Topoğrafyanın Özgün Mimarisi
Nilserap Özdemir Kutlu, Y. Mimar
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü
Sevim Ateş Can, Prof. Dr., (Danışman)
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü
Mimari tasarım anlayışı, yapının işlevsel gereklilikleri yerine getirilirken bulunduğu çevreye karşı oluşan problemlerine çözüm arayışı olarak tanımlanabilir. Günümüzde hızla artmakta olan kentleşmenin sonucunda mimari tasarımlarda sadece bir kavram olarak ele alınan topoğrafyanın, kavramsal boyutunun ötesinde mekandan kente her ölçekte anlamsal önemini yeniden sorgulamak gerekmektedir. “Yer”e özgü mimari tasarım ölçütlerinin belirlenmesinde öncelik, yapının “topoğrafya ile uyum”unda yatmaktadır (Kuyrukçu vd., 2019). Mimari tasarım ölçütlerinin en başında gelen topoğrafya ile uyum, sadece bulunduğu arazinin biçimselliğini değil, o arazinin taşıdığı anlamı da sorgulayarak bütüncül bir tasarım anlayışı ile ele alınmalıdır. Çünkü arazi üzerine inşa edilen yapılar, topoğrafya gibi çevresel gerçeklerle beraber yaşamaya başlamaktadır (Deviren, 2001). Bu sebeple yapılar, arazide özerk bir biçimde bulunmasının aksine bütünün bir parçası olarak değerlendirilmelidir (Betsky, 2002).
Mimarlık ve yer olgusunu açığa çıkarmak için, yapıların bulunduğu araziyi geri plana atmak yerine onu yapı ile uyumlu bir şekilde bütünleştirip ön plana çıkarmak gerekmektedir. Topoğrafyayı en kapsamlı şekilde “yer tanımlama” olarak kullanan Schulz, bu ifadeyi ait olduğu yerin fiziksel düzenlenişi olarak tanımlamıştır (Norberg-Schulz, 1979). Yer tanımlama anlamına gelen ve her ortamı farklı kılan topoğrafya, genellikle fiziksel durumu belirtmek için kullanılmaktadır (Khani, 2015). Diğer bir anlatımda ise; “arazinin doğal veya yapay verilerle oluşmuş biçimsel kompozisyonu” olarak ele alınmakta ve coğrafi anlamda olduğu kadar mimarlıkla olan bağlantısı da vurgulanmaktadır (Leatherbarrow, 2004). Leatherbarrow, topoğrafyayı genel anlamında olduğu gibi sadece arazi ya da arsa olarak değil mimari eylem doğrultusunda yeryüzünün yeniden şekillendirilme sanatı olarak ele almıştır. Böylece mimari tasarımlarda doğa ile yapının bir araya gelmesini, topoğrafyanın fiziksel olma durumu ile sorgulamıştır (Leatherbarrow, 2004).
Topoğrafyanın Mimariye Yansıması
Mimari tasarımdaki ilk adım, araziyi tanıyarak yapıların topoğrafya ile bağlantısını sağlamaktır. Tasarımların topoğrafya ile kurduğu bütünleşik ilişki, doğanın özdeşleştirmesi ile sağlanmaktadır (Khani, 2015). Tarihsel süreç içerisinde doğa ile sürekli dönüşüm ve gelişim halinde olma insanların topoğrafyayı kullanma biçimlerini etkilemektedir (Köse, 2010). Farklı coğrafya ve kültürlerin etkisiyle oluşan bu çeşitlilik, tarih öncesi antik dönem yapıları ile başlayarak günümüz yakın çağ dönemine kadarki süreç içerisinde devam etmektedir. M.Ö. 5500 yılından itibaren dünyanın pek çok bölgesinde, yeraltı ve yamaç türü kaya yerleşmeleri de kurulmuştur. Kuzey Çin’in yerel mimarisi olan “yaodong”, mağara binası anlamına gelen en eski insan barınakları, bu yerleşim yerlerinden biridir. Çin tarihi için son derece önemli olan Loess Platosu, milyonlarca yıl boyunca rüzgar fırtınaları tarafından üflenen çok ince toprak parçacıklarının birikmesiyle oluşmuştur. Bu toprağın kolayca kazılabilen bir yapıya sahip olması, konut yerleşimlerinin oluşmasında etkili olmuştur (Bilgen, 2019).
