Yersizleşmeye Rağmen: Tadao Ando’yu “Yer” Bağlamında Okumak

Dr. Öğr. Üyesi Uğur Özcan
Mimar Sena Güngör

Gündelik yaşamda ve yazı dilinde “yer” ve “mekan” kavramları birbirlerinin eş anlamlısı gibi ya da birbirlerinin yerine kullanılır. Ancak yer ve mekan kavramları birbirlerinden ince sınırlarla ayrılır. Mekan, matematik ve fizik kurallarıyla ölçülebilen, metrik sistem birimleriyle ifade edilen soyut bir kavramdır. “Bir yeri oluşturan elemanların üç boyutlu organizasyonudur” (Auge, 2016). “Genelde fiziksel açıdan işaretlerle, malzemeyle, renklerle, biçimlerle, büyüklüklerle, mobilyalarla, peyzaj vb. somut öğelerin etkileriyle oluşmaktadır” (Solak, 2017). Yer ise “bir tarafta belirli bir coğrafyaya özgü toplumsallaşmanın beraberinde getirdiği örf, adet, alışkanlık ve ritüellerin izlerini taşırken, diğer tarafta kişinin bulunduğu mekanı bireysel deneyimlerle içselleştirmesine, orada güven ve aidiyet duymasına da imkan verir” (Auge, 2016). Yer, bireyin gereksinimlerine ve duyumsamalarına karşılık veren ve kimlik oluşturma niteliğine sahip olan bir kavramdır.

Mimari nesne; kimlik, bellek, aidiyet ve yer gibi modernizmin reddettiği kavramlar göz önünde bulundurularak oluşturulmalıdır. Ancak modernizm etkisiyle mimarlıkta ortaya çıkan “yersizleşme”, “kimliksizleşme” ve “tek tipleşme” kavramları, mimari nesnenin herhangi bir coğrafyaya, kültüre, zamana ait olamamasına, aidiyet duygusunun yitirilmesine ve kendine yer edinememesine neden olmaktadır. Modernizm, yer duygusunu oluşturan (yerin kimliği, yere bağlılık ve yer bağımlılığı) ve yeri yer yapan özelliklerin giderek ortadan kalkması ile birey ve yapı arasında iletişimi sağlayan “kimliksel, ilişkisel, tarihsel bağların” (1) gücünün giderek azalmasına ve yok olmasına sebebiyet vermektedir (Arslan, 2009).

Gelenek ve yerellik kavramlarına karşı olan modernizmin neden olduğu yersizleşmeye, kimliksizleşmeye, tek tipleşmeye; tüketim ürünü gibi görülen, moda haline gelen, metalaştırılan mimarlığa ve modern kuramların rasyonel düşüncelerine eleştirel yaklaşım sergileyen Tadao Ando, Japon kültürü ve Zen Budizmi’nin ilkeleri ile modern kuramların rasyonel kavrayışını ustaca harmanlayarak mimari söylemini oluşturmaktadır. Ayrıca birey ile mimari nesne arasında ilişki kurulmasını, bireyin tüm duyularıyla yapıyı deneyimlemesini hedefleyen Ando, yerin ruhu kavramını da mimari yaklaşımına entegre etmektedir. Bu hedefini ise basit geometri, malzeme ve inşa yöntemleri kullanarak oluşturduğu mimari nesneyi, su, ışık, gölge ve diğer doğa öğeleri gibi basit estetik detaylar ile birleştirerek sağlamaktadır.

Yer Kavramı Üzerine…

“Mimarlığı tanımlayan bileşenlerin en başında gelen yer, giderek azalan bir belirleyicilik taşımaya başlamaktadır. Modernleşme sürecinin geldiği son noktada, küresel dünyanın getirdiği yeni mimari programlar artık yer ile ilişkiyi tamamen zorunsuz hale getirmektedir” (Auge, 2016). Modernizmin göz ardı ettiği yer duygusunun ve yeri yer yapan özelliklerin mekanlara aktarımının giderek azalmasına eleştirel yaklaşımlar sergileyen mimarlık kuramcıları konu hakkındaki görüşlerini fırsat buldukça beyan etmişlerdir.

Yer’in kavramsallaştırılmasına ilk kez felsefi metinleriyle başlayan Heidegger, soyut ve matematiksel olarak ifade edilen bir kavram olan “mekan” ile bireyin deneyimlemesi, içselleştirmesi yoluyla kavranan “yer” arasında ayrım yapmaktadır. Birey ile yer arasındaki ilişkilere, yerin bireyin varoluşundaki önemine vurgu yapmaktadır. “Modern çağın temel hadisesi dünyanın resim olarak fethedilmesidir” söylemiyle modern mimarlık söyleminin bireyin mekanla ilişki kurmasına olanak sağlamayan sadece göze hitap eden, sahnesel olan tasarımlarını eleştirmektedir (Heidegger, 1977).

