Mekan Atmosferinin İmzası: Peter Zumthor Üzerine Bir Okuma*

Y. İç Mimar Meltem Uysal
Doç. Dr. Özge Cordan

Mekan deneyimi; insanların, bir mekanda hissettiği / yaşadığı deneyim ve mekanla kurduğu diyalog ile ilişkilidir. Deneyimlenen ya da yaşanan mekanda özne - nesne ilişkisi, mekan - beden ilişkisi ve mekanla karşılaşan bedenin dolayımsız deneyimi olarak karşımıza çıkar. Öte yandan, deneyim mekanı tasarlama niyetiyle mekana yönelen tasarımcının mekanla kurduğu muğlak bir ilişki de söz konusudur. İnsan mekanı, sadece görerek değil, içinde yaşayarak, temas ederek, zamanı algılayarak ve bedeni ile kavrayarak algılar, anlar ve deneyimler. Zevi’nin (2015) dediği gibi “Mimarlık içi boşaltılmış büyük bir heykel gibidir, insan bu heykelin içine girer, yürür, yaşar” (1).

Özne konumundaki tasarımcı, tasarladığı mekanı ve bu mekanı deneyimleyen insanları nesne olarak kavrar. Mekanı deneyimleyenler ise mekanın özneleridir. Bu şekilde özne-nesne ilişkisi ters yüz edilmektedir. Mekan ile ilişki / iletişim kuran insanların ve tasarımcının, mekan ile karşılaşması, fenomenolojik bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar.

Deneyim mekanında, o yerde bulunan insan “özne” konumunda, mekan ise “nesne” konumundadır. Diğer taraftan, deneyim mekanı inşa etmek niyetiyle yola çıkan mekan tasarımcısı, mekanı tasarlarken özne konumundadır ve önünde duran çizim masası / bilgisayar, tasarlanmakta olan mekan, eskizler, hayal edilen deneyim ve tasarlanan mekanın kullanıcıları nesne konumundadır. Tasarlanan mekan, mekanı deneyimleyecek öznelerin hareketlerini yönlendirecek, duygularını harekete geçirecek ve nerede durup nerede yürüyeceklerine, tasarım kararları ile yön verecektir. Bu noktada yaşanan mekanın öznesi, tasarımcının özne olduğu anda üzerine düşünülen, bir kurgunun içinde hayal edilen bir nesneye dönüşmektedir. Yani özne rolündeki mekan kullanıcısı, tasarımcı için nesne rolündedir. Bu nedenle deneyim mekanının inşasında özne - nesne rollerinin değişimi kaçınılmazdır. Bu değişimi Foucault’nun (2015) “Las Meninas” tablosu (Şekil 1) anlatımında açıkça görebiliriz (2).

Ressamın, hem modellerini hem de kendini resmettiği bu tabloda izleyici önce tabloyu, sonra tabloda temsil edilenleri görür. Tabloyu izleyene aslında sırtını dönmüş olan ressam, tabloda tam da karşıdan izleyicisine bakar ve tablonun merkezinde resmedilmiş olan aynada kral ve kraliçenin portresi görülür. Resmin içinde bakan ve bakılan vardır ve özne - nesne sürekli bir alışveriş halindedir. Böylece, özne ve nesne rollerini sonsuza kadar ters yüz eder.

Mekanı deneyimleyen özne - mekan ve tasarlayan - tasarlanan ilişkilerinde de bakışın karşılıklığı ve özne - nesne rollerinin ters yüz oluşu söz konusudur. Bu bağlamda, deneyimsel bir mekan tasarlama niyeti ile hareket eden tasarımcının izini sürdüğü şey “mekan atmosferi”dir. Deneyim mekanının ve mekan atmosferinin inşa sürecinde, “özne - nesne diyaloğunu”nun öne çıkması, fenomenolojik bir okuma ve yorumlamayı gerekli kılmaktadır. Bir başka deyişle, fenomenolojik yaklaşımı deneyim ekseninde ele almak ve mekan atmosferinin inşa sürecini anlamamızı sağlayan bir yöntem olarak düşünmek olanaklıdır. Fenomenolojik okuma ve yorumlamada, fotoğraflar ve birbiri üzerine süperpoze edilen imgeler ile elde edilen kolajlar, teorik okumanın yönünü değiştirebilecek anlam katmanları ve yeni düşünceler üretilmesine olanak sunan dinamik anlatımlardır.

