Kent Mekanı Üzerinden Çocukluğun Yorumu
Prof. Dr. Ayla Ayyıldız Potur
Çocukların en temel hakkının “çocuk olma hakkı” olduğunu gündeme getiren bir dönemdeyiz. Bu nedenle, onların, her geçen gün daha da kentleşen bir dünyada, “çocuk olma hakkına” ne düzeyde sahip olduklarını farklı açılımlarla sorgulamamız gerekiyor. Bugün, kentsel bir dünyadan söz etmek olanaklı. UNICEF belgelerine göre (URL 1) dünyadaki çocukların neredeyse yarısı kentlerde yaşıyor. Türkiye de kentselleşme oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri. İlk kez UNICEF’in bir girişimi ile karşılaştığımız “Çocuk Dostu Kent” söylemi, en temelde, çocuğun gelecekte kentine sahip çıkan yetişkin bir birey olabilmesi için fiziksel ve sosyal gelişimini destekleyebilen özelliklere sahip olan kentsel mekan olarak tanımlanabilir. UNICEF Çocuk Dostu Kentler sekreteryasının hazırladığı çerçeve belgeye göre (URL 2) bir kentin çocuk dostu olarak nitelendirilebilmesi için dokuz temel taşın sağlanması gerekiyor: (1) Çocukların katılımı, (2) Çocuk dostu hukuksal çerçeve, (3) Kent ölçeğinde Çocuk Hakları Stratejisi, (4) Çocuk Hakları Birimi ya da eşgüdüm mekanizması, (5) Çocuk üzerindeki etkinin ölçümü ve değerlendirmesi, (6) Çocuk bütçesi, (7) Düzenli yayımlanan “Kent Çocukları Durumu Raporu”, (8) Çocuk hakları bilincinin yerleştirilmesi, (9) Çocuklar adına bağımsız savunuculuk, bu ölçütler arasında yer alıyor.
Bu bağlamda, bir kent için “çocuk dostu olma”nın çocukların görüşlerinin, gereksinimlerinin, öncüllerinin, haklarının gerek söz olarak gerekse de uygulama olarak mekana yansıması ile ölçülebileceğini söylemek olanaklı. Başka bir ifadeyle, bir kentin çocuk dostu olabilmesi UNICEF’in ifadesiyle “Önce çocuklar” diyebilmesi ile yakından ilişkili. Bugün kentlerimizi çocuk dostu olma yolunda “Önce çocuklar” deme potansiyeli açısından sorguladığımızda, ne yazık ki iç açıcı olmayan sonuçlarla karşılaşmak olanaklı.
Bu çalışmanın amacı, “Çocuk dostu olma gerekliliklerini siyasi – hukuki – ekonomik çerçeveden (tartışılabildiği ölçüde bağımsız) mekansal boyutlarla değerlendirmek” olarak özetlenebilir. Çalışmada, öncelikle, bir kentsel çevrenin mekansal olarak çocuk dostu olarak nitelendirilebilmesi için sağlaması gereken gereklilikler ortaya konacak, ardından, günümüz kentlerinin bu gereklilikleri karşılama düzeyi genel bir değerlendirmeyle sorgulanacaktır.
Mekansal Farkındalık Yaratabilme
Çocuk dostu kentin çocukta mekansal farkındalık yaratması gerekir. Günümüz kentlerine getirilen en büyük eleştirilerden biri Norberg-Schulz’un ifadesiyle (1980), “yerin ruhu”nun kaybolmasıyla özetlenir. Günümüz kentleri, tamamı birbirine benzeyen yapısal dizilişleri, boşluklara izin vermeyen doluluk oranları ve yeknesaklıklarıyla, bireyde “yer” duygusu oluşturamamaktadır. Biz yetişkinlerde dahi, tekdüze tekrarlamalarıyla kaybolma hissi oluşturan bu kentsel çevreler, çocuklarımız için çok daha zordur (Şekil 1). Oysa ki, çocuk dostu kentsel çevrelerin, çocuğa mekanı kavramsallaştırma açısından fırsatlar tanıması gerekir. Çocuklarımız kentsel çevrelerinin bilişsel haritasını zihinlerinde oluşturamamakta, oryantasyon duyularını yitirmekte, mekan hislerini kaybetmektedir.