“Görme bizi dünyadan ayırır, diğer duyular ise birleştirir… Modernist tasarım genel olarak anlığa ve göze yuva olmuştur; ama bedeni, diğer duyuları ve beraberinde anılarımızı, imgelemimizi ve düşlerimizi evsiz bırakmıştır” sözleriyle mimari nesnelerin anlamsal derinlikten koptuğunu, mimarlığın tehdit altında ve neslinin tükenmekte olduğunu vurgulayan Juhani Pallasmaa da yapıların yalnızca görme duyusuna değil, tüm duyulara hitap etmesi gerektiği belirtilmektedir (Pallasmaa, 2016).

Mimarlık disiplininde, yer kavramına ilişkin diğer bir görüş ise Norberg Schulz’un yaygınlaştırdığı ve mekanın yer niteliği kazanması olarak açıkladığı “genius loci” kavramı, bir yere ait ayırt edici özellikler, “yerin ruhu” ve “yerin hissi” anlamlarına gelmektedir. Schulz, yerin analitik ve bilimsel kalıplar üzerinden açıklanamayacağını söylemekte ve fenomenolojik yöntemle “yerin ruhunu” ortaya koymayı amaçlamaktadır. Norberg Schulz, mimarlığı “yerin ruhunun görünür hale getirilmesi”, yerin niteliklerinin insan eliyle yapılan strüktürler aracılığıyla gösterilmesi olarak tanımlamaktadır (Auge, 2016).

Marc Auge ise modernizmin ürünleri olan havaalanı, otoyol, alışveriş merkezi gibi anı biriktirilemeyen, tarihsellikten ve ilişkiden kopuk mekanları tanımlamada “yok - yerler” kavramını kullanmıştır. “Modernleşme ile birlikte yer ve özne ilişkisindeki ayrışma, yersizlik duygusu, geleneksel dünyada bireyin bulunduğu yer ve oradaki insanlarla ilişkisinin kopuşu, süreklilik, aşinalık ve güven hislerini de azaltmaktadır. Bu yersizleşme, herhangi bir yerde / hiçbir yerde bulunma hissini en iyi anlatan kavram yok - yerdir. Yok - yer, mutlak yalnızlığın olduğu ya da kendiliğinden davranışları kodlayan hiçbir toplumsal ilişkiyi belirlemeyen mekanlar anlamında kullanılmaktadır” (Auge, 2016). Auge’ye göre mekan ile yer arasındaki temel fark bireyin varlığına dayanmaktadır. Bireyin mekanla kurduğu ilişki o mekanı “yer”e dönüştürmektedir. “Yer”e dönüşen mekan ise kimlik, anlam ve nitelik kazanmaktadır.

Tadao Ando, günümüzdeki mimarlık söyleminde kimlik, bellek, aidiyet ve yer kavramlarının zayıfladığını, giderek kaybolduğunu ve “doğadan arındırılmış, herhangi bir yerde, herhangi bir keyfi tarzda mimarlığın” üretildiğini ifade etmektedir (Shirazi, 2009). Ando, çevre ve toplumla ilgilenen, toplumsal bilince sahip, sağlıklı çevre koşullarıyla birlikte bireylerin yaşantısı için uygun ortamlar sağlayan mimarlara gereksinim olduğunu vurgulamaktadır.

Tadao Ando’nun Mimarlık Söylemi

Mimarlık eğitimi almamasına rağmen 20. ve 21. yüzyılın en önemli mimarlarından biri olan Tadao Ando, modernizmin kompozisyon yöntemlerini reddetmeden mimari nesnelerin ait oldukları yerin bölgesel özellikleri, tarihsel ve kültürel değerler dikkate alınarak “yer duygusu” yitirilmeden mimarinin yapılmasını savunmaktadır. “Benim mimarlığım, modernizmin kompozisyon yöntemlerine ve formlarına dayalıdır ama her durumda yer özelliklerine, iklime, havaya ve tarihsel, kültürel birikimlere önem veririm” söylemiyle oluşturmak istediği mimarlığı ortaya koymaktadır (Ando, 1993) (Resim 1).

Tadao Ando, mimarlığını kurma sürecinde kendi ülkesinde ve diğer ülkelerde yaptığı gezilerde yapıların ait olduğu bölgede yaşayan bireylerin hayat koşullarını incelemiştir. Yaşantıların, coğrafyaların, bölgesel verilerin, geleneklerin, inanç sistemlerinin kültürel ve tarihsel değerlerin yerin kurulmasında ve mimarinin oluşturulmasında önemli faktörler olduğunu vurgulamaktadır. Yapının bulunduğu yerin bölgesel özellikleri, yerin kültürüne, geçmişine ait doneleri mimari nesne ile birleştirmekte; sahnesel olmayan, bireyin tüm duyularıyla algılayabildiği, deneyimleyebildiği ve bulunduğu yerle güçlü bağlar kurabildiği bir mimarlık önerisinde bulunmaktadır. “Mimarlık sadece biçimlerle oynamak değil, insan tarafından bir yerin kurulmasıdır” (Ando, 1993) söylemiyle bireyin gündelik yaşamında önemli bir faktör olan yer kavramının ve yere ait özelliklerin mimari ürünün oluşturulmasında önemini vurgulamaktadır.

Tadao Ando, “içinde insanların gerçekten yaşadığını hissettiği yaşama mekanları yaratmak” istemektedir (Ando, 1993). Ando’ya göre, mimari nesne bireyin ruhuna dokunmalı, zihninde unutulmayacak deneyimler yaratmalı, farkındalığını artırmalıdır. Birey, mimari nesne ile ilişki kurabilmeli ruhsal ve zihinsel bir yolculuğa çıkarak tüm duyularıyla yapıyı deneyimleyebilmelidir. Basit geometrik formlar, geniş cam yüzeylerle iç - dış mekan ilişkisi sağlama gibi modernizmin kompozisyon yöntemleri ile Japon kültürü ve Zen Budizmi’nin ilkelerini, su, ışık, gölge gibi estetik detayları birleştirerek yerin ruhunun hissedilmesini ve yer ifadesinin zenginleşmesini sağlamaktadır (Resim 2).

Tadao Ando’nun Japon kültürü ve Zen Budizmi inanç sistemi ilkeleri ile basit geometrik formlar ve doğal estetik detayları birleştirerek ortaya çıkardığı çarpıcı mimari tasarım yönteminin altında yatan anlamların derinine inilmesi gerekmektedir. Ando, Japon kültürünü ve Zen Budizmi’nin kusursuzluk, basitlik, yalınlık, dinginlik ve doğayla birlik olma gibi ilkelerini vurgulamak için gereksiz süslemeden kaçınarak şiirsel ve dingin anlatımı olan etkileyici tasarımlar sunmaktadır. Malzemenin kullanım biçimi, dokusu ve basit geometrik formlar ile gün ışığını ilişkilendirerek kurgulamak istediği anlamı mekana aktarmaktadır. Mimari nesnede ön plana çıkarmak istediği anlamı, bazı parçaları ışıkla aydınlatarak veya karanlıkta bırakarak sağlamaktadır. Çıplak betonarme duvarlarda sergilenen ışık - gölge oyunları ile mekanı vurgulamakta, yerin gücünün birey tarafından hissedilmesini ve etkileyici bir atmosfer oluşmasını amaçlamaktadır (Resim 3).

Doğa, Ando’nun mimari tasarımının ayrılmaz parçalarındandır. Doğayı gizlemek yerine ön plana çıkararak mimari tasarımını yüceltmektedir. Doğa ile mimari nesne arasındaki ilişkiyi vurgulayarak bireyin doğanın güzelliğini deneyimlemesini amaçlamaktadır (Resim 4).

Tadao Ando, mevsimlerin değişimi, gün dönümleri, gölge içinde ışığın izdüşümleri, ışık - gölge kontrastları, suyun sesi, sıcaklık - soğukluk gibi doğadaki değişimleri mekana yansıtıp yer duygusunu ortaya çıkarma çabasındadır (Resim 5). Auge’ye göre (2016), Ando “kişinin bulunduğu mekanı bireysel deneyimlerle içselleştirmesine, bu sayede orada güven ve aidiyet duygusuna da sahip olmasına imkan vermektedir.”

Japon kültürü ve Zen Budizm inanç sistemi ilkeleri ile doğa öğelerinin, basit geometrik formların birleştiği, yapımı 1991 yılında tamamlanan Water Temple (Su Tapınağı) yalınlığı ve özgünlüğü ile dikkat çekmektedir (Resim 6).

Tadao Ando, Budizm inanç sisteminin hakikatlerini yansıtan ve “cennet” tasvirinin bir tezahürü niteliğinde olan, madde ötesi alemle madde alemi arasında bir köprü vazifesi üstlenen, birey ve mekan arasında ruhsal ve zihinsel ilişki kurmasını sağlayan benzersiz bir tasarım sunmaktadır. Japon kültürünü, Budizm inanç sisteminin hakikatlerini soyutlama yoluyla yapısına işleyen Ando, bireyin tüm duyularıyla yerin ruhunun, gücünün farkına varmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Tapınak, basit geometrisi, estetik detayları ve modern mimari dili ile Japonya’da bulunan geleneksel tapınaklardan ayrılmakta ve birey için alışılmadık, eşsiz bir deneyim sunmaktadır.

Tadao Ando, tasarımında henüz tapınağa ulaşılmadan bireyin duyularına hitap etmeye başlamakta ve bireyi derin bir ruhsal ve zihinsel yolculuğa çıkmaya hazırlamaktadır. Tapınağa uzanan basit geometrik formlu duvarlarla çevrili patikadaki çakılların çıkardığı sesler ve patikanın sonunda ulaşılan nilüfer çiçekleriyle örtülü göletten gelen suyun sesi bireyin hislerine ulaşmaktadır (Resim 7, 8).

Ando, Budizm’de doğumu, yenilenmeyi, ruhun saflığını, zihnin duruluğunu simgeleyen nilüfer çiçekleriyle Budizm’e atıfta bulunmaktadır. Bireyin hayal gücünü uyaran, farkındalığının artmasını sağlayan ve bilinç üzerinde meditasyon etkisi oluşturan su öğesini tasarımında etkileyici bir şekilde kullanmaktadır. Suyun arındırma ve rahatlatma etkisini kullanıp bireyin derin ruhsal ve zihinsel bir yolculuğa çıkarak yapıyı deneyimlemesini sağlamaktadır (Resim 8). Göletin merkezinde yer alan ve tapınağa uzanan merdiven ise madde aleminden madde ötesi aleme, cennete, kutsallığa giden yolu simgelemektedir. Aydınlık, beyaz duvarların ve karanlık merdivenin ardından tapınağa uzanan koridorda koyu kırmızı renk hakim olmaya başlamaktadır. Burada kullanılan kırmızı renk, Japon Kültürü ve Budizm ile ilişkilendirilmektedir. Beyazdan, karanlığa ve kırmızıya doğru olan renk geçişi arınmayı, ölümü ve yeniden doğuşu ifade etmektedir. “Zaman geçtikçe betonun rengi solacak ve göletin üzerindeki ağaçlar zarar görecek. Ancak, yaz aylarında, nilüfer çiçekleri hala çiçek açacak ve insanlara buranın kutsal bir mekan olduğunu hatırlatacak. Modern mimari sadece şu an ile ilgilenir; yapılar anlık bir görkem için yarışırlar. Ama ben görünüşü ne kadar değişse de yaşamaya devam eden yapılar tasarlamak istiyorum.” söylemiyle Tadao Ando, tasarımı hakkındaki düşüncelerini ve birey üzerinde oluşturmak istediği etkiyi ifade etmektedir (Furuyama, 2006).

Sonuç

Günümüzün modern dünyasında mimarlık alanında gitgide birbirine benzeyen mimari nesnelerin üretilmesi ve dünyanın aynılaşması sonucunda ortaya çıkan “yersizleşme”, “kimliksizleşme” ve “tek tipleşme” kavramları mimarlık kuramcıları tarafından önemli bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Modernizmin etkisiyle mimarlık üretiminde yeri yer yapan özelliklerin giderek ortadan kalkmasına, birey, yapı ve çevre arasında iletişimi sağlayan kimliksel, ilişkisel, tarihsel bağların gücünün giderek azalması ve yok olmasına karşı eleştirel yaklaşımlar sergilemişlerdir. Marc Auge, modern kuramlar ile bireyin bulunduğu yer ile ilişkisinin koptuğu, yersizlik duygusunun ve mutlak yalnızlığın olduğu “yok - yer” kavramını ortaya koyarken, Norberg Schulz, modernist yaklaşımlar ile üretilen mimari nesnelerin iletişim gücünün, bağların giderek azaldığını, yok olmaya başladığını ve kimliksizleşmeye neden olduğunu ileri sürmektedir. Juhani Pallasmaa ise mimari nesnelerin anlamsal derinlikten koptuğunu ve yalnızca görme duyusuna hitap eden, sahnesel tasarımların mimarlığı tehdit ettiğini vurgulamaktadır.  Tadao Ando ise “kimlik”, “bellek”, “aidiyet” ve “yer” kavramlarının yitirilmeden coğrafya, tarihsel ve kültürel birikim, yer özellikleri ve bireyin yaşam koşulları dikkate alınarak mimarinin yapılmasını savunmaktadır. Tadao Ando, modernizmin kompozisyon yöntemleri ile Japon kültürü ve Zen Budizm inanç hakikatleri, su, ışık, gölge gibi doğal elementleri, mimari tasarıma katarak bireyin yaşantısına dahil olan, dinamik ve etkileyici mekanlar yaratmayı ve “yerin ruhu”nu ortaya çıkarmayı hedeflemektedir.

