Şehitlerden Arta Kalanlarla Temsil: Malta Osmanlı Mezarlığı
Suha Özkan Hon. F AIA
1985’ten bu yana Malta’ya gider gelirim. Oranın ünlü mimarı Richard England ve sayesinde geliştirdiğimiz dostluklarımız nedeniyle Malta bana birçok kentten ve ülkeden yakın gelir. Yıllardır bize Malta’dan gelmiş olduğunu sandığımız kimi varlıkları, dost sohbetlerinde paylaşmayı denedim. “Malta Keçisi iri bir keçi türüdür. Biz çok severiz, sizde nerede bulunur?” diye sorunca; yanıt, “Bizde yok öyle bir özel keçi türü” olur. “Peki, Malta Eriği?” deyip uzun uzun Yeni Dünya’nın rengini, çekirdeğini anlatınca “Hiç görmedik, duymadık. Bir daha gelirken getiriver” derler. “Ya maltız? Hani barbekü gibi, dönüştürülmüş gaz tenekesi kova içine ateş tuğlası ile yapılan; içinde odun ya da kömür yanar; közlenince yemek, kahve, çay pişirilir”in cevabı “Ocak, barbekü tamam ama söylediğin şeyi de ne duyduk, ne de gördük. Olsa bilirdik” olur. “Peki Malta taşı?” diye sorunca da biraz alaycı “O kolay, burada her yer taş. Siz ona Malta taşı diyorsanız gurur duyarız” derler. Gerçekten de o kadar yaygın, doğal, kullanışlı ve ucuz bir gereç ki, Malta yüzyıllar boyu onunla ve özenle biçimlenmiş. Richard England’ın dediği gibi “Malta dünyada metrekarede en çok nitelikli mimari varlığı olan bir yer.”
Malta’nın 6000 yılı bulduğu bilinen tarihinin belgesi MÖ 3600 ile 2500 arasına tarihlenen Hagar Qim, Mnajdra and Tarxien’deki megalitik tapınaklardır. Sonraları Finikeliler (MÖ 5. yüzyıl), Kartacalılar (MÖ 2. yüzyıl) ve ardından MÖ 8. yüzyılda Fenikelilerin adaya ziyareti ile Malta adasında tarih öncesi çağlar sona ermiş ve Malta Akdeniz’deki komşularıyla yoğun bir ticaret ilişkisine başlamıştır. Fenikelilerin MÖ 5. yüzyılda hakimiyetleri sona ermeye başlarken, adaya bu kez Kartacalılar yerleşmiş ve neredeyse 2 yüzyıl Malta’da hüküm sürmüşlerdir. Batı Roma dönemi ile Malta’da Hristiyanlık egemen olmuşsa da izleyen yüzyıllarda önce Doğu Roma, sonra Bizans egemenliklerini yaşamıştır.
Ada’da tam 375 yıl süren Bizans Dönemi, MS 870’te Kuzey Afrikalı Berberilerin adaya akın etmesiyle nihayet bulmuştur. Araplar tam 2 yüzyıl boyunca adaya tarım alanında yararlı hizmetlerde bulunmuşlar; ada halkı bu dönemde refah içinde yaşamıştır. Arapların ada üzerindeki hakimiyetinin en belirgin etkisi Malta ve Gozo adalarındaki köy ve kasabaların isimlerinde görülür. Mdina, Mqabba, Ghajnsiele, Rabat, Xaghra gibi köy ve kasaba isimleri Arapça’ya yakındır. Örneğin Mdina semti “Medina”dır. Arapların kültürel etkisi, adada hakimiyetlerinin sona ermesinden çok sonra da sürmüştür. Hatta Maltalıların resmi dili Maltaca “Maltız” (Maltese) diye adlandırılmaktadır. Birçok Maltaca kelime Arapça’dır.
Ve sonra Malta adası çok kısa bir dönem Normanların ardından Almanların, Fransızların, İspanyolların egemenliklerinde yaşamıştır. Bu kısa dönemler St. Jean şövalyelerinin 11. yüzyılda adaya gelmesi ile bitmiş, ancak bu kez Malta adasında önemli bir dönem başlamıştır. Malta şövalyeleri ilk başlarda adada kutsal toprakları korumayı kendilerine görev edinmişler, sonradan da Hıristiyan olmayanlara karşı adeta bir savaş başlatmışlardır. Osmanlılardan Rodos’u almışlar ve iki yüzyıla yakın bir süre Osmanlı ordusu ile büyük bir savaşım içinde olmuşlardır.
Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Rodos adasını geri almış ve sonradan Malta Şövalyeleri olarak anılacak savaşçıları Rodos’tan çıkarmıştır. Osmanlı ordusu esasında Malta adasını kuşatmayı ve kendi topraklarına katma çabası içinde 1565’te (18 Mayıs-11 Eylül) Malta’yı Osmanlılar güçlü bir armada ile kuşatılmışlar, Malta Şövalyeleri (Hospitalier) Osmanlılara karşı büyük bir çatışmaya girerek, Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratmıştır. Bu yenilginin ardından Malta Şövalyeleri adada sanat ve mimari adına çok büyük yenilikleri getirmiş, geliştirmiştir. Malta tarihinin Turgut Reis’in şehadeti ile kazanılan savaş bugün bile tarihlerinin en önemli başarısı olarak anılır. 1987’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki bir davette Başkan Censu Tabone (1913-2012) beni duvar üstündeki fresklerde resmedilmiş perişan, yenik Osmanlıları izlerken görünce, çok esprili bir biçimde gülümseyerek, “Ben koydurmadım. Göreve geldiğimde buradaydılar” deyince, ben de “Tarih tanıktır. Bulunsun, Biz Dragut’u severiz. (Turgut Reis 1485-1565)” demiştim.
Osmanlılar ile Malta arasındaki kültürel-diplomatik ilişki Tanzimat Padişahı Sultan Abdülaziz‘in, 1867 Avrupa seyahatinde kısa Malta ziyareti ile taçlanmış ve Malta’da 1565 yenilgisinin niteliksiz alanlarda gömülü şehitlerine onurlu bir mezar – park projesi geliştirilmiştir. Karşılıklı imzalanan protokol çerçevesinde, kabaca iki dönüm alan Marsa yöresinde bu işlev için ayrılmış, proje için Mimar Emanuele Luigi Galizia (1830-1907) atanmıştır. Proje mimarlık tarihinde tam ne olduğu bilinemeyen “Indo-Saracenic”, biraz Hindistan, biraz Filistin karması Doğu özlemciliği tarzı ile anılmaktadır. Bu yeniden yaşatmacı üslup ile 1823’te tamamlanan Brighton Kraliyet Sarayı, Mimar John Nash (1752-1835) tarafından en yetkin örneğini vermiştir. Dolayısıyla Mimar Galizia için de Britanya Kolonyal mimarlığı, biraz özlem, biraz sevgi dolu, doğal ama yakıştırma bir dışavurum olarak benimsenmiştir. Hani ünlü düşünür Edward Said’in eleştirdiği, sadece düşlerde olan, varsayımsal imgelerle bezenerek yaratılmış, masalsı “Kolonyal Doğuculuğu” (Orientalism) gibi.
Malta’daki Osmanlı Mezarlığı konusunda değerli dostum Mimarlık Tarihçisi Conrad Thake’nin kitabı ile böylesine hiç izlenmemiş bir mimarlık politikası yapıtını bize armağan etmiş olması tarihimiz için çok büyük bir katkıdır. Bu esere ben de Mustafa Kemal Atatürk’ün Gelibolu’da yaşamlarını yitiren ANZAC’ların anılarına sahip çıkan tutumunu anan “Evden Uzak bir Yerde Saygıyla Anılmak” başlıklı bir yazı ile katkıda bulundum. Thake sadece Malta arşivlerine ve uluslararası kaynaklara erişebildiği için, belgelerin İstanbul yönü kendisinin de bildirdiği gibi eksiktir. Oysa en başından itibaren bu projeyi maddi ve manevi destekleyen Sultan Abdülaziz’in onayına sunulmuş çizimlerin, protokolün, maliyet hesaplarının, ödemelerin Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunması gerekir.
Bu alana sonradan, 1920’de (Kuşcubaşı) Komutan Eşref (Sencer) Bey (1873-1964) girişimiyle Birinci Cihan Savaşı’nda esir düşüp, Malta’da tutukluyken ölen Osmanlı yurttaşları ile başka Müslümanlar da defnedilmiş; aynı alanda Eşref Bey için önünde öteki mezarların olduğu anısal bir sütun da dikilmiştir.