Deneyim Ekseninde Fenomenoloji

Martin Jay (2012) “deneyim” kelimesinin Almanca karşılığı olan “erlebnis” ve “erfahrung” üzerinde durur ve “erlebnis” kelimesini yaşanan deneyim olarak tanımlarken; “erfahrung” kelimesinin, bellek ve deneyim arasında bağ kuran bilge bir deneyim anlayışı olduğuna dikkat çeker (3). “Erfahrung” kelimesi ile daha geniş bir anlamda kullandığımız deneyim kavramını hiç kuşkusuz fenomenolojik bağlamda ele almak mümkündür. Uysal’a (2017) göre öznenin çevresiyle, bedeni aracığılıyla edindiği deneyim, bir diyalog olarak, öznenin nesneyle, insanın çevresiyle kurduğu ilişkilerin tümünde açığa çıkmaktadır (4).

Fenomenolojinin kurucusu Husserl (2014), kişinin deneyiminin hem kendi deneyimlerinden oluştuğunu, hem de ona aktarılan deneyimlerden, başkalarının deneyimlerinden de etkilendiğini belirtir (5). İnsanın çevresi ile etkileşimi sözkonusudur. Bu etkileşimin birincil aracısı ise bedendir. İnsan bedeni ile duyumsayarak çevresini algılamakta ve anlamlandırmaktadır.

Pallasmaa (2014), beden aracılığı ile duyusal deneyimlerin oluştuğunu belirtir ve mekan deneyimini oluşturan bu algılama ve anlama sürecini şu sözler ile ifade eder: “Bedene ilişkin algı ile dünyaya ilişkin imge tek bir sürekli deneyime dönüşür; mekandaki yerinden ayrı bir beden yoktur” (6). Duyusal deneyimde öne çıkan özne-nesne ilişkisini Goethe (2013), şu şekilde ifade etmektedir: “Duyusal alemde esas olan, nesneler arası ilişkidir; özellikle de en önemli “fani obje” olan insanın, diğer nesnelerle olan bağıdır. Bu çerçevede duyusal dünya ikiye ayrılır ve insan, özne olarak nesnenin karşısına geçer” (7).

Bu bağlamda; özne ve nesnenin karşılaşması, insanın mekanla kurduğu diyalog olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu diyalog ile kavradığımız, deneyimleyerek hissettiğimiz ve üzerine düşündüğümüz şey ise “mekan atmosferi”dir. Özne - nesne rolleri kimi zaman mekan kullanıcısı - mekan, kimi zaman ise tasarımcı - mekan arasındaki ilişki olarak karşımıza çıkar. Mekan tasarımcısının özne, mekanın nesne olduğu noktada tasarımcının tasarım yaklaşımı fenomenolojik nitelikler göstermeye başlar. Bunun en iyi uygulayıcılarından biri de, hem uygulamalı hem de teorik çalışmaları ile mimar Peter Zumthor’dur. Zumthor’un çalışmalarında izini sürdüğü şey atmosferdir. Zumthor, beden / mekan diyaloğunu ve deneyimi merkezde tutmaktadır. Bu çerçevede onun tasarım yaklaşımını, fenomenolojik olarak nitelendirmek mümkündür.

Peter Zumthor’un Fenomenolojik Yaklaşımı Üzerine

Pallasmaa (2014), beden aracılığı ile duyusal deneyimler yaşandığı üzerinde durmaktadır (6). Öte yandan, öznenin deneyimi ve karşılaştığı nesne (mekan) olmadan deneyimden bahsetmek mümkün değildir. Cordan’a (2017) göre, atmosferik mekanlar insan / özne ile yapılı çevre / mekan / nesne arasındaki karşılıklı ilişkiye dairdir (8).

