Retrospektif: Ricardo Bofill

Covid-19’un aramızdan ayırdığı birçok önemli isme bu yılın başında maalesef Ricardo Bofill de eklendi. Bofill, 82 yaşında vefat ederken geriye önemli bir mimari miras bıraktı. Bu sebeple, Ricardo Bofill’in en önemli yapılarını mercek altına aldık.

Hazırlayan: Baran Gülsün, Mimar

Postmodern mimarlığın öncü isimlerinden Ricardo Bofill, yaklaşık 60 yıllık kariyeri boyunca imza attığı tasarımlarla, mimarlık tarihinin en ilgi çekici figürlerinden biri. Bofill takipçilerini bazen yerel bağlama ustaca uyum sağlayan mütevazi tasarımlarıyla, bazen ütopya ile gerçeklik arasındaki sınırda duran cesur binalarıyla, bazen de farklı olasılıklara imkan tanıyan, ucu açık, tamamlanmamış kentsel tasarımlarıyla şaşırtıyor. Öyle ki, binaları çeşitli filmler, diziler için kimi zaman bir sahne bazen de ilham kaynağı oluyor.

Bofill, müteahhit bir babanın çocuğu olarak, 1939’da Barselona’da dünyaya geliyor. Mimarlığa ve inşaata dair ilk bilgileri babasından öğreniyor; İspanya ve İtalya’yı kapsayan iş seyahatlerinde ona eşlik ediyor. Gençliğini Franco İspanyası’nda geçiren Bofill, 1957’de Barselona Mimarlık Okulu’nda eğitim görmeye başlıyor ve bu dönemde Marksist dünya görüşü doğrultusunda, aktif bir muhalif pozisyon alıyor. Katıldığı eylemlerin birinde tutuklanarak okuldan atılıyor. Mimarlık eğitimini tamamlamak üzere Cenevre’nin yolunu tutuyor. 1963’te Barselona’ya dönüyor ve mimar, mühendis, şehir plancısı, sosyolog, yazar, film yapımcısı, felsefeci gibi farklı disiplinlerden insanları bir araya getirerek Ricardo Bofill Taller de Arquitectura’yı (RBTA) kuruyor. 

Bir röportajında (1), bu multidisipliner yaklaşımla hedeflediği şeyin her zaman yeni tasarımlar, yeni stiller geliştirmek, kendini yeniden keşfetmek olduğunu belirtiyor. Bazı mimarlar gibi kendini kopyalamak ya da belirli formaları sürekli tekrarlamaktan kaçınmak istediğini kaydediyor. Kendi üretimine karşı eleştirel bir tavır sergiliyor. Mimarlığın süreçle ilgili olduğuna, metodolojinin yaratıcı sürecin anahtar bileşeni olduğuna değiniyor. Ona göre sabit bir yöntem yok. Her projenin kendi yöntemi, kendi süreci olması gerekiyor. Nitekim, binaları da birbirine pek benzemiyor.

Kariyeri boyunca sade, doğal formlara dayalı, ucuz malzemelerle üretilen mimarlığı tercih ederken fazlalığı ve lüksü elinin tersiyle itse de Bofill’in mimarlığı zaman içinde değişiyor, dönüşüyor. Modernistleri, özellikle Le Corbusier’yi eleştiriyor. Şehirlerden nefret ettiğini düşündüğü Corbusier’yi, tarihe kayıtsızlığı sebebiyle “şehrin katili” olarak nitelerken mimarlığın, 20. yüzyılın ilk yarısında bir “tabula rasa” haline geldiğine değiniyor. Kariyerinin 1960’lara denk gelen erken dönemlerinde eleştirel bölgeselciliğin önemli örneklerine imza atıyor. Tasarımlarında “yer”le ve yerin mimarlık kültürüyle sıkı ilişkiler kuruyor. Modernizme mesafeli duruyor ancak modernizmin verimlilik ve minimalist yaklaşım gibi nitelikleri de ilgisini çekiyor. Öte yandan; boşluklar dizisi, oranlar sistemi, hiçbir zaman ulaşamasa da mükemmelliği arıyor oluşu sebebiyle klasik mimariye de ilgi duyuyor ve özellikle 1980 sonrasındaki projelerinde bu farklı ilgilerini sentezliyor. 