Mağara yapılarından bazıları yamacın yatay olarak kazılması ile inşa edilirken bazıları da batık avlu oluşturmak için dikey olarak kazılmıştır. Yerleşimler; uçurum evleri, yeraltı batık avlulu evler ve toprak üstü tuğla evler olarak üç farklı mimari tipe ayrılmıştır (Resim 1, 2, 3) (Wu, 2016). En yaygın “yaodong” türü, platonun yüzlerine ve yamaçlarına kazılarak inşa edilenlerdir. Bunlar Loess Platosu’nun kenarlarındaki bölgelerde yer almaktadır. Yamaçların ve dağ geçitlerinin bulunmadığı platonun iç kısmında bir avlu oluşturmak için konutlar, dört duvarda yatay olarak kazılmıştır (URL-1). Katmanlı bir köy oluşturmak için ise birden fazla konut birbirine bitişik veya üst üste inşa edilerek bağlanmıştır (Resim 2). Bununla birlikte, konutların kolayca görülemeyen doğal girintilerde gizlenen bir mimarisi bulunmaktadır (Wu, 2016).
M.Ö. 1500 yıllarında yüksek kültür ve medeniyete sahip olan Mısırlılar ise ölümsüzlük ve kalıcılığın tanrısal simgesi olarak mezar ve tapınak inşa etmeye başlamıştır. Deir el Bahri’de yapılmış Hatshepsut Tapınağı da bu yapılardan biridir (Resim 4).
“Görkemlilerin görkemlisi” olarak da bilinen tapınak, Nil’in batı kıyısındaki kayalıkların yontulması ile oluşturulmuştur. Kraliçe Hatshepsut’un mezarında Mısır mimarisinde kullanılan piramit form tamamen kaybolmuştur. Tapınak bölümleri de, dünyaya geri dönüyormuş algısının yaratılması için kayalıklara olabildiğince yakın konumlandırılmıştır (Muyan, 2003). Tapınak kompleksinde bulunan teraslar, rampalar, sütunlu galeriler, güneş alan avlular, şapel ve kutsal mekanların düzeni genel olarak klasik Mısır tapınaklarına örnek olmuştur (Roth, 2000). Yeni krallık zamanındaki tapınaklarda olduğu gibi Hatshepsut Tapınağı’nda da kum taşı yerine kireçtaşı kullanılmıştır. Bulunduğu coğrafyanın topoğrafik durumu referans alınarak tasarlanan yapı, sütun aralıklarının oluşturduğu birleşim ile de bir uyum göstermektedir. Bu yapı hem dönemin tipik olmayan tapınak formuna sahip olmasıyla hem de mimarisi en iyi bilinen tapınak olarak önemli bir örnek oluşturmaktadır (Peker, 2015).
Topoğrafya yalnızca yapı ölçeğinde değil, kent ölçeğinde de etkili bir kavramdır. Tepeler ve vadiler var olan kırsal için tamamlayıcı bir anlam oluştururken, yerleşimlerin nasıl yapılandırılacağını belirlemek için de kentsel gelişimi etkilemektedir (Watson vd., 2003). Farklı dönem ve kültürlerde sıklıkla topoğrafya ile uyumlu yerleşim yerlerinin olduğu görülmektedir. Bu yerleşim yerlerine örnek olarak İspanya’nın Cádiz eyaletinin kuzey sınırında bulunan, Endülüs kasabası Setenil de las Bodegas verilebilir (Resim 6). Setenil de las Bodegas’ın yerleşimi, çok küçük bir alanda büyük yükseklik farkları olan bir topoğrafya üzerine kurulmuştur. Burada yerel toplumun yaşam alanını oluşturan kaya yapısı aynı zamanda evlerin çatısı olarak kullanılmaktadır (IAPH, 2019).
