Tasarım ve Yapımda Karmaşıklığı Azaltmak: Basit, Bütünleşik ve Yenilikçi Yaklaşımlar
Doç. Dr. Fahriye Hilal Halıcıoğlu
Y. Mimar Seçkin Koralay
Karmaşıklık, bir projenin planlanmasından üretimine ve kullanımına kadar tüm yaşam döngüsü boyunca karar alınmasını ve uygulanmasını zorlaştıran, projenin süre, maliyet ve kalitesine yönelik hedeflenen başarı düzeyini etkileyen temel etkenlerinden birisidir (Baccarini, 1996, s.201-204). Yapı üretiminde verimliliğe ve üretkenliğe ilişkin sorunların kaynağı olan bu etken, özellikle son yüzyıldaki endüstriyel gelişmeler ile giderek artış göstermektedir. Williams’a göre bu artışın sebebi, proje ürünlerinin ve süreçlerinin sürekli olarak teknolojik açıdan daha derinlikli hale gelmesi ve her geliştirilen teknolojinin de üretimde sürekli bir biçimde daha yenilikçi, işlevsel, ekonomik, kaliteli ve hızlı olma talebini doğurmasıdır (Williams, 1999, s.269 -273). Bu durum hem ürün çeşitliliğinin ve karmaşıklığının artmasına, hem de üretimin daha fazla türde özelleşmiş uzmanlık alanını gerektiren, aciliyet ve belirsizlik düzeyi yüksek, dinamik bir sürece dönüşmesine sebep olmaktadır.
Geleneksel yöntemlere bağlılığı ile bilinen ve yenilikçi çözümler üretmekte özellikle imalat endüstrilerine kıyasla yavaş kalan yapı endüstrisi için karmaşıklık ile mücadele konusundaki ilk modern adımlar olarak, otomotiv alanındaki gelişmelerin model alınması ile ortaya koyulan 20. yüzyılın başındaki denemeler gösterilmektedir (Caneparo ve Cerrato, 2016, s.7). Bu ilk model alım, 1908 -1927 yılları arasında Henry Ford’un “T-Model” arabaları için uyguladığı kitlesel üretim metotlarının başarısının yansıması olarak gerçekleşti. Bu dönemde, savaşların getirdiği ihtiyaçların da tetiklemesiyle konutların nasıl kitlesel olarak üretilebileceğine ilişkin önemli çalışmalar yürütüldü. İkinci önemli model alım ise, 1980’lerde Japon otomotiv endüstrisinde (özellikle Toyota firması ile) öne çıkan yalın üretim anlayışının yayılımının yapı üretimine olan etkisiydi. Bu iki dönemdeki düşünce biçiminin de mimarlık alanında kendini gösterdiği etkilenim temelde şu soruyu sordurttu: “Yapılar da neden arabalar kadar sistematik olarak üretilemesin?”
Bu çalışmanın amacı, tasarım ve yapım sürecinde karmaşıklığın olumsuz etkilerinden nasıl kaçınılabileceğine ilişkin basit, bütünleşik ve yenilikçi yaklaşımlar bağlamında bir fikir oluşturmaktır. Çalışmada, Dymaxion Evi (1928) ve Cellophane Evi (2008) üzerinden karmaşıklığın olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik olarak uygulanan yaklaşımlar ortaya çıkarılmaktadır. Sonrasında ise “etkin tasarım” ve “etkin malzeme kullanımı” kapsamında altı ana unsur çıkarsanmaktadır ve her bir unsur örnek yapılar üzerinden açıklanmaktadır.
