Up to the Sea

Mimari Tasarım
Matharoo Associates

Proje Yeri
Gujarat, Hindistan

Tamamlanma Tarihi
2021

Toplam İnşaat Alanı
1280 m²

Fotoğraflar
Dinesh Mehta, Edmund Sumner

Hindistan’da yer alan Up to the Sea projesi, alanda artık yalnızca izleri yer alan bir köşkün üzerinde yükseliyor; insandan çok daha eski ve güçlü olan kuvvetlerin bilincinde bir tasarım süreci ile üretiliyor.

Geçmişte var olana dair bir hafıza ile kutsanmış olan alanda bulunan geleneksel Hint köşkü Haveli’den geriye hiçbir şey kalmamış. Buraya yapılacak olan “yeni,” eskinin kaidelerinin üzerinde yükseliyor; unutulmuş duvarlarının etrafa saçılmış parçalarıyla yeni bir hayatın ortaya çıkması mümkün kılınıyor.

Feragat etmeyi ve zarar vermemeyi öğütleyen kadim bir Hint dini olan Jain geleneklerini takip ederek, modern ilhamlarla tasarlanan, çok nesilli birleşik aile evinin yönergeleri mimarlar için zorlayıcı olmuş. Geleneksel bir yönetmelik işlevi gören; su ögelerin, mekanların ve renklerin kullanımına dair katı bir kural seti oluşturan “Vaastu Shastra” içerisinde, konuta özel kuralları belirleyen “Brahmasthan” ise gökyüzüne açılan bir avlu etrafında örgütlenmiş bir düzeni tarif ediyor.

80 yıla yayılmış olan dört jenerasyonunun da kendi beklentileri ve özel hayatlarının gereklilikleri projede göz önünde bulundurulmuş. Sadece ziyaret için gelecek olan çocuklarının evi daha az kullanılan ikinci katta yer alırken, orta katta oğulları, eşi ve çocukları ile bakımlarından sorumlu oldukları ebeveynlerinin yaşam alanları bulunuyor. Evin asıl sahibi olan çift ise diğer köşede konumlanan alanda yaşıyor. Daireleri bir tarafta doğaya öbür tarafta ise avluya doğru açılan cömert açıklıklara sahip. Ortak aile alanları ise zemin katta; havuz ve çevresi, bahçe kenarındaki sofra, girişteki alet edevat alanı ve tüm evin yöneldiği geniş Hint mutfağı olarak düzenlenmiş. Mutfak ile sofra arasında yalnızca bir kapı yer alıyor.

Müşterilerin, Arap Denizi’nin engin sularına yakın konumlanmış ve şehre bu kadar uzak bir arsayı seçmiş olması, terastan deniz manzarasının öncelikli hale gelmesini zorunlu kılmış. Manzaradan daha iyi yararlanmak için yapı bir kat yükseltilmiş; aynı zamanda manzaranın bir sürpriz olarak ziyaretçilerin karşısına çıkması amaçlandığı için eklenen kat nispeten kapalı bir yapıda; sağır duvarlarıyla bir ev sineması olarak tasarlanmış ve kısmen toprağa gömülmüş.

Büyük ağaçların altına gizlenmiş, terk edilmiş tatlı su kuyusuna zorlukla ulaşılabiliyormuş. Ağaç köklerinin karmaşasına dokunmadan arsayı şekillendirme gereksinimi mekansal bir yolculuğun başlangıcını oluşturuyor; iki kat derinlikteki kuyudan başlayarak altı kat yukarıdaki deniz manzarasına ulaşan bir serüven tasarlanıyor. İki su kaynağı arasında kıvrılarak yükselen yolculukta, sadece güneş yol gösterici çünkü doğa, insan hafızasının kapsadığından çok daha uzun zamandır varlığını sürdürüyor. Bu ışıltının içinde, başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadan yıkanan basamaklar sahnenin merkezine yerleşiyorlar; bir vazgeçiş, fazlalıklardan sıyrılma ve özü açığa çıkarma sürecini temsil ediyorlar.