Bir başka röportajında ise şöyle diyor: “Tarih, kariyerim boyunca varlığını sürdüren bir kavram oldu. Sadece geçmişin kültürü ve mimarisinin sürekli bir analizi ve yorumu şeklinde değil, aynı zamanda yeni eğilimlere, güncel sosyal hareketlerin parçası olma arzusuna ve güncel sorunlara alternatif yanıtlar yaratabilme süreçlerine verilen önem ve enerji olarak da” (2).

Covid-19’un aramızdan ayırdığı birçok önemli isme bu yılın başında maalesef Ricardo Bofill de eklendi. Bu sebeple, Ricardo Bofill’in en önemli yapılarını mercek altına aldık.

Kaynaklar
1. https://www.archdaily.com/795215/ricardo-bofill-why-are-historical-towns-more-beautiful-than-modern-cities?ad_source=search&ad_medium=search_result_articles
2. https://www.vbenzeri.com/mimari/sehirlerin-mimari-ricardo-bofill

Plexus

Proje Yeri: Alicante, İspanya
Tamamlanma Tarihi: 1966
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

İspanya’nın Alicante şehrinde, Calpe kasabasının bitişiğindeki La Manzanera bölgesinin yüksek bir bölümünde yer alan Plexus, bu turizm geliştirme alanında inşa edilen ilk projelerden biri olmuş. Villalar ve dairelerin yanında bar, restoran ve spor tesislerini de içeren kompleks için özel bir kısmi plan hazırlanmış.

Plexus, bulunduğu doğal ortama maksimum düzeyde bağlı kalma çabasıyla tasarlanmış. Tasarımda yerel malzemeler ve yerel mimari unsurlar kullanılmış. Proje, panjurlu Akdeniz pencereleri, kemerler ve kiremitli eğimli çatılar gibi yerel motiflerin kullanımı ile karakterize edilmiş. Teraslar, tarım arazisini tanımlayan taşlarla, aynı inşaat yöntemi ve şema takip edilerek inşa edilmiş. 

Eğimli arsada yer alan kütleler, görsel etkiyi hafifletmek adına teraslama yöntemiyle, birbiri ardına yerleştirilmiş.

Kafka’nın Kalesi

Proje Yeri: Barselona, İspanya
Tamamlanma Tarihi: 1968
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

RBTA’nın erken dönem projelerinden Kafka’nın Kalesi, Barselona’da, Sitges Körfezi’ne bakan bir tepede bulunuyor. Archigram’dan esinlenen RBTA, geometriler ile deney yapma ve bu deneyin konutlara uygulanma olanakları üzerine çalışmış. 

Konut kompleksinde yaşam ve sirkülasyon hacimleri birbirinden ayrı olarak kurgulanmış. Yaşam alanlarını oluşturan modüler prefabrik küpler, dikey sirkülasyon hacimleri etrafında kümelenmiş.

90 daireye ek olarak yüzme havuzu, sauna, bar ve restoranları da içeren yapıya farklı seviyelerde eklemlenmiş her küp, minimal iç mekan tasarımına sahip. Küçük boyutlarına rağmen ferah bir ortam sunan bu işlevsel küplerin içinde değişebilen mobilyalar, açık mutfak gibi esnek bölmeler bulunuyor. Bu küpler bazen bir salon, bazen bir banyo-yatak odası olarak işlev görüyor.

Mavi tonlarından oluşan cephe renkleri, binayı doğal arka planı olan gökyüzü ile bütünleştirmek hedefiyle seçilmiş.

La Muralla Roja

Proje Yeri: Alicante, İspanya
Tamamlanma Tarihi: 1973
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

“Kızıl Duvar” anlamına gelen La Muralla Roja, Arap Akdenizi mimarisine, özellikle Kuzey Afrika’nın kerpiç kulelerine açık bir referans sunuyor. Kayalık uçurum hattını takip eden La Muralla Roja, dikey silueti belirleyen bir kaleyi andırıyor.

Tasarım ekibi, bu bina ile, Akdeniz’in Kasbah geleneğini yeniden yorumlayarak kamusal ve özel alanlar arasındaki Rönesans sonrası ayrımı ortadan kaldırmayı hedeflemiş. Yeniden yaratılan bu “Kasbah” labirenti, 5 metre uzunluğunda kolları olan Yunan haçı tipolojisine dayanan kesin bir geometrik plana sahip. Kütlelerin kesişme noktalarında mutfak ve banyolardan oluşan servis kuleleri bulunuyor. Düzenin geometrik temeli, konstrüktivist bir estetiği çağrıştırıyor.