Dymaxion Evi (1928) ve Cellophane Evi (2008)
Karmaşıklığa yönelik çözüm üretme noktasında, yukarıda belirtilen devrimsel dönemlerin etkisi altında üretilen iki yapı göze çarpmaktadır. İlk döneme ilişkin yapı, Buckminster Fuller’in 1928 yılında geliştirmeye başladığı Dymaxion Evi’dir (Şekil 1). Fuller’in savunduğu görüş şudur: Yapıların üretiminde geleneksel yöntemlerden ve ağır malzemelerden vazgeçilmeli, tıpkı arabaların ve uçakların imalatlarındaki gibi daha verimli olan modern teknolojiler, modern malzemeler ve kitlesel üretim yöntemleri kullanılmalıdır (Fuller, 1999, s.64-68). Fuller, tasarladığı yapının kitlesel üretime yönelik olarak olabildiğince kolay bir biçimde üretilip kurulabilecek kadar basit (az parçadan oluşan) ve zeplin ile taşınabilecek kadar hafif olmasını istiyordu. Bu bağlamda en verimli strüktürün ve geometrinin nasıl olabileceği üzerinde duran Fuller, ayn zamanda dönemin ileri endüstrilerinde kullanılan modern malzemeleri tercih etti. Bu hedeflerle oluşturulan Dymaxion Evi, paslanmaz çelikten yapılmış merkezi bir düşey taşıyıcıya (mast) kablolar ile bağlanan altıgen (daha sonraki Wichita Evi modelinde ise dairesel) planlı bir yapıdır. Bu strüktür, cephenin ve iç mekanın serbestçe planlanabilmesini sağlamaktadır. Yapının cephesi uçak atölyelerinde üretilen eğrisel duralumin (dayanıklı, hafif ve korozyon dayanımlı bir alaşım) panellerden, iç bölücüleri metal yüzeylerden, döşemesi ise pnömatik bir yüzeyden oluşmaktadır (Bergdoll ve Christensen, 2008, s.58). Fuller’in kendi tasarımı olan ıslak hacim modüllerini de barındıran yapı, pasif olarak çalışan bir çatı havalandırma sistemine de sahiptir. Ayrıca yapının dairesel formunun getirdiği aerodinamiklik ısı kayıplarını azaltmaktadır.
İkinci döneme ilişkin yapı ise, 2008 yılında Stephen Kieran ve James Timberlake (KieranTimberlake) tarafından tasarlanan Cellophane Evi’dir (Şekil 2). Otomotiv endüstrisindeki üretim biçiminin değişiminin ve gelişiminin sağladığı edinimlerin mimariye nasıl aktarılabileceği üzerindeki düşüncelerini “Refabricating Architecture” kitabında açıklayan Kieran Timberlake, tanımladıkları üretim modeline örnek oluşturması amacıyla “MoMA – Home Delivery: Fabricating the Modern Dwelling” sergisi kapsamında geçici olarak inşa edilen bu yapıyı tasarladı (Kieran ve Timberlake, 2003). KieranTimberlake, Fuller’in ana tasarım kaygılarına ek olarak döneminin gereği olan sürdürülebilirliği ve işlevselliği de hedeflemekteydi. Yapı, alüminyum bir iskelete ve bu iskeleti saran işlevsel bir dış kılıfa sahiptir. SmartWrap isimli bu kılıf, içerisinde hava tabakası (ısı yalıtımı amaçlı) ve UV yansıtıcı barındıran PET (polyethelyne terephthalate: saydam, hafif ve dayanıklı bir plastik) katmanlarından ve PV hücrelerden oluşmaktadır. Böylelikle birçok işlev sadece birkaç milimetre inceliğinde bir yüzeye sığdırılmış olmaktadır. Yapıyı katlarına ayıran strüktürel döşeme panelleri, içlerinde gerekli olan tesisat elemanlarını da barındırmaktadır. Yapı, açık planlı iç hacmine yerleştirilen bütünleşik modüller (merdiven, mutfak, banyo vs.) ile tamamlanmaktadır (Bergdoll ve Christensen, 2008, s.224). Doğal aydınlatmaya ve çapraz havalandırmaya önem verilmektedir. Yapı Bilgi Modellemesi desteği ile kuruluma hazır bütünleşik yığınlar (integrated chunks) halinde tasarlanıp üretilen ve inşa edilen yapı, kullanımı sonrasında bütünüyle geri dönüştürülebilecek biçimde parçalarına ayrıştırılabilmektedir.
