Adrian James tarafından tasarlanan The Bluff, kısmen kale, kısmen tepe, kısmen Cotswold’un taş duvarı görevini üstlenerek, yamaçtan organik olarak filizlenip yankılanan bir form oluşturuyor.

Eğimli bir zeminde bina nasıl inşa edilir sorusuyla yola çıkılan  tasarım sürecinin sonucunda ortaya yenilikçi bir çözüm olarak the Bluff çıkmış. Bu yapı tepeye tünemek yerine yemyeşil yokuştan çıkan kayalık bir çıkıntı gibi tepeye gömülerek dışarı doğru akıyor. Dökme Portland taşından yapılan şeritler yapının formunu ve kıvrımlarını vurgulayarak çevreliyor.

Taş işçiliğinin oluşturduğu katmanlaşmış yapının üzerinde üç kule yükseliyor, her birinin içinde birer yatak odası bulunuyor. Yükseltilmiş alanın çeşitli dış etkenlere maruz kalmasının yarattığı dezavantajlara karşın birinci katta oluşturulan uzun pencereler sayesinde masif taş duvarlar rahatlatıcı çevreleme hissinden ödün vermeden geniş görüş açılarına imkan oluşturmuş.

Zemin kata ise daha farklı bir doku hakim. Korunaklı ön avludan kalın taş kabuğun içine giren ziyaretçiler neredeyse anıtsal bir merdivene ulaşıncaya kadar sağda ve solda büyük pencerelerin görülebildiği cömert yüksek bir salonu deneyimleme fırsatı buluyorlar. Bu geniş, ışık dolu yaşam alanları, merkezden taşarak planın kıvrımlarını dolduruyor ve ardından geniş cam duvarlardan geçerek bahçenin teraslarına açılıyor.

Bu tasarım sayesinde, kıvrımlı formu, sıcak dokunsal malzemelerin kullanımı ve gün ışığını hem kutlaması hem de dikkatlice filtrelemesi ile duyulara hitap eden bir yapı ortaya çıkmış.