Yoksulluğun Sanal Ortamda Sömürülmesi: Gecekondu Turizmi Eleştirisi
Dr. Öğr. Üyesi Asiye Akgün Gültekin
Metaların tüketimindeki motivasyonun, ürünün sağladığı fayda, taşıdığı statü için değil sağladıkları deneyime varmak, hayatımızı zevkli ve anlamlı kılmak için olduğunu belirtir Žižek (2011, s.18-19) (1). Yazar, “kültürel kapitalizm”e yönelik tüketim düzeyinde otantik deneyimin önemli olduğunu belirtir. Bu durumu organik gıda tüketimi üzerinden açıklar: “Yarısı çürük ve pahalı “organik” elmaları daha sağlıklı olduğundan dolayı almayız. Anlamlı bir şey yapmış olmak ve dünyaya dair farkındalığını göstermiş olmak için alırız”. Böylelikle büyük bir kolektif projeye dahil olmuş oluruz.
Literatüre “sosyal sorumlu tüketim” (2) olarak giren tüketimin yeni boyutu, temel ihtiyaçlardan mekana kadar geniş bir yelpazede bir pazar oluşturur. Bu çerçevede mekanların tüketilmesi ve turizm ilişkisi çarpıcı bir hal almaktadır. Kapitalizmin 1970’lerde girdiği ekonomik kriz ve sanayisizleşme süreçlerinde turizm sektörü lokomotif görevini üstlenmiştir. Urry’nin(1995), sanayisizleşme sürecinde atıl duruma düşen bir mirasın nasıl tüketildiğini Britanya üzerinden örneklediği kitabında kitle turizminin alternatif turistik mekan arayışlarına kaydığını söylemesinin ardından çeyrek asır geçti. Alternatif turizm arayışlarında egzotik yerlerin keşfi, ekolojik turizm, korku turizmi ve varoş turizmi gibi mekanların farklı tüketim odakları ortaya çıkar. Görsel olarak tüketilen çevrede sömürgeleştirici turist bakışının geliştiği görülür. Turist, artık sadece görsel tüketimden mutlu olmaz, gerçek bir deneyimin peşine düşer (Schmitt (3), 2011). Mal ekonomisinden, üretim ekonomisine, ardından hizmet ekonomisine ve nihayet deneyim ekonomisi dönemine evrilen kapitalizm, tüketim araçlarından biri olan turizm sektörünü teknolojik destekle geliştirmektedir. İletişim teknolojilerinin turizmle yan yana gelmesi yeni ve büyük bir tüketim pazarını ortaya çıkartır.
Sömürgeleştirici turist bakışın yoksulluk mekanlarını tüketimi bağlamında, bu makalede ele alınan gecekondu (literatürde varoş turizmi olarak da geçiyor) turizminin akademik gündeme girmesi yirminci yüzyılın son yıllarından itibaren olsa da çok yeni bir olgu değildir. Dünyanın farklı bölgelerinde favela, slum, barrio, gecekondu, veya getto olarak adlandırılan yoksul yerleşim alanlarınının turistik ziyareti olarak tanımlanabilecek gecokondu (slum) turizminin tarihi 19. yüzyıl Viktorya Londrası’na dayanır. Üst sınıflar, siyasetçiler, din adamları, akademisyenler, sosyal reformcular, gazeteciler, bilim adamları ve yazarlar boş zaman aktivitesi olarak yoksullarla vakit geçirmek için Doğu Yakası’ndaki yoksul konut bölgelerine gider ve “öteki”ni deneyimlemeyi isterler (4) (Koven, 2004). Yakın zamanlarda Newyork’ta meraklı ziyaretçiler Manhattan’ın Aşağı Doğu Yakası’na girmeye başlar. Son zamanlarda ise, Güney Afrika’daki ırkçılık karşıtı bilincin oluşmasının ardından, birçok turist bu mücadelenin ilk çıktığı yerleri görmek için seyahate başlar ve “gecekondu turizmi” ticari bir alan haline gelir. Bugün küresel bir endüstri haline gelen gecekondu turizmi için çeşitli tur şirketleri turlar düzenlemektedir. Cape Town, Johannesburg, Rio, Bombay, Yeni Delhi’nin gecekondu mahalleleri, LA, Detroit, Kopenhag ve Berlin’deki varoş bölgeleri alternatif turizm için popüler destinasyon merkezleri olmuştur (Steinbrink, 2012). Bu yerlerin turistik açıdan cazip hale gelmesinin ardında sadece merak değil, eşitsizlik gerçeğine ilgi duyulması (Frenzel, 2013), “Slumdog Millionaire” etkisi, empati arzusu, katarsis etkisi, macera ruhu, misyonerlik, sömürü ve benzeri farklı deneyimler kazanma düşünceleri gelmektedir.