Setenil’in nehrin akışına uyarlanmış sokakları, bir kenarından nehre açılırken diğer taraftan da çok sayıda mağara evini barındıran bir yerleşim düzenine sahiptir. Setenil’in en tipik caddelerinden olan Cuevas del Sol ve Cuevas de la Sombra’da, kayaların altındaki doğal oyuklara inşa edilmiş yapılar bulunmaktadır (Resim 6, 7). Doğal oyuklar üzerinde bulunan mağara evlerinin mikro iklimi koruyan yapısı ile kış ve yaz aylarında sıcaklık farkı az olmaktadır. Setenil kayalarının sığınağında doğan mimari, bir veya iki iç odaya sahip olup iki kattan fazla olmayan ilkel evler ile karakterize edilen kentsel alanlardan birini temsil etmektedir (URL-3). Jeolojik kuvvetlerin etkisiyle ortaya çıkan devasa kaya çıkıntılarına inşa edilen bu yapılar, doğal topoğrafyadan en etkili şekilde nasıl yararlanılacağını gösteren örnek bir yerleşim yeri oluşturmaktadır.
Topoğrafyanın Biçimsel Kullanımı
Topoğrafya ile uyumlu bir yapının tasarım sürecine başlarken arazinin morfolojisi, hakim rüzgar yönü, manzaralar, bitki örtüsü, kentsel veya kırsal konum, yeraltı suyunun seviyesi vb. dikkate alınması gereken faktörlerden bazılarıdır (Ilies vd., 2014). Herhangi bir yapı tipi tasarlamadan önce tüm bu özellikler incelenmelidir. Toprak üstü veya toprakaltı bir tasarıma nasıl yaklaşılacağının seçimi ancak topoğrafya analiz edildikten sonra yapılabilir (Wells, 1998).
Toprak Üstü Yapı Tasarımları
Toprak üstü yapıların, eğimli ve düz arazi tiplerine göre farklı kullanım açıları bulunmaktadır. İşlevsel gereklilikler için büyük öneme sahip olan eğim açısı, arazinin kullanım kararlarını belirlemektedir. Hem mimari hem de yapısal açıdan, eğimli bir yapıya yaklaşmada çeşitli seçenekler bulunmaktadır. Bunlardan ilki, eğimin reddedilmesi ile yapı hacminin dikmeler üzerinde yükseltilmesidir. Böylece yükseltilen yapının konsol kullanımı, doğal arazi üzerinde minimum etkiye sahiptir. Bu çözüm, çok dik eğimli arazilerde de uygulanmaktadır (Şekil 4) (Ilies vd., 2014). Bu yaklaşıma örnek olarak Karatepe Aslantaş Kocatepe Açık Hava Müzesi verilebilir. Karatepe Açık Hava Müzesi’nde Hitit Dönemi’ne ait duvar kalıntılarını korumak için tasarlanan saçaklar ile birlikte ayrıca arkeolojik alanda çalışan araştırmacıların konaklayabileceği bir kazı evi bulunmaktadır (Resim 8) (Can, 2021). Topoğrafya ile etkileşim içerisinde bulunan yapı, müzenin bir parçası olarak tasarlanarak Türkiye’nin ilk brütalist yapısı olmuştur.
Kazı evi, doğanın tahrip olmaması için dikmeler (kolon ve kiriş sistemi kullanılarak) üzerinde, tek katlı olarak inşa edilmiştir. Böylece arazi eğimi dikkate alınarak mekanlar, farklı kotlarda üç ayrı grup olarak yerleştirilmiştir. Mekanlara yarı açık bir geçiş mekanından ulaşılmakta olup, bu bölümde kot farklılıkları merdivenler kullanılarak geçilmiştir (Sayan, 2019).
Bulunduğu yere özgü oluşu ve doğaya saygılı yaklaşımı ile özgünlüğünü ortaya koyan tasarımı, alışılmış müze yapı anlayışından farklılaşan bir tavır içindedir (Sayan, 2019). Zemin üzerinde yükseltilmesi ile doğaya minimum müdahale yapılarak tasarlanan kazı evi, daima oradaymış algısı yaratan bir tasarım olarak biçimlenmiştir.