Hem Fuller’in hem de KieranTimberlake’in ulaşmak istediği nokta, teknolojik gelişmelerin getirdiği modern olanakların kullanıldığı etkin bir tasarım-yapım yaklaşımı ile döneminin gerektirdiği ihtiyaçları karşılayabilecek kadar işlevsel ve kaliteli, kolayca üretilip inşa edilebilecek kadar basit yapılar oluşturmaktır. Bir diğer deyişle, teknolojiyi karmaşıklığın bir sürükleyicisi olarak değil, ortadan kaldırıcısı olarak kullanmaktır.
Fuller, çalışmasının temel mantığı için “efemeralizasyon – ephemeralization”’ kavramını ortaya koymaktadır. “Malzemeyi bilgi ile değiştirmek” anlamında kullanılan bu kavram ile anlatılmak istenen, bilginin daha etkin bir biçimde kullanılmasıyla aynı amaca daha az kaynak ile ulaşabilmektir (Baldwin, 1997, s.15). Fuller bunu modern malzemeleri basit bir tasarım altında en verimli oldukları biçimde kullanarak gerçekleştirmektedir. KieranTimberlake ise “gömülü akıl – embodied intelligence” ifadesini kullanmaktadır. Gömülü aklın yüksek olması, yapı bileşenlerinin birden fazla işleve hizmet edebilecek biçimde (multi-fonksiyonel) akıllıca tasarlandığı anlamına gelmektedir (Kieran, Timberlake, 2011, s. 10). Bu düşünceye göre, üstün nitelikli malzemelerin kullanılması ile oluşturulan çok fonksiyonlu bütünleşik bileşenler yapı için gerekli olan birim sayısını azaltarak yapıyı hafifleştirmekte ve basitleştirmektedir.
Dymaxion ve Cellophane yapılarındaki karmaşıklığa yönelik olarak ortaya koyulan çözümler göz önünde bulundurulduğunda, başlıca iki ana grupta toplanabilecek altı önemli unsur ön plana çıkmaktadır. Yazının devamında örnek yapılar ile birlikte açıklanan bu altı unsur şunlardır:
Etkin tasarım:
•Doğru ölçek
•Verimli geometri
•Serbest plan
Etkin malzeme kullanımı:
•Minimum farklılık ve detay
•Üstün nitelikli malzeme kullanımı
•Fonksiyonel bütünleşiklik
Doğru Ölçek
Daha büyük bir yapı sadece planlanma ve üretim aşamasında değil, tüm yaşam döngüsü boyunca daha fazla kaynağın kullanılması anlamına gelmektedir. Ölçek, bu duruma farkındalık yaratmayı amaçlayan yeni bir akımın oluşmasına sebep olacak kadar önemli bir unsurdur, örneğin: Minik Ev Akımı (Tiny House Movement). Sarah Susanka’nın “The Not So Big House” kitabı ile temeli atılan ve Jay Shafer’in hazır-kesim evleri ile popülerleşen bu akım, ABD’de ekonomik refah yükselişi ve toplumsal standartların değişmesi ile ortalama bir Amerikan konutunun 250 m2 alana kadar yükselmesine karşıt olarak alternatif çözümler aramaktadır (Susanka ve Obolensky, 1998). Bu arayışın temelinde yatan düşünce, lüksten uzak, minimal boyutlardaki bir yapının hem daha basit ve ekonomik olarak inşa edilebileceği hem de karbon ayak izinin daha düşük olacağıdır (Schenk, 2015, s.22-27). Hafif ve küçük boyutlu oldukları için kolaylıkla kurulabilen ve taşınabilen
mikro yapılar karmaşık uygulamalar gerektirmeden uygun servis sistemleri ile (PV panel, yağmur suyu toplama ve arıtma sistemi, kompost sistemi) kendi kendini sürdürebilen yaşam birimlerine dönüştürülebilmektedir (Mitchell, 2014, s.28-45). Minik evlere örnek olarak bazı
yapılar şunlardır:
Micro Compact Home: M-ch firması tarafından geçici yaşam birimi amaçlı olarak üretilen ve her biri 2.3 ton ağırlığında 266 cm kenarlı ahşap çerçeve strüktürlü, alüminyum dış cephe panelleri ile kaplı kübik bir yapıdır. O2 Öğrenci Köyü (Şekil 3), Münih Teknik Üniversitesi’ nde yedi M-ch (Micro compact home) küpünden oluşmaktadır.