La Muralla Roja, 60-120 m2 aralığında değişen dairelerden oluşuyor. Daireler, çeşitli teraslarla birbirine bağlanıyor. Çatı teraslarında ise konut sakinlerinin kullanımına yönelik solaryumlar, yüzme havuzu ve sauna bulunuyor.

Dış yüzeyler, manzara ile kontrastı vurgulamak için çeşitli kırmızı tonlarında boyanmış. Bununla birlikte, bazı teraslar ve merdivenler gökyüzü ile ilişkilendirilerek gök mavisi, çivit mavisi, menekşe gibi mavi tonlarıyla işlenmiş.

Walden 7

Proje Yeri: Barselona, İspanya
Tamamlanma Tarihi: 1975
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

İsmini Henry David Thoreau’nun Walden adlı kitabından alan Walden 7, RBTA’nın bir endüstri yapısından dönüştürülen ofisi La Fabrica ile aynı alanda bulunuyor. Proje kapsamında, üç devasa blok olarak tasarlanan yapılardan sadece bir tanesi inşa edilmiş.

İnşa edilen blok, cephede yer alan oval kütlelerin ana gövdeye takıldığı izlenimini veren 14 katlı bir bina. Tasarım ekibi bu oval kütleleri “hücre” olarak adlandırıyor. Her hücre bir kişi için tasarlanmış. Büyük kütleli bina, geleneksel şekilde bölümlere ayrılmak yerine, bir blok oluşturmak üzere birleşen bir dizi hücre ile tanımlanıyor.

Aile değil, birey odağa alınarak tasarlanan Walden 7’de yaşamak isteyen bir aile için, birden çok hücre yatay veya dikey düzlemde birleştiriliyor. Hücreler, bir mekanın/odanın, temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik modern bir yorumunu oluşturuyor ve farklı yaşam tarzlarına olanaklar sağlıyor.

La Fábrica

Proje Yeri: Barselona, İspanya
Tamamlanma Tarihi: 1975
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

Barselona’nın eteklerinde yer alan bir çimento fabrikası, Ricardo Bofill Taller de Arquitectura (RBTA) çalışanlarının kültürel duyarlılığını besleyerek, değişen bir dünyayı yorumlamalarına ev sahipliği yapmak üzere RBTA’nın merkez ofisine dönüştürülmüş.

Bofill, 1973’te Barselona’nın batı banliyölerini ziyaret ettiği sırada fabrikanın duman üfleyen bacalarından, devasa silolarından ve beton bloklarından etkilenerek çürümekte olan yapıya ikinci bir hayat vermeye ve bu yapıyı eşsiz bir fikir laboratuvarına dönüştürmeye karar vermiş.

31.000 metrekarelik bir alana yayılan sanayi yerleşimi başlangıçta 30 anıtsal silodan, dört kilometrelik bir yeraltı tünelleri ağını ve makineleri barındıran çeşitli odalardan oluşuyormuş. Titiz bir analiz sürecinden sonra, korunmasına karar verilen 8 silodaki çimento ve moloz boşaltılmış. Bu ilk aşamasının tamamlanması bir buçuk yıldan fazla sürerken fabrikanın içinde gizlenen güzelliği de ortaya çıkarmaya başlamış. Bofill’e göre bu projede mimar heykeltıraştı ve fabrika onun tek mermer bloğuydu.

Les Arcades du Lac

Proje Yeri: Paris, Fransa
Tamamlanma Tarihi: 1982
Fotoğraflar: RBTA

RBTA’nın Fransa’da inşa edilen ilk büyük projesi olan Les Arcades du Lac, Fransız hükümetinin Paris için uyguladığı, şehir merkezindeki tıkanıklığı hafifletmek, düzenli büyümeyi teşvik etmek ve sıfırdan büyük yerleşimler yaratırken banliyölerin oluşmasından kaçınmak hedefli “Villes Nouvelles” politikasının bir parçasını oluşturuyor.

Les Arcades du Lac projesi, teknoloji ve mimarlık tarihi arasında ilişki kurması yönüyle hem postmodern mimari hem de RBTA tarihinde de önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. 

Acil konut sorununa pratik ve ekonomik bir çözüm üretmeyi amaçlayan, 389 dairelik bu projede blokların formu ve dağılımı Fransız bahçesi öğelerine dayanıyor. Çitler, önemli bir ölçek değişikliği ile binalara dönüşüyor. Bu yerleşim stratejisi, sirkülasyon alanı olarak “sokak” ve buluşma yeri olarak “meydan” gibi kent için temel olan kamusal alanların yaratılmasını mümkün kılıyor. Tüm blokları birbirine bağlayan büyük yer altı otoparkı sayesinde, bazıları revaklarla çevrili caddelerin tamamı sadece yayalara ayrılmış.

Fransız bahçesinin kompozisyon analizi, formlarının yeniden üretilmesiyle sınırlı değil, aynı zamanda peyzaj ve gölün temel bir rol oynadığı bir “bahçe şehri” yaratmaya yönelik bir girişim.

Ortogonal plan düzeni ise kriz zamanında üretilen bu konuta basit ve işlevsel nitelik kazandırırken prefabrikasyon teknolojilerinin kullanılmasını da kolaylaştırmış.

Les Espaces d’Abraxas

Proje Yeri: Paris, Fransa
Tamamlanma Tarihi: 1982
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

Marne-la Vallée’deki Ville Nouvelle’nin simgesi olan Les Espaces d’Abraxas, “Le Palacio”, “Le Théâtre” ve “L’Arc” olarak adlandırılan üç yapıdan oluşuyor. Tasarım ekibi, bu konut kompleksi ile bir buluşma noktası tanımlamayı, bu sebeple anıtsal ve sembolik karakterde yapılar inşa etmeyi hedeflemiş.  Temsili öğelerle dolu bu üç bina, hem Barok’tan, hem Fransız mimarisinden hem de Akdeniz mimarisinden çizgiler taşırken, Ledoux, Gaudí ve Gabriel gibi isimlere de referans veriyor.

Merkez meydan, büyük bir “şehir tiyatrosu”na dönüştürülen binanın katı hacmi ile sınırlandırılmış. Prekast sistem sayesinde kapsamlı ve karmaşık bir mimari dil kullanmak mümkün olmuş. Sürekli değişen yapı ölçeği ile çarpıcı bir dinamik elde edilmiş.

İlk yapı Le Théâtre, meydanı çevreleyen bir yarım daire şeklinde. İkinci sıradaki L’Arc ise “sahne”yi oluşturuyor. Sahnenin, yani L’Arc arkasında kalan Le Palacio da bir dekor rolünde.

Mohammed VI Politeknik Üniversitesi

Proje Yeri: Benguerir, Fas
Tamamlanma Tarihi: 2016
Fotoğraflar: RBTA Arşivi

Uluslararası bir yarışmanın sonucunda, OCP grubu, 2011 yılında Muhammed VI Politeknik Üniversitesi’nin kampüs tasarımı için RBTA’yı  görevlendirmiş.

Yaklaşık 55 hektarlık bir alana yayılan Muhammed VI Politeknik Üniversitesi Kampüsü, Marakeş’in 80 km kuzeyindeki Benguerir’de bulunuyor.

Emsal değeri ve 21 metrelik yükseklik sınırı, rasyonel ve kompakt bir kompozisyonu gerekli kılmış. RBTA’nın önerdiği masterplan; dar sokaklar, meydanlar ve merkezi bir aks ile tanımlanıyor. Proje yaya dolaşımını teşvik ederken, avlular, bahçeler ve yarı açık sokaklar öğrenci ve öğretmenleri bir araya getirerek entelektüel ve sosyal alışverişi teşvik ediyor; topluluk duygusunu güçlendiriyor.

Her iki taraftaki konut kümeleri ve tesisleri ile merkezi yaya aksı projenin bel kemiğini oluşturuyor. Bu ana arter, hem eğitimciler hem de öğrenciler için günlük aktivitelere imkan tanıyor.

Bu düzenli kentsel ızgara, yerleşimin ilerleyen zamanda doğuya doğru genişlemesine imkan tanıyacak esnekliği sağlıyor.