Diğer bir yaklaşımda ise eğimli arazide dolgular ve oyuklar oluşturmak, arazinin yatay yüzeyini artırarak yapıya çeşitli yönlerden erişilmesi, karşılaşılan bazı sorunları çözmektedir. Bu alternatif yaklaşım ile arazinin eğiminin reddedilmesi, farklı bir şekilde oluşmaktadır. Çünkü bu durumda yapı zemine daha yakın olsa da, arazi tesviye edilmektedir (Şekil 5). Arazinin tesviye edilmesinin eğim üzerindeki etkisi büyüktür ve genellikle ek müdahaleler gerektirmektedir (Ilies vd., 2014).
İtalya’nın küçük bir tepe şehri olan Urbino’da tepelik araziye kazılarak inşa edilmiş II. Magistero Eğitim Fakültesi bu yaklaşım ile tasarlanmıştır (Resim 9). Giancarlo De Carlo tarafından “bölgenin okunması” kavramı ile özellikle geleneksel kentle olan ilişkisini koruyarak günümüz yaşam ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlamıştır. Tasarımın odağı, ana salonun büyük çatı penceresiyle aydınlatılan antik manastır bahçesinin tabanının 16 metre kazılmasıyla elde edilmiştir (Mckean, 2003).
Yamaca inşa edilen binanın girişi üst kottan, şehrin dar yaya sokaklarından yapılmaktadır. Tasarıma bulunduğu tepe kasabasının topoğrafyasını hatırlatmak için de dairesel merdivenler ve rampalar dahil edilmiştir.
Arazinin şekline bağlı olarak eğimi takip eden, seviyelerin (veya yarım seviyelerin) birbirine bağlı ve farklı yüksekliklerde olduğu bir mimari çözüm bulunmaktadır (Şekil 6). Doğal arazi üzerindeki etki açısından kaskad evi, çok fazla müdahale etmeden doğal arazinin şekline saygı duyan bir çözümdür. Hafriyat hacmi oldukça küçük olan arazilerin doldurularak veya kesilerek oluşturulan teraslar aracılığıyla yatay yüzey ihtiyacı karşılanmaktadır. İşlevsel olarak bu çözümün dezavantajı, seviyeler arasındaki bağlantıları sağlaması gereken çok sayıda merdivenin varlığıdır. Bu çözümün avantajı ise teras çatının, yapıya hem eğimin üstünden hem de altından erişilebilecek şekilde çözülmesidir. Ancak ev kayar bir yamaca oturuyorsa temel sistemine ayrıca dikkat edilmesi gerekmektedir. Yapının yamaçta tasarlanması, doğal topoğrafya ile bütünleşmesini ve termal konfor seviyesinin artmasını sağlamaktadır (Ilies vd., 2014). Bu yaklaşıma tarihsel süreçte birçok farklı kültür ve inanışı içinde barındıran Mardin kent yapısı örnek olarak verilebilir. Mardin kent dokusunun mevcut topoğrafik verileri hem yerleşim yerlerinde, hem de tek yapı ölçeğindeki tasarımların gelişmesinde en önemli unsur olmaktadır (Karagülle, 2009).
Eğimli bir topoğrafya yapısına sahip olan Mardin, mevcut coğrafi verileri dikkate alarak doğal topoğrafyadan maksimum ölçüde fayda sağlamaktadır (Şekil 9) (Yürekli, 1993). Yerleşimde evler güneye bakarken, hiçbiri bir başka yapının görünümünü engellemeyecek şekilde konumlanmakta ve sarp bir tepeye oturtulması nedeniyle de yapı tasarımlarında eğimin dikliğini azaltan teras tipi kullanılmaktadır (Khani, 2015). Böylece topoğrafyanın kendine has özelliklerinin etkin bir şekilde kullanılması ile özgün yapılar ortaya çıkmaktadır (Bayazıt, 2010). Şekil 8’de görülen arazinin dik yapısı, konutun bulunduğu parsele kademeli şekilde oturmasına neden olmaktadır. Birbiri üzerinde teraslanmış olan evlerin yükseklikleri, parselin başlangıç noktası ile bitiş noktası arasındaki eğim farklılıklarına göre iki veya üç katlı olarak düzenlenmektedir. Planlarında kare, dikdörtgen, L şeklinde, ters T şeklinde modüler bir sisteme sahip Mardin evleri için uygun iklim, hem açık, hem de yarı açık alanlarla sağlanmaktadır. Bu durum, mevcut topoğrafyanın etkin bir şekilde kullanımı ile maksimum fayda sağlanmasına örnek olmaktadır (Karagülle, 2009). Sonuç olarak, zeminin eğimli yapısı ile çeşitli toprak üstü konut türleri inşa edilebilir. Son zamanlarda, kentsel genişleme ile alan sıkıntısının artması, eğimin sunduğu faydaların farkına varılmasını ve bu tür yapıların daha fazla olmasını sağlamıştır.
