Tarihi Binalara Ek Yapımında Birleşim Tipolojisi

Arş. Gör. Dr. Lory Zakar*
Prof. Dr. Özlem Eren**

Koruma alanında uluslararası düzeydeki temel yaklaşım ilkeleri, farklı ülkelerde yerel
şartlara göre yorumlanarak ülkesel ve bölgesel uygulama esasları ortaya koyulur. Türkiye’de
de, çağdaş yaklaşımlar ışığında tarihi çevrede yeni yapılaşma ile ilgili yasal düzenlemeler takip
edilmekte, mevcut yasal ve yönetimsel düzenlemeler çağdaş düşünceler doğrultusunda
irdelenmektedir. Tarihi çevrede yeni yapılaşma konusunda daha nitelikli sonuçlara ulaşmak
amacıyla yapılacak çalışmalara katkı sağlayacak önemli bir konu tarihi binalara ek bina
yapımıdır. Bu bağlamda, tarihi bina ile ek bina yapısal birleşim tipolojisi, tarihi binalara ek
bina yapımında bölgesel şartlara dayanan ve iyi tanımlanmış sistematiklerin oluşturulması
yolunda çeşitli çalışmalara temel oluşturacaktır.

Tarihi Çevrede Yeni Yapılaşma ile İlgili Karar Verme

Korumada sürdürülebilirlik ve uyarlanabilir yeniden kullanım (adaptive reuse) kavramlarının
ön plana çıkması ile tarihi dokuda yeni yapılaşmanın niteliklerinin tartışılması ve belirlenmesi
daha büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu ihtiyacı karşılamaya yönelik en kapsamlı
uluslararası adım 2011 tarihli ICOMOS tüzüğü ile atılmış, tarihi binalara yapılan ek binaları da
içeren çağdaş mimarlık öğeleri ile ilgili olarak yeni mimarinin tarihi bina ve tarihi çevre ile
kurması gerekli uyumu açısından ilkeler ortaya konulmuştur.

Türkiye’de günümüzde geçerli olan yasal düzenlemelerde, hem tek yapı hem bölge ölçeğinde
korumanın bir planlama konusu olduğu benimsenmiş, tarihi binaların yeniden kullanımı,
tarihi binalara yapılacak yeni ekler ve tarihi dokuda yeni mimari ile ilgili ilkeler, temel
yasaların yanı sıra bölgelere yönelik küçük ölçekli planlarla detaylandırılmıştır. Türkiye’de
koruma ve tarihi dokuda yeni yapılarla ilgili karar veren en yetkili kurumlar Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu (KTVKYK) ve Bölge Kurulları’dır. Koruma Kurulları, yasalar
ve ilke kararları ile belirlenen temel ilkeler doğrultusunda, koruma amaçlı imar planlarının,
çevre düzenleme projelerinin ve alan yönetim planlarının oluşturulmasına ve uygulanmasına
hizmet ederler.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası bugün de yürürlülükte olan temel hukuki belgedir.
Bu kanunun güncellenmesi şimdiye kadar kanun ekleri ve ilke kararlarıyla yapılmıştır. 1987
yılında 3027 sayılı kanun eki ve 2004 yılında 5226 sayılı kanun eki ile çeşitli ilke kararları
ortaya konulmuştur. Bu yasal düzenlemelere ek olarak her bölgenin özelliklerine göre
koruma alan planları oluşturulmaya başlanmıştır. Ancak koruma bölgelerinde yeni mimari ve
ek yapı konuları ile ilgili olarak sistematik bir yaklaşım ihtiyacının henüz giderilmiş olmadığı
görülmektedir.

KTVKYK tarafından alınan ilke kararlarından 660 sayılı ilke kararı (5.11.1999), korunması
gerekli taşınmaz kültür varlıklarını gruplandıran ve gruplara göre müdahale ilkelerini ortaya
koyan karardır. Buna göre, I. grup yapıların anıtsal yapılar, II. grup yapıların sivil mimarlık
ürünleri olduğu yönünde yaygın bir görüş oluşmuştur (Madran ve Özgönül, 2005). Ancak bu
tanımlar, yapıların inşa edilmiş oldukları dönem, eskilik özgünlük özellikleri, uyarlanabilirlik
ve sürdürülebilirlik özelliklerine ait kapsamlı tanımlardan yoksundur. Ayrıca, yapı grubu ile
müdahale türleri arasında bir bağıntı, ilişki ve sınırlama getirilmemiştir.

