“YAPI” 50. Yılını Kutlarken
Doğan Tekeli, Mimar
1968 yılındayız. Bizim Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı yasal olarak kurulduğundan beri 14 yıl geçmiş. Birtakım yarışmalar kazanmış, büyük sayılan birkaç yapı gerçekleştirmiştik. Ama hep son derece kısıtlı yapı malzemesi ile çalışmak zorunda kalmıştık.
Örneğin, koskoca Manifaturacılar Çarşısı’nın tüm doğramaları bükme sacla imal edilen profillerle yapılmış, yer döşemeleri karo ya da yerinde dökme mozaikle tamamlanmıştı. Yapı seramiği yok, sadece beyaz karo fayans bulabiliyoruz.
Ülkede Demirel başbakan, siyasal ve ekonomik açıdan göreceli bir huzur var. Ama, Amerikan üniversite gençliğinin değişim isteğiyle başlattığı ve Avrupa’ya sıçrayan aklanmanın ve karmaşanın bizde de başlayacağına dair işaretler var.
Böyle bir ortamda, Harbiye’de cadde üzerinde geniş cepheli bir mağazada Yapı-Endüstri Merkezi adlı yepyeni bir yer açılıyor. O zamanki büromuza, yürüme mesafesindeki bu yere Sami Sisa ile gidip bakıyoruz. Üç mağaza genişliğindeki cephenin orta aksında giriş ve karşılama bölümü, sağda bir kitap satış mağazası, solda bir teşhir vitrini var.
İlk gelişin hafif çekingenliği ile içeriye yöneliyoruz. Arkada geniş bir salon, içinde stantlar, bulunabilen tüm yapı ve sıhhi tesisat malzemesi güzelce ışıklandırılmış olarak sergileniyor. Hem beğeniyor hem de ülkemizde böyle büyük ve şık bir alanı içeren kurumun varlığına şaşırıyoruz. Bu ilk izlenimden sonra Yapı-Endüstri Merkezi, hem bizim hem ülke mimarlığının gündeminde önemli bir yer tutmaya başlıyor.
Yapı-Endüstri Merkezi kurumunun Doğan Hasol’un girişimi ve çoğu, kendinden yaşça büyük ortakların katılımıyla kurulduğunu öğrenmemiz çok sürmüyor. Biz İTÜ’de öğrenciyken Orhan Safa Bey’in asistanı Ruhi Kafesçioğlu’nun ve sonradan yakın arkadaşımız olan Bülent Özer’in de ortaklar arasında bulunduğunu duyuyoruz. Doğan Hasol’u o dönem yakından tanımıyoruz. Ama onun, mimarlık camiasında tanınan bir isim olduğunu, Oda’da İstanbul Şubesi genel sekreteri ve sonra genel merkez yönetim kurulunda görev yaptığını, Oda’nın dergisi “Mimarlık”ın yazı işleri müdürü olduğunu biliyoruz. Bunların yanında bir de İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Orhan Safa Bey’in asistanı olduğunu şaşırarak öğreniyoruz. Hasol, bu işlerle uğraşırken bir de Yapı-Endüstri Merkezi’ni kurmakla nasıl hızlı bir girişimci olduğunu gösteriyordu.
Bir düşünürümüz; başarı, insanın toplumda kalabalıktan sıyrılıp kendine özel bir yer açmasıdır, der. Hasol, mesleğe başlayışının daha yedinci yılında toplumda, kendine böyle özel bir yer açabilmişti.
Yapı-Endüstri Merkezi (YEM), geniş kapsamlı bir programla işe başladı, hemen açılışından itibaren hızlı ve yoğun bir şekilde birçok etkinliğe imza attı. Önce Ankara ve İzmir şubeleri açıldı. Türkiye’de iletişimin daha adı yokken dinamik bir iletişim süreci başlattı. Bültenler çıkardı. Geniş katılımlı yapı fuarlarını başlattı. YEM, Harbiye’deki mekanlarının toplantı salonunda konferans dizileri, seminerler, paneller düzenledi ve bunların hepsi mimarlık toplumunda büyük ilgi gördü.
Tabii, bu geniş programı uygulayabilmek için geniş bir kadro da gerekiyordu. Zamanla YEM başlığı altında departmanlar kurulmuş, çok sayıda eleman çalışır hale gelmişti.
1973 yılına gelindiğinde Yapı-Endüstri Merkezi ilk beş yılını başarıyla geçirmiş, Merkez, yapı malzemeleri bilgisi alanında, hatta toplum bütününde önemli bir yer edinmişti.