Toprak Altı Yapı Tasarımları
Tarih öncesinde mağaranın ilk kullanımından bu yana insanlar, barınmak için toprakla çevrili alanlar geliştirmişlerdir. Hem yer üstünde hem de yer altında farklı derinliklerde planlanabilen toprak altı yapılar oluşturulmuştur. Toprak altı yapılar, eğimli arazilerin cephe kullanımı açısından avantaj sağlamaktadır. Eğimli arazilerin yüzeyinde bulunan yapılar, arazide konumlandırılırken toprağa temas eden kısımları düşey yapı elemanları ile kısmen gömülmektedir. Yarı gömülü olarak konumlanan bu yapılar, eğimli araziler için en uygun tasarım yaklaşımı olmaktadır. Yarı gömülü yapıların esas avantajı, iç sıcaklığın dengelenmesinden kaynaklanan enerji tüketiminin azaltılmasıdır. Bu çözüm, tamamen gömme yapının özelliklerini (Şekil 9) bünyesinde barındırmaktadır (Ilies vd., 2014). Yarı gömülü ve yeraltı evlerin planında, doğal aydınlatma ve havalandırmanın olması, klostrofobik potansiyeli ortadan kaldırarak konforlu bir yaşam alanı yaratılması için en etkili çözümler, kompakt hacimler olarak sunulmuştur (Ilies vd., 2014).
Malcolm Wells 1970 yılında “nazik mimari” düşüncesiyle ilk yeraltı tasarımı olan Cherry Hill Ofisi inşa etmiştir. Wells “nazik mimari” düşüncesini “Şatafatlı binalar ve zafer göstergesi evler çağında yaşıyoruz: Büyük, çirkin, gösteriş canavarları, inşaat faaliyetleri ile soyularak çıplak hale getirilen toprak üzerinde dikilmekte, bence üzerinde dikilmekten öte toprağı ezmekte, ve sonra toprak, zehirli çimlerle yeniden yeşillendirilmektedir. Bu binaların dili olsa utançtan konuşamazlar; çoğumuz için ise bu binalarla ilgili yanlış bir durum yoktur ve imkan olsa bunlardan daha fazla inşa ederiz. İçimizden sadece çok az sayıda kişi mimarinin daha “nazik” bir yolu olduğunu fark eder. Bunun adı “yeraltı”dır.” sözleri ile dile getirmiştir.
Malcolm Wells’in daha az toprak kullanmanın, su tasarrufu sağlamanın ve habitatı korumanın yollarını araştırarak tasarladığı toprakla korunan ofisi, yeşil binanın köklerini oluşturmaktadır. Enerji etkinliğinin fikir babası olan Malcolm Wells’in Cherry Hill Ofisi, toprak katmanı ve yapının şekli itibariyle ilk ve en bilinen çalışmalarından biri olmuştur. Şekil 10 ve 11’de Malcolm Wells’in kendi çizimi olan Cherry Hill Ofisi eskizi ve proje alanının sorun-çözüm analizi için yapmış olduğu eskiz görülmektedir.
Arazi, karayolu ile bitişik olması sebebiyle araç gürültüsünün fazla olduğu bir bölgede yer almaktadır. Bu sorunlar için Wells, binanın iki yarısına çalıları ve ağaçları aynı şekilde desteklemek için yaptığı tasarım ile çözüm arayışları geliştirmiştir (Labs, 2008). Ofisin 6 metre uzaklığında bulunan karayoluna rağmen oldukça sessiz açık avlu tasarımı, iç mekanlarında da aynı şekilde etkisini göstermektedir. Wells bu tasarımı için “Nazik mimarlık anlayışı ile yapılmış binalar bulundukları yerden hayatı çalmak yerine oraya hayatı geri vereceklerdir. Bu yapılar insanlara güvenli ve psikolojik açıdan canlandırıcı çevreler sağlayacaktır. Nazik mimarlık bizzat doğanın kendisine benzer, deneyimle birlikte, zaman içinde gerçekten süre gidecek ve yaşayacak bir dünya inşa edilebilir.” ifadelerini kullanmıştır (Wells, 1998).
İnsanın çevresiyle ilişkisi hakkındaki düşünceyi teşvik etmek için kurulan Chichu Sanat Müzesi ise 2004 yılında Seto İç Denizi’nin boğazlarına bakan kayalıkların üzerinde daha doğrusu, Ando’nun tasarımı ile uçurumun içerisinde bulunmaktadır (Dempsey, 2006). Japoncada “chichu” kelimesi “yeraltı” anlamına gelmektedir. Bu sebeple ziyaretçiler, doğal ışığın kesildiği karanlık, loş bir alan hayal etme eğilimindedir. Giriş yolunun bir kısmı ve ön lobinin son derece karanlık olmasına rağmen, ana sergi alanları geometrik şekilleri aracılığıyla doğal ışığı yaratıcı bir şekilde getirmektedir (Resim 11).
Chichu Sanat Müzesi’nin sanatçıların eserlerini içeren toplam beş galerisi, çeşitli boyut ve karakterlerde tasarlanmıştır. Tüm bu mekanlar sergilenen eserlerle birlikte, benzersiz bir karaktere sahip olan doğal ışıkla buluşmaktadır. Saf geometrik mimari nesneler, ışık ve gölge ile ilişkilendirilmiştir (Çeşmeli, 2019). Geometrik formların baskın olarak kullanıldığı yapıların doğa ile arasında yarattığı ilişki, Ando’nun mimari yaklaşımındaki biçimlendirme şeklini ortaya çıkarmaktadır (Çevik, 1993). Tadao Ando doğaya olan saygısını, avlularını zemine gömerek göstermiş ve doğaya ancak gerektiği kadar yapısal hacim yüklemiştir. Bu şekilde kazılarak yapılan tasarım ile Çin’in geleneksel toprak evlerinde olduğu gibi batık bir avlu oluşturmuştur. Chichu Sanat Müzesi içinde batık iç avlular geleneğinin yeniden canlandırılması ile Pasifik Okyanusu’nu ve kıyı manzarasını korumayı amaçlamıştır (Greub, 2006).
Tadao Ando’nun tasarımın girdisi olarak gördüğü topoğrafyayı kullanma amacı, doğa ile yapıyı aynı mekanda buluşturmaktır. Mekan düzenini belirleyen en önemli etkenin de, doğa ile içinde bulunulan topoğrafik karakter olduğu belirtilmektedir (Jellicoe vd., 1987). Bu sebeple Ando, projelerinde önce arazideki topoğrafik özellikleri yorumlamakta ve yapısını bu bağlama göre yerleştirmektedir. Böylece Chichu Sanat Müzesi’nde olduğu gibi arazi ve onu çevreleyen doku, bir bütün olarak algılanmaktadır.
Sonuç
Günümüzde artan kentleşme sonucunda çağdaş yapı teknolojilerinin de artması ile mimarlık teorisinde değişimler olmuştur. Bu değişimler ile doğal çevreye karşı tutum azalarak, yapı ve kent ölçeğinde giderek birbirine benzeyen tasarımlar oluşmaya başlamıştır. Mimarlığın kendisine özgü yapısı, yere özgü değerlerin yitirilmesi ile kaybolmaktadır. Bu nedenle, yapının topoğrafyasının sahip olduğu özelliklerin tanımlanarak tasarıma aktarılması ile yerin özgün kimliği korunmalıdır. Mimari tasarım sürecinde topoğrafya ile alanın estetik karakteri, mekan algısı ve alana özgü fonksiyonlar ortaya çıkmaktadır. İnsan ve doğanın karşılıklı etkileşimi ile farklılık gösteren topoğrafya, mimari tasarımlar için doğal ve yapay ayrıntılardan oluşan bir araç olarak tanımlanabilir. Bir yapının topoğrafya ile başarılı bir şekilde bütünleşebilmesi, peyzajla harmanlamak değil, doğal ve yapay arasındaki ince dengeyi bulmaktır. Bu sebeple topoğrafya ve yapı arasındaki ilişki, yere özgü tasarım algısını ortaya çıkaran bir etkileşim sunmaktadır.
