16. İstanbul Bienali Mekânları Belirlendi…
16. İstanbul Bienali, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding sponsorluğunda, 14 Eylül-10 Kasım tarihleri arasında ücretsiz olarak düzenlenecek. Fransız küratör, yazar ve akademisyen Nicolas Bourriaud’nun küratörlüğünü üstlendiği “Yedinci Kıta” başlıklı bienal kapsamında altmıştan fazla sanatçının eserleri, Tersane İstanbul, Pera Müzesi ve Büyükada’da ziyaret edilebilecek.
16. İstanbul Bienali, başlığını okyanuslarda yüzen devasa atık yığınına bilim çevrelerinin verdiği isimden alıyor: Yedinci Kıta. Bienal sergileri, gerçek bir kıta olmaktan çok hayali bir nesne ve insanlığın yeni durumuna dair bir metafor olarak görülebilecek bu olguyu keşfetmek için yola çıkıyor. Bienal, insanların sebep olduğu doğal veya kültürel atıklara antropoloji veya arkeolojinin araçlarıyla bakan güncel sanat çalışmalarına yer vererek sanat ve ekoloji arasındaki ilişkiyi de tartışmaya açmayı hedefliyor.
Küratör Nicolas Bourriaud mekân seçimlerini şöyle anlatıyor:
“16. İstanbul Bienali, Yedinci Kıta, üç mekâna odaklanan, yoğun bir sergi olarak düşünüldü. Haliç’te kullandığımız eski tersane binası ve Beyoğlu’ndaki Pera Müzesi, birbirine yakın. Üçüncüsü ise denizaşırı: İstanbul’un güney kıyılarını çevreleyen Marmara Denizi’ndeki Büyükada, ya da eski adıyla Prinkipos.
Mekânları belirlemek için kenti keşfetmek, tesadüfi karşılaşmaları da beraberinde getiriyor: O zamanlar metruk halde bulunan tersaneyi ilk ziyaretimizde, kıyılarda toplaşan muazzam kuş nüfusu dikkatimi çekmişti. Bu nüfusu da sergiye dahil etmek istedim; bu da beni Pier Paolo Pasolini’nin filmi Uccelacci e uccelini’den bir bölümü basın toplantısında göstermeye yöneltti. Bu bölümde karakterler, kuşlarla iletişim kurabilmek için onların dilini öğrenmeye çalışır. Benzer bir imge Büyükada’da da çıktı karşıma, devasa martılar öğle yemeği sırasında bizi izlerken…
Her bir mekân, serginin bir yönüne karşılık geliyor: Pera Müzesi, paralel dünyalara ait bir antropoloji müzesine, kurmaca arkeoloji ve tarihi yeniden icat eden sanatçılar için bir yere dönüştürülüyor. Ana mekânımız olan Haliç’teki eski tersane, genişletilmiş antropoloji için bir yer olacak: insanların, hayvanların, bitkisel formların ve makinelerin cilveleştiği, iletişim kurma arayışıyla birbirlerine bağlandıkları bir dünyanın tanımı ve analizi olarak sanat. Son olarak da Büyükada, sanatçıların evleri ve eski binaları mesken edinecekleri, öne çıkan bir dizi projeyi barındıracak.”
Bienal mekânları
Haliç’in kuzey kıyılarında konumlanan, Tersane İstanbul’un yer aldığı İstanbul’un tarihi tersane binaları, ilk kez İstanbul Bienali’yle birlikte kamuya açık bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. İstanbul Bienali sanatın farklı disiplinlerini bir araya getiren yaklaşımıyla, yüz yıllar boyunca bir üretim mekânı olarak kullanılmış bu yapıları geçici sergi mekânlarına dönüştürüyor.
Sergi kapsamında sanatçılar Güneş Terkol ve Güçlü Öztekin, Haliç kıyısında, Bulgar Kilisesi’nin hemen karşısında bir buluşma mekânı tasarlıyor. Geridönüşümü bir eksen hâline getirerek doğanın sesine kulak veren bu eser, izleyicileri iç alanda sanatçıların eşsiz çalışmalarıyla başka bir dünyaya davet edecek. Kolektif üretimle hayata geçen buluşma mekânı ayrıca çeşitli disiplinlerden etkinliklere ve yeni dillere kucak açacak.
2015 yılından itibaren İstanbul Bienali mekânlarından biri olan Pera Müzesi, bu yıl da bienali ağırlıyor. Geniş bir Oryantalist resim koleksiyonuna sahip müze, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri ve Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyonlarını barındırıyor; aynı zamanda önemli sanatçı ve koleksiyonlarla birlikte geçici sergilere ev sahipliği yapıyor. İstanbul Bienali’nin Pera Öğrenme ve Pera Film işbirliğiyle geliştirdiği programlar da sergi boyunca müzede izleyiciyle buluşacak.
Pera Müzesi’nde, arkeolojik sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilen Norman Daly’nin kırk yıla uzanan kapsamlı ve detaylı çalışmasının ürünü olan Llhuros Medeniyeti de ilk kez bu ölçekte sergilenecek.
Tarihi boyunca farklı kültürleri bir araya getiren Büyükada da 16. İstanbul Bienali mekânlarından biri olarak izleyicilere beklenmedik keşifler sunacak.
Büyükada’da farklı yapılara yayılan sergi, dünyaca ünlü sanatçı Glenn Ligon’ın bienal için özel olarak ürettiği eser grubuna da yer veriyor. Bu işinde sanatçının pratiğine ilham veren ABD’li yazar ve sivil haklar savunucusu James Baldwin’in İstanbul’daki hikâyesi, yerel üreticilerle birlikte farklı formlar kazanacak.
16. İstanbul Bienali’ne katılacak sanatçıların tam listesi Haziran ayında duyurulacak.
Yedinci Kıta / The Seventh Continent
İçinde yaşadığımız dünyanın yeni bir jeolojik çağa girdiği konusunda pek çok bilim insanı hemfikir. Antroposen adı verilen bu yeni çağın en belirgin özelliği ise, ona jeolojik faaliyetlerden ziyade insan faaliyetlerinin yol açmış olması. Antroposen’de gezegenin insan eli değmemiş köşeleri gitgide azalırken, yerleşim merkezleriyle diğer canlıların paylaştığı kırsal arasında var olduğuna inanılan kültür-doğa ayrımı da ortadan kalkıyor. Dünya, şehirlerin tek bir megapolde birleştiği, merkezi olmayan, tamamen insan üretimi bir mekâna dönüşüyor. Canlılar ile makinelerin, doğal ile yapay zekânın iç içe geçtiği bu çağda sanat ise giderek insanı merkezine almaktan vazgeçerek yönünü insan ile insan olmayan arasındaki sınırın geçirgenleştiği bir dünyayı araştırmaya doğru çeviriyor.
Yedinci Kıta sanatı, insanın etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran bir antropoloji olarak tanımlıyor. Bienal ana başlığını, Antroposen çağının küresel ısınmayla birlikte en gözle görünür sonuçlarından biri olan, Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınından alıyor. Popüler bilimde “Yedinci Kıta” olarak anılan bu kütle, 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığınından meydana geliyor. İnsan atıklarının okyanusun ortasında yeni bir kıtanın oluşumuna sebebiyet verdiği bu olay, 16. İstanbul Bienali için ekolojik sorunlar karşısında sanatın güncel durumunu pek çok sanatçı, düşünür, antropolog ve çevreci ile birlikte araştırmak için bir çıkış noktası oluşturuyor.