Aidiyet Duygusu Oluşturabilme
Çocuk dostu kentin çocukta mekansal aidiyet duygusu uyandırması gerekir. Kenti kavramsallaştıramama, kentle derin bir mekansal ilişki kuramama mekansal aidiyet duygusunun gelişimine de engel olmaktadır. Çocuklar, kendilerini kentlerine ait hissetmemektedir. Oysa ki çocuk dostu kentsel çevre, henüz çocukluk çağında, bireyin, benim semtim, benim mahallem, benim kentim diyebilmesini sağlayabilmelidir. Çocuklukta gelişen kendileme ve mekansal aidiyet duygusu, kentli olabilme, kentine sahip çıkan yetişkinler olabilme yolunda önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.
Özgür Deneyimleme Fırsatı Sağlayabilme
Çocuk dostu kentin çocuğa özgürce deneyimleme, etkin olma fırsatı sağlaması gerekir. Bugün çocuklarımız kentlerinde özgürce var olamamaktadır. Hareket serbestlikleri yoktur. Varlık alanları, çocuğun yaşı ile ilintili olarak değişebilmekle birlikte, evin, en fazla yarım kilometrekarelik yakın çevresi ile sınırlıdır. Kentte ancak ebeveynleri ile birlikte var olabilirler. Hatta ebeveynleri ile birlikteyken dahi, kaçırılma, kaybolma gibi türlü olası risk durumuna karşın cep telefonları hep yanlarındadır. Çocuk parklarında bile en az çocuk sayısı kadar ebeveyn vardır. Kenti, büyüklerin denetiminde, büyükler tarafından konmuş kural ve yasaklarla, içselleştiremeden, özgür olamadan deneyimlerler. Okullarına yürüyemezler, tek başına karşıdan karşıya geçemezler, otobüse binemezler, çöp atma deneyimiyle bile olsa sokağa karışamazlar.
Gökmen (2008), Karsten’ın (2005) “Urban Children’s Daily Use of Space” başlıklı çalışmasından aktarma yaparak, üç farklı çocukluk tipinden söz eder: “Dışarıdaki Çocuk”, “Evdeki Çocuk”, “Arka Koltuktaki Çocuk”. Arka koltuktaki çocuk, sürekli eşlik edilen çocuktur. Bütün zaman-mekan davranışları yetişkinler tarafından düzenlenir. Kentin kilometrekareler boyu uzanan dokusunu ancak araç penceresinin ardından gözlemleyerek deneyimler. Arka koltuktaki çocuk için günümüz kentleri, okula, sanat-spor etkinliklerine, dershaneye, sinemaya, alışveriş merkezine gidiş süresince pencere ardından gözlemlenen sinematografik bir kare gibidir. Ancak izlenebilir. Oysa ki, çocuk dostu kentsel mekan çocuğa edilgen bir gözlemleyici değil, etkin bir katılımcı olma hakkını tanıyabilmelidir.
Yaya Dostu – Bisiklet Dostu Olma
Çocuk dostu kent öncelikli olarak yaya dostu bir kent olmalıdır. Belgeler, çocuk dostu kenti, çocukların okula yürüyerek gidebildiği kent olarak tanımlar. Çocuk risk etkeni olmaksızın yaya olarak ev-okul ulaşımını sağlayabilmelidir. Bir kentin çocuk dostu olabilmesi için yürünebilir olması, yaya dostu olması, bisiklet dostu olması gerekir. Yaya dostu ve bisiklet dostu kentler, çocuklara fiziksel etkinlik yapma şansı sağlarken, kenti etkin deneyimleme fırsatı yaratır (Şekil 2).