Mimari tasarımların topoğrafya ile ilişkisinin önemi, çalışma kapsamında incelenen yapılar ile vurgulanmıştır. Arazi tiplerine göre farklı kullanım açıları bulunan yapıların şekillenmesinde en etkili faktör topoğrafya olmuştur. İncelenen yapılar sonucunda topoğrafyanın, mimarlık literatüründe bulunan kavramsal anlamından çok daha derin bir karşılığı olduğu görülmektedir. Ancak, son zamanlarda artan inşa eyleminin tasarımın önüne geçmesiyle birlikte mimarlıkta topoğrafyanın anlam arayışı giderek azalmaktadır. Günümüzde yaşanılan pek çok soruna çözüm üretebilmek adına sürdürülebilir kent ve yapıların oluşturulması gerekmektedir. Sürdürülebilirlik için mimaride topoğrafya ile uyumlu tasarımların önemi birçok açıdan fayda sağlamaktadır. Gelenekselden türeyen bilgi aktarımı ve gelişen teknolojiden faydalanılarak topoğrafyanın kullanımı ile özgün yapıların yeryüzünün bir parçası haline gelmesi aynı zamanda sürdürülebilir yeni tasarımların oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Not
- Bu çalışma, Yüksek Mimar Nilserap Özdemir Kutlu tarafından, Prof. Dr. Sevim Ateş Can danışmanlığında tamamlanan “Topoğrafya İle Uyumlu Yapıların Mimari Tasarım Ölçütlerinin İrdelenmesi” başlıklı yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
Kaynaklar
- Bayazıt, N., 2010. Mardin ve Yöresinde Pencereler Üzerine Görüşler. Yapı Dergisi, Aralık 2010, s: 349, ss: 64-68.
- Betsky, A., 2002. Landscrapers: building with the land. N.Y. : Thames & Hudson
- Bilgen, M., 2019. Doğal Oluşumların Mimari Mekana Dönüşümü Sürecinde Mimari Tasarım Ölçütlerinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.
- Can, A., 2021. Mimarlık Tarihsel Semantik ya da Karatepe Saçakları’nın Neoliberal Kapitalizm Güdümlü Dönüşümü: The Museum Hotel Antakya. Tasarım Kuram 17(34):111-122, Araştırma. Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Anabilim Dalı, İstanbul.
- Ching, F., Jarzombek, M., Prakash, V., 2011. A Global History Of Architecture, 3. Baskı, Hoboken, New Jersey.
- Çeşmeli, C., 2019. Interplay Between Archıtecture And Landscape Through Tadao Ando‟s Archıtecture, A Thesıs Submıtted To The Graduate School Of Natural And Applıed Scıences Of Middle East Technical University.
- Deviren, S., 2001. Mimaride Yer: Yapının Araziyle İlişkisinin Kavramsallaştırılması, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
- Greub, S., 2006. Museums in the 21st century concepts, projects, buildings. Munich ; London : Prestel.. 29-31.
- Ilies, N., Moldovan I., 2014. Underground Houses on Sliding Slopes. Technical University of Cluj-Napoca, Faculty of Civil Engineering. Cluj-Napoca, Romania.
- Instituto Andaluz del Patrimonio Histórico (IAPH), 2019. Paısajes De Interés Cultural De Andalucía: Paısaje De Setenıl De Las Bodegas (Cádiz), ss: 3-12.