“İçinde insanların gerçekten yaşadığını hissettiği yaşama mekanları yaratmak” isteyen Ando, bireyin mimari nesne ile ilişki kurabildiği, ruhuna dokunan, zihninde unutulmayacak deneyimler yaratan ve bireyin ruhsal ve zihinsel bir yolculuğa çıkarak tüm duyularıyla deneyimleyebileceği, yaşamaya devam eden yapılar tasarlamak gayesinde olan, toplumsal sorumluluk bilincine sahip, bir mimar olarak mimarlık sahnesinde yerini almaktadır.

Notlar

1. “Kimliksel bağ”, kişinin geçmişi ile mekan arasında kurduğu bağdır. “İlişkisel bağ”, kişinin ve çevresinde bulunan diğer kişilerin aralarında oluşturdukları ortak kültür ve değerler aracılığıyla mekanla kurdukları bağdır. “Tarihsel bağ”, kişinin ve çevresinde bulunan diğer kişilerin bağlı oldukları ortak kültürün devamlılığı içinde mekanla kurulan ilişkidir (Arslan, 2009).

Kaynaklar

1. Güzer, C. A. (2000), Modernizm’in Son Savaşçısı, (Der. M. Ekincioğlu), İstanbul: Boyut Yayın Grubu.

2. Heidegger, M. (1977), The Question Concerning Technology and Other Essays, New York: Harper and Row.

3. Hsu, H. L., Chang Y.L., Lin, H. H. (2015), Emotional Architecture – A Study of Tadao Ando Genius Loci Design Philosophy and Design Syntax, International Journal of Chemical, Environmental & Biological Sciences, 456-463.

4. Koçyiğit, R. G. (2007), Mimarlıkta Yersizleşme ve Yerin -Yeniden- Üretimi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

5. Norberg Schulz, C. (1984), Genius Loci: Towards a Phenomenology of Architecture, New York, Rizzoli.

6. Pallasmaa, J. (2016), Tenin Gözleri, İstanbul: Yapı Endüstri Merkezi Yayınları.

7. Selçuk, H. T. (2017), Ekoloji ve Anlam Biçim Mimarlık, https://www.academia.edu/30738714/EKOLOJ%C4%B0_VE_ANLAM_B%C4%B0%C3%87%C4%B0M_M%C4%B0MARLIK (18 Haziran 2018).

8. Shirazi, M. (2009), Architectural Theory and Practice, and the Question of Phenomenology, Brandenburgischen Technischen Universitati, Germany.

9. Solak, G. S. (2017), Mekan-Kimlik Etkileşimi: Kavramsal ve Kuramsal Bir Bakış, MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1, 13-37.

10. Wu, X. (2006), Concrete Resistance: Ando in the Context of Critical Regionalism, www.andrew.cmu.edu/course/48-311/assignments/Past%20Papers/S06%20Wu%20Paper.pdf (16 Haziran 2018)

URL 1: https://www.royalacademy.org.uk/art-artists/name/tadao-ando-hon-ra

URL 2: https://www.archdaily.com/161522/ad-classics-koshino-house-tadao-ando

URL3: https://kdesigned.com/2013/04/22/tadao-ando-concrete-and-the-architecture-of-silence/

URL 4: http://www.cgarchitect.com/2017/10/the-koshino-house3

URL 5: http://benesse-artsite.jp/en/art/chichu.html

URL 6: https://mahno.com.ua/en/blog/post/tadao_ando

URL 7: http://the-talks.com/location/chapel-on-the-water/

URL 8: https://getnews.jp/archives/2063225

URL-9: https://mahno.com.ua/en/blog/post/tadao_ando

URL-10: http://www.interior.ru/design/name/2383-tadao-ando-prostye-doma-dlya-milliarderov.html

URL-11: https://www.archiweb.cz/en/b/vodni-chram-shingonshu-honpukuji

URL-12: https://visuallexicon.wordpress.com/2017/10/04/water-temple-tadao-ando/