25.02.2016 tarihli 536 sayılı ilke kararında, tarihi dokuda yeni yapılaşma ile ilgili olarak
koruma kurulları tarafından “cephe, kitle, konum, garbari ilişkileri” üzerinden bir değerlendirme yapılması ortaya konmuştur. 25.01.2017 tarihli 681 sayılı, “Kentsel Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” ilke kararında yer alan “kentsel sit alanlarının doku özelliklerine bağlı olarak yoğunluk, kütle, konum, yükseklik, mimari özellikler, yapı malzemesi, renk ve benzeri koşulların tanımlanması” ifadesi konuya sistematik bir yaklaşımı işaret edebilecek ilk ifade olarak dikkat çekmektedir.

2005 yılında kabul edilen 5366 sayılı kanunda, tarihi binaların yeniden yapımının önü açılmakta ve tarihi dokuda yeni mimari üretimi, ek yapımı ve yeniden kullanım gibi konulara
değinilmemektedir.

2011 yılında Koruma Kurulu tarafından onaylanarak TBMM tarafından kabul edilmiş olan İstanbul Tarihi Yarımada Yönetim Planı’nda tarihi dokuyu zedeleyen, niteliksiz yapıların uzaklaştırılması gerekliliği, 1. grup yapılar başta olmak üzere tarihi yapıları zedeleyici eklere izin verilmeyeceği belirtilmiştir. Ancak, hangi tür uygulamaların “zedeleyen” olduğu, bölgede ulaşılabilirlik veya turizm nedeniyle ihtiyaç bulunan eklemeler, plan kararları dorultusunda yeni yapılaşmanın kapsam ve sınırlarına dair net ilkeler ortaya konmamıştır.

Türkiye, başta Venedik Tüzüğü olmak üzere, çeşitli uluslararası bildirge ve tüzükleri kabul
etmiş, bu belgelerle ortaya konan temel ilkeleri benimsemeye çalışmıştır. Ancak koruma
uygulamalarında ortaya çıkan sorunlar, karar vericiler ve proje üreticileri başta olmak üzere
bugünkü çağdaş koruma anlayışının ve temel ilkelerinin tam olarak özümsenemediğini ve
mevcut yasal düzenlemelerde ve karar verme mekanizmalarında da tam anlamıyla karşılık
bulamadığını düşündürtmektedir.

Tarihi Çevrede Yeni Yapılaşma

Tarihi dokuda yeni yapılaşma, dolgu (infill), fasadizm (façadism) ve tarihi binalara ek yapımı şeklinde farklı şekillerde gerçekleştirilir. Dolgu (infill), üzerinde tarihi yapı bulunmayan, tarihi yapıların bulunduğu parsellerle çevrelenmiş, tarihi doku ile ilişkili parsellerde yapılan yeni yapıları ifade eder. Bu yapılar, içerisine yerleştirildikleri kentsel dokuya ait imar şartlarına bağlı olarak bitişik nizam veya ayrık yapı şeklinde tasarlanabilirler. Bitişik nizam yapıların bulunduğu dokularda, dolgu olarak yapılan yeni yapı, tarihi yapı veya yapılara yaslanabilir. Ancak bu yapılar kendi parselleri içerisinde başka tarihi bir yapı bulundurmadıkları için genellikle tarihi yapılar ile doğrudan yapısal etkileşimin bulunmadığı, sınır yüzeyleri oluştururlar (Zakar, 2018).

Fasadizm yaklaşımında, bir tarihi binaya ait cephe kısmının tamamı veya bir bölümü korunarak, yerinde tutulan bu kısmın ardına tamamen yeni bir binanın yapımı söz konusudur (Highfield, 1991). Genellikle tarihi yapıdan sadece cephe duvarının korunduğu bu uygulamalarda tarihi dokuya ait kısım bina kabuğunun bölgesel bir parçasını oluşturur. Fasadizm yaklaşımında bina özelliği taşıyan bir tarihi yapı mevcudiyetinden söz etmek mümkün değildir.

Tarihi dokuda yeni bina yapım yaklaşımlarından tarihi yapılara ek yapımı, tarihi bir yapıyla birlikte kullanılacak ve onunla görsel etkileşimin yanı sıra yapısal ve performans etkileşimi içerisinde bulunacak yeni bir ekin yapımını ifade eder.

Tarihi Bina Ek Bina Yapımı

Tarihi bina ve ek bina yapımı, tarihi bina ile ilgili ek bina yapımı nedeniyle ortaya çıkan, restorasyon, kullanım veya yeniden kullanım müdahale kararlarını ve yeni ek binanın
tasarımını içeren süreçtir. Bir tarihi bina ve ek bina birleşiminin görsel, fiziksel ve performans
açısından bütünleşiklik sergilemesi o birleşimi nitelikli kılar. Burada bahsedilen bütünleşiklik,
bu birleşimi ilgilendiren tüm kriterler açısından uyum ve optimizasyonu ifade eder. Bu amaçla, tarihi binanın onarımı, güçlendirilmesi ve adaptasyonu ile ilgili kararların yanı sıra yeni ekin tasarımı ile ilgili tüm kararlar da koruma kuramı, tarihi binanın taşıdığı değerler, mimari kompozisyon ve yapısal bütünleşiklik kriterleri açısından optimize edilmiş olmalıdır. Bir başka deyişle, birleşim içindeki tarihi binaya yapılacak müdahalelerde tarihi binanın uyarlanabilirlik kapasitesine uygunluk, tarihi bina ile yeni ek bina arasında mimari kompoziyon etkileşimi, yapısal bütünleşiklik, yeni yapı kısmında da çağdaş yapı ve perfomans normlarına uygunluk aranmalıdır. Tarihi bina ve ek bina bütünleşiklik kriterleri olarak tanımlanmış tüm bu kriterlerin optimize edilebildiği bir birleşim görsel, fiziksel ve performans açısından nitelikli ve etkin bir şekilde bir arada çalışabilen bir tarihi bina ek bina birleşimi olarak ortaya çıkar ve değerini gelecek nesillere aktarır (Zakar, 2018).

Tarihi binaya ek bina yapımı olgusunun bahsedilen bütünleşikliğe erişmesinde yapısal bazı
sistematiklerin oluşturulabileceği düşüncesiyle yola çıkılan bu çalışmada, tarihi bina ve ek
bina arasında oluşan yapısal arayüzün, birleşimin yapısal performans özelliklerini doğrudan
etkilediği kabul edilmiştir. Tarihi bina ve ek bina arayüzü, tarihi bina ve ek bina yapısal
etkileşimi açısından belli sorunları, özellikleri ve ilişki türlerini tanımlayarak tasarımda bu
ilişkileri düzenleyebilecek bir sistematik sağlama potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, tarihi
bina ile ek bina yapımında karar vermeye yönelik bir sistematiğin tarihi bina ve ek bina
arayüzünün bir sistematiğe oturtulması ile elde edilebileceği düşünülmüştür.

Tarihi Bina Ek Bina Arayüzü

Tarihi bina ile ek bina arayüzü, birleşen iki binada bağlantının gerçekleştiği, ilişkinin belirlendiği ve yapımda veya kullanımda sorunların öncelikli olarak ortaya çıktığı arakesit bölgesidir. Arayüz  / etkileşim içeren arakesit, çalışma kapsamında tarihi binaya ait mekân ile yeni ek binaya ait mekânın karşılıklı etkileşiminin söz konusu olduğu kesişim bölgeleri olarak ifade edilir. Arayüz bölgeleri, yüzeysel, hacimsel ve yapısal etkileşim halinde olup, tarihi bina ile ek binanın bir araya geliş şekline bağlı olarak kapsam ve özellikte farklılaşır. İki bina arasındaki strüktürel, fiziksel ve kimyasal etkileşim arayüz bölgelerinde gerçekleştiği için arayüzler, iki binanın birleşmesi ile oluşan yapı grubunun yapısal performansında büyük önem taşır. Tarihi bina ve ek bina arasında oluşan yapısal sorunların büyük bir kısmı da arayüzlerde ortaya çıkar. Böylelikle, farklı malzeme ve yapım sistemlerinden oluşan, farklı dönmelerde yapılmış yapıların bir arada çalışarak iyi bir yapısal performans sergilemesi için, bu iki kitle arasında aranacak uyumun arayüz bölgelerinde aranması gerekliliği ortaya çıkar.