- Jellicoe, S., Jellicoe G., 1987. The Landscape of Man: Shaping the Environment from Prehistory to the Present Day, Thames and Hudson, London. ISBN-10:0500278199.
- Karagülle, C., 2009. Yerel Verilerin Konut Tasarım Sürecinde Değerlendirilmesi: Mardin Örneği. İstanbul Teknik Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü.
- Khani, A., 2015. Appreciation Of Nature İn Architecture: Interaction Between Topography & Design İn The Case Of Karmi (Karaman) Village, North Cyprus. Eastern Mediterranean University, Gazimağusa, North Cyprus. Master of Science in Architecture.
- Köse, C., 2010. Mimari Ve Peyzaj Arakesitinde Topoğrafyanın Kullanımı, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
- Kuyrukçu, E., Alkan, A., 2019. AHP Metoduyla Yer’e Özgü Mimari Tasarım Kriterlerinin Öncelik Sırasının Belirlenmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi. Cilt 23, ss: 164-175.
- Labs, K., 2008. The Architectural Use of Underground Space: Issues & Applications, Master Thesis, Washington University.
- Leatherbarrow, D., 2004. “Topographical Premises”, Journal of Architectural Education, ss: 70–73.
- Mckean, J., 2004. II Magistero: De Carlo’s Dialogue with Historical Forms [Speaking of Places]. Places, 16(1), ss: 19-35.
- Muyan, C., 2003. An Analytical Approach to the Concept of ‘Topography’ in Architecture. İzmir Institute of Technology, İzmir, Master Of Architecture.
- Norberg-Schulz, C., 1979. Genius loci: towards a phenomenology of architecture, New York, Rizzoli.
- Peker, D., 2015. Kraliçe Hatşepsut’un Ölü Tapınağı (Der- İl Bahari), Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Klasik Arkeoloji Bölümü.
- Roth, L. M., 2000. Mimarlığın Öyküsü: Ögeleri, Tarihi ve Anlamı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
- Sayan, M., 2019. Karatepe-Aslantaş Arkeolojik Alanındaki Koruma Ve Restorasyon Uygulamalarının İtalyan Arşiv Belgeleri Işığında Değerlendirilmesi. İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi.
- Toker, Y., 2015. Tevazu Bağlamında Gömülü Yapılar Durudeniz Yerleşimi, Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi, İstanbul.
- Yürekli, İ., 1993. Mimarlık İle Eğimli Arazi İlişkisi, İTÜ FBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
- Wells, M., 1981. Gentle architecture. New York : McGraw-Hill. ss:23-27.
- Wells, M., 1998. The Earth Sheltered House An Architect’s Sketchbook. 1. Baskı dü. Vermont: Chelsea Green Publishing Company.
- Wu, S., 2016. Yao-dong as a Spiritual Shelter for the Young Peasants. A thesis presented to the University of Waterloo in fulfillment of the thesis requirement for the degree of Master of Architecture in Engineering. Waterloo, Ontario, Canada.
- URL 1, 2022. https://www.gettyimages.com/detail/news-photo/aerial-view-of-the-cave-dwelling-complex-at-shanzhou-news-photo/909044538 (15.02.2022).
- URL 2, 2022. https://www.istockphoto.com/tr/fotoğraf/hatshepsut-temple-valley-of-the-kings =templeofhatshepsut, (17.02.2022).
- URL 3, 2022. http://www.setenildelasbodegas.es// (30.05.2022)
- URL 4, 2022. https://www.gettyimages.com/detail/photo/setenil-de-las-bodegas-royalty-free-image/590006463?adppopup=true , (30.05.2022)
- URL 5, http://www.arkiv.com.tr/proje/karatepe-acik-hava-muzesi/2807 (20.10.2021).
- URL 6, https://www.gettyimages.com/detail/photo/high-angle-view-of-townscape-against-sky-royalty-free-image/1264561906 (06.12.2022).
- URL 7, https://www.gettyimages.com/detail/photo/the-old-city-of-mardin-in-southeastern-anatolia-of-royalty-free-image/1359205978 (06.12.2022).
- URL 8, https://www.revistaad.es/decoracion/articulos/tadao-and-el-arquitecto-sencillez/21 (08.10.2021).