Planlı Ulaşım Ağı, Sorunsuz Trafik
Bir kentin çocuk dostu olabilmesi için, hızlı akabilen ve kolay ulaşılabilir bir toplu taşıma sistemine, rahatlıkla yürünebilen yüksek nitelikli yaya alanlarına ve güvenli bir bisiklet ulaşım ağına sahip olması gerekir. Bugün “arka koltuktaki çocuk” olarak nitelendirilen çocuklar, kentlerdeki yoğun araç varlığından ötürü kent yaşamına katılamamaktadır. Gürültü, stres ve güvenlik sorunları çocukların yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir (Şekil 3). Bugün, çocuklar, en yakın ev-okul uzaklığını bile servislerle oldukça uzun bir zaman aralığında kat etmekte ve bu zaman onların oyun ve sosyalleşme sürelerinden çalınmaktadır.
Kadın Dostu Olma
Çocuk dostu kentin öncelikle kadın dostu olması gerekir. Bugün, çocukların kenti özgürce deneyimleme hakkının olması, annelerinin; kadınların, kente özgür katılımlarıyla yakından ilintilidir. Fiziksel engellerin yanı sıra, sosyal, kültürel, psikolojik etmenler kadının kentsel mekana katılımını sınırlandırmaktadır (Davidoff, McClelland; Varikas; 2000). Sınırlı sosyal donatılar, kısıtlı zaman ve ulaşım olanakları, bebek arabaları için kentin kullanımını zorlaştıran engeller, güvenli yayalaştırılmış bölgelerin sağlanamaması kadının kentsel mekana katılımını sınırlandırmaktadır. Kadının kent mekanında özgür bir birey olarak var olamamasındaki bir başka etken ise zihinlerdeki toplumsal cinsiyete ilişkin rol kalıplarıdır. Bu nedenle, çocuk dostu kentin, öncelikle, toplumsal cinsiyet eşitliğini özümsemiş, kentsel yaşamın bütün alanlarında bireylerin eşit olarak yer almasını destekleyen kadın dostu kentler olması gerekir.
Herkese Dost, Engelsiz Olma
Çocuk dostu kentin öncelikle herkese dost, engelsiz bir kent olması gerekir. Kente katılım açısından değerlendirildiğinde, sağlıklı da olsa, sağlıksız da olsa, aslında bütün çocuklar engellidir. Zihinsel ve bedensel engelli çocukların ise, kentin kaynak ve hizmetlerinden yararlanma oranı çok daha sınırlıdır. Onlar öteki akranlarına göre kentsel mekanda var olabilme şansı açısından “çifte engellilik” durumu ile karşı karşıyadır (URL 3). Bu nedenle, çocuk dostu kentin öncelikle herkese dost, evrensel tasarım ilkelerine göre düzenlenmiş, erişilebilir, engelsiz bir kent olması gerekir. Bir kentsel mekan, ancak, çocukların fiziksel ve zihinsel farklılıklarına, farklı duyma – görme – hareket – algılama biçimlerine göre tasarlanmış, düzenlenmiş ise çocuk dostu olabilir.
Oyun Dostu Olma
Çocuk dostu kentin öncelikle oyun dostu olması gerekir. Oyun olgusu “kesin olmayan, gerçek dünya dışında, kendine özgü kuralları ve kültürü olan, eğlenceli ve isteğe bağlı bir etkinlik” olarak tanımlanabilir (Garris, Ahlers; Driskell; 2002). Oyun, yinelenen yargılar-tepkiler, davranışlar ve dönüşlerle deneyime dayalı öğrenmeyi tetikler. Çocuk için gerçek bir gereksinimdir ve çocuğun bedensel, psikolojik, sosyal ve zihinsel gelişimi açısından çok önemlidir. Çocuk için oyun, yaşamın doğrudan kendisidir, merkezidir. Oyun, çocukların yeteneklerini deneyerek keşfederek açığa çıkarmalarını, hayal güçlerini geliştirmelerini ve yaratıcılıklarını kullanmayı öğrenmelerini sağlar. Saldırganlık eğilimlerinin ve enerji birikiminin zararsız bir şekilde yönlendirilmesinde, zihin-kas koordinasyonunun sağlanmasında, algılama tepki verme hızının değerlendirilmesinde, sosyal rollerin deneyimlenmesinde, duyguların keşfinde ve paylaşımında önemli rol oynar. Özetle, oyun çocuk için mutluluk kaynağıdır, yaşama sevincidir ve en yaşamsal çocuk haklarından biridir.
