Sinematografik Makine Kent

Emre Demirtaş*
Aslı Aldemir**
Serefraz Akyaman***

Geçiciliğin Mekânsallığı, Tekrarın Yeri

Sinema alanının bilgisinden yararlanarak ‘kent’ kavramı üzerine düşünmek, üretmek ve olası sonuçları değerlendirmek amacıyla 1. sınıf mimari tasarım stüdyosunda (1) deneysel bir araştırma yürütüldü. Öğrencilerin mimarlık eğitimi sürecinde sıkça karşılaşacakları ‘kent’ kavramına odaklanarak; kentin tarihsel gelişimi, morfolojisi, mikro ve makro ölçekteki ilişkilerine dönük kavrayışları zenginleştirecek 5 haftalık bir atölye süreci kurgulandı. Süreç boyunca bir taraftan mimarlık alanında kent kavramına ilişkin tartışmalara göz atılırken, diğer taraftan kent ‘sinematografik’ bir gözle okunmaya çalışıldı. Bu anlamda kentlerin tarihsel gelişimi kabaca ortaya serilirken, sosyo-kültürel yapılarındaki değişkenliklerin gündelik hayata etkileri ve mimarlığın tüm bu ilişkilerin neresinde konumlandığı tartışıldı. Bu doğrultuda öğrencilerle kent kuramı alanında kült olarak görülebilecek temel metinler üzerine okuma ve değerlendirmeler yapıldı. Söz konusu okumalar içerisinde Michel De Certeau’nun “Gündelik Hayat’ın Keşfi I” (2) adlı eseri atölyenin odaklandığı metin oldu. Certeau, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin tepesine tırmanırken zihninden geçenleri aktardığı bu metninde, bir kente yukarıdan bakmak ile tüm kargaşasıyla süren kentin içinde bulunmak arasındaki farklı ölçekler, kesitler, planlar ve kadrajları tartışır (3). Tam da bu noktada, sinematografinin de çeşitli ölçekler arasındaki ilişkilenmelerin yarattığı parça-bütün ilişkisini kuran hareketli imaj yaratma yöntemi olduğu düşünüldüğünde bu çalışmanın ana ekseni de belirir: Kenti oluşturan mikro-makro ilişkileri gündelik hayat bağlamında düşünmek ve bunu sinema alanının bilgisiyle harmanlamak…

Kent ve Gündelik Hayat

Kent mefhumu, her ölçekte mekânsal imalatın gerçekleşme sahası olması nedeniyle, mimarlık eğitiminin çoğu safhasında karşılaşılan, temel bir kavramdır. Bu nedenle atölye sürecinin başında, kent ve mimarlık arakesitinde, literatürde yer edinmiş bazı metin ve söylemler üzerinden tartışmalar gerçekleştirilmiştir. Ardından, temel düzeyde yapılan bu kent okumalarını sinema alanının bilgisi aracılığıyla geliştirerek, kent üzerine farklı düşünme ve üretme biçimlerinin olanakları aranmıştır. Kent ve sinema bağlamında yürütülebilecek tartışmaların bu metnin kapsamını aştığı açık olmakla birlikte, bu çalışmada öğrencilerin kentle ilgili kavrayışlarını belirli bir olgunluğa eriştirmek için “kentleri oluşturan farklı ölçekteki mekânsal biçimlenmelerin kentlinin gündelik hayatı ile ilişkisi”ne yoğunlaşılmıştır. Tartışmanın odağındaki metin ise Michel De Certeau’nun “Gündelik Hayatın Keşfi I” kitabındaki “Kent İçinde Yürümek” adlı bölümdür. Certeau, New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi’nin zirvesine çıkarken aklından geçenleri aktardığı bu metninde, yükselme eyleminin insanı kentin sokaklarındaki kaotik akışından çekip aldığını ve onu gözlemciye dönüştürdüğünü belirtir. Kenti bir metni okur gibi okumamızı mümkün kılan bu edimin insanı Tanrı’nın gözü gibi bir konuma taşıdığı analojisini kurarken, yükselerek gözetleyiciye dönen öznenin kitle ile arasına mesafe koyduğu vurgusunu yapar. Certeau’ya göre “gözün toparlayıcı, bütünleyici imgelerinden kurtulduğumuzda, günlük yaşamın yabancı ve farklı bir veçhesiyle karşılaşırız (4).” Bu anlamda Certeau’nun metnini, kentin bütün ilişkilerinin gündelik hayatın karmaşıklığında nasıl sürüp gittiğinin ve kentin fiziki bütününün de imgesel olarak bu ilişkilere nasıl sızdığının bir çözümlemesi olarak okuyabiliriz.

