Var Olanın İçinden Konuşmak: Tarihi Yapılara Çağdaş Mimari Ekler

Tarihi dokuyla çağdaş tasarımın kesiştiği, geçmişin izlerini taşıyan yapılarla yaratıcı, saygılı ve sürdürülebilir ilişkiler kuran; eskiyle yeniyi anlamlı biçimde buluşturarak mimarlığın bir yapıyı yıkmadan da dönüştürebileceğini gösteren özgün örnekleri bir araya getirdik.

Hazırlayanlar: Gülce Halıcı, Mimar

Her yapı, kendi zamanının anlatısını içinde taşır. Duvarlarında geçmişin sesi, kirişlerinde yaşanmışlıkların izleri, pencerelerinden süzülen ışıkta zamanın geçiciliği vardır. Mimarlık, çoğu zaman yıkıp yeniden yapmayı, temiz bir başlangıçla “yeni” olanı inşa etmeyi tercih etse de bazen mimari deneyim sıfırdan değil, var olanın içinden konuşmayı seçmekle başlar.

Bazen en güçlü dönüşümler, var olanın katmanlarına saygıyla yaklaşan, geçmişle geleceği aynı çizgide buluşturan müdahalelerle mümkün olur. Mimarlıkta yeniden kullanım, yalnızca pratik bir çözüm değil, aynı zamanda etik bir duruşun da göstergesidir. Hem sürdürülebilirlik açısından hem de kültürel süreklilik adına mevcut yapıları dönüştürmek, geçmişin mirasını günümüzün ihtiyaçlarıyla harmanlamayı mümkün kılar. Eski bir duvarın ardına gizlenen yeni bir yaşam, geçmişin dilinden fısıldayan çağdaş detaylar gibi her ek, hem eskiyi korur hem de ona yeni bir ruh üfler. Aynı zamanda bu yaklaşım, çevresel etkileri azaltır; yapı malzemelerini yeniden kullanmak, enerji ve kaynak tasarrufu sağlar. Kent belleğini korurken çağdaş yaşamın ihtiyaçlarına da yanıt verir.

Bu tür mimari müdahaleler kimi zaman, yüzyıllık taş bir yapının içine yerleşen hafif bir cam strüktürle kendini gösterirken kimi zaman bir çatının üzerine oturan çağdaş bir kütleyle kendini eski yapıdan ayırır. Her durumda amaç binanın kimliğine zarar vermeden yapının işlevini geliştirmek ve onu herkes için erişilebilir kılmaktır. Bu tür projelerde “eski ile yeni” arasındaki denge kritik önemdedir. Müdahale, yapıyı taklit etmek zorunda değildir; aksine, onunla diyaloğa girerek geçmişi görünür kılan yeni bir katman oluşturabilir. Böylece mimarlık, yalnızca fiziksel mekanlar değil, zamanlar arası ilişkiler de kurar.

Dünyanın çok farklı coğrafyalarında hayata geçirilmiş, tarihi dokuyla çağdaş tasarımın kesiştiği, geçmişin izlerini taşıyan yapılarla yaratıcı, saygılı ve sürdürülebilir ilişkiler kuran; eski ile yeniyi anlamlı biçimde buluşturarak mimarlığın bir yapıyı yıkmadan da dönüştürebileceğini gösteren özgün ve nitelikli örnekleri bir araya getirdik.

Domino Şeker Rafinerisi

Proje Yeri
Amerika

Tasarım
Practice for Architecture and Urbanism (PAU)

Fotoğraflar
Max Touhey

Domino Şeker Fabrikası kompleksinde kalan son yapı olan rafineri, Practice for Architecture and Urbanism (PAU) tarafından yaratıcı ofis alanına dönüştürülmüş. Tarihi tuğla duvarların içine yerleştirilen yeni cam yapı, engelsiz, gün ışığı alan çalışma alanları sunuyor. Kemerli form, yapının tarihi kemerli pencerelerine gönderme yaparken, çatıda gizlenen teknik donanım kesintisiz bir siluet sağlıyor. Eski ve yeni cephe arasındaki atriumlarda “asılı bahçeler” yer alıyor. Güney cephedeki balkon, geçmişte şeker paketleme için kullanılan bir açıklığı referans alırken zemin kattaki pencereler kapı yüksekliğine indirilerek yeni alışveriş alanına ışık ve erişim sağlıyor.