TripAdvisor, Hindistan, Uganda, Kenya gibi ülkelere düzenelenen gecekondu(slum) yürüyüşü, gecekondu farkındalığı yürüyüşü turları adı altında çeşitli turların reklamlarını ve fotoğraflarını sitelerinde paylaşıyor. Ziyaretçiler yaşadıkları deneyimi mükemmel olarak değerlendiriyor. Genel olarak turların güvenli olduğu ifade edilmiş. Bu turlardan bazıları sivil toplum örgütleri tarafından düzenleniyor. Yıllık yaklaşık 40.000 turist Rio de Janeiro’daki favelaları ziyaret ederken 300.000 kişi Cape Town’daki slumları ziyaret ediyor. Bir diğer Favelaları ile ünlü yer olan Rocinha yılda 200.000 ziyaretçi alıyor (Tourism Concern, 2016). BBC News’ta yer alan habere göre buradan elde edilen kazancın 620 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor (aktaran Korstanje, 2016, s. 22). Bu noktada bu pratiğin ne kadar etik olduğu tartışması gündeme geliyor. En ticari tura çıkmanın, yoksulluğu görmezden gelmekten iyi olduğunu savunan Frenzel’a göre bu turlara katılanların gecekondu hakkındaki önyargılarını kırması bakımından turların olumlu etkileri var (aktaran Blau, 2018).
Gecekondu turizmi çok tartışmalı bir konu. Yoksul bölgelerin geliştirilmesine yönelik bir strateji olarak desteklendiği gibi (Steinbrink, 2012; Obrein, 2011), etik yönden eleştirilen bir olgu (Freire-Medeiros, 2012). Bir yandan yoksulluğu estetikleştirdikleri yönünde eleştirilere maruz kalan (Yardımcı, 2005; Özkan, 2014) fotoğraf ve film sanatları, gecekondu turizmi sektörünün cazipleşmesindeki önemli motivasyonlarından biriyken, diğer yandan temsil ve sunum ilişkisi bakımından gelişen dijital teknolojiler desteğiyle paradoksal bir hale dönüşüyor.
Bu yazının amacı, küresel olarak ticarileşen yoksulluk alanlarının, dijital teknolojiler üzerinden bir tüketim nesnesine nasıl dönüştüğünü örnekler üzerinden ortaya koymaktır. Bu doğrultuda çalışma, yeni kapitalist tüketim anlayışının, önce turistik bir destinasyona dönüştürdüğü yoksulluk alanlarının sonra dijital teknolojilerle nasıl bir motivasyonla tükettiği eleştirisine dayanır.
Tüketimin Yeni Doğası
Yeni kapitalizm döneminin (5) en önemli özellikleri tüketim alışkanlıklarındaki değişiklikler ve hizmet tüketimidir. Mekanların tüketilmesinde sektörel bir öneme sahip olan turizmin örgütlü dönemdeki kitleselliği, yeni kapitalist dönemde yerini alternatif turizme bırakmaya başlar. Tarihi ve kültürel peyzajların görsel tüketimi yerini korku turizmi, hüzün turizmi, terör turizmi, savaş turizmi benzeri özel turlara bırakır. Yoksulluk turizmi (6) bu yeni turizm çeşitlerinden biri olarak karşımız çıkar.
Kentlerde kendi coğrafyasına özgü formlarda ve isimlerde, kent yoksulluğunun mekansal karşılığı olarak ortaya çıkan enformel yerleşmeler, zaman zaman romantikleştirilerek, çoğu zaman bir problem alanı olarak görülerek sosyolog ve şehir plancıları tarafından ele alındı. Popüler kültürde, sanat ortamında farklı açılardan karşımıza çıkan bu kent olgusuna katılımcı projeler ve araştırmalar eşlik etti (Özkan, 2012). Son kertede gecekondu turizmi (slum tourism) adı altında bu alanlara turlar düzenlenerek, kent yoksulluğu metalaştırılmakta (Freire-Medeiros, 2012). Medeiros (2012)’a göre bu turlara katılan üst, orta sınıf için bu turlar katharsis görevi görüyor; kimi tura ödediği para ile yoksullara yardım yaptığını düşünürken, kimi dolaysız bir deneyim kazandığını düşünüyor. Bu çalışmanın da ana sorunsalı olan kapitalist tüketim anlayışının deneyim ve empati olgularını araçsallaştırılarak yoksulluğu tüketmesi bağlamında, turistlerin deneyim istekleri altındaki motivasyon önem kazanıyor.