Zumthor (2006), bir mekanın atmosferini yaratan unsurlardan bahsederken, daha önce bulunduğu bir meydanı betimler. Meydanın konumu, ışık, sesler, insanlar, hava, şekiller ile kendi duygularını tanımlamaya çalışır (9). Meydanda bulunan heykel ile kendini özdeşleştirir. Meydandaki rahibeleri, insanları, sesleri betimler ve bir deney yapar. Meydanı ortadan tamamen kaldırdığını varsayar. Meydan ortadan kalkınca tüm bu duygular da yok olur. Basit bir deneydir bu. Ancak Zumthor, mekan ortadan kalkınca duyguların da aynı olamayacağını ve bu meydan olmasaydı asla bu duygulara sahip olamayacağını düşünür (9). Zumthor’un bu küçük deneyinde, hem özne - nesne ilişkisi bağlamında, hem de fenomenolojideki yönelimsellik** (10) doğrultusunda fenomenolojik yaklaşım, kendini açıkça göstermektedir.

Zumthor, “Atmospheres: Architectural Environments - Surrounding Objects” adlı kitabında tasarım yaparken ve bir mekanda yaşarken atmosferin izini sürer ve bu esnada da mekanı anlama niyeti ile hareket eder. Zumthor kitabında nesneler, imgeler ve mekanla kurulan diyalog üzerinde durur ve atmosferin nesnel yönlerini anlamak ve mekan atmosferini inşa etmek için dokuz etken faktör*** üzerine kendi fenomenolojik yaklaşımını kurar. Bu faktörler, mimari beden, malzeme uyumluluğu, mekanın sesi, mekanın ısısı, kuşatan nesneler, sakinlik ve cazibe arasındalık, içerisi ve dışarısı arasındaki gerilim, kuşatan nesneler ve nesnelerin sahip olduğu ışıktır (9).

Mimari Beden

Zumthor’un (2006) “mimari beden”i, mekanı saran ya da oluşturan, kumaşlar, taşlar, camlar gibi somut ve bir anatomi gibi, uyum içinde çalışan bir bedendir (9). Bir insan bedeninin tüm uzuvlarının bir bütün halinde, sistemli bir şekilde çalışması gibi mimari bir yapı da malzemesi, kaplaması, ışığı ve formuyla bir bütün olarak çalışır. Bu anlamda mimariyi bir çeşit anatomi olarak görmek mümkündür. Zumthor, mimari bedeni malzemeler, strüktür, ışık gibi somut olarak ele almasına rağmen burada mimari mekanla bir “karşılaşma” söz konusudur. Özne - nesne iletişimi olarak ele alabileceğimiz bu karşılaşmayı Hays (2011) şu şekilde anlatır: “Mimarlık izleyicisi sadece bir özne, bir görüntü olarak odaklanılan ve algı düzleminde önüne serilen bir nesnenin gözleyicisi değildir. Aksine özne de mimarlık tarafından karşılaşma anında üretilir” (11).

Zumthor (2006), “Terörün Topografyası - Dökümantasyon Merkezi” projesinde, mimari bedeni oluşturan parçaların, taşıyıcıların kendisinde duygusal bir etki bıraktığından bahseder (Resim 1). Bir başka deyişle; Zumthor’un tasarımını yaptığı, fiziksel olarak ortaya koyduğu nesne ile karşılaşması ve bu karşılaşma ile ortaya çıkan duygusal etki, özne - nesne diyaloğunun bir ifadesidir.

Zumthor (2014), “Riom Kalesi Tiyatrosu” projesinde ise seyircilere farklı deneyimler yaşatmak amacı ile kalenin içinde hareketli bir sahne tasarlamıştır. Kanyon etkisi yaratan basamaklı sahneler, hem performans çeşitliliğine imkan sağlamakta hem de izleyici için farklı kotlardan performansı izleme olanağı sunmaktadır (12). Zumthor’un deneyim tasarımında hareket ve beden, fotoğrafların süperpoze edilmesiyle oluşturulan imgesel kolaj çalışması yardımıyla dans eden kadın figürü ile yorumlanarak temsil edilmiştir. Burada, hareketin muğlaklığı, imgedeki muğlaklıkla eşleştirilerek ve Riom Kalesi’ne ait maket fotoğrafı dijital ortamda montajlanarak “hareket ve performans” ilişkisi somutlaştırılmıştır.

Malzeme Uyumluluğu

Malzemenin dokusu, sertliği, akustik özelliği algıyı etkiler ve yönlendirir. Malzeme, mekanın duygusunu verir ve mekana ilişkin sıcaklık veya soğukluk hissini belirler. Farklı malzemeler yan yana gelerek, mekanı deneyimleyen özne üzerinde farklı bir dokunuş, farklı bir ses ve farklı bir mekansal etki yaratır.