Tarihi Bina - Ek Bina Yapısal Birleşim Tipolojisi

Tarihi binalara yapılan ek binalar ihtiyaca, tarihi binanın türüne, uygulandıkları bölgeye, çeşitli fiziksel, yasal, maddi imkânlara ve tasarımcılarına bağlı olarak çok farklı boyut, konum ve formlarda üretilebilmektedir. Çok çeşitli ve değişken etmenlere bağlı olarak tasarlanan ek binaların sınıflandırılması, onların tasarım dinamiklerinin anlaşılması ve bazı ortak özelliklerinin ortaya koyulması açısından önemli bir adımdır. Tarihi bina ile ek bina arayüzünün irdelenebilmesi amacıyla tarihi bina ve ek bina birleşimlerinin bir tipolojisi oluşturulmuştur (Tablo 1). Tipoloji tablosunda tarihi bina ve ek bina birleşimlerinde oluşan arayüze ait fiziksel ilişkiler ile etkileşim bölgeleri tanımlanır ve görselleştirilir.

Tarihi bina ek bina birleşim tipolojisi, her iki yapı türü için de bina olma özelliği içerisinde tanımlanmıştır. Yapı kavramını Hasol (2002) “Karada ve suda, bayındırlık veya iskân ereğiyle
kurulan köprü, yol, tünel, baraj, bina gibi tesisler ile bunların yeraltı ve yerüstü inşaatı” şeklinde açıklamaktadır. Binalar ise içinde yaşamak ve çeşitli eylem ve işlevleri gerçekleştirmek üzere kurulan yapılardır (Hasol, 2002). Birleşimde aranan etkileşimin mevcut olabilmesi için gerek tarihi kısmın gerekse ek kısmın bina özelliği taşıyacak nitelikte mevcut olması gereklidir. Bu nedenle, birleşim tipolojisi tarihi bir duvar parçasına eklenen bir ek yapı veya tarihi bir binanın revak açıklıklarının bir doğrama sistemiyle örtülmesi gibi örneklere uyarlanamaz.

Onur’un (1991) tarihi binalara yapılan ek binaların konumu ile ilgili sınıflandırması, Rush’ınn (1986) sistemler ve elemanlar arasındaki ilişkileri tanımlama sistemi ile Cowee ve Schwehr’in
(2012) ek yapı görselleştirmelerinden yararlanılarak geliştirilmiştir.

Onur (1991), “Mimari Anıtlara Ek Yapı Tasarımı Sınıflandırması”nda “yatay, düşey, karma ve toprak altında” olmak üzere dört farklı ek yapı konumu tanımlamıştır. Ek yapının tarihi yapıya
göre konumu bu sınıflandırmaya bir ekleme yapılarak yatay, düşey, karma, toprak altında ve arada olmak üzere beş şekilde tanımlanmıştır. Tarihi bina ile ek bina birleşim tipoloji tablosunun sol başlık sütununda bu konumlar yer almaktadır. Tablonun üst satırında ise Rush’ın (1986) sistemler arası ilişkileri tanımlamak üzere kullandığı ilişki sistematiği yerleştirilmiştir. Ayrık, bitişik, bağlantılı, iç içe geçmiş ve bütünleşik olarak tanımlanan bu ilişkiler, konumlar ile çaprazlanarak farklı birleşim durumları üretilmiştir. Her bir durumun görselleştirilmesinde ise Cowee ve Schwehr (2012)’in ek uyarlanabilirliği çalışmalarında kullandıkları grafik anlatım sisteminden yararlanılmıştır. Tarihi bina ve ek bina için farklı renkve dokuda belirtilmiş semboller, konum ve ilişki açısından birleşim çeşitlemelerini sergiler. Lejantta belirtildiği üzere, tarihi bina içi dolu, ek bina içi boş kutucuklarla ifade edilmiştir. Tipoloji tablosunda da tarihi bina ve ek binayı anlatan semboller bir zemin çizgisi kılavuz alınarak, kesit düzlemi üzerinde bir araya getirilmiştir. Tipolojinin her bir biriminde bir kesit ilişkisi tanımlanmıştır. Tarihi bina ve ek bina için kullanılmış olan semboller, binaların formunu değil görece konum ilişkilerini, sembollerin kesişim noktaları ise sınırları ve arayüzleri tanımlar.

Tarihi bina ile ek bina birleşim tipolojisi tablosunda ilişki durumu soldan sağa gidildikçe daha karmaşık hale gelir, arayüzlerdeki yapısal etkileşim düzeyi artar. Bir tarihi bina ve ek bina bütünü, eklenen bina sayısının birden fazla ve ayrı konumlarda olması durumunda, bu tablodaki ilişki durumlarından bazılarını aynı anda içerebilir. Tarih bina ile ek bina birleşiminin tipolojiye göre doğru tanımlanabilmesi için her iki binanın sınırları ve konumları net bir şekilde anlaşılmalıdır.

Tarihi bina ve yeni bina arayüz çeşitlemelerini ortaya koyan birleşim tipolojisi tablosu, birleşim bölgeleriyle ilgili konum ilişkisi, strüktürel ilişki, performans ilişkisi ve bileşenlerle ilgili fiziko-kimyasal malzeme ilişkisi dahilinde bazı parametreleri yorumlamaya imkân verir.

Tipoloji tablosu belirli konum ve bütünleşiklik durumlarının farklı birleşimlerinin tanımlanmasıyla elde edilmiştir. Yatay, düşey, karma, toprak altında ve arada kavramları, ek
binanın tarihi binaya göre konumunu ifade eder. Karma, tarihi binaya göre hem yatayda hem
düşeyde konumlanan ek binayı ifade ederken, bir ek binanın toprak altında sayılabilmesi için
inşaat alanının veya kitlesinin yarıdan fazlasının toprak altında bulunması gereklidir. Birleşim
tipolojisine bütünleşiklik durumları açısından bakıldığında, ayrık durumun tarihi bina ve ek bina arasında fiziksel bir arayüz oluşturmadığı, bitişik durumda yüzeysel arayüz bölgelerinin oluştuğu, bağlantılı durumda iki bina arasında geçiş bölgesi oluşturacak şekilde hacimsel ya da yapısal olarak farklılaşan bölgelerin bulunduğu ve iç içe geçmiş durumda hacimsel arayüzlerin oluştuğu kabul edilmektedir. Bütünleşik durumda ise tarihi bina ve ek bina tamamen bütünleşmiş durumdadır.

Türkiye’de tarihi çevrede yeni yapılaşma ile ilgili belirli yapısal değerlerin tanımlanmasına hizmet etmek üzere oluşturulan tipoloji, Türkiye’de yaygın şekilde ortaya konan ek bina uygulamalarının ötesinde, olabilecek tüm tarihi bina -ek bina birleşimlerini kapsayaca niteliktedir. Böylelikle tipoloji, tablodaki birleşimlerin bazılarının yurt içi veya yurt dışı örnekleriyle açıklanmıştır (Zakar, 2018).

Düşey Bitişik

Düşey bitişik birleşim türünde, tarihi bina ile ek bina birbirine düşeyde yapışır, yani bitişiktir. Bu durumda, tarihi bina ile ek bina arasında bir arayüz döşeme düzlemi oluşur. Bu döşeme düzlemi her iki binanın yapısal elemanları için sınır olma niteliği taşır. Bu düzlem üzerinde bağlantı sağlayan açıklıklar bulunur; ancak, her iki binaya ait mekan elemanları birbiri içerisine hacim oluşturacak şekilde devam etmez.

İsviçre’nin Basel şehrinde bulunan Basel Kültür Müzesi’ne, mimarlar Herzog De Meuron
tarafından yapılan ek bina, düşey bitişik birleşim türüne örnektir. Tarihi binaya merdiven holünden bağlanan çatı eklentisi döşeme düzleminde bir arayüz oluşturur.

Yatay Bağlantılı

Yatay bağlantılı birleşim türünde, tarihi bina ile ek bina arasında yatayda bağlantı oluşturan, ek bina yapısı içerisinde tarihi binaya bağlanmak üzere farklılaştırılmış bir kısım bulunur. Açık veya örtülü olabilecek bu bağlantı kısmı tarihi binaya noktasal veya bölgesel temas alanları oluşturur. Bu birleşim durumda, bağlantı bölgesi içerisinde boşluklu alanlar bulunabilir. Ek binanın bir kısmı toprak altında bulunabilir; ancak, ek bina inşaat alanının en az yarısı toprak üstündedir.

Beyoğlu Belediyesi binasına Erginoğlu-Çalışlar Mimarlık tarafından eklenen binalar, yatay bağlantılı, düşey bitişik, arada bitişik ve ayrık ek tiplerine örnektir. Yatay bağlantılı ek binalar ofis, depo ve kafe-restoran kütlelerinin geçiş hacimleri ile tarihi binaya bağlanmaktadır.

Bütünleşik

Karma bütünleşik birleşim durumunda, tarihi bina ve ek bina tamamen iç içe geçerek bütünleşmiştir. Tarihi bir bina kabuğu içerisine yerleştirilen yeni bina, yeni bir konstrüksiyon ile kaplanmış tarihi bir bina veya kısmen yeni konstrüksiyonların eklenmesiyle tamamlanmış bir tarihi bina durumlarının hepsi karma bütünleşik birleşim durumu dahilindedir. Bu birleşimde, tarihi bina ve ek bina ayrı ayrı bina olma özelliği taşımazlar, bütünleşerek yapısal ve mekansal tek bir bina hacmi oluştururlar.

İstanbul, Ortaköy’de bulunan, Mimar Sarkis Balyan’a ait bir tarihi yapı olan Esma Sultan Yalısı’na, 2002 yılında Mimar Gökhan Avcıoğlu tarafından yapılan ek, karma bütünleşik birleşim durumuna örnektir. Tarihi binanın içine çelik strüktür ve camdan oluşan bir yeni yapı tasarlanmıştır.

Arada-İç İçe Geçmiş

Arada-iç içe geçmiş birleşim durumunda, ek bina, tarihi bina tarafından iki veya daha fazla yönde çevrilmiş durumdadır ve tarihi bina ile ek bina birbirinin içerisine geçmiş şekilde birleşiktir. Tarihi bina ile ek bina arasında hacimsel arayüzler bulunur. Arayüz hacimlerinde her iki binaya ait mekansal ve yapısal elemanlar bir arada bulunabileceği gibi, tarihi bina veya ek binadan bir tanesine ait doku diğerinin içerisine geçmiş de olabilir. Ek binanın bir kısmı toprak altında bulunabilir; ancak, ek bina inşaat alanının en az yarısı toprak üstündedir.

Kanada, Ontario’da bulunan Royal Ontario Müzesi’ne Mimar Daniel Liebeskind tarafından yapılan ek bina, müzenin tarihi binasına birleşim şekliyle, arada-iç içe geçmiş özelliktedir.

Toprak Altında Bağlantılı

Toprak altında bağlantılı birleşim durumunda, ek binanın tamamı ya da inşaat alanının yarısından fazlası toprak altındadır ve tarihi bina ile ek bina arasında bağlantı oluşturan, ek bina veya tarihi bina yapısı içerisinde diğer binaya bağlanmak üzere farklılaştırılmış kısımlar bulunur. Açık veya örtülü olabilecek bu bağlantı kısmı tarihi binaya noktasal veya bölgesel dokunma alanları oluşturur. Ek bina, tarihi binaya göre farklı yönlerde bulunabilir.