Günümüzde vekalaten tüketimin yerini hazza dayalı tüketimin almıştır. 1970’lerden itibaren küresel ısınma, doğal kaynakların azalması, kirlilik ve benzeri çevresel problemler neticesinde sürdürülebilir, geri dönüştürülebilir, yeniden kullanılabilir ürünlerin tüketimine yönelim ortaya çıktığı görülür. Yalnızca çevresel sorunlarla değil aynı zamanda sosyal sorunlara karşı da bir duyarlığı içeren sorumlu tüketim, bireyleri etrafına karşı daha duyarlı olmaya yönlendirir. İşe yarama hissi ve faydalı olduğunu düşünme hazzı, her alanda tüketimin yeni motivasyonu haline gelmiştir. Žižek (2011, s.16-17), tüketimde hissi yaşam oyununun, ekolojiden yardımseverliğe kadar başkalarına özen göstermenin zamanı olması gerektiğini söyler. Kültürel kapitalizm örneği olarak Starbucks’ın “ethos water” programı tanıtımında kullandığı cümleleri aktarır:
“Ethos Water sosyal bir misyonu olan bir marka-hem bütün dünyadaki çocuklara yardım ederek, hem de dünyanın su krizine dikkat çekerek temiz su alın. Her bir şişe Ethos su aldığınızda, 2010 yılı içinde en az 10 milyon ABD doları toplama amacımız çerçevesinde, Ethos Water 0,05 ABD doları destekte bulunacak. Starbucks Vakfı kanalıyla Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki insani su programlarını destekliyor Ethos Water. Bugüne kadar Ethos water’ın yaptığı bağışlar 6,2 milyon doları aştı. Bu programlar tahminen 420.000 insanın güvenilir suya, sağlık hizmetine ve hijyen eğitimine ulaşmasına önayak olacak.”
Bu yeni zihniyetin temelinde manevi değer kazanmış bir hedonizm yaşanmaktadır (Žižek, 2011). Bu türden pazarlama tekniklerini içeren bir çok ürün tüketime sunulur. Benzer teknikleri mimaride ekolojik, sürdürebilir mimari trendi üzerinden görmek mümkündür. Hazza dayalı bu tüketim anlayışının olumlu ve olumsuz yönleri tartışılabilir; çevre ya da toplum için olumlu bir katkı yapmış olursunuz, ya da sadece yaptığınızı düşünürsünüz. Buradan konuyu tekrar yoksulluk alanlarının tüketimine bağlarsak, “öteki” deneyimi ve görünürlüğünü vaadeden bir tüketim anlayışını sorumlu tüketim kapsamında değerlendirebiliriz. Ancak dijital teknoljilerle –mış gibi yaratılan sanal yoksulluk alanlarının tüketimini nereye koyacağımız sorusu ortada asılıdır.
Temsil ve Sunum Üzerine
“Temsil, bir şey hakkında anlamlı bir şey söylemek ya da dünyayı diğer insanlara anlamlı bir şekilde tasvir etmek için dilin kullanılmasıdır. Bunun yanında temsil, anlamın üretildiği ve bir kültürün üyeleri arasında değiş tokuş edildiği sürecin temel parçasıdır. Şeyleri simgeleyen ya da tasvir eden dil, işaretler ve görüntülerin kullanılmasını içerir” (Hall, 2017, s.23).
Temsilin yansıtıcı (mimetik), kasıtlı (temsil edenin görüşünü yansıtması) ve inşaacı (anlamın inşaa edilmesi) olabileceğini belirten Hall, kitabında Hirst’in yapmış olduğu bir enstalasyon sorusuna yer verir; “Bir koyun ne zaman koyun değildir? C: Bir sanat eseri olduğunda” (Hall, 2017, s. 30). Bu yazıda gösteren-gösterilen ilişkisi bağlamında tüketiciye yönelik verilmek istenen mesaja istinaden temsilin inşacı yapısının üzerinden ilerleyen bir temsil kastedilmektedir.
Rönesans’tan günümüze temsil çok biçim değiştirdi ancak temelde inşaa edilmiş doğası gereği hiçbir zaman nötr olmadı. Kendisi de toplumsal olarak inşa edilmiş olan temsili inşa edenin temsili; inşa edilmişin inşasıdır. Diğer taraftan temsil edilen şeyin doğasını anlamak temsilden geçer. Ricoeur tiyatro piyeslerini örnekleyerek temsilin gerçeğe canlılık verdiğini ifade eder. Gadamer’e göre her mimetik geçişte ontolojik bir artış vardır; tıpkı aynada resmedilen ile orjinal arasındaki ilişki nasıl ayrılamazsa, temsilin temsilinde de gerçeklik vardır (aktaran Varlık, 2015).
Görsel ve dijital sanatlarda pornografik bulunan (Sayın, 2015), bir tür teşhir olarak görülen katlanılmaz görüntüler (7) bağlamında yapılan temsil ve sunum tartışmalarını yoksulluğun ticarileşmesi bağlamında buraya taşımakta fayda var. Sontag (2004), başkalarının acısına bakarken herkesçe baştan kabul edilmiş bir biz olmadığını ifade eder. Savaş fotoğraflarına bakmanın mutlaka savaşın kınanmasına neden olmayacağını savunur. İzleme kültürü, şaşırtma yeteneğimizi azaltmış olabilir mi diye soran Sontag (2004), görüntünün gücünün sergilenme biçimine, nerede ve ne sıklıkla gösterildiğine bağlı olduğunu ifade ederken tek bir karenin hafızaya kazındığını belirtir. Sontag (2008), bitmeyen video, YouTube, televizyon ve benzeri medyalardan gelen görüntülerle çevrelenmiş yaşantılarımızda, acının estetize edildiğini, etik açıdan sorunlu şok edici fotoğrafların müşteri taleplerine yöneldiğini dile getirir. Depeli (2018), fotoğrafın optik bir inşa olup olmadığını sorguladığı metninde, fotoğrafa ilişkin farklı sorular sorar; bakışın seyirciye empozesi mi, teşhir mi tanıklık mı, korkutmak mı harekete geçirmek mi, dehşetle uyanmak için mi yoksa katharsis ile uyutmak için mi? Bu soruları dijital teknolojiler ile tüketim pazarına sokulan yoksulluk olgusu bağlamında sormak yanlış olmaz (8). Bu yazıdaki niyet, yoksulluğa bakıştan kaçmak değil, sorgulayıcı bir tavırla tüketim iştahı ile yaklaşılmamasının önemi üzerinde durmaktadır. Tüketimin yeni boyutu olan sorumlu tüketim çerçevesinde metalaştırılan ve önemsizleştirilen bir temsil-sunum biçiminin eleştirisi yazının sorunsalını oluşturmaktadır.
Taklit (simüle) edilen dünya ile gerçek dünya arasındaki sınırın giderek belirsizleşmesi endişeleri arasında, sanallığın ve simülasyonun turizmin içerisine işlediğini görürüz. Boudrillard (2009)’ın simülasyon kuramının destekleyen en iyi örnekler sanal turizm, televizyon veya internet üzerinden üretilen turizmdir. Görsel ve işitsel bir turistik deneyim sunan araçlar fiziksel turizmin yerini henüz alamamıştır. Ancak konfor alanından çıkıp, çok da eğlenceli olmayan bir yoksul bölge ziyareti ile boş zamanını değerlendirmeyi düşünenler için tercih edilebilir olabilir. Böylelikle teknoloji, kültürü şekillendirir ve kapitalizmin merkezinde yer alır.
Teknokültürün tarihçesi Heidegger, Benjamin, İtalyan Fütürizmi’ne kadar gider. Özellikle Eleştirel Teori’de, teknolojiye çok karamsar bakıldığı anlaşılmaktadır (9). Esas dönem, 1990’larda ortaya çıkan “siber mekan’’, “sanal gerçeklik” kavramlarının algısıyla başlar. Virilio (2003) teknoloji konusunda karamsardır. Bedenlerimizin imgesinin elimizden alınıp yönlendirildiğini ve sanal dünyanın aktörleri haline geldiğini ileri sürer. Žižek (2011), sanal dünyada kaybolan şeyin görünüş olduğunu ifade ederken tüm gerçekliğin sayısallaştırılmasının yeni bir algılama olanağı yarattığını da ekler. Boudrillard (2009) ise simge, kodlar ve modellerin egemen olduğu “simülasyon” dönemine işaret eder. Dijital teknolojiler ile çevrili yaşam alanının üzerine yapılan ontolojik-epistemolojik tartışmalar bir yana temsil edilen şeyin aynı şey ama farklı anlamı olduğu açıktır. Öyleyse, dijitalleşme, sanal gerçeklik, biyogenetik ve benzeri olgular, gecekondu yoksulluğu ile nasıl bir arada olabilir?
Bilgisayar teknolojilerindeki gelişim, yaşam alanlarımızın her anına nüfuz etmektedir. Sayısal teknoloji ile üretilen malzeme, tasarım ve temsil süreçleri zaman ve mekana ilişkin kazanımlar getirir. Ortaya çıkan üretimlerin yapay ortamda deneyimlenmesini sağlayan simülasyon uygulamalarının savunma sanayiinden, eğitim simülatörlerine, tıptan mimariye bir çok alanda kullanımı yaygınlaşmıştır. Gelişen teknolojiler ile görme dışındaki diğer duyuların da yansıtıcı ekranlarla etkileşime girmesi ile yeni görme biçimleri vadededilir.
Sanal gerçeklik, insanların hem keşfedip hem de etkileşime girebildiği üç boyutlu bilgisayar teknolojileri ile oluşturulmuş ortama verilen isimdir (Wikipedia). Başa takılan ekran (HMD) veya akıllı telefon (mobil VR) gibi cihazlar yardımıyla yaratılan yapay bir ortamı tarif eden sanal gerçeklik, 360 derecelik bir kamerayla kaydedilen görüntüler içerisinde filmde, oyunlarda veya etkilişimli 3 boyutlu simülasyonlarda kullanılabilmektedir.
Artırılmış gerçeklik (augmented reality) olarak Türkçe’ye çevrilen sanal ortamlar vasıtasıyla burada olmayan bir müzeyi veya kenti bilgisayarınızın başında veya sanal odalarda rahatlıkla gezebilirsiniz. Fiziksel çevreden yalıtılmış yapay bir ortamda deneyimlenen sanal ortamlar, son dönemlerde karanlık turizm ve gecekondu turizmine dayalı uygulamalarda da yer almaktadır.
Sanal Ortamda Yoksulluk Deneyimi
Her yöne bakan üç yönlü kameralar ve iki yönlü mikrofanlarla Ürdün’deki bir Suriyeli mülteci kampını bir küre şeklinde inşaa eden “Sidra’nın Üstündeki Bulutlar” (10) filminde, takılan VR gözlük ile Sidra’nın yaşam alanlarını gezebilirsiniz. Filmin yapımcısı Milk (11) (2015), bu tür sanal ortamlar sayesinde bir tür duygudaşlık kurulabileceğini savunuyor. Filmin Davos Ekonomi Forumu’nda izletilmesi sonucunda Sidra’nın kamp alanında yaşamına devam edebilmesi, bu teknolojilerin fikirleri nasıl değiştirebilecğini göstermesi açısından önemli. Türkiye’den de Refik Toksöz’ün engelliler ile empati kurmak adına ürettiği “empati sokağı projesi” gibi benzer çalışmaları görmek mümkün. Politik, ekonomik ve eğitim alanlarında olumlu etkileri yaratabilecek sanal gerçekliğin empati makinesi (Milk, 2015) mi yoksa yoksulluk pornosu mu olduğu konusunda tartışmalar devam ediyor. Benzer şekilde mültecileri gösteren sanal gerçeklik videolarının ne kadar etkili olduğu, empati yapmaktan uzak olduğu, bunun yerine iyi çekilmiş normal bir belgeselin belki daha etkili olabileceği konuları da tartışmalara eklenebilir. Diğer taraftan empati vadeden ve bunun pazarını yaratan sanal gerçeklik filmleri etik açıdan sorunlu bir konu. Medyanın satışlarını arttırmak ya da sivil toplum örgütlerinin hayırseverlerin daha fazla para yardımı yapmalarını sağlamaya yönelik olarak yapıldığı görülen acı, yoksunluk, yoksullukları teşhir eden bu tür çalışmalar “yoksulluk pornosu” olarak eleştiriliyor (Plewes ve Stuart, 2006). Sanal gerçeklik kavramının kötüye kullanılabileceği potansiyelini görmek mümkün. Yaşantıların ticarileştiği küresel kapitalist sistem içinde çok yakın gelecekte ticari ürünlerin ortaya çıkacağını öngörmek yanlış olmaz. Diğer taraftan YouTube’da Nijerya, Hindistan, Uganda gibi ülkelerdeki gecekondu bölgelerinin 360 derece görüntülerin yer aldığı videoların, izlenme sayıları ve yorumlara bakıldığında pek rağbet görmediği anlaşılıyor. Yorumlar kısmında söylenen genellikle, “Sanki…sokaklarında yürüyormuş gibi hissettim”. Belki de sadece macera aramak için alternatif turizmi seçen insanlar, sanal ortam deneyiminde aynı hazzı bulamıyor.
Horning (2018), “Empati Makinesi” başlıklı yazısında şu soruyu sorar: “Belirli bir deneyime sahip olmayı seçersek, bu onu ahlak dersinden ziyade metalaşmış bir tüketici haline getirmez mi? Sanal gerçeklik olmadan başkalarının acısını anlayamaz mıyız ya da görmezden mi geliriz?” Empati uyandırmak için kullanılan sanal gerçeklikteki mantık empatiyi meta haline getirir. Kapitalizmin duygusal yeterlikleri kullanarak yönlendirdiği bu uygulamalarda sosyo-ekonomik bir değer bulunuyor. Tekno-kapitalizmin tekno-metasına dönüşen yoksulluk, yerinde edinilen tecrübe ortamındaki duygusal yakınlaşma ve yerele olan ekonomik katkıyı da ortadan kaldırmış oluyor. Sömürgeci bir bakışla tüketim nesnesine dönüştürülme tehlikesinin farkında olarak, katlanılmaz görüntüye bakmak ve bundan kaçmamak gerekir. Gecekondu turizmi eleştirisi ile başlayan yazının, sanal ortamda yoksulluğun tüketilmesine gelindiğinde ehven-i şer hale gelmesi şaşırtıcı oldu. Tekrar hatırlatmak gerekirse, tüketim iştahı ile yaklaşılmadığı ve ticarileşmediği sürece sivil insiyatiflerin ya da bireylerin yoksulluk alanlarını ziyaret etmeleri ahlaken olması gerekendir. Yazıda tartışılan, gecekondu turizmi adı altında yoksulluğun ticarileşmesi, medya yoluyla sunularak teşhir edilmesi, sahte deneyimler ve empati vadedilmesi, üzerinden kazanç sağlanması, duygusal sömürüye dönüşmesi, sömürgeci bakışı güçlendirmesi ve bunun bir tüketim trendi haline getirilmesi konularıdır.
Sonuç
Medya ve görsel sanatlarda eğlence, farkındalık yaratma ya da ekonomik veya politik motivasyonlarla kültürün sömürgeci bir bakışla tüketildiğine şahit oluruz. Yoksulluğun kentsel mekana yansıması olarak, kent tarihi boyunca ortaya çıkan gecekondu yaşam alanlarının bunun bir parçası haline getirilmesi yeni bir olgu değil. Yeni kapitalist dönemin deneyim üzerinden vadettiği duygusal sömürüye dayalı tüketim, yaşamın her anını görsellikler üzerinden ticarileştirir. Gelişen teknolojiler ile her an ve her yerde ulaşılabilir kılan kültürler, tüketimin nesnesi haline dönüştürülür; hayalet bölgeler görünür hale gelir.
Wiebe (1952)’nin “Neden sabun satabildiğin gibi kardeşliği satamıyorsun?” (12) sorusu, pazarlama sektörünün temel mottosuna dönüşmüş durumda; satılamayacak bir şey yok, her şey bir metaya dönüştürülebilir. Günümüzde sorumlu tüketim adı altında gıdadan eşyaya, mimariden deneyime, vicdani rahatlık sunan pazarlama teknikleri ile tüketim yürütülmekte. Duygu sömürüsü ya da duygusal bir sarsıntıya yol açmak için politik bir araç mı tartışmaları yapıladursun turistik bir metaya dönüştürülen ve tüketilen acı, hüzün, yoksulluğun gerçeklik algısında yarılmalar olacaktır.
Sanal gerçeklik ortamında gecekondu bölgesinde yaşayan insanlarla empati kurma girişimi, iki yönlü olarak ticarileşir; gecekondu yaşantısının görselleri ve izleyenlerin duygusal olarak sömürülmesi. Politik yaptırımlar ile yola çıkan ve bu çalışmada yer verilen sanal gerçeklik örneği üzerinden bakıldığında yoksulluğun sesi olabilme potansiyeli olumlu olan bu ortamların, sosyal medyada çok fazla rağbet görmediği anlaşılıyor. Bir yandan da empatinin gerçekleştiği yönünde bir geri dönüş de yok. Bu durum yoksulluğun normalleşmesini sağlayarak devletin sorumluluğunu göz ardı etmeye neden olabilir. Ayrıca empati kurmanın uzun vadede bir yaptırıma dönüşme potansiyeli sorgulanmalıdır. Gecekondu turizminin, yeni kapitalizmin bir manipülasyonu olduğu ve bunun kültürün tüketimine neden olacağını düşündürür.
Notlar
1. Žižek, bu amaçları Lacan’ın gerçek, simgesel, imgesel kavramlarını çağrıştırdığını ifade eder; doğrudan fayda “gerçek”i, statü “simgesel”i, zevli ve anlamlı deneyim ise “imgesel”i.
2. Sürdürülebilir, çevreci, sosyal sorumlu, çevre sorumlu tüketim kavramlarının yanında benzer davranışları nitelendirmek için, etik tüketim (Gulyas, 2008), bencil olmayan tüketim (Peattie, 2012), düşünceli tüketim (Sheth, Sethia ve Srinivas, 2011) gibi kavramlar da kullanılmaktadır (Dursun ve Gündüz, 2016).
3. Schimitt, metninde “Fayda, üründe değil, tüketici deneyimde görülmektedir” tartışmasından bahseder.
4. 1884 Oxford İngilizce sözlüğünde bu eylemin adı “slumming” olarak geçmektedir.
5. Lash ve Urry (1987) tarafından yeni kapitalizm, örgütsüz kapitalizm olarak kullanılır.
6. Yoksulluk turizmi için insan safarisi veya yoksulluk safarisi tanımları da kullanılıyor.
7. Ranciére (2010), Özgürleşen Seyirci kitabında “katlanılmaz görüntü” kavramını detaylandırmaktadır. Acı ve öfke uyandırarak bizi bakmaktan alıkoyan görüntüleri üretip başkalarının bakışına sunmanın da katlanılır olmadığını ifade eder (s. 78-96).
8. Depeli’nin metninde, Ranciére’e göre görüntünün gösterdiği şey -Lanzman’ın Shoah belgeselinde soykırım ile ilgili hiçbir fotoğrafa bakmaması ve kullanmamasına istinaden- Lanzman’ın aksine eksik değildir; bu görüntüler katlanılmazdır.
9. Eleştirel Teorinin Teknoloji Savuşturması’nda insanlığın karşısında en büyük düşman olarak teknolojiyi gören Marcuse’nin aksine öğrencisi olan Feenberg’in teknofilik ve teknofobik yaklaşımların indirgemeci olduklarını savunur. Hegemonya alanının özgürleştirici olabileceğini iddia eder. 2013 Gezi olayları sırasında sosyal medya ve internetin, özgürleşmeye hizmet etmesi buna örnek gösterilebilir.
10. “Sidra’nın Üstündeki Bultlar” filmi https://www.youtube.com/watch?v=kwUpq5y84Dk adresinden izlenebilir.
11. Milk’in konuşması https://www.youtube.com/watch?v=iXHil1TPxvA adresinden izlenebilir.
12. Merchandising Commodities and Citizenship on Television” adlı makalesinden alıntılanmıştır.
Kaynaklar
Blau, C. (2018). Inside the Controversial World of Slum Tourism, (Elektronik kaynak). Erişim Tarihi:30 Ağustos 2019. https://www.nationalgeographic.com/travel/features/photography/history-controversy-debate-slum-tourism/
Boudrillard, J. (2019). Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri. (Oğuz Adanır, Ali Bilgin, Çev.). İstanbul:Boğaziçi Üniversitesi.
Davis, M. (2006). Gecekondu Gezegeni (Güral Koca, Çev.). İstanbul: Metis.
Depeli, G.(2018). Temiz düşünce, pis imge: “Bakışımız hâlâ var”ken…, içinde, Toplum ve Bilim, Sayı 143, s.71-92. İstanbul: İletişim.
Dursun, İ., Gündüz, S. (2016). Türkiye’de Sorumlu Tüketim Davranışı Üzerine Araştırmalar: Ulusal Makaleler ve Lisansüstü Tezler Üzerine Bir Derleme, içinde, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s.1365-1391(Elektronik kaynak). Erişim Tarihi: 30 Ağustos 2019. https://pdfs.semanticscholar.org/c1bd/6466c0eabaae911cde266d7b55c818f625b3.pdf
Freire-Medeiros, B. (2012). Touring Poverty. Routledge.
Frenzel, F. (2013). Slum tourism in the contet of the tourism and poverty (relief) debate, içinde, Die Erde, Sayı:144.2, s.117-127 (Elektronik Kaynak). Erişim Tarihi:20 Temmuz 2019. https://www.researchgate.net/publication/286164416_Slum_tourism_in_the_context_of_the_tourism_and_poverty_relief_debate
Hall, S. (2017). Temsil: Kültürel Temsiller ve Anlamlandırma Uygulamaları. (İdil Dündar, Çev.). İstanbul:Pinhan.
Horning, R. (2018). Apathy Machines Long before VR, the novel turned empathy into a personal pleasure, içinde, Real Life Magazine.(Elektronik Kaynak). Erişim Tarihi: 10 Ağustos 2019. https://reallifemag.com/apathy-machines/
Korstanje, M. (2016). The ethical borders of slum tourism in the mobile capitalism: a conceptual discussion, içinde, Journal of tourism – studies and research in tourism, s. 22-32 (Elektronik kaynak). Erişim Tarihi:30 Ağustos 2019. https://www.researchgate.net/publication/305080619_The_ethic_border_of_Slum_Tourism
Koven, S. (2004). Slumming: Sexual and Social Politics in Victorian London. Princeton University Press.
Lash, S., Urry, J. (1987). The End of Organized Capitalism. Cambridge Pres.
Özkan, D. (2014). Gecekondu chic? Informal settlement and urban poverty as cultural commodity (Elektronik Kaynak). Erişim Tarihi: 28 Ağustos 2019. https://www.eurozine.com/gecekondu-chic/
Plewes, B., Stuart, R. (2006). The Pornography of Poverty: A Cautionary Fundraising Tale, içinde, Ethics in Action: The Ethical Challenges of International Human Rights Nongovernmental Organizations (D. Bell ve J. Coicaud Der.), s. 23-37. Cambridge: Cambridge University Press.
Ranciére, J.(2010). Özgürleşen Seyirci. (Burak Şaman, Çev.). İstanbul:Metis.
Sayın, Z. (2015). İmgenin Pornografisi. İstanbul: Metis.
Schmitt, B. (2011). Experience Marketing: Concepts, Frameworks and Consumer Insights (Elektronik Kaynak). Erişim Tarihi: 20 Ağustos 2019. https://www8.gsb.columbia.edu/sites/globalbrands/files/Experience%20Marketing%20-%20Schmitt%20-%20Foundations%20and%20Trends%202011.pdf
Sontag, S. (2004). Başkalarının Acısına Bakmak (Osman Akınhay, Çev.). İstanbul: Agora.
Sontag, S. (2008). Fotoğraf Üzerine (Reha Akçakaya, Çev.). İstanbul: Altıkırkbeş.
Steinbrink, M. (2012). We did the Slum! Urban Poverty Tourism in Historical Perspective , içinde, Tourism Geographies, Sayı: 14(2), S. 213-234. Erişim Tarihi: 12 Temmuz 2019. https://www.researchgate.net/publication/233457271_’We_did_the_Slum’_-_Urban_Poverty_Tourism_in_Historical_Perspective
Urry, J. (1999). Mekanları Tüketmek (Rahmi Öğdül, Çev.). İstanbul:Ayrıntı.
Varlık, S. (2015). Ricoeur’ün Hermenötiğinde Merkezdışı Özne, içinde, Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, Sayı 24, (Elektronik Kaynak). https://dergipark.org.tr/download/article-file/149766
Virilio, P. (2003). Enformasyon Bombası. (Kaya Şahin, Çev.). İstanbul: Metis.
Yardımcı, S. (2005). Kentsel Değişim ve Festivalizm: Küreselleşen İstanbul’da Bienal. İstanbul: İletişim.
Žižek, S. (2011). Mimari Paralaks (Bahadır Turan, Çev.). İstanbul: Encore.