Zumthor (2006), malzemelerin bir araya gelişinde, bir reaksiyon oluştuğunu belirtir (9). Öyle ki, malzemelerin bir araya geliş biçimi eşsizdir. Böylece sayısız kombinasyon elde edilebilir. “Taş” örneğini ele alan Zumthor, taşı cilalayarak, zımparalayarak, bölerek, her defasında taşın farklı bir versiyonunu elde edebileceğimizi anlatır. Bunun yanı sıra taşın yanında farklı bir malzeme kullanımı ile sayısız biçim alternatifi elde etmek mümkün olmaktadır. Bu şekilde malzemelerin bir araya gelişi, her tasarımcının elinde eşsiz bir sonuçla karşılaşmamıza sebep olur. Zumthor’un, “Vals Termal Hamamı” projesinde, iç mekanda kullanılan taş ve suyun farklı ışık ve fiziksel şartlar altındaki uyumu ve farklı etkileri ile karşılaşırız (Resim 2).

Mekanın Sesi

Mekan atmosferinin inşasında mekanın sesi, Zumthor’un nesnel olarak ifade ettiği bir diğer konudur. Burada mekanın sesinden kasıt, mekandaki bütün sestir. Zumthor (2006), mekanı tıpkı bir enstrüman gibi ele alır ve sesi, malzemesine bağlı olarak, toplayan, ileten, yayan bir müzik aleti gibi betimler (9). İç mekanlar, geniş enstrümanlar gibidir. İç mekan sesi toplar, güçlendirir, başka bir yere iletir ve bunu yaparken de odanın şekli, malzemenin uygulama biçimi ve sahip olduğu yüzeyleri kullanır. Yalnızca malzeme değil, mekanda bulunan canlılar, sesi olan her şey, bütün halde mekanın sesini oluşturur. Mekanın sesini, mekanın sessizliği ile anlatan Le Breton (2016), “Sessizliği oluşturan seslerin kaybolması değil, dinlemenin niteliği, mekana can veren hafif yaşamın vuruşlarıdır” (13) der ve böylece yaşanan mekanda işitsel duyumun önemine dikkat çeker.

Bu noktada sese dair bir muğlaklık söz konusudur. Atmosfer yaratımında ses, ne kadar bilinçli olursa olsun, özne - nesne diyaloğu ile tahmin edilenden farklı etkiler ve duygulanımlar ortaya çıkarır. Zumthor (2006), buradaki muğlaklığı es geçmez, mekana ruhunu verecek müziği tasarımına dahil eder ve deneyimin muğlaklığını sürekli bütüncül ses ile hatırlatır.

Mekanın Isısı

Zumthor’un yapılarında, ahşap ve doğal taş gibi doğal malzemeleri kullanması, yalnızca estetik kaygı ya da kişisel tercihle açıklanamaz. Malzemelerin kullanım biçimlerine, tarihsel ve toplumsal süreç içindeki yerlerine bakmak, malzemenin sıcak ya da soğuk algısının nasıl oluştuğunu anlamamız için farklı bir perspektif sunabilir. Bu bağlamda Sennett (2013) “Gözün Vicdanı” adlı kitabında camın kullanımını ve gelişimini, ekonomiye ve güce bağlı olarak - modernizmle birlikte- sadece görme duyusuna hitap eden “izole” bir çevre yaratımı olarak yorumlamaktadır (14). Uysal’a (2017) göre cam ile yaratılan “izolasyon” duygusu, mekan ile insanlara iletilir ve camın kullanımı ile kişisel - toplumsal anlamlar açığa çıkar (4). Buna ilişkin karşıt bir etkiyi, Zumthor’un tamamen doğal ve sıcak bir malzeme olan ahşap ile tasarladığı “İsviçre Pavyonu” örneğinde görmek mümkündür. Söz konusu pavyona ilişkin görselde ışığın da etkisiyle sıcak renklerin baskınlığı görülmektedir. Mekan görselinde soğuk renklerin kullanılması ile ortaya çıkan “dondurucu” etki ise kolaj yardımıyla aktarılmakta (Resim 3a ve 3b) ve böylece, ışığın, rengin ve malzemenin değişimi ile görülen ve hissedilen etki bütünüyle farklılaşmaktadır.