Sıra artık, yeni bir atılıma, Hasol ve arkadaşlarının uzun ömürlü olamayan ilk yayınlarının yerine Yapı-Endüstri Merkezi çatısı altında yepyeni bir süreli yayının çıkarılmasına gelmişti. O yıllarda Hasol, Yapı-Endüstri Merkezi’ndeki görevinin yanında başka işlerle de uğraşmak zorunda kalmıştı ama yayıncılık onun için bir tutku halindeydi. Hatırladığım kadarıyla, Bülent Özer ve Demirtaş Ceyhun ile kolları sıvadılar ve 1973 yılında “YAPI” Dergisi de hayatına başladı.
Bugün 50. yılını kutlama mutluluğuna ulaşan dergi artık Türk mimarlık yayınları arasında son derece saygın bir konumdadır.
50. yıl bir insanın tam olgunluk çağı ve belki de fiziksel ve düşünsel olarak en verimli çağı temsil eder.
Benim gibi oldukça ileri bir yaşta bulunanlar 50 yılı belki çok uzun bir süre saymayabilirler. Ama son 50 yılda, 1974 Kıbrıs harekatından başlayarak ülkede ve dünyada yaşananları bir hatırlarsak, ne uzun bir süre olduğunu daha kolay kavrarız.
Ben, ayrıca, geçmiş 50 yılın ne kadar uzun bir süre olduğunu kavramak için gelecek 50 yılın dünyaya tahayyül bile edemeyeceğimiz değişiklikler getireceğini düşünmeye davet ediyorum.
YAPI’nın ilk sayısı 1973’te yayımlanmış. Biz o yıl büroda 10 kadar yabancı mimarlık dergisine aboneyiz ve çok yoğun bir şekilde çalışıyoruz. YAPI’nın ilk sayısını yayımladığını belki de farkına varmamıştık. Ama, çok sevimli küçük kare formatı ve ilginç kapak tasarımlarıyla kısa sürede dikkatimizi çekti. Henüz bir yılını doldurmamıştı ki bizim ilk monografimizin yayımlandığı YAPI’da haber olmuştu.
YAPI, o küçük formatı içinde, çok kapsamlı bir yayın yapıyordu. Her ay, ülkedeki genel duruma değinen, mimarlık ve şehircilik olaylarını da içeren bir önsözden sonra, gene aynı konulardaki haberleri, yurttan ve dünyadan önemli mimarlık eserlerini, kuramsal/akademik yazıları içeriyor, yeni sayıları merakla bekleniyordu.
YAPI 14. sayısından itibaren bizim bazı yapılarımızı da yayımlamaya başlamıştı. İlginçtir, sadece YAPI’nın o sayısında yayımlanan bizim Üsküdar’daki Yapı Kredi Bankası şubesi yapımız, yaklaşık 50 yıl sonra, bir genç akademisyenimizin ilgisini çekmiş, beni arayıp projenin düşünsel altyapısı hakkında sorular soruyordu. Bu örneği, YAPI’nın mimarlık kültürümüze olumlu katkısının önemini belirtmek için özellikle vermek istedim.
YAPI daha sonra da bizim yapılarımızı, benim birkaç yazımı yayımlamayı sürdürdü. Bunların sayısını hatırlamıyorum. Ama YAPI’da, bu 50 yıl içinde kaç tane Türk, kaç tane yabancı mimarlık eserinin yayımlandığını gerçekten merak ediyorum. Belki bir gün yazı işleri bu merakımı giderebilir.
Giderek, 34 yıldır yayınını sürdüren ve Türk mimarlığını belgeleyen “Arkitekt” dergisinin yerini almaya başlamış, ülkede yayımlanan mimarlık dergileri arasında seçkin bir yer edinmişti.
Son 50 yıl içinde çok sayıda, bazıları oldukça kaliteli pek çok mimarlık ve inşaat dergisi gördük. Zaman zaman merak ederim, acaba dünyada çağdaş mimarlık eseri sayısının sınırlı olmasına karşın çok dergisi olan başka bir ülke var mıdır?
Ne var ki, bu dergi bolluğuna karşın, Arkitekt’ten sonra, uzun süre ayakta kalabilen, mimarlığımızın belleği olma niteliğini taşıyan sadece üç dergi görüyoruz. Mimarlar Odası’nın, zaman zaman siyasallaşan politikasını izleyerek mimarlıktan biraz uzaklaşan “Mimarlık” dergisi ile düşünsel ağırlık iddiasındaki “Arredamento Mimarlık” adlı iki dergi ve isminin anlamını tam olarak temsil eden YAPI Dergisi.