Benzer bir biçimde Harvey de kentin bu “tanrısal” görüntüsüyle sokaktaki hayatın kaosu arasındaki ilişkiyi ilginç ve üzerine düşünmeye değer bir konu olarak işaret eder. Harvey’e göre “yükseklerden manzaraya baktığımızda şehrin bütününün imgesini zihnimize aktarırız. Sonrasında sokaktaki gündelik hayata ilişkin kavrayışımız da yeni bir anlam kazanır. Farklı da olsa her iki perspektifin de gerçekliği ortadadır ve birbirlerinden bağımsız değillerdir (5).” Bu anlamda, çalışmanın bütününde kent ve sinema bağıntısını kurarken hem kentin imgesini oluşturan makro ilişkiler, hem de gündelik hayatı gözlemleyebileceğimiz mikro ilişkiler dikkate alınmıştır.

Sinema, Kent ve Mimarlık

Sinema ve kent ilişkisi iki ana eksende temellendirilir. Bunlardan birincisi filmlerin gerçekleştiği, kentlerdeki gündelik hayatı ve mekânsal ilişkileri tartışmak; diğeri ise filmlerde farklı ölçek, perspektif, plan ve kadrajlar ile kurulan sinematografik anlatıların mimarlık dünyasındaki karşılığını aramaktır. Sinema ve mimarlık, zaman ve mekân ilişkilerini yeniden üretmesi yönünden benzer mekanizmalar olarak görülebilir. Ayrıca her iki üretim biçiminin de gerçekleşme ortamları çoğunlukla şehirlerdir.

“Kent; sinema ve mimarlık ilişkisinin ontolojisini ve epistemolojisini oluşturan zaman, mekân ve beden teslisi ile bu kategorilerin doldurduğu, sürekli yeniden-ürettiği ve inşa ettiği alandır. Dolayısıyla kent, gündelik hayatın devingenliği, olaylar, stratejiler ve manevralarla aslında her an yeniden inşa edilen çok parçalı, şişman, devasa bir uzam olarak düşünülebilir (6).”

