Presence in Hormuz 2
Künye
Mimari Tasarım
ZAV Architects
Proje Yeri
Hürmüz Adası, İran
Tamamlanma Tarihi
2020
Toplam İnşaat Alanı
10,300 m²
Fotoğraflar
Tahmineh Monzavi, Soroush Majidi, Payman Barkhordari
ZAV Architects tarafından tasarlanan, Basra Körfezi’ndeki Hürmüz Adası’nda bulunan “Presence in Hormuz 2,” adanın coğrafi özellikleri ile farklı ölçeklerde ilişki kurarak, yerel işgücüyle, geleneksel yapı tipolojilerinin çağdaş bir yorumu olan renkli kütleler halinde inşa ediliyor.
Presence in Hormuz, İran’ın güneyinde, Basra Körfezi’ndeki Hürmüz Adası’nda yer alan bir dizi projeden oluşuyor. Bu projeler adadaki bazı alanları aktif hale getirerek daha büyük bir etki alanı yaratmayı amaçlıyor; aynı zamanda mimarlığın operasyon alanını yapılı çevrenin ötesine genişletmeyi hedefliyor. Majara Konutları ya da diğer adıyla Presence in Hormuz 2, İran’ın bu marjinal bölgesi için alternatif bir mimari estetik öneriyor. Mimarlığın kendine içkin araçlarının sınırlarını zorlayan projeler, coğrafya ve toprağı oluşturması bakımından “doğaya” mimarlığı yeniden düşünmek için bir durak olarak; “insanlara” ve kamusal alanın kendisine ise tasarım süreci ve inşası boyunca tasarımda aktif bir rol vermeyi amaçlıyor.
Majara konutları, açık bir mahalle, kubbelerden oluşan bir kümelenme olarak Hürmüz kentinden beş kilometre ötede hem turistik konaklama için hem de kamusal kullanımlar için herkese açık biçimde kurgulanmış. 10 bin 300 metrekarelik alanın 6 bin 300 metrekaresi açık alan, geriye kalan 4 bin metrekaresi ise kapalı alandan oluşuyor. Organik bir mekansal organizasyona sahip 200 toprak kubbeden oluşan projede çeşitli programları barındırma kapasitesi mevcut. 130 adet kubbenin altında 75 ziyaretçi kapasiteli 17 suit yer alıyor. Diğer kubbeler tüm kullanımlara açık ve mimari senaryo kamusal alanın içeriye taşmasına izin verecek şekilde kurgulanmış.
Tüm kubbeler temellerinden duvarlarına kadar topraktan inşa edilmiş; bu tasarım yerle bütünleşerek sanki toprak kendi içerisinde konaklama alanları yaratacak şekilde genişlemiş gibi bir mekansal etkiye neden oluyor. Düşük teknoloji gerektiren, süperkerpiç tekniği ile inşa edilen bu yapılar pahalı ve ithal edilmiş malzemeler yerine paylaşımlı insan emeğini önemsiyor. Projeden önce deneyimsiz olan kırk işçinin, projenin ardından deneyim kazandığı ve zanaatlerinde ilerlediği aktarılıyor.
Hürmüz Adası’nın karakteristik özelliklerinden en iyi bilineni, çeşitli mineraller nedeniyle oluşan renkli dağlar olarak öne çıkıyor. Ufak kum, çakıl, taş ve kaya parçaları farklı renklerde ve büyüklüklerde bir araya gelerek adanın dikkat çekici peyzajını oluşturuyorlar. Bu fikri takiben, Hürmüz’ün coğrafyasına atfedilen faillik, mimarlığın üzerinde konumlandığı coğrafi bağlam ile farklı ölçeklerde derin ilişkiler kurmasına odaklanan tasarım önerisini şekillendiriyor.
Projenin yakın doğal arka planına bakıldığında, yerli ağaç türlerinden oluşan gözenekli bir yeşil dokuyla karşılaşılıyor. Projenin konfigürasyonu bu doğal alan koşulundan büyük ölçüde besleniyor. İnşa edilen mimari, flora ve faunanın doğal akışlarını barındıracak kadar gözenekli bir mekansal olasılıklar alanı sunuyor. Bu mimari alan bir programlar mahallesi olarak öngörülmüş. Kamusal tesisler ve olanaklar, merkezi bir kamusal meydan etrafında yapılandırılmış ve farklı seviyelerine merdiven setleriyle erişilen kademeli bir taban üzerindeki konaklama birimleri ile bir düşey sirkülasyon üçlüsü etrafında düzenlenmiş. Adadaki toprağın dokusundan ve tanecikliliğinden esinlenilerek tasarlanan bu mahalle benzeri alanın inşa edilen kısımlarındaki koloniler, mimari açıdan mekansal moleküllerin bir araya getirilmiş bütünlüğü olarak düşünülmüş. Bu moleküler konfigürasyonun arketipi (Genom), bölgedeki “Borke” adı verilen yerel bir inşaat geleneğinden esinlenmiş.
Proje, moleküler yapıların alacalı bir taksonomisinden ortaya çıkıyor; sanki coğrafi silüetin inşa edilmiş bir kopyasını yeniden yaratıyorlarmış gibi görünüyor. Mimari önerinin biçimsel bağlantısı, renkli bağlamla uyumlu bir renk paletinin kullanılmasıyla daha da güçlendirilmiş. Bu polikromik paletin kubbelerin ham morfolojisine uygulanması, renklerin dört katının başlangıçtaki hacimsel bir tuval üzerine dökülmesini andırıyor. Mimari formlar rengi alırken, aradaki arazi almıyor; kompleksin tüm hacmi bu çok temel doğa yasası tarafından kırpılıyor. Renkli kubbeler hacimsel yamalara dönüştüğünde, formların sınırlarının artık tanımlanamadığı melez bir durum söz konusu oluyor. Sürecin sonucu, Hürmüz halkının elleriyle inşa ettiği kamusal faaliyetleri içeren çok renkli kapısız bir mahalle olarak tanımlanıyor.


