Kentselleşen dünyada, oyunlar da çocukluğun kendisi gibi kurumsallaşmakta, özel alanlara çekilmekte, dört duvar arasına kapanmaktadır (Onur; 2005, Taşçı; 2010, Christensen&O’ Brien; 2003). Çağımızda, oyun, bir yandan idealleştirilirken, öte yandan sürekli olarak evcilleştirilmektir. Bugün, kentin güvenlik sorunları, ebeveynlerin başarı ve rekabet odaklı akademik beklentileri, sanal ortamdaki oyun ve iletişim ortamlarına yönelik ilgi, “oyun” olgusunu evcilleştirmekte, “yalıtılmış” çocukluğu desteklemektedir. Artan yapılaşma ve yoğun trafik aksları da “oyunun” kamusal alandan özel alana çekilmesini destekler. Oysa ki oyun doğası gereği, evcil değildir. Yapılandırılmamış, kurallandırılmamış özgür mekanlarda deneyimlenmek ister. Bu nedenle, bir kentin çocuk dostu olabilmesi için öncelikle oyun dostu olması gerekir. Kentin, bütün bileşenleriyle oyun için gerekli mekansal kurguyu kendiliğinden sunabilmesi gerekir.
Bugün, kentlerimiz, çocuklara alansal olarak, sınırları net olarak belirlenmiş, yetişkin denetimli oyun parkları dışında herhangi bir artı değer sunamamaktadır. Oysa ki, çocuklar sıklıkla çocuk parklarındaki oyuncakların “bebek işi” olduğunu söylerler ve kendi kurguladıkları oyunlara göre özel mekanlara gereksinim duyarlar. Çocuklar tek tip olmadığı gibi, oyunlar da tek tip değildir (Schaefer&Reid; 2004). Simgesel oyunlar, rol oyunları, grup oyunları, yapısal oyunlar, düşsel oyunlar gibi çocuğun beklentilerine, gereksinim duyduğu gelişim türüne göre değişen pek çok oyun türü vardır. “Kurallar yığını” olarak tasarlanan oyun parkları bu bağlamda yetersiz kalır. Oysa ki çocuklarımız sınırsız hayal güçleriyle her mekanı, her nesneyi oyun alanına, oyun nesnesine dönüştürme potansiyeline sahiptir. Ve onların düş dünyası için, bu parklar, -bizler için şaşırtıcı olsa da-, tektipleşmiş birer plastik yığını gibidir. Sınırsız hayal güçlerinin yanısıra, içinde bizler gibi “göçmen” olarak yer almadıkları, “yerli” olarak doğdukları dijital dünyaları da beklentilerini daha da derinleştirir. Bu nedenle, onlar için standart oyun parkları 2 tahterevalli, 3 salıncaktan öteye gidemez.
Oysa ki çocuklar, kurallı olarak düzenlenmiş, iyi tanımlanmış, yapılandırılmış oyun alanları yerine, işlevleri daha belirsiz olan, hazır paket eylem beklentileri sunmayan, doğaçlamaya tasarlamaya açık, daha kaotik, daha esnek oyun mekanları isterler. Ve bu oyun mekanları, duvar-panel gibi elemanlarla sınırlandırılarak kentten yalıtılmış mekanlar olmak yerine, kentin doğrudan kendi içinde, sürprizli bir şekilde ansızın karşılaşılabilen alanlar olabilmelidir. Kentin doğrudan kendisi bir oyun alanına dönüşebilmelidir. Sınırları net olmayan, saklanma mekanları oluşturabilen, sessizleşmiş alanlara yer veren, keşfetmeye yönelten kentsel mekânlar oyun dostu olabilir. “Oyun dostu” kentte, kentin kabullenilmiş bir sanat nesnesi, heykeli, peyzaj elemanı çocuğun katılımıyla sürprizli bir biçimde kentsel oyuncağa dönüşebilir. Oyun dostu kent aynı zamanda tasarım dostudur ve tasarımcı, üretimini bu dönüşebilirlik üzerinden yorumlar (Şekil 4, 5).
“Oyun dostu” kentte, bir kaç küçük doğal elemanın katkısıyla kentin bütün alanlarında oyun için gereken mekansal kurgu oluşturulabilir. Kent, sunduğu doğaçlama ortamlarla çocuğun yaratıcılığına katkıda bulunabilmelidir. Çocuğun herhangi bir düzlemi oyun nesnesine dönüştürmesine izin verebilmeli, yaratıcılığını keşfetmesini sağlayabilmelidir (Şekil 6). Oyun yoluyla öğrenme fırsatları tanıyabilmelidir (Şekil 7’de Hakone Açıkhava Müzesi’nde bilişsel ve motor gelişimini destekleyen sallanma, zıplama, saklanma etkinliklerinin farklılaşan boyutlarını doğal el örgüsü bir oyun dünyasında deneyimleyen çocuklar görülmektedir).
Oyun dostu kent, çocuğa, kentin mekansal belleği açısından önemli yer tutan “artifact”leri yasaklamadan deneyimleme fırsatı sunmalı, gelenekselin yorumuna, sanata, farklılıklara, farklı seslere, farklı renklere açık olmalıdır (Şekil 8).
Sokak Dostu, Boşluk Dostu, Doğa Dostu Olma
Bir kentin oyun dostu olabilmesi uygun fiziksel ortamlarla yakından ilişkilidir. Oyun dostu kent, sokak dostu olabilmelidir. Yale Üniversitesi’nin ‘’Her Çocuğun Çocuk Olma Hakkı Vardır: Annelerin Bakış Açısı” başlığı ile 10 ülkede (ABD, Arjantin, Brezilya, İngiltere, Fransa, Türkiye, Hindistan, Tayland, Çin, Güney Afrika), 1500 anne ile gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarına göre, annelerin görüşleriyle, Türkiye’nin, ‘’dışarıda oynamanın çocuğun gelişimine katkısını’’ en çok benimseyen üç ülke arasında yer almasına karşın, sokakta oynama sıklığı açısından listenin sonunda yer alması oldukça düşündürücüdür (URL 4).
Fotokritik / Çocuk Sohbetleri
Çocuk dostu kentin, öncelikle, boşluk dostu, yeşil dostu, doğa dostu olması gerekir. Kentle bütünleşen ve oldukça geniş alan kaplayan kent parklarında, arboretumlarda, botanik bahçelerde, kıyı alanlarında doğaya kolaylıkla erişebilmelidir (Şekil 9, 10, 11). İnsanın genotipinde var olan doğa sevgisi ve doğada var olma isteği “Biophilia” hipotezi ile açıklanır. Canlı sevgisi olarak ifadelendirilebilen “Biophilia” (Wilson; 1984) düşüncesine göre, insanın yaşayan öteki organizmalarla birlikteliği, yaşamın sürekliliğini ve sürdürülebilirliğini sağlar. Bu düşünceyi destekleyen sayısız araştırmadan biri de, Tema Vakfı’nın İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenerek İstanbul’da 500 okulda gerçekleştirilen “Doğa – Çocuk” araştırmasıdır. Okul öncesi çocuklarının yüzde 91’inin yaşadığı yerlerde hayvan ve bitkiler daha fazla olsaydı daha mutlu olacağını gösteren çalışma sonuçları (URL 5) şaşırtıcı değildir. Her geçen gün daha da kentleşen bir dünyada çocuklarımızın mutluluklarını bu bağlamda sorgulama gereği kaçınılmaz olarak karşımıza çıkar.
Katılım Hakkı Sunma
Çocukların katılımı, UNICEF Çocuk Dostu Kentler sekreteryasının hazırladığı çerçeve belgeye göre (URL 3) bir kentin çocuk dostu olarak nitelendirilebilmesi için gerekli temel taşlar arasında önemli yer tutar. Çocuklar, yaşadıkları kentsel parçanın nasıl olmasını istediklerine ilişkin görüş bildirme, sorunlarını tartışma, kendileriyle ilgili konularda planlama ve tasarım sürecine katkıda bulunma, kentin geleceğine yönelik kararlara katılma hakkına sahip olmalıdır. İlk olarak 2002 yılında Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin öncülük ettiği “Çocuk ve Mimarlık” projesi, çocukların kentleri için düşünmelerini, tasarlamalarını, üretmelerini sağlamış, “1000 mimar, 1000 okulda” oluşumunun ardından Mimarlar Odası’nın ülkedeki farklı şubelerinde de çocuk katılımlı etkinlikler yer almaya başlamış, “çocuk dostu kent” ve “katılım” kavramlarının yerel yönetimler tarafından önemsenmesiyle kent konseylerinde çocuk meclisleri oluşturulmaya başlanmıştır. Ancak, sınırlı sayıda çocuğun sınırlı haklarla etkin olduğu bu oluşumların yaygınlaştırılması, görünürlük ve işlevsellik düzeyinin artırılması ve daha çok desteklenmesi gerekmektedir.
Güvenli Olma
Kentin herkes için, her mekanda ve her zaman diliminde güvenli bir yer olması çocuk dostluğu açısından önemlidir. ‘’Her Çocuğun Çocuk Olma Hakkı Vardır: Annelerin Bakış Açısı” başlıklı araştırmada, Türkiye’nin, ‘’dışarıda oynamanın çocuğun gelişimine katkısını’’ en çok benimseyen üç ülke arasında yer almasına karşın, sokakta oynama sıklığı açısından listenin sonunda yer almasının nedeni, anneler tarafından birincil olarak güvenlik sorunu ile açıklanmıştır (URL 4). Bu açıdan “güvenlik” konusunun, yalnızca fiziksel bağlamda değil, sosyal çerçevede “algısal güvenlik” bağlamıyla birlikte tartışılması gerekir. Sokaklar, boşluklar, parklar, sayıları sınırlandırılmış doğal alanlar gerek “fiziksel olarak” güvenli olmadığı, gerekse de “algısal olarak” güvenli bulunmadığı sürece, kentin herkes için, özellikle de çocuklar için dost olmasını sağlamak mümkün olamayacaktır.
Son Söz Olarak
Bizler, geçmişte, herhangi bir çaba göstermeden doğaçlama olarak kendiliğinden çocuk dostu olabilen alanlarda mutlu çocukluklar yaşamış bir nesil olarak, bugün çocuklarımıza karşı daha fazla sorumluyuz. Sokakla kentle, doğayla bağlantılarını keserek onlardan mahrum ettiğimiz “çocuk olma hakkını” onlara yeniden teslim etmemiz gerekiyor. Ve hergün daha da kentselleşen bir dünyada bunu başarabilmek çok da kolay değil. Ne yazık ki, çocuk dostu olabilmek, kente 100 tane çocuk parkı eklemek, 5 tane engelli parkı oluşturmak gibi niceliksel yaklaşımlarla çözümlenebilecek basit bir sorun değil. Tümüyle içselleştirilmesi gereken, nicelik değil niteliğin önemli olduğu, çocuk parkları gibi küçük mekansal parçacıklardan öte, kentteki güvenlik algısından konut yaklaşımına, sokakların kullanımından kentsel boşluklar yaratmaya, bütün sosyal ve fiziksel bileşenlerle değerlendirilmesi gereken önemli bir problem alanı. Bugün, insan ölçeğindeki mahalle dokularında yaşayan çocukların, “arka koltuktaki” çocuklardan daha mutlu olduğu görüşünü destekleyen araştırmaları daha çok önemsememiz; çocuk katılımlı çalışmaların daha yaygın ve daha etkin hale gelebilmesini daha çok desteklememiz gerekiyor. Çocuk dostu kentler, çocuk dostu mekanlar, çocuk dostu mimarlık adına daha çok düşünmemiz, daha çok tartışmamız, daha çok üretmemiz gerekiyor.
Not
Bu çalışmanın bir özeti, yazarının davetli konuşmacı olarak yer aldığı “Kapsayıcı ve Sürdürülebilir bir Kalkınma için Kadın ve Çocuk Sorunları” başlıklı konferansta (Doğu Marmara Kalkınma Ajansı, Şubat 2014) sözlü olarak sunulmuştur.
Kaynaklar
Christensen, P.; O’ Brien, M.; “Children in the city: Home, Neighbourhood and Community”, (The Future of Childhood), Routledge, 2003.