Serim, sinema, kent ve mimarlık ilişkisinin 1895’te, “Lumiere kardeşlerin vizörünü sokaktan eve, evden bahçelere, parklara, hayvanlara, bitkilere, trenlere, binalara, fabrikaya vs. çevirip, her bir enstantaneyi yeniden ürettikleri ve görünenlerin bir benzerini sundukları zaman başladığını” söyler (7). O zamandan beri kentler sayısız filmin sahnesi/dekoru olmuş ve filmler ile kentler arasında dolayımlı bir ilişki süregelmiştir. Örneğin, sinema kuramcısı Andre Bazin, kentlerin filmlerin doğal dekoru olduğunu ileri sürerken bu anlamda İtalya kentlerinin mekânsal zenginliğine dikkat çeker (8). Pallasmaa ise, Walter Ruttman’ın Berlin’deki “der Sinfonie der Großstadt”ı (1927) veya aynı zamanda mimar olan Fritz Lang’ın “Metropolis”ini (1927) kıyaslayarak binaların, odaların ya da kentlerin filmlerde gösterilme ve üretilme biçimleri aracılığıyla gerçek-gerçekdışı arasında mimari hayal gücünün izini sürerken, farklı yönetmenlerin bir şehri nasıl betimlediği üzerine düşünmenin önemine işaret eder (9) ya da Deleuze’nin vurguladığı gibi filmlerde yönetmenlere has mekân üretimleri dikkat çeker. Düz mekânları, platoları ve taraçalarıyla Joseph Losey; bağlantısız mekânlarıyla Robert Bresson; boş mekân kullanımıyla Yasujiro Ozu ya da Michelangelo Antonioni; topolojik mekânlarıyla Alain Resnais’nin filmler aracılığıyla gerçekleştirdikleri özgün mekânsal üretimlerdir. Deleuze tüm bu mekânların sayısı kadar icat edeni olduğunu ve filmlerin bu anlamda yaratıcılığını vurgular (10). Bu minvalde kent ve sinema ilişkisinin birbirini beslediğini söylemek yanlış olmaz. Zira Deleuze sinemanın çokça imaj barındırdığını ve bu imajların farklı sanatlar arası düşünme sistematiğini genleştirdiğini iddia eder. Örneğin, resim için çizgi ve renkler, müzik için ses, roman için fiili ifadeler, sinema içinse hareket-imaj birer ifade yöntemidir. Deleuze tüm bu örneklerin her birinde düşüncenin imajdan ayrılmadığını, çünkü imajlara bütünüyle içkin durumda olduğunu savlar. Dolayısıyla onun için “sinematografik fikirler ortaya koymak, soyutlamaksızın düşünceler çekip çıkarmak, onları imaj-hareketin içsel ilişkilerinde sezmektir (11).” Bu savı Pallasmaa’nın sinema tekniği ile mimarlığın kesişimine ait görüşleriyle ilişkilendirebiliriz. Pallasmaa mekânsal niteliklerin biçimlenmesinde bir yerin, alanın, durumun, ölçeğin, aydınlatmanın, kaçınılmaz olarak her sinemasal kareye sızdığından bahseder. Böylece “mimarlıkta gerçekleşen zamanı yeniden yapılandırma, birleştirme, yeniden düzenleme, hızlandırma, yavaşlatma, duraklatma ve geri çevirme, aynı şekilde sinemasal anlatımın da temelini oluşturur (12).” İşte bu noktada, gerçekleştirilen atölye, sinematografi ve mimarlık arasındaki bu zaman-mekân bağıntısını Certau’nun bahsettiği kaotik bir yapıya sahip gündelik hayat ile ilişkilendirmeyi hedeflemiştir.

Bu bağlamda, atölyede kent ve gündelik hayatın ilişkisi üzerine birçok film tartışmaya açılmıştır. Bunlardan “Metropolis” (1927), “Alphaville” (1965), “Play Time” (1967), “Blade Runner” (1982) ve “Blade Runner 2049” (2017), “Brazil” (1985) gibi mevcut toplumsal ilişkileri sorgulayıcı distopik filmler ön plana çıkmıştır. Bununla beraber 60’ların alternatif oluşumlarından Archigram’ın “Walking City”, “Plug-in City”, “Instant City” gibi ütopik makine şehirleri, sitüasyonistlerden Guy Debord’un “The Naked City”si ve Constant Nieuwenhuys’un “Yeni Babil”i gibi bilhassa kentlerin mevcut ilişkilerine dönük eleştirel örnekler de kritik öneme sahiptir. Diğer taraftan Rem Koolhaas, Bernard Tschumi, Jean Nouvel gibi sinematografik görüntü ve deneyimin mekânsal üretimlerini zenginleştiren mimarların da bu tartışmalar içerisinde yer edindiğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz, sinema, mimarlık ve kent arakesitinde değerlendirilebilecek olan bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak, bu çalışmanın amacı, sinema ve kent ilişkisine ait kavramsal sınırları genleştirerek, mimari tasarım stüdyosunda farklı düşünme ve üretme biçimlerinin izini sürmektir. Bu doğrultuda özellikle kent üzerine eleştirel söylemler üretilebilecek örnekler stüdyo süresince tartışmaya açılmıştır.