Ecocapsule (Şekil 4): Kendi kendini sürdürebilen mobil mikro yapı (4.67 m x 2.20 m x 2.50 m ölçülerinde, 1350 kg ağırlığında), alüminyum kabuk çerçeve strüktürü üzerine monte edilen yalıtımlı fiberglas panellerden oluşmaktadır. Yapının eğrisel geometrisi, hem verimli bir hacim hem de işlevsel yüzeyler sağlamaktadır.
Diogene Evi (Şekil 5): Renzo Piano tarafından tasarlanan 250 cm x 300 cm genişliğindeki mikro yapı, barındırdığı basit sistemler ile enerji, su ve atık bakımından kendi kendine yetebilen minimal bir yaşam alanı sunmaktadır.
Verimli Geometri
Biçim ve düzen oluşturma konusunda mimarlığın en temel aracı geometridir (Leopold, 2006). Eğrisel ve doğrusal geometriler arasında bir karşılaştırma yapıldığında, malzemeyi daha az kullanma açısından eğrisel geometriler hem minimum yüzey alanı sağladıkları hem de daha verimli strüktürler oluşturma imkanı sundukları için daha avantajlı durmaktadırlar. Verimli geometri unsuruna ilişkin örnekler olarak Futuro Evi, Lighthouse ve Heliotrope Evigösterilebilir:
Futuro Evi (Şekil 6): Matti Suuronen tarafından tasarlanan yapı, sekiz eş üst ve sekiz eş alt eğrisel plastik (cam lifli polyester) yüzeyin birleşiminden oluşan 8 m çapında ve 4 m yüksekliğinde bir elipsoittir. Bu sayede kolaylıkla üretilebilen ve helikopter ile taşınabilecek kadar da hafif olan bu yapı, kurulumu için yalnızca çelik ayaklı bir halkanın üzerine oturtulmasını gerektirmektedir (Kuitunen, 2010).
Lighthouse, Watford: Sheppard Robson tarafından tasarlanan ve birçok ödülün de sahibi olan net-sıfır-karbon yapı, ahşap prefabrik bir sistem ile üretilmiştir. İki kat yüksekliğinde bir açık planlı yaşam alanını örten yapının doğu-batı yüzeyi, çatısını ve bir cephesini bütünleştiren ve üzerinde PV panellerin de bulunduğu eğrisel bir yüzeye sahiptir (Voss ve Musall, 2013, s.64-67).
Heliotrope Evi: Rolf Disch tarafından tasarlanan konut, merkezi bir çekirdeğe (içerisinde spiral bir merdiven barındıran, 14 m uzunluğundaki ve 2,9 m çapındaki
ahşap strüktür) bağlanan birimlerden oluşmaktadır. Pozitif-enerji kapsamındaki dairesel biçimli kinetik yapı, çekirdek merkezinde güneşin yönünü takip edecek biçimde 180 derece dönebilmektedir (Lechner, 2014, ss.261-262).
Serbest Plan
Bu unsur, kitlesel üretim döneminden etkilenen bir başka isim olan Le Corbusier’in Dom-Ino Evi tasarımının “plan libre” olarak tanımlanan temel ilkesidir (Bergdoll veChristensen, 2008, s.52). Öncelikle kolay üretim ve esnek iç mekan amacıyla öne sürülen bu ilke, mimaride yalın yapıların da temelini oluşturdu. Bu tür yapıların öncü isimlerinden birisi olan Mies van der Rohe, tasarımlarını “kabuk ve kemikler” şeklinde betimlemekteydi (Schulze ve Windhorst, 2012, s.75). Kemikler (yalın taşıyıcı iskelet) yapı hacminin ağır taşıyıcı duvarlardan arındırılmasını ve bütüncül mekanların oluşturulabilmesini sağlamaktadır, böylelikle bu iç mekanın da daha basit ve hafif bölücü elemanlar veya fonksiyonel modüller ile özgürce tamamlanabilmesi esnekliğine sahip olunmaktadır. Bunun yanı sıra kabuk taşıyıcı sistemden bağımsız olarak kurgulanabilmekte ve tüm yapıyı saran hafif, saydam, işlevsel bir kılıf olabilmektedir. “Kabuk ve kemikler” türü bir yapı olarak, Werner Sobek tarafından tasarlanan R128 Evi örnek verilebilir (Şekil 7). Yapı, çelik bir strüktüre kuru birleşimlerle eklemlenen modüllerden oluşmaktadır ve bu sayede tüm parçaları çıkarılabilmekte, değiştirilebilmekte veya geri dönüştürülebilmektedir. Yapı bütünüyle saydam bir kabuğa sahip olmasına rağmen, gelişmiş cam teknolojisi (üç katmanlı cam ve kızılötesi dalga boyunu yansıtan yüzey) ve çatısındaki güneş panelleri sayesinde kendi ısıtma-soğutma enerjisini de karşılayabilmektedir (Ballard Bell ve Rand, 2006, s.30-33).
Minimum Farklılık ve Detay
Karmaşıklığın başlıca kaynaklarından birisi çeşitliliktir (Geraldi ve diğerleri, 2011, Giezen, 2012). Çeşitliliğin getirdiği karmaşıklığın üstesinden gelebilmenin temel yolu ise farklı türdeki birim sayısını azaltmak (standartlaştırmak) ve birimleri sadeleştirmektir (yalınlaştırmaktır). Kitlesel üretim, standart yalın birimlerin standart yalın bir eylem dizisi altında tekrarlanmasına dayanmaktadır. Bu tür bir temel birim bazı örnekler üzerinden aşağıdaki gibi tanımlanabilir:
Modül birim: Örneğin, Kisho Kurokawa tarafından tasarlanan Nakagin Kapsül Kulesi. Habitat 67 çalışmasını andıran ve Japonya’daki metabolizm akımının bir sembolü olan bu kule, 10 m2 taban alanlı 144 değiştirilebilir eş prefabrik kapsülün servis ve sirkülasyon sistemlerini içeren iki betonarme kuleye bağlanmasından meydana gelmektedir (Lin, 2011).
Bileşen birim: Örneğin, Walter Gropius ve Konrad Wachsmann tarafından tasarlanan Paket Ev. Yapının kurulum sistemi, temel bir ahşap birim ile yapının tüm ana sistemlerini (döşeme, duvar, çatı) oluşturabilme fikrine dayanmaktadır. Ayrıca, bu ahşap birimler yine tek tip bir birleşim elemanı ile birbirine kenetlenmektedir. “Evrensel bağlayıcı” isimli bu eleman, bileşenleri istenen tüm açılardan birleştirebilmektedir (Imperiale, 2012).
Parçacık birim: Örneğin, Apis-Cor firmasının üç boyutlu (3D) yapı baskı sistemi. Sistem, çimento benzeri granül bir hammaddenin viskoz hale getirilerek katman uygulanmasına dayanmaktadır (Apis-Cor, 2018).
Üstün Nitelikli Malzeme Kullanımı
Modern malzemeler daha kaliteli, yüksek performanslı ve işlevsel yapı bileşenlerinin elde edilebilmesini sağlamaktadır. Böylelikle daha az detay gerektiren, kompakt ve bütünleşik yapı bileşenleri üretilebilmekte (örneğin SmartWrap), tasarım ve yapım basitleştirilebilmektedir (Gandhi ve Thompson, 1992). Bu tür malzemeler genel olarak iki gruba ayrılmaktadır: Yüksek performanslı malzemeler ve akıllı malzemeler (Addington ve Schodek, 2012, s.14). İlk tür, daha iyi dayanıklılık ve taşıyıcılık (nanofiber destekli beton, plastik, seramik gibi malzemeler), daha iyi yalıtım (aerogel paneller), daha iyi yüzey kaplama (daha kolay temizlenebilen veya kendi kendini onaran kaplamalar, suya veya yangına direnci yüksek) gibi özellikler sağlayan stabil durumlu malzemelerdir. İkinci tür ise, bir uyarıcı etken altında durum değiştiren (örneğin: faz değiştiren malzemeler, termo-, elektro-, fotokromik malzemeler) veya enerji aktaran (örneğin fotovoltaikler, termo-, elektro-,fotolüminesans malzemeler) akıllı malzemelerdir.
Fonksiyonel Bütünleşiklik
Birden fazla fonksiyonun bir araya getirilmesiyle çok amaçlı yapı birimlerini oluşturmaktır (Vassigh ve Chandler, 2011, ss.1-3). Bu tür birimler bütünleşik yüzeysel bileşenler ve bütünleşik hacimsel modüller olarak iki grupta incelenebilir. Bütünleşik yüzeysel bileşenler için aşağıdaki örnekler verilebilir:
I-Modul Fassade (Servis sistemlerinin içerisine entegre edildiği bir cephe paneli): Gatermann+Schossig tarafından tasarlanan Capricorn Evi’nin en önemli bileşenlerinden birisi olan bu modüler paneller, yapının ısıtma, soğutma, havalandırma, aydınlatma ve akustik amaçlı elemanlarını içerisinde barındırmaktadır. Böylelikle, yapı bu sistemlerin yaratabileceği karmaşıklıktan da arındırılmış olmaktadır (Gatermann + Schossig Architekten, 2018).
Solarsiedlung: Rolf Disch tarafından tasarlanan Freiburg kentindeki 50 konutluk ahşap strüktürlü yapı grubu, enerji etkin yapılar olarak tasarlanmıştır (Levitt, 2012, ss.242-247). Konutların üzerinde yapıya entegre fotovoltaik paneller bulunmaktadır. Bu tür paneller, strüktürel olarak tasarlandıklarından hem kendilerini taşıyacak alt bir katman ihtiyacını ortadan kaldırmakta hem de ek katman veya özellikler ile yapının diğer fonksiyonlarını da yerine getirebilecek bileşenlere dönüştürülebilmektedir.
ETFE-MFM (Ethylene TetraFluoroEthylene Multi-Functional Module): Hafif, saydam, dayanıklı ve geri dönüştürülebilir bir malzeme olan ETFE’nin kullanılmasıyla geliştirilen esnek cephe elemanının içerisinde enerji üretimini sağlayan PV hücreler, enerjiyi depolayan bataryalar, cephe aydınlatmasını sağlayan LED katmanı bulunmaktadır (ETFE-MFM, 2018). Bütünleşik hacimsel modüller için ise aşağıdaki örnekler verilebilir: Shigeru Ban tarafından tasarlanan Mobilya Evi strüktürün çok fonksiyonlu olarak kullanımına ilişkin güzel bir örnektir (Şekil 8). Bambudan üretilmiş olan 2,4 m yüksekliğindeki prefabrike strüktürel birimler hem bölücü eleman hem de mobilya olarak işlev görmektedir. Sekisui Heim ve Toyoto Home firmaları Japonya’da prefabrik konut üretiminde öncü firmalardan ikisidir. Firmalar, üretim stratejisi olarak yapıyı fonksiyonel modüllere bölmektedir (Bock ve Linner, 2015a, s.66-71). Bu strateji, “iskelet ve dolgu – skeleton and infill” olarak isimlendirilmektedir (Bock ve Linner, 2015b, ss.72-73).
Yapı, öncelikli olarak çelik bir iskelete bölünmektedir, sonrasında ise bu iskeletin içerisine tüm ekipmanlarıyla birlikte hazırlanmış olan modüller (dolgular) yerleştirilmektedir (Resim 9). Özellikle banyo ve mutfak gibi modüller, birim metrekare başına en fazla işçilik gerektiren hacimler oldukları için, tüm bileşenleri (tesisat, mobilya, döşeme-duvar kaplamaları) ile birlikte tek bir birim olarak hazır halde entegre edilmeleri üretim sürecinin karmaşıklığını azaltmaktadır.
Değerlendirme ve Sonuç
Yapı endüstrisinde karmaşıklığa yönelik izlenen stratejilerin temeli başlıca iki prensibe dayanmaktadır: Yapının tüm işlevlerini verimli bir biçimde yerine getirebilecek akıllıca bir tasarım ile yapıyı olabildiğince “basitleştirmek”; yapı üretiminde ihtiyaç duyulan birim sayısını azaltmak amacıyla birden fazla işlevi basit bileşenler veya hazır modüller altında “bütünleştirmek.” Aslında, basitleştirmek ve bütünleştirmek birbirlerini destekleyen kavramlardır. Bir tasarım ne kadar basit olursa bütünleşikliğe o kadar yatkın, üretim birimleri ne kadar bütünleşik olursa tasarımı bir o kadar basit olmaktadır. Çalışma kapsamında incelenen Dymaxion ve Cellophane evleri, yapı karmaşıklığının nasıl azaltılabileceğine ilişkin basit, bütünleşik ve yenilikçi yaklaşımlara dayanan çözüm arayışlarına iyi birer referans noktalarıdır. Bu bağlamda, karmaşıklığın olumsuz etkilerini azaltmada ön plana çıkan altı ana unsur “etkin tasarım” ve “etkin malzeme kullanımı” olarak iki grupta örnek yapılar üzerinden incelenmiştir. Bu unsurlar bir yapının teknolojinin de getirdiği olanakları kullanarak asıl daha basitçe fakat aynı zamanda işlevsel ve yüksek performanslı bir biçimde inşa edilebileceğine ilişkin yenilikçi fikirler sunmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, tüm bu unsurlar yapının nasıl bir form alacağına ve ne tür bileşenlerden oluşacağına ilişkin ürün odaklı yaklaşımlardır. Bunun ötesinde, karmaşıklığın bir başka boyutu da yapının nasıl üretilmesi gerektiğine ilişkindir ve bu da ayrıca incelenmesi gereken süreç odaklı yaklaşımları gerektirmektedir.
Kaynaklar
1. Addington, Michelle and Schodek, Daniel, 2012, Smart Materials and Technologies in Architecture: For the Architecture and Design Professions, Routledge.
2. Apis-Cor, 2018, We Print Buildings, http://apis-cor.com/ en [Erişim tarihi: Nisan 2018].
3. Archdaily, 2013, Diogene / Renzo Piano, https://www. archdaily.com [Erişim tarihi: Nisan 2018].
4. Archdaily, 2016, What Exactly is Matti Suuronen’s Futuro House?, https://www.archdaily.com [Erişim tarihi: Nisan 2018].
5. Baccarini, David, 1996, “The concept of project complexity – a review”, International journal of project management, 14 (4), 201-204.
6. Ballard Bell, Victoria and Rand, Patrick, 2006, Materials for Architectural Design, Laurence King Publish.
7. Baldwin, James, 1997, BuckyWorks: Buckminster Fuller’s Ideas for Today, John Wiley & Sons.
8. Bergdoll, Barry and Christensen, Peter, 2008, Home delivery: fabricating the modern dwelling, The Museum of Modern Art.
9. Bock, Thomas, and Linner, Thomas, 2015a, Robotic Industrialization, Cambridge University Press.
10. Bock, Thomas, and Linner, Thomas, 2015b, Robot Oriented Design, Cambridge University Press.
11. Caneparo, Luca and Cerrato, Antonietta, 2016, Digital Fabrication in Architecture, Engineering and Construction, Springer.
12. Designboom, 2013, Shigeru Ban X Muji: House of Furniture at House Vision, https://www.designboom.com [Erişim tarihi: Nisan 2018]
13. Ecocapsule, 2018, Ecocapsule: Your New Selfsustainable Microhome, http://www.ecocapsule.sk [Erişim tarihi: Nisan 2018].
14. ETFE-MFM, Development and Demonstration of Flexible Multifunctional ETFE Module for Architectural Facade Lighting, http://etfe mfm.eu/ [Erişim tarihi: Nisan 2018].
15. Fuller, Richard Buckminster, 1999, Your Private Sky: R. Buckminster Fuller: The Art of Design Science, Springer Science & Business Media.
16. Gandhi, Mukesh V and Thompson, B D, 1992, Smart Materials and Structures, Springer Science & Business Media.
17. Gatermann+Schossig Architekten, Capricornhaus – Düsseldorf, http://www.gatermann-schossig.de [Erişim tarihi: Nisan 2018]
18. Geraldi, Joana, Harvey Maylor and Terry Williams, 2011, “Now, Let’s Make it Really Complex (Complicated) A Systematic Review of the Complexities of Projects”, International Journal of Operations & Production Management, 31 (9), 966-990.
19. Giezen, Mendel, 2012,”Keeping it Simple? A Case Study into the Advantages and Disadvantages of Reducing Complexity in Mega Project Planning”, International Journal of Project Management, 30 (7), 781-790.
20. Imperiale, Alicia, 2012, An American Wartime Dream: The Packaged House System Of Konrad Wachsmann And Şekil 6. Futuro Evi (Archdaily, 2016; Bergdoll ve Christensen, 2008, s.141). Figure 6. Futuro House (Archdaily, 2016; Bergdoll and Christensen, 2008, p.141). Şekil 8. Shigeru Ban tarafından tasarlanan Mobilya Evi (Designboom, 2013; Shigeru Ban Architects, 2018). Figure 8. Furniture House designed by Shigeru Ban (Designboom, 2013; Shigeru Ban Architects, 2018). Şekil 7. R128 Evi (Werner Sobek, 2018). Figure 7. R128 House (Werner Sobek, 2018). Walter Gropius, Temple University.
21. Kieran, Stephen and Timberlake, James, 2003, Refabricating Architecture: How Manufacturing Methodologies are Poised to Transform Building Construction, McGraw Hill Professional.
22. Kieran, Stephen and Timberlake, James, 2011, Cellophane House: KieranTimberlake, KieranTimberlake.
23. Kuitunen, Anna-Maija, 2010, Futuro no. 001: Documentation and evaluation of preservation need,
24. Lechner, Norbert, 2014, Heating, Cooling, Lighting: Sustainable Design Methods for Architects, John Wiley & Sons.
25. Leopold, Cornelie, 2006, Geometry Concepts in Architectural Design, in Proceedings of the 12th International Conference on Geometry and Graphics, ISGG, 6-10 August.
26. Levitt, David, 2012, The Housing Design Handbook: A Guide to Good Practice, Routledge.
27. Lin, Zhongjie, 2011, “Nakagin Capsule Tower: Revisiting the Future of the Recent Past”, Journal of Architectural Education, 65 (1), 13-32.
28. Micro Compact Home, 2018, O2 Student Village. http://www.microcompacthome.com [Erişim tarihi: Nisan 2018]
29. Mitchell, Ryan, 2014, Tiny House Living: Ideas for Building and Living Well in Less Than 400 Square Feet, F+ W Media, Inc.
30. Schulze, Franz and Windhorst, Edward, 2012, Mies van der Rohe: A Critical Biography, University of Chicago Press.
31. Schenk, Kathryn, 2015, Flex House: Prefabricating the Tiny House Movement, University of Cincinnati.
32. Shigeru Ban Architects, Furniture House 1 – Yamanashi, Japan, 1995, http://www. shigerubanarchitects.com [Erişim tarihi: Nisan 2018]
33. Susanka, Sarah and Obolensky, Kira, 1998, The not So Big House: A Blueprint for the Way We Really Live, Taunton Press.
34. Vassigh, Shahin and Chandler, Jason R, 2011, Building Systems Integration for Enhanced Environmental Performance, J. Ross Publishing.
35. Voss, Karsten and Musall, Eike, 2013, Net Zero Energy Buildings: International Projects of Carbon Neutrality in Buildings, Walter de Gruyter.
36. Werner Sobek, 2018, R128, https://www wernersobek.de [Erişim tarihi: Nisan 2018]
37. Williams, Terry M, 1999, “The Need for New Paradigms for Complex Projects”, International Journal of Project Management, 17 (5), 269-273. http://www.serpentinegalleries.org/explore/pavilion