Kuşatan Nesneler

Zumthor (2006), Cologne’de bulunduğu bir zaman diliminde, “Bienefeld  Evi”ni ziyaretinde etrafa göz atma fırsatı bulmuştur (9). Yapı bir çok güzel detaya sahiptir ve mekanda farklı kişiler, enstrümanlar ve güzel kitaplar bulunmaktadır. Zumthor, buradan hareketle mekana atmosferini veren etkenlerden birinin de nesneler olduğunu belirtir (9). Beden - düşünen ve duyumsayan beden - çevresindeki her şey ile sürekli iletişim halindedir. Bu ilişkisellik atmosfer yaratımında göz ardı edilemez. Özellikle anlam yüklenen nesneler devreye giriyorsa, bu nesneler kendi fiziksel varlıklarını aşmakta ve mekan atmosferinin bir parçası olmaktadırlar. Bu nesneleri hareketli nesneler olarak da düşünebiliriz ve bazen tek başına bir aksesuar ya da objenin yapısal bir eleman gibi işlev kazandığına tanıklık edebiliriz (Resim 4).

Daniel Libeskind’in “Yahudi Müzesi”nde, zemin demir maskeler ile kaplanmıştır ve üzerinde yürürken çıkan seslerin duyusal etkisi şok edicidir (4). Zemine yayılmış haldeki demir maskeler, mekanla fiziksel bir etkileşim içine girmekte (malzeme uyumu - ses yankı) ve mekanı deneyimleyen insanlar için mekan atmosferinin ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir.

Sakinlik ve Cazibe Arasındalık

Binaların dışında ve içinde insanları yönlendirmek mümkün olduğu gibi insanların duygularını da yönlendirmek mümkündür. Bir yapıda, insanları duygusal olarak yönlendirmek, tasarımcının sahip olduğu bir güçtür. Sakinlik ve cazibe, zıt kavramlar olarak Zumthor’un projelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bilgin (2016) “Duyularını, hafızasını ve birikimini içinde maddelerin, yerlerin ve ihtiyaçların bulunduğu özgül durumlara yoğunlaştırıyor” diyerek Zumthor’un tasarım yaklaşımındaki birbirine geçen birlikte çalışan mekanizmaya dikkat çekmektedir (15). “Vals Termal Hamamı” projesinde hem baştan çıkarıcı bir deneyim, hem de rahatlatan, sakinleştiren bir atmosfer yaratılmak istenmiştir. Zumthor (2006), yönlendiren, baştan çıkartan, özgürlük hissi veren, rahat bırakan bir mekan tasarlamayı amaçlamış ve rahatlatıcı bir etki yaratmak istemiştir. Zumthor’un tasarladığı mekanlarda, “sakinlik ve cazibe arasındalık”, hem “zıtlık” hem de “uyum” ile sağlanır. “Cazibe”yi mekanın dikkat çeken, bedeni uyaran bir algı ortamı olarak düşünebiliriz.

Sennett’e (2013) göre konfor kavramı sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkmış olup (14), yorulan bedenin dinlenme ihtiyacı olarak düşünülmektedir. Bu bağlamda “sakinlik” kavramını da bedenin konfor ihtiyacı ile değerlendirmek gerekmektedir. Zumthor, tasarladığı mekanlarda, bedene zaman tanır; bedenin etrafını kuşatan mekanı anlaması, hissetmesi için gerekli olan konforu / rahatlığı ve bu ikisinin uzantısı olan “sakinliği” bir arada kurgular.

İçerisi ve Dışarı Arasındaki Gerilim

Zumthor (2006), mimaride iç ve dış arasındaki gerilimin, atmosferin önemli bir parçası olduğunu belirtir (9). Mimari mekanın cephesini, kütlesini farklı algılarız. İç mekanlarına girdiğimizde ise algı ve duygusal etkiler değişir. Bu nedenle iç ve dış mekanlar arasında geçişi sağlayan alanlar önem kazanır. Algı ve duyguların değişmesinin temel sebebi ise bedenin hareketidir. Bu hareketlilik “paralaks” bir bakış açısıyla daha net anlaşılabilir. Zizek (2011), “paralaks” kavramını “Gözlem yapılan konumdaki bir değişikliğin yarattığı yeni bir görüş hattından kaynaklanan, bir nesnenin bariz yer değiştirmesi” olarak tanımlamaktadır (16). Deneyimlenen mekan, fiziksel şartlar altında gün boyu değişik etkiler yaratabilirken, mekanı deneyimleyen öznenin hareketi, bakış açısı ve algılama durumuna göre mekanın algısı sürekli olarak değişkenlik gösterebilmektedir.