Deney: Sinematografik Makine Olarak Kent

Atölyede yürütülen tüm araştırmaların ardından, öğrencilerden bir kenti sinematografik makine olarak ele almaları beklenmiştir. Bu noktada öğrencilere araştırmaları için çeşitli yönetmen isimleri ve kentin makro yapısını kurgularken imgesel anlamda faydalanacakları soyut resimler (13) verilmiştir. Yönetmenlerin montaj, kadraj, kamera ve ışık kullanım biçimleri ile kent anlatıları ve mekân tasvirlerine ait temel sinematografik yaklaşımlarının araştırılması beklenirken, süreç boyunca filmlerin kendileri ile gerçekleştiği kentler, kentlerdeki gündelik hayat ve mekânsal ilişkiler de tartışılmıştır. Daha sonra öğrencilerden yürütülen tartışmalar ışığında bazı imaj, kavram ve yöntemlerden ürettikleri bilgileri altlık olarak kullanarak gündelik hayatın ve mekânsal ilişkilerin de kurgulandığı yeni bir kent önerisi geliştirmeleri beklenmiştir.

Önerilerde hem kent morfolojisi gibi makro ilişkiler, hem de üretim, ticaret, barınma, sanat, eğitim, ve kültür gibi gündelik hayata ait yapı ve ortamların kurgulanması önemsenmiştir. Bu anlamda kimi zaman kır-kent ilişkisinin, kimi zaman metropol büyüklüğüne ait yatay ve düşey ilişkilerin tartışıldığı süreç boyunca, öğrencilerin özgün ve eleştirel yaklaşımlar geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Ancak bu metin özelinde, atölyede eleştirel söylem üreten projelerden bazılarının daha detaylı tartışılması doğru bulunmuştur (Şekil 1).

Terry Gilliam/Rizomatik-Kent (14)

Terry Gilliam’ın filmlerinde genellikle fantastik ve sıradışı dünyalar kurduğunu keşfeden grup, kent anlatılarının da daha çok iktidar ve denetim mekanizmalarının etkin olduğu distopik kurgulara dayandığını vurgulamıştır. Terry Gilliam sinemasındaki hiyerarşik katmanlaşmayı eleştiren öğrenciler, gündelik hayatın yatayda ve çoğulcu kurgulandığı bir kent tahayyülünde bulunmuştur. Bu bağlamda Gilles Deleuze’nin “rizom” (15) kavramından yararlanan grup köksapsal biçimlenmeye sahip bir kentte bireysel özgürlüğün artarak gündelik hayatı besleyeceğini öngörmüştür. İktidar ve özne ilişkisinin kentsel mekândaki tezahürüne karşı geliştirilen bu rizomatik biçimlenme önerisi, modern kentlere karşı yapılan ciddi bir eleştiridir. Diğer taraftan, Mikro mekânların birbirine eklemlenerek strüktüre olması ve kentin hiyerarşik olmayan bir ilişkisellikle morfogenetik olarak biçimlenmesi, özgün bir gündelik hayat önerisi olarak değerlendirilmiştir (Şekil 2-3-4).

Christopher Nolan/Tarım-Kent (16)

Nolan’ın mekânı sinemaya aktarırken zamanı manipüle ettiği, zamanın akışının kurgunun en önemli unsurlarından biri olduğu ve bir önceki filminin referanslarını yeni filmlerinde kullandığı bilgisini araştırmaları sonucunda edinen grup; “Interstellar” filmindeki dinamik yerçekimi ve ütopik tarım kavramlarına yoğunlaşmıştır. Mario Nigro’nun “Panello a Schachi” adlı eserindeki geometri üç boyutlu sirkülasyon ağı olarak ele alınırken; dinamik yerçekimi ise kent içindeki sirkülasyonun yatay ve düşeyde yüksek teknoloji ile kesintisiz devamı olarak yorumlanmıştır. Tarımı kent çeperinde ya da kırsalda bir üretim biçimi olmaktan çıkarıp, kente ve gündelik hayata yayılan bir permakültür politikası olarak öngören grup; tarımı bu kentin genel sosyo-ekonomik faaliyeti olarak kurgulamıştır. Bu doğrultuda tarımın barınma edimiyle iç içe olduğu ve kentin gündelik hayatının içerisine sosyal ilişkilenmelerin de katalizörü olduğu düşüncesiyle mekânsal örüntüler tasarlanmıştır.