2008 yılında Yapı-Endüstri Merkezi, 40. yılını törenlerle kutladı. “Yapının Merkezinde 40 Kırk Yıl” adlı büyük boyutlu, yaklaşık 200 sayfalık bir anı kitabı yayımladı. Merkezin kırk yıllık etkinlikleri fotoğraflar, grafiklerle anlatılıyordu. Kitabın en sonunda iki sayfa genişliğindeki fotoğraf o yıl YEM’in çalışan eleman sayısının 100 kişiyi bulduğunu gösteriyordu.
40. yılını kutlamanın coşkusu YEM’in tüm çalışma alanlarında birkaç yıl daha sürdü. Ancak Hasol’un kuruluştaki kendinden yaşça büyük ortakları, birer birer yaşamlarını tamamladıktan sonra, YEM yönetimine ilk kuşak ortakların yerine onların varisleri olan bir ortaklar grubu katılmıştı.
Ülkemizdeki birçok şirketin yaşadığını duyduğumuz kuşaklar arası çatışma YEM’e de sıçramıştı. Yeni ortakların ilk kuşağın heyecanını, idealizmini paylaşmadıkları görülüyor. Onlar YEM’in birçok etkinliğine kar getirmiyor gerekçesiyle karşı çıkıyorlardı. Doğan Hasol, bu koşullarda yönetimden ayrılmak zorunda kaldı.
Yeni ortaklar, YEM’in etkinlik alanlarının hiçbirine sahip çıkmadılar ve son derece yararlı bu kurumun yaşamına son verdiler. YEM, arkasında unutulmaz, gurur duyulacak izler bırakarak mimarlık ortamımızdan çekilmişti.
Ne var ki, YEM’in mimarlık düşüncemize katkı yapan kurumları, YEM Kitabevi, YEM Yayınları, YAPI dergisi büyük bir canlılıkla etkinliklerini sürdürmeyi başardılar. YEM Kitabevi ve YEM Yayınevi, kapanıştan hemen önce müdürlük yapan Mesut Kaya tarafından devralındı. YAPI Dergisi ise, dergicilik alanında deneyimli meslektaşımız Yasemin Şener’in şirketine geçti. Şener, derginin imtiyazını şirketi adına devralarak yayını aynı içerik ve aynı ilkelerle sürdürmeyi başardı. Mesut Kaya ve Yasemin Şener’e bu gayretleri ve özverileri dolayısıyla teşekkür borçluyuz. Bu yıl, böylece YAPIı’nın 50. yılını kutlama mutluluğunu yaşıyoruz.
YAPI Dergisi, ilk sayısından başlayarak çok kapsamlı bir programla yola çıkmış, Türk mimarlığının tüm konularıyla ilgilenmeyi, Türkiye’den ve dünyadan kaliteli mimarlık eserlerini yayımlamayı amaçlamıştı. Bu doğrultuda devam ederken, bir ara, kare formatını terk ederek tam bir mimarlık dergisi boyutuna evrildi. Dergi, bugün de aynı ilkelerle yayın yapmayı sürdürüyor. Birkaç kitap yayımlayarak bunun ne kadar zor bir iş olduğunu, nasıl bir çaba istediğini yakından öğrendiğim için, ayda bir geniş kapsamlı bir dergi yayımlayabilmenin ne büyük bir sebat ve gayret istediğini bilerek, bu çabayı gösterenlere karşı içten bir hayranlık duyduğumu söylemeliyim.
Benim izlenimime göre Yasemin Şener ayrıca büyük bir vefa örneği göstererek Doğan Hasol’un bir şekilde ilgisini sürdürmesini sağlıyor; her sayı Şener’in yazısından sonra Hasol’un bir yazısıyla başlıyor. Dergi daha sonra “Penceremden” gibi başlıklar altında akademisyenlerin ya da düşüncelerini yazmak, paylaşmak isteyen genç/yaşlı meslektaşlarımızın yazılarına nezaketle yer veriyor. Ayrıca çok çeşitli içerikte araştırma yazıları, sonra da yurttan ve dünyadan yeni önemli yapıların tanıtımı geliyor. Dergi, uzun soluklu bu içeriğiyle, Türk mimarlığının önemli bir yapıtaşı olduğunu kanıtlıyor.
YAPI Dergisi’nin 50. yılını içtenlikle kutluyor, nice yıldönümleri diliyorum.