Davidoff, L.; McClelland, K.; Varikas, E.; “Gender and History: Retrospect And Prospect”, Oxford: Blackwell, 2000.
Garris, R.; Ahlers, R.; Driskell, J. E.; “Games, motivation and learning: A research and practice model”, Simulation&Gaming, 33(4), 441-467, 2002.
Gökmen, H. S.; “Çocuk Dostu Kentler Oluşturmak”, 28(8):49-54, 2008.
Gür, Ş. Ö.; “Utanıyorum Çocuklardan”, Mimarist, 28(8):78.-81, 2008.
Karsten, L.; “It All Used to be Better? Different Generations on Continuity and Change in Urban Children’s Daily Use of Space. Children’s Geographies”, 3(3): 275-290, 2005.
Norberg-Schulz, C.; “Genius Loci, Towards a Phenomenology of Architecture” Rizzoli, New York, 1980.
Onur, B.; “Türkiye’de Çocukluğun Tarihi”, İmge, 2005.
Schaefer C. E.; Reid, S. E.; “Game Play: Therapeutic Use of Childhood Games”, John Wiley&Sons, 2004.
Taşçı, B. G.; “Sokağın günümüz koşullarında çocuk oyun alanı olarak ele alınması ve değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül, Üniversitesi, İzmir, 2010.
Wilson, E, O.; “Biophilia”, Cambridge: Harvard University Press, 1984.
URL 1: http://panel.unicef.org.tr
URL 2: http://www.unicef.org/pacificislands/UNI137485.pdf
URL 3: http://childfriendlycities.org
URL 4: http://www.omo.com.au/dirt-is-good/the-essential-art-of-unstructured-play/
URL 5: http://miniktema.tema.org.tr/
Görsel Kaynaklar
http://www.mimarist.org/foto-galeri/image.raw?view=image&type=orig&id=282
http://www.lokal.hu/programok/program/ovisuli-2/
http://www.utne.com/politics/bike-friendly-cities-zm0z12jazros.aspx
http://www.aspenpitkin.com/Departments/City-Council/Bike-and-Pedestrian-Plan/Bike-Friendly/
http://www.amsterdamtourist.info/things-to-do-in-amsterdam/cycling-amsterdam/
https://patchnride.wordpress.com/tag/bike-to-school-day/
http://www.mimarist.org/foto-galeri/yarismalar/ix-sener-ozler-cocuk-resim-ve-mimarlik-yarismasi.html?page=7
https://mikegolins.files.wordpress.com/2013/08/kid-playing-on-sculpture.jpg
https://cieludoinshanghai.files.wordpress.com/2010/10/dsc_1646.jpg
http://3.bp.blogspot.com/-z-8jYlYoffA/UAquXzUm8eI/AAAAAAAACy0/-M8_ui6JQ00/s1600/lucas+on+bike.jpg
http://images.adsttc.com/media/images/50af/d42b/b3fc/4b0c/ad00/00d1/large_jpg/MK090729_0014.jpg?1361393067
http://laughingsquid.com/invoxicated-an-interactive-sound-effects-sculpture-for-kids/
http://www.diversiorum.org/sape/pilotage/Hudson/index.html
https://www.google.com.tr/imgres?imgurl=http://img.thesun.co.uk/aidemitlum/archive/00549/Paris_650_549109a.jpg&imgrefurl=http://www.thesun.co.uk/sol/homepage/news/1664935/Paris-will-look-like-Croydon.html&h=471&w=650&tbnid=cLhDqXAGSc4L2M&tbnh=191&tbnw=264&usg=__0pO0SkTMSqnBs3-nU-guq46vlWE=&hl=tr&docid=XA9szhiYACopcM
http://l3.yimg.com/bt/api/res/1.2/NhCqfrqmrARwcc.b_b7Tyw–/YXBwaWQ9eW5ld3M7cT04NTt3PTYwMA–/http://media.zenfs.com/en-US/blogs/partner/mr_114ce7a0999a67.jpg
https://www.colourbox.com/preview/7137264-aerial-view-on-champ-de-mars-from-the-eiffel-tower-paris-france.jpg
https://heartcooksbraindotnet.files.wordpress.com/2013/04/folder-e1365807025736.jpg