ESCCA İşletme Okulu

Proje Yeri
Fransa

Tasarım
Guiraud-Manenc

Fotoğraflar
A. Gilbert

Bastide Niel’in kalbinde yükselen Guiraud-Manenc tasarımı ESCCA İşletme Okulu, 19. yüzyıldan kalma bir kışlanın taş duvarları arasında yeni bir eğitim deneyimi sunuyor. Zamanla yıpranmış çatısı, iç duvarları ve döşemeleri kaldırılarak dış cephesi korunan yeni yapı, bu tarihi kabuğun içine dokunmadan yerleşiyor; tarihi ve çağdaş cepheler birbirinden bağımsız konumlanıyor. Böylece hem tarihi dokunun korunması hem de çağdaş işlevlerin sağlıklı biçimde entegre edilmesi mümkün kılınıyor. Modern yapının içinden doğan üst kat terası ise Bordeaux’ya açılarak öğrencilere vakit geçirebilecekleri bir mekan sunuyor.

Évreux Tiyatrosu

Proje Yeri
Fransa

Tasarım
OPUS 5 architectes

Fotoğraflar
Luc Boegly

OPUS 5 architectes, Évreux’te yer alan 1903 tarihli Beaux-Arts tarzı Théâtre Legendre’ü aslına uygun biçimde restore ederek modern bir görünüm kazandırmış. Güney cephesi yıkık halde olan yapı, özgün oranlarına kavuşacak şekilde tuğla ve çakmaktaşı kaplamalarıyla yeniden inşa edilirken sahne arkası işlevleri için yeni bir ek projeye dahil edilmiş. Yönetici ve teknik ofisler, kulis alanları, prova salonları gibi işlevleri barındıran bu bölüm, tarihi binaya üç metal köprüyle bağlanıyor. Eklentinin iç cephesine yerleştirilen dev ayna panel, tiyatronun tuğla dokusunu yansıtarak mekana derinlik kazandıran bir illüzyon yaratıyor.

Flught

Proje Yeri
Danimarka

Tasarım
BIG

Fotoğraflar
Rasmus Hjortshøj

Danimarka’da II. Dünya Savaşı’ndan kalma en büyük mülteci kampında konumlanan FLUGT – Danimarka Mülteci Müzesi, BIG tarafından eski bir hastane binasının restore edilip genişletilmesiyle çağdaş bir müzeye dönüştürülmüş. Kavisli corten çelik kaplı yeni hacim, iki tarihi binayı birbirine bağlayarak ziyaretçileri cam cepheli, avluya bakan, aydınlık bir lobiyle karşılıyor. Sergi alanları, çok amaçlı salon, kafe ve huzurlu bir iç bahçeyle FLUGT, mimarlık aracılığıyla geçmişin hikayelerini bugünün sesiyle anlatan, çağdaş bir bellek yapısı olmayı hedefliyor.

Vřesovice İlkokulu

Proje Yeri
Çekya

Tasarım
Public Atelier, Fuuze

Fotoğraflar
BoysPlayNice

Çekya’nın Vřesovice kasabasındaki barok dönemden kalma kilise lojmanları, Public Atelier ve Fuuze tasarımı bir ilkokul ve kreş kompleksi olarak yeniden işlevlendirilmiş. Aşamalı yürütülen restorasyon kapsamında, farklı dönemlere ait yapı parçaları, özgün kimlikleri korunarak çağdaş eklerle bütünleştirilmiş. Yapının barok çatı örtüsü korunurken, eğimli topoğrafyaya yerleştirilen yeni sınıflar manzaralı teraslara açılıyor. Yeni mimari, çocuklara özgürce hareket edebilecekleri, oyunla öğrenmeyi teşvik eden deneyimsel bir mekan sunuyor.

Zhang Yan Kültür Müzesi

Proje Yeri
Çin

Tasarım
Horizontal Design

Fotoğraflar
Schran Images

Horizontal Design tasarımı Zhang Yan Kültür Müzesi, bin yılı aşkın tarihiyle bölgenin kültürel belleğini taşırken “koruma, büyüme ve yeniden üretim” ilkeleriyle yapıyı yeniden canlandırıyor. Qing Hanedanlığı’ndan kalma yapılarla çağdaş mimarlığı buluşturarak geçmiş, bugün ve geleceği mekansal bir diyalogla ifade eden yapıdaki yeni ekler, sade beyaz beton kütleler ve su avlusu etrafında konumlanan üç sergi alanından oluşuyor. Geleneksel tipolojilere saygı gösterilerek tasarlanan mekanlar, hem köy sakinleri hem de ziyaretçiler için sosyal ve kültürel bir buluşma noktası sunuyor.