Bu durumda, iç ve dış olarak tanımlanan mekanı, önce durağan bir şekilde tanımlamak gerekliliği doğar. Akabinde özne, beden aracılığı ile hareketten kopmadan deneyime dahil olur. Binayı bir kutu olarak ele aldığımızda, zemine yerleştiği anda bu kütle ile birlikte hem iç hem de dış mekan var olur. Yeni sınırlar ve geçitler meydana gelir. İçerisi ve dışarısı arasındaki geçişi sağlayan koridordan (mekandan) bahsedilir. İç mekanda bulunan insan, çevrelenmiştir. Binanın cephesi bize her şeyi anlatmaz; içeride göstermek istediği mekanları vardır ve mekanın anlatmak istedikleri daha çok iç mekanındadır (9). “Vals Termal Hamamı” projesinde atmosferi yaratan bir çok etkeni aynı anda görebiliriz: Açık ve kapalı mekanlar, mekanlar arasındaki geçişler ve yüzerek mekanda hareket etme olanağı, nesnenin iç - dış algısını muğlaklaştırır.

Samimiyet Seviyeleri

Samimiyet seviyeleri, ölçü, kütle ve yerçekimidir (9). Zumthor (2006), iç mekan formunun dış mekan formundan farklı olduğunu vurgular ve plan düzleminde “Burası duvar, burası iç mekan, şurası da dış mekan” şeklinde kütlelerin tasarlanamayacağını belirtir. Zumthor’a göre, iç mekan önceden farkedilemeyen gizli bir kütledir (9). Bu noktada amaç, iç formu olan bir mekan ya da boş bir iç mekan yaratmaktır. Zumthor, yakınlık ve uzaklık kavramlarını duygusal etkilerle birlikte alır ve ölçekten bahseder. Hem yapının oranları hem de insan bedenine göre mimari mekanın oranları söz konusudur. Bu konu ile ilgili olarak Zumthor, Palladio’nun “Villa Rotonda”sında yaşadığı deneyimi örnekler ve kendi mekan deneyiminden yola çıkarak Villa Rotonda’nın devasa, anıtsal bir yapı olduğunu belirtir. Yapının içine girdiğinde kendini “tehdit edilmiş’’ hissetmediğini, aksine mekanın daha rahat nefes almasına izin verdiğini vurgular. Zumthor’un bu anlatımını, Thiis - Evensen’ın (1989) insan ve mimari form arasındaki ilişkiyi analiz eden duvar motifleri ile yorumlamak mümkündür. İnsan ve mekan karşılaşması sonucunda düz duvar motifi insan üzerinde “nötr” etki, dışa dönük duvar motifi “uzaklaştıran” bir etki yaratırken, içerlek duvar motifi ise “davetkar” bir etki yaratmaktadır (17). Rotonda iç mekan görseli ve Thiis-Evensen diyagramı ile yorumlanan kolaj çalışması, Zumthor’un bahsettiği davetkar etkinin nedenlerinden birinin mekanın formu olduğunu ve formun insan üzerinde yarattığı etkiyi temsil etmektedir.

Nesnelerin Sahip Olduğu Işık

Zumthor (2006), mekanın ışığı ile ilgili kendi deneyimini irdeler ve ışığın ne hissettirdiğini, nasıl hissettirdiğini ve gölgelerin nereye düştüğünü gözlemler (9). Tüm yapıyı gölgeden ibaret bir kütle olarak görüp ışığı ona göre yerleştirir. Işığı ise kendi başına mekana sızan, yeni bir kütle olarak ele alır. Zumthor’un bu yaklaşımı duyulara hitap eden bir mekan tasarlama niyetiyle ilgilidir. Pallasmaa (2014) ise gölgenin önemini, duyusal deneyimle ilişkilendirerek şu şekilde ifade etmektedir: “Derin gölgeler ve karanlıklar hayati önemdedir; çünkü görmenin keskinliğini yumuşatır, derinliği ve uzaklığı muğlaklaştırır ve bilinç dışı çevrel görmeyi ve dokunsal düşlemi davet ederler” (6). Pallasma’nın ışık - gölge, görme ve muğlaklık, deneyim - beden ilişkilerini, gölgeler ve karanlıklar üzerinden muğlak bir deneyim olarak değerlendirmek mümkündür. Muğlaklık sadece biçimsel, görüntüsel bir muğlaklık değildir. Zumthor’un “Vals Termal Hamamı” projesinde de durum böyledir. Vals Termal Hamamı’nın iç mekandaki ışık-gölge etkileri, renk değerlerinin değiştirilmesi ile farklı mekansal etkiler ortaya çıktığını gösterir niteliktedir.

Sonuç

Deneyim mekanı, eylemlerimizi, düşüncelerimizi, duygu durumumuzu yönlendirir ve değiştirir. Tüm duyulara, duygulara hitap eden bir mekan inşa etmek, hem özne konumundaki insanın duygu ve anlam dünyası ile ilişki kurmayı gerektirir, hem de tasarımcının bakış açısı ve deneyimsel süreci ile ilintilidir. Bu açıdan bakıldığında mekan, özne ile sürekli olarak diyalog halindedir. Özne - nesne arasındaki bu karşılıklı ilişki, fenomenolojik bir gerçeklik olduğu kadar mekan atmosferinin inşasında da etkilidir.

Deneyim eksenindeki mekan okumaları, atmosfer üzerine odaklanan tasarımcılar için kendi yol ve yöntemlerini şekillendirmede yardımcıdır. Bu çerçevede; Zumthor’un belirlediği atmosferi yaratan etken faktörler her tasarımcı için farklı bir şekilde yorumlanabilir ve yeni okumalarla çoğaltılabilir. Bu yazıda, kolajlar, fenomolojik okuma ve yorumlama aracı işlev kazanmıştır. Görsel, işitsel, dokunsal vb. bir çok şekilde üretilebilecek olan kolajlar, teori ve tasarım pratiği arasında köprü kurmada yardımcıdır.

Zumthor’un tasarım yolculuğunda belleğinde biriktirdiği imgeler, nasıl ki atmosferin inşasına yadımcı ise felsefi, sosyolojik, psikolojik ve mimari okumalar da deneyimsel bir mekanın nasıl inşa edilebileceğine dair yeni pencereler açabilir. Bu duyarlılıkla inşa edilen tüm mekanların, herkes için daha kaliteli, bedenle etkileşim kuran ve insanların duygularını harekete geçiren yapılı çevrenin kalitesinin arttırılmasına katkı sağlayacağı aşikardır. Her fikrin ve içinde yaşanılan çağın tasarım sürecinde etkili olduğu ve tasarlanan mekanda özne - nesne diyaloğunun göz ardı edilemeyeceği hatta özne - nesne diyaloğu ile mekan atmosferinin yaratılabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Notlar

(*) Bu makale, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü İç Mimari Tasarım Uluslararası Yüksek Lisans Programı - IMIAD’da, Doç.Dr.Özge Cordan danışmanlığında, Meltem Uysal’ın “Peter Zumthor’un Fenemolojik Yaklaşımına Dayalı Deneysel ve Deneyimsel Bir Mekan Tasarımı” başlıklı yüksek lisans tez çalışmasından üretilmiştir.

(**) Yönelimsellik (intentionality), Husserl fenomenolojisinde merkezi bir kavramdır. Yönelimsellik, hedefe işaret etmek veya amaçlamak anlamına gelen Latince “intendere” kelimesinden türemiştir. Teknik anlamda “kasıtlı olarak” bir şey yapmanın günlük dilde kullanımını kapsar: Belirli bir “niyet” ile yapılan bir eylem, yani belirli bir duruma “yönelik” zihinsel bir durum olarak tanımlanabilir (10). Yönelimselliği, bir şeye niyet ederek, kasıtlı olarak, onun izini sürmek anlamında da ele alabiliriz. Fenomenolojinin bu yönü, mimari mekana yönelen tasarımcının sürecini de betimler niteliktedir. Mekanı tasarlayan ve deneyimleyen kişi olarak tasarımcı, mekanı anlama niyetiyle yola çıkıp mekanın ruhuna kapılma ve mekanın ruhunu yaratma esnasında yönelimsellik hali içindedir.

(***) Zumthor’un “Atmospheres: Architectural Environments, Surrounding Objects” adlı kitabında, söz konusu dokuz faktörün İngilizce karşılıkları şöyledir: The Body of Architecture (Mimari Beden), Material Compatibility (Malzeme Uyumluluğu), The Sound of a Space (Mekanın Sesi), The Temperature of a Space (Mekanın Isısı), Surrounding Objects (Kuşatan Nesneler), Between Composure and Seduction (Sakinlik ve Cazibe Arasındalık), Tension Between Interior and Exterior (İçerisi ve Dışarı Arasındaki Gerilim), Levels of Intimacy (Samimiyet Seviyeleri), The Light on Things (Nesnelerin Sahip Olduğu Işık).

Kaynaklar

1. Zevi, B. (2015), Mimarlığı Görebilmek (A. Tümertekin Çev.), İstanbul, Daimon Yayınları.

2. Foucault, M. (2015), Kelimeler ve Şeyler (M. A. Kılıçbay Çev.), Ankara, İmge Kitabevi.

3. Jay, M. (2012), Deneyim Şarkıları, Evrensel bir Tema Üzerine Çeşitlemeler (B.E. Aksoy Çev.), İstanbul, Metis Yayınları.

4. Uysal, M. (2017), Peter Zumthor’un Fenemolojik Yaklaşımına Dayalı Deneysel ve Deneyimsel Bir Mekan Tasarımı, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

5. Husserl, E. (2014), Kesin Bilim Olarak Felsefe (A. Kaygı Çev.), Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu.

6. Pallasmaa, J. (2014), Tenin Gözleri (A. U. Kılıç Çev.), İstanbul, YEM Yayınları.

7. Goethe, J. W. (2013), Renk Öğretisi (İ. Aka Çev.), İstanbul, Kırmızı Yayınları.

8. Cordan, Ö. (2017), İç Mekan Atmosferi, Yapı Dergisi, Sayı 425, s. 88-92.

9. Zumthor, P. (2006), “Atmospheres: Architectural Environments – Surrounding Objects”, Birkhäuser (Basel), 2006.

10. McIntyre, R., Smith, D. W. (1989), Husserl’s Phenomenology: A Textbook, J. N. Mohanty, W. R. McKenna (Editör), Theory of Intentionality, (ss.147-79). Washington: Center for Advanced Research in Phenomenology and University Press of America.

11. Hays, K. M. (2011), Mimarlığın Arzusu (V. Atmaca, B. Demirhan Çev.), İstanbul, YEM Yayın.

12. Zumthor, P. (2014), Peter Zumthor 2008-2013, Cilt 5, Zurich:Verlag Scheidegger & Spiess AG.

13. Le Breton, D. (2016), Yürümeye Övgü (İ. Yergüz Çev.), İstanbul, Sel Yayıncılık.

14. Sennett, R. (2013), Gözün Vicdanı, Kentin Tasarımı ve Toplumsal Yaşam (S. Sertabiboğlu, C. Kurultay Çev.), İstanbul, Say Yayınları.

15. Bilgin, İ. (2016), Mimarın Soluğu, Peter Zumthor Mimarlığı Üzerine Denemeler, İstanbul, Metis Yayınları.

16. Zizek, S. (2011), Mimari Paralaks (B. Turan Çev.), İstanbul, Encore Yayınları.

17. Thiis-Evensen, T. (1989), Archetypes in Architecture, Oxford, Oxford University Press.

Görsel Kaynakları

Şekil 1. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/9/99/Las_Meninas_01.jpg

Resim 1. https://www.museumsportal berlin.de/media/museums/topographie-des-terrors/_cache/wasser_innenhof.jpg_max.jpg?t=201303160332

Resim 2. Meltem Uysal, 2017-Kolaj içinde kullanılan kaynak: https://www.flickr.com/photos/_freelance/6892624822/

Resim 3a. Ralph Lenges kişisel arşivi.

Resim 3b. Meltem Uysal, 2019.

Resim 4. Meltem Uysal kişisel arşivi, 2014.