Paris’te Louvre Müzesi’ne 2012’de yapılan İslam Eserleri Bölümü ek binası, toprak altında bağlantılı birleşim türüne örnek verilebilir. I.M. Pei’nin 1989’da tamamladığı cam piramitli giriş kısmına benzer olarak, mimarlar Mario Bellini ve Rudy Ricotti tarafından tasarlanan İslam Eserleri Bölümü’nde, ek binanın büyük bir kısmı toprak altıda tarihi binaya bağlanmakta ve toprak üstünde de ek binaya girişi sağlayan, çağını yansıtan malzeme ve tasarım anlayışında, tarihi bina dokusuna tezat oluşturan bir hacim bulunmaktadır.

Toprak Altında İç İçe Geçmiş

Toprak altında iç içe geçmiş birleşim durumunda, ek binanın tamamı ya da inşaat alanının yarısından fazlası toprak altındadır ve tarihi bina ile ek bina birbirinin içerisine geçmiş şekilde birleşiktir. Tarihi bina ile ek bina arasında hacimsel bir arayüz bulunur. Bu hacimde her iki binaya ait mekânsal ve yapısal elemanlar bir arada bulunabileceği gibi tarihi bina veya ek binadan bir tanesine ait doku diğerinin içerisine geçmiş de olabilir.

Sonuç

Tarihi çevrenin sürdürülebilirliği ile ilgili olarak tarihi binalara ek bina yapımında ortaya koyulan uygulamaların, hem tarihi dokunun korunması ve uyarlanması, hem de yeni yapıların mimari ve teknolojik kalitesi açısından, asgari nitelik ve değerleri karşılar seviyeye taşınması amacıyla yapılan bir çalışmadır. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de tarihi binaya ek bina uygulaması alanındaki kararların, ilke kararları ve ilgili yönetim planları ışığında da olsa öznel görüşlerle şekillendiği ve bu anlamdaki karar verici tavrın döneme ve kişilere bağlı olarak değişebildiği görülebilmektedir. Global ve siyasal gelişmelerden hem beslenen, hem de etkilenen tarihi çevrede yeni yapı kararlarında fikir ve tavır birliğini güçlendirmek amacıyla belirli bir yapısal sistematiğin ortaya konması faydalı olacaktır. Tarihi binalara yapılan ek binalarda belirli birleşimlerde çeşitli yapı tipleri arasındaki yapısal etkileşim ve bu etkileşime bağlı olarak bazı teknik sınırlama ve imkânlar tanımlanabilir. Böyle bir tanımlama, eklerle ilgili büyüklük ve yükseklik gibi biçimsel tanımların yanı sıra yapım sistemi ve malzeme seçimini de yönlendirebilecek bazı bilimsel değerlerin tanımlanması ile mümkün olabilir. Bu bağlamda, tarihi bina ve ek bina birleşiminin bir sistematiği oluşturulmuş ve bu sistematiğin arakesit üzerinden bazı tanımlamalara imkân verir niteliğine işaret edilmiştir.

Tarihi bina ile ek bina yapısal birleşim tipolojisi tablosuna bakıldığında, iki bina arasındaki yapısal ilişkinin soldan sağa karmaşıklaştığı, düşey, karma ve toprak altında eklerde tarihi binaya verilebilecek yapısal hasarın en yüksek seviyeye ulaştığı, özellikle karma birleşimlerde tarihi bina ve ek bina yapısal entegrasyon imkanının ve bununla birlikte yapısal karmaşıklığın en yüksek seviyede olduğu görülebilmektedir. Tipoloji tablosu birleşim türlerindeki güçlü ve zayıf yönlerin yorumlanmasında, her birleşim tipinde tarihi bina ve ek bina bütünleştirme kriterleri ışığında teknik sınırların belirlenmesinde bir başlangıç noktası olacaktır.

Yapısal birleşim üzerine odaklanmış olan bu tipolojide yer alan birleşimler, kuramsal açıdan uygunluk, olumlu / olumsuz ek değerlendirmesinden bağımsız olarak, kütlesel ve yapısal olasılıklar üzerinden tanımlanmıştır. Tipoloji tablosunda tarihi binalara getirilen eklerle ilgili boyutsal bir tanımlama ortaya koyulmamakla beraber, eklerin toplam alan ve kontur - gabari gibi kütlesel özelliklerinin tarihi binaya görece küçük olması desteklenmektedir. Bu tavrın, kuramsal temelin yanı sıra, yapısal ilişki açısından ileriki çalışmalarla tarihi bina lehine konacak kısıtlamalarla, yapısal kriterlerle de destekleneceği düşünülmektedir.