Modern toplumlardaki kent-tarım ilişkisindeki hiyerarşinin eleştirilmesi ve tarımın ticari faaliyet olmanın ötesinde yaşam alanı kurma ve örgütleme aracı olarak görülmesi anlamında bu üretimin zihin açıcı bir tartışma yarattığı söylenebilir. Mikro ortamlarında buna ait mekânsal öneriler getiren grubun özellikle barınma ve tarım arasında arkitektonik açıdan da zengin içeriler ürettikleri görülmüştür (Şekil 5-6-7).

Andrey Tarkovski/Kristal-Kent (17)

Tarkovski sinemasının şiirsel sinema olarak literatürde yer edindiğini vurgulayan grup, bu şiirselliğin özellikle mekânda ışığın farklı büyüklüklerde örgütlenmesiyle gerçekleştiği değerlendirmesini yapmıştır. Diğer taraftan Tarkovski’nin tabiat-insan ilişkisini bir bütünün farklı biçimlenişleri olarak ele aldığını aktaran öğrenciler; kentlerini topoğrafyanın farklı yoğunlaşmaları ve boşlukları aracılığıyla kurgulamıştır. Topoğrafyanın bazen yırtılarak bazen de kristalleşerek ürettiği doluluk ve boşluklarla kentin mekânsallaştığı bu önerinin Tarkovsky düşüncesinin sularında gezindiği açıktır. Bu anlamda makro ölçekte oldukça zengin yaklaşım ve üretimlere sahip bu çalışma, sinema kentinin ütopyasını kentsel üretime dönüştürebilecek niteliktedir (Şekil 8-9-10).

Bitirirken: Sinema ve Kent Ara Kesitinde Mimari Tasarım Stüdyosu

Sinema, kent ve mimarlık arakesitinde yapılan bu araştırmanın, tasarım stüdyosunda farklı düşünme biçimlerini ortaya çıkaran bir süreci tetiklediği söylenebilir. Henüz mimarlık eğitiminin başında olan öğrencilerin, sinema aracılığıyla kent mefhumunun izini sürmeye çalışmaları, araştırmayı içselleştirmelerinde etkili olmuştur. Zira bilginin yürütücüden öğrenciye doğru olan vektörel yönünün, özünde sosyal bir etkinlik olan film izleme yöntemi aracılığıyla saptırılması, öğrenci/tasarımcının bilgiye erişimini keyifli ve teşvik edici hale getirmiştir. Ayrıca, sinemanın zengin zaman-mekânsal dünyası, öğrencilerin deneyimleme şanslarının olmadığı birçok kültür, ortam ve sosyal ilişkiler hakkında bilgi edinmelerini sağlayarak, mimarlığın birçok disiplinden beslenebileceğini hatırlatmıştır.

Böylece konvansiyonel mimarlık eğitiminin salık verdiği niceliksel verilere dayalı analizler yerine, sinemanın kamera aracılığıyla kurduğu ölçekler dünyasının kentler hakkında yeni ilişkisel kavrayış aralıkların doğurduğu görülmüştür. Ancak belki de atölyenin en önemli kazanımı; üretim-tüketim ilişkilerinin sürekliliğiyle gündelik hayatı ve tüm yaşamları biçimlendiren modern kentlere dönük eleştirel söylem ve projeler olmuştur.

Zira tasarım stüdyosunun temel derdi jenerik imgeleri bünyesinde barındıran form ve strüktürler üretmek değil, mekân imalatını tabiat ve toplum ilişkiselliğinde ele alarak, yaşamsal kavrayışlarımızı zenginleştirmek olmalıdır.

