YAPI Demek…

Şengül Öymen Gür, Prof. Dr.
Beykent Üniversitesi

1977 yazında yurt dışından döndüm. O yıllarda dile hakim olmanın verdiği rahatlıkla çok prestijli bir dergi olan EKISTICS’de yazardım; 1988-1994 yılları arasında dört yayın yaptım. EKISTICS, 1954 yılında, Constantinos A. Doxiadis (1913-1975) ve Jaqueline Tyrwhitt’in (1905-1983) bir araya gelip gelişmekte olan ülkelerdeki mimarları ve planlamacıları dünyanın başka yerlerinde ilgili mesleki uzmanlıklarla güncel tutan bir bülten başlatmayı kabul ettikleri zamana dayanmaktadır. İlk olarak Ekim 1955’te “Tropical Housing & Planning Monthly Bulletin” olarak yayınlandı. İlk mimeograflı formunda Doxiadis Ortaklık, aynı taşa baş koyanlarla birlikte araştırma kuruluşları tarafından kullanılmak ve onlara yararlı olmak üzere diğer dergilerden makalelerin özetlerini veya yeniden baskılarını yayınlamakla işe başladı. Yavaş yavaş, orijinal makaleler de dahil olmak üzere, dünyanın dört bir yanından ilgi duyan insanların ihtiyacını karşılayan basılı bir dergiye dönüştü. Tüm hakları şu anda Constantinos A. Doxiadis Arşivleri’ne aittir (https://www.jstor.org/journal/ekistics). O yıllarda Yunanlı  Panayis Psomopoulos derginin her türlü yöneticisi ve başlıca editörüydü. Trabzon’a geldiğinde Rektör Kemal Gürüz güzel bir yemekte beni ona tanıtınca çok şaşırdı, çok sevindi. Bir yazarı tanımaktan büyük mutluluk duyduğunu söyledi, sonra bütün gece rektörü bıraktı, benimle sohbet etti. 

Ama ben ülkeye döndüğümde bir arkadaşımda “YAPI” diye bir dergi görmüştüm. Mimarlık dergisine bir alternatifti. Kurumsal dergiler hep bir grubun elinde olur ve bu grup kendi beğeni ve emellerini dergiye yansıtmaktan hiç çekinmez. O yüzden ben alternatifleri severim. Hemen abone oldum, YAPI gerçek bir alternatifti. Hem de virtüyözlerin elinde bir alternatif… Bülent Özer’i de saygıyla anıyorum. Işıklarda olsun! En önemlisi, toplumsal şiarları vardı. Doğan Hasol her bir kentsel ve mimari hareketi yakından takip eder, önce bilgi sahibi olur, sonra görüş sahibi olur ve bunları her sayıda bizimle paylaşırdı… Onu hiç görmeden hayran oldum. Cesareti ve kararlılığı severim. Onu çok sevdim. Antoine de Saint-Exupéry’nin dediği gibi insan en çok kendine benzeyeni severmiş… 

YAPI’nın karakterini anlamak için “Alternatif Çevreler Üretmek Bir Karar Sorunu mu?” Yapı 114, 1991, ss.43-48″ konulu yazıma bakmak yeterlidir. Tamil gerillalarının çok kısa zamanda inşa etmeyi başardığı sürdürülebilir, enerji duyarlı, kliması kendinden ev tiplerini tanıtıyorum. Bugün ise böyle tedirgin edici yazıları yurt dışı dergilerde yazıyorum (Bkz. Politics, Ethics, and Architecture: The Earthquake Disaster in Turkey, ISRG, 2023). Neme lazım, güzeller güzeli Yasemin’in başını derde sokmak istemem… İşte otuz yılda geldiğimiz durum!

Cesaretimi arttırdı YAPI Dergisi, yeniden yapılanma tarihinden önce tam kırk beş makale yazmışım, doğru saydıysam. Bunların arasında gerek uygulamacı gerekse akademiklerin en çok itibar ettiği beş ardışık makalem oldu. Buna sevgili Abdi’nin (Güzer) ODTÜ’de verdiği eleştiri derslerinin de büyük katkısı olduğunu söylemem lazım. Bunlar eleştiri dizisi (Mimariyi Eleştirmek-1, Yapı 194, Ocak 1998, ss.56-67; Mimariyi Eleştirmek-2, Yapı 195, Şubat 1998, ss.49-56; Eleştirel Yorumlarda Mimari Kavramlar-1, Yapı 196, Mart 1998, ss.48-56. (4,834 okunma, 423 indirilme); Eleştirel Yorumlarda Mimari Kavramlar-2, Yapı 197, Nisan 1998, ss.65-80; Eleştirel Yorumlarda Mimari Kavramlar-3, Yapı 198, Mayıs 1998, ss.75-83) ve ardında Palimpsest dizisi geldi (Palimpsest: Örselenmiş Parşömen ya da Tablet-1” YAPI 245, Nisan 2002, ss.60-65; Palimpsest: Örselenmiş Parşömen ya da Tablet-II” YAPI 246, Mayıs, 2002, ss.64-74). Sonradan www.academia.edu’da “Yeri Okumak/Reading the Place” adı altında topladım son grubu (1022 kere okundu ve 231 kere indirildi).

Özeti şu; YAPI Dergisi hem kendine, hem bana ve en önemlisi gelecek nesillere çok önemli katkılar verdi. 

Bu süreçte birçok kere önemli toplantılara katıldım. İçeriği tartıştık. Ta Trabzon’dan davet edildim boyutları tartıştık. Ben kareyi çok seviyordum ama kitaplıkta dizilme sorunu vardı. Çoğunluğa uydum. Ender durumlarda en iyisidir çoğunluğa katılmak. O sırada Bülent Özer ile aramızda geçen bir diyalogun tamamını aktarmayacağım. Gençlerin anlaşılmaz ifadeler kullanmasından yakınıyordu. Gözlerimin içine baktı “Siz yazın! Her sayıda yazın! Sizi herkes okuyor,” dedi. Herkesten kastı serbest mimarlardı, diye düşündüm. Ben de özgün yabancı sözcük kullanırdım ama hemen yanına günlük kullanımda ne anlama geldiğini de sarkastik bir dille açıklardım. Yani ben herkes olmayı seçtim; bunu üstelik salt akademik olmayan yerlerde, her yerde keyif alarak yaptım. İnsanı yormayacaksın ki okumayı sürdürsün. Kızacaksınız bana belki ama öğüt verme yaşıma da geldim doğrusu… İnsana eziyet etmeyin değerli gençler, kamuya hitap ettiğiniz yerlerde dil değiştirin. Pierre Bourdieu Cezayir’e bir konferans için uçakla seyahat etmektedir. En yakın dostu refakatçisidir. Bourdieu sürekli sayfalar üstünde çalışmaktadır. Arkadaşı sorar: “Bu aynı konudaki 25. konferansın niçin çalışıp duruyorsun?” Bourdieu yanıtlar: “Ama burası başka bir yer, başka bir kitle!” Çook severim bu adamı; her yazdığı anlaşılır olan ender düşünürlerden birisi, birincisidir. 

Saydım da YAPI’nın birinci evresinde 45 civarında makale yazmışım. O sıralar genel yayın yönetmeni Doğan Hasol, editörler de yine Doğan Hasol, Bülent Özer beyefendilerdi. YEM Yayın Yöneticisi Sedat Acar, Yazı İşleri Müdürü dünyalar güzeli Güner Çelikkurgan, Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Derya Nüket Özer’di. Mesut Kaya 201. sayıda işe başlamıştı. Neo-liberal çalkantılardan sonra “YEM Yayınları” kısmını Mesut devraldı. Derginin imtiyaz haklarını alan Yasemin Şener Çobanoğlu 2017 yılında dergiyi pRchitect yapısı altına taşıdı ve aynı adla devam ettirdi. Yaman bir kadın! Editör önceleri Baran’dı, şimdi Gülce. Hep birlikte götürüyoruz, gittiği yere kadar. 

Onların zamanında 3-5 tane makale yaptım. Çünkü aynı anda davet üzerine gündem yazmaya başladım. Ben Doğan Hocamız kadar gündemi takip etme şansını yakalayamadım, çünkü gündem her gün çeşitli gündemlerle doluydu ve yakınmak boştu! Hiçbir işe yaramıyordu, çaresizdik… Biz de başlığı “Görüş” olarak değiştirdik: “Hem nalına hem mıhına” derler ya… Öyle yaptık. 20-30 civarında gündem yazdım. Belki bir, iki sayı atlamışımdır. Kendimi o kadar iyi takip etmiyorum. “İki Bina Bir Tartışma”, Pandemi dosyasında “Görüş” ve “Konutlandırma Çöplüğü” konulu yazılarım en çok okunan ve indirilen yazılarım oldu. Ama ben en çok “Kendinin Ağırlığı”nı severim. Kendinin ağırlığını keşke herkes tartabilse, bilebilse…

Ben de bilebilseydim bu kadar çok kendimden bahsetmezdim.

Ama ne yapabilirim? YAPI demek ben demek, ben demek YAPI demek? O olmasaydı beni bir yerler iyi tanırdı belki, ama ülkem tanımazdı!