Kaynaklar
Bandarin, F., Oers, R.V. (2012). The Historic Urban Landscape: Managing Heritage in an
Urban Century, Blackwell Publishing Ltd.
Dirik, İ.E. (2009). Arakesitler Üzerinden Sınır ve Arayüz Kavramlarının Kentsel ve Mimari
Öğelerle İrdelenmesi, İTÜ FBE Mimarlık ABD, Mimari Tasarım Yüksek Lisans Tezi.
Hasol, D. (2002). Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, 8. Basım, YEM Yayınevi.
ICOMOS (1931). Carta del Restauro, Atina.
ICOMOS (2003). Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel Restorasyon İlkeleri,
Zimbabwe, Çev: Zeynep Ahunbay.
ICOMOS (2011). Tarihi Kent ve Kentsel Alanların Korunması ve Yönetimi için Valetta İlkeleri.
ICOMOS (2013). Türkiye Mimari Mirası Koruma Bildirgesi.
Madran, E. ve Özgönül, N. (2005). Kültürel ve Doğal Değerlerin Korunması, TMMOB Mimarlar
Odası, Ankara.
Rush, R. D. (1986). The Building System Integration Handbook, The American Institute of
Architects, Butterworth - Heinemann, USA.
Schittich, C. (2003). In Detail Building in Existing Fabric: Refurbishment, Extensions, New
Design, DETAIL, Birkhauser, Munich.
Smith, P.H. ve Smeallie, P.H.K. (1990). New Construction for Older Buildings, Wiley.
Onur, H. (1991). Korunması Gerekli Mimari Anıtlara Ek Yapı Tasarımında İlkeler, (Doktora
Tezi), MSGSU, Fen Bilimleri Enstitüsü.
Zakar, L. (2018). Tarihi Binalara Ek Bina Tasarımında Yapısal Bütünleştirme Performansını
Değerlendirmek İçin Bir Model Önerisi, (Doktora Tezi), MSGSU, Fen Bilimleri Enstitüsü.
URL-1 TDK, www.tdk.gov.tr. Erişim tarihi: 04.02.2017.
URL-2 https://proyectos4etsa.wordpress.com/2014/07/03/museum-der-kulturen-proyecto-
2001-2010-realizacion-2008-2011-herzog-de-meuron. Erişim tarihi: 07.07.2017.
URL-3 http://libeskind.com/work/royal-ontario-museum. Erişim tarihi: 08.05.2017.
URL-4 https://architizer.com/projects/royal-ontario-museum/. Erişim tarihi: 11.07.2019.
URL-5 https://www.archilovers.com/projects/9763/gallery?309088 Erişim tarihi: 11.07.2019.
URL-6 https://pistonclasico.com/wall/circa-2010-heavy-commercial. Erişim tarihi: 11.07.2019.
URL-7 https://lostheritagesite.wordpress.com/2016/04/25/facadism-preservation-or- destruction. Erişim tarihi: 17.10.2017.
URL-8 https://www.ft.com/content/56fb5f84-26a5-11e3-9dc0-00144feab7de. Erişim tarihi: 11.07.2019.
URL-9 https://www.themarmarahotels.com/mekanlar/esma-sultan.aspx. Erişim tarihi: 11.07.2019.
URL-10 https://images.app.goo.gl/Q9apVTLmb9A7ye867. Erişim tarihi: 11.07.2019.
URL-11 https://www.arch2o.com/royal-ontario-museum-studio-daniel-libeskind/. Erişim
tarihi: 11.07.2019.

*Lory Zakar, Araş. Gör. Dr.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Bölümü, Yapı Bilgisi Bilim Dalı

**Özlem Eren, Prof. Dr.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Bölümü, Yapı Bilgisi Bilim Dalı