Notlar

  1. 2017-2018 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Sakarya Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Mimari Tasarım II Stüdyosu, Atölye Yürütücüleri; Emre Demirtaş, Serefraz Akyaman Karakuş, Aslı Aldemir, Gizem Özçidem ve Hilal Özdil Çelik.
  2. De Certeau, Michel (1980), Gündelik Hayatın Keşfi I: Eylem, Uygulama, Üretim Sanatları, çev. Lale Arslan Özcan, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları.
  3. De Certeau, Michel (1980), a.g.e.
  4. De Certeau,Michel (1980), a.g.e, s.187.
  5. Harvey, David (1989), Kent Deneyimi, çev. Esin Soğancılar, İstanbul, Sel Yayıncılık.
  6. Baysal Serim, Işıl (2014), Mimarlık ve Sinema İttifakının Soykütüğü Üzerine, Betonart 41, s. 44-49.
  7. Baysal Serim, Işıl (2014), Sinema, Mimarlık ve Kent üzerine Değinmeler, Çağdaş Gösteri Sanatları Dergisi, 3, s. 2-6.
  8. Bazin, Andre (1966), Çağdaş Sinemanın Sorunları, çev. Nejat Özön, Ankara, Bilgi Yayınevi, s. 164.
  9. Pallasmaa, Juhani (2008), Sinemada Mimarlık – Mimarlıkta Sinema, 11 Ağustos 2018 tarihinde http://v3.arkitera.com/g143-sinema-ve-mimarlik.html?year=&aID=2622 adresinden ulaşıldı.
  10. Deleuze, Gilles (2003), Beyin Ekrandır, David Lapoujade (Yay. haz.), İki Delilik Rejimi İçinde (s. 293-303), çev. Mahir Ender Keskin, Ankara, Bağlam Yayıncılık.
  11. Deleuze, Giles (2003), Sinema-Prömiyer, David Lapoujade (Yay. haz.), İki Delilik Rejimi İçinde (s. 216-219), çev. Mahir Ender Keskin, Ankara, Bağlam Yayıncılık.
  12. Pallasmaa, Juhani (2008), Sinema Mimarisi, 11 Ağustos 2018 tarihinde http://v3.arkitera.com/g143-sinema-ve-mimarlik.html?year=&aID=2624 tarihinde erişilmiştir.
  13. Vasily Kandinsky, Piet Mondrian, Kazimir Malevich, Kurt Schwitters gibi ressamların çalışmalarından seçilmiş, bir kentin morfolojisini imleyebilecek resimlerdir.
  14. Öğrenciler; Yönetmen Okuması: Yakup Akdağ, Hanefi Gönül, Hamza Orak, Nuray Dolu, Şevval Karaman, Merve Akbay, Rizomatik-Kent Önerisi: Yakup Akdağ, Hanefi Gönül, Hamza Orak.
  15. Gilles Deleuze ve Felix Guattari biyolojiden ödünç aldıkları Rizom kavramını ağaçsı kökleşme biçiminin karşına koyarlar. Bu anlamda ağaçsı kökün aksine rizomun başı ya da sonu yoktur, yalnızca ortası vardır. “O ne ‘bir’e ne de ‘çok’a indirgenebilir, çokluklar kurar”, bu nedenle hiyerarşik değildir ve üst-kodlanamaz. Detaylı tartışma için: Deleuze, Gilles and Guattari, Felix (2008) A Thousand Plateaus: Volume 2 of Capitalism and Schizophrenia, trans. Brian Massumi, London and New York, Continuum Books.
  16. Öğrenciler: Yönetmen Okuması; Buse Cemre Coşkun, Aleyna Ak, Hande Yasmut, Melisa Beşken, Aslı Nur Esen, Ajda Peçena, Tarım-Kent Tasarımı; Buse Cemre Coşkun, Aleyna Ak, Hande Yasmut.
  17. Öğrenciler: Yönetmen Okuması; Zeynep Hayırsever, Rümeysa Öztürk, Handan Kılıç, Eda Çekiç, Feyza Yıldız, Bilge Akbulut Kristal-Kent Önerisi: Zeynep Hayırsever, Rümeysa Öztürk, Handan Kılıç.

*Emre Demirtaş, Araştırma Görevlisi

Sakarya Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

**Aslı Aldemir, Misafir Öğretim Görevlisi

Sakarya Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

***Serefraz Akyaman, Araştırma Görevlisi

Sakarya Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü