyaslanamayacak kadar karmaşıklaştığı ve karar alıcıların da çeşitlendiği yeni pratikleri zorunlu kılıyor. Bunun imkanları üzerinde daha fazla düşünmeye ihtiyacımız var. Taksim Meydanı’nın uygulama süreci günün gerektirdiği yeni imkanları değerlendireceğimiz bir fırsat olarak görülebilir.
Bu bağlamda, halk oylaması süreci devam ederken Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından yayınlanan “zorunlu açıklama” metnine değinmeden geçmek olmaz. Söz konusu metnin belirsiz tabirler içeren dili, doğrusu bize Oda’nın katılımcı süreç planlamasına yönelik güncel tartışmalara hazırlıksız yakaladığını düşündürdü. Zira ülkemizde mimarlık pratiğinin standartlarını da belirlemekle mükellef olan meslek kurumunun “sağlıklı ve rasyonel süreç” tanımını teknik olarak herkesin aynı şekilde anlayabileceği ölçeklerle açıklayan bir katılımcı planlama süreci şartnamesini bugüne kadar, İdare bu tür süreçleri başlatmadan çok önce, yayınlamış olması ve içinde bulunduğumuz aşamayı muğlak tabirlerle değil sarih bir şekilde yorumlaması beklenirdi.
Sizce pandemi ve hayatın yeni normalleri meydanların işleyişini değiştirecek mi?
TK: Yapay olarak iklimlendirilmiş ortamları ile alışveriş merkezlerinin sosyalleşme alanı olarak açık ara ilk sırada tercih edildiği bir dönemden geçiyoruz. Yaşamımızı böyle sürdüregelirken ansızın ortaya çıkan Pandemi ile bu tercihin temiz doğal hava ve gün ışığı alan mekanlara kaydığı muhakkak. Teknolojinin günümüzde eriştiği noktada mobil iletişim kanallarının dış mekanda sorunsuz kullanılabilir hale gelmesi de eklendiğinde, meydanların, park ve yeşil alanların aylaklar, flanörler, iş insanları için tekrar, tarihte olduğu gibi, popüler olması kaçınılmaz görünüyor. Özellikle Gezi Parkı’nda önerdiğimiz etkinlik alanlarının Atatürk Kültür Merkezi başta olmak üzere yakın çevre ve Beyoğlu bölgesindeki tüm kültür sanat faaliyetlerinin bahçesi, açık alanı olacağını düşünüyoruz.
Bundan sonraki süreç nasıl ilerleyecek? Uygulamanın ne zaman tamamlanacağını öngörüyorsunuz?
TK: Yarışma şartnamesi Taksim için birinci seçilecek projenin üç etaplı bir seçim ile belirleneceğini tarif ediyor. Halk oylamasının neticesi oylamanın ilk açıklanan etabı oldu. Bu noktada projemizin halk tarafından birinci seçilmiş olmasının bizler için gurur verici ve çok değerli olduğunu vurgulamak isteriz. İBB tarafından 5 Ocak tarihinde düzenlenen Basın Toplantısı’nda jürinin ve idarenin de projemizi birinci seçtikleri ve uygulamaya yönelik sürecin başlatılacağı duyurulmuş oldu. Şimdi artık Taksim Kolektifi’nin katılımcı kurgusuna uygun olarak projenin İstanbullularla birlikte geliştirilmesi için diyalog kanallarının açılacağı yeni bir süreç başlayacak. Çokça konuştuğumuz, tartıştığımız, karşılıklı olarak öğrendiğimiz, projenin giderek daha geniş kesimler tarafından benimseneceği ve olgunlaşacağı muhteşem bir süreci hayata geçirmeyi umuyoruz. Bu bağlamda İBB’nin desteğine, kamuoyunun yönlendirmesine ziyadesiyle ihtiyacımız olacak. Çok çalışacağız ve sonuçta Taksim’in geçmişine yaraşır bir kamusal mekanı hep birlikte var edeceğiz.
İşin teknik kısmına gelecek olursak, projemiz bu sürecin gerektirdiği esnekliğe uygun olarak kurgulandı. İmalatı tümüyle tek hamlede hızlıca tamamlamak mümkün olduğu gibi, şartlara göre bölümlere ayrılarak etaplar halinde uygulanması da mümkündür. Bizlerin ekip olarak başından beri en çok önemsediği konulardan biri hangi yöntem tercih edilirse edilsin, Taksim’i yeniden yıllarca sürecek bir inşai faaliyet alanı haline getirmemek oldu. Projemizde önerilen yapılar, imalatın büyük bölümünün saha dışında gerçekleştirilmesini mümkün kılıyor. Mecburen sahada yapılması gereken imalat ise alınacak lokal tedbirlerle ilgili alanı sınırlandırarak ve alanın kalan bölümlerini halkın gündelik kullanımına açık tutarak gerçekleştirilecektir. Böylelikle Taksim kısa sürede mekansal çerçevesi iyi şekilde tanımlanmış olarak ve yeni kullanım alternatifleri ile herkese açık cazip bir yer haline gelecektir.