Wutopia Lab tarafından Çin’de tasarlanan Plain House, sanatçı Li Bin’in hayatını, sanatını ve doğa ile tasarımın uyumunu bir araya getiren, ışık ve dokularla zenginleşmiş sade bir yaşam alanı sunuyor.

Wutopia Lab’in yönetici mimarı Yu Ting, tasarımda ikili ilişkiler kurulmasını öneriyor: “Ben ve sanatçı, Isozaki ve ben, eski projem ve yeni projem, çevredeki binalar ve sanatçının evi, sanatçıların resimleri ve konut. Tüm bu ikilikler bizi Plain House’a yönlendiriyor.”

Sanatçı Li Bin’in iki stüdyosu bulunuyor. Birinci ve ikinci stüdyolar sırasıyla Isozaki ve Wutopia Lab tarafından tasarlanmış. Li, yaşam alanını birinci stüdyodan ikinci stüdyoya taşımak istemiş. Birinci stüdyo, şimdi kendi müzesi olarak yeniden tasarlanırken ikinci stüdyo bir ressam evi olarak dönüştürülmüş. Bu iki mekan, bir köprü gibi birbirine bağlanıyor.

Garaj, çay odası, mutfak ve yemek odasını içeren oturma odasının yanı sıra, birinci katta eserleri için iki depo alanı bulunuyor. İkinci katta ise erkek ve kadın yatak odaları, hizmetçi odası olarak da kullanılabilecek bir çalışma odası ve bir çalışma balkonu yer alıyor. İlk stüdyoyu ikinci stüdyoya bağlayan köprü, ikinci kattaki iki yatak odasının arasında yer alan ortak bir alanda başlıyor.

İç duvarlar, Li’nin resimleri için uygun bir renk olan gri tonlarında seçilmiş. Bu zamana kadar kullanılan monokromatik renklerin aksine, oturma odasını boyamak için kırmızı renk kullanmış. Oturma odasının tavanına tekil bir ışık kullanılmış. Kırmızının parlaklığı havaya ve günün saatine göre değişiyor, renk ve ışık arasındaki etkileşimin doruk noktasında oturma odası etkileyici bir atmosfere bürünüyor. Burası binanın “kutsal” alanı olarak tanımlanıyor.

Dış cephe boyası tamamen kurumadan önce, ahşap bir kalıp kullanarak dış cepheye yaprak desenleri işlenmiş; bunun yanı sıra, gri renkte olan dış cephenin güneş ışığında parıldamasını sağlanmış. Duvarın alt kısmında yer alan taş desenini kurutmak için florit kullanılması, yapının gece bir yıldız gibi parlamasını sağlıyor.

Cephede eski ve yeni pencereler olmak üzere iki tip pencere kullanılmış. Kare pencerelerin boyutları ve renkleri farklı olarak kurgulanırken pozisyonları tasarımın ihtiyaçlarına göre şekil almış. Bu yeni ve eski pencereler, çatı ve cephelerle bütünleşerek estetik bir uyum sağlıyor.

Avluda büyük bir kafur ağacı olduğu için evin kuzey tarafı ağacın gövdesi ve kökleri tarafından sınırlanıyor. Ağacın korunması amaçlanarak buradaki duvar içe doğru eğimli şekilde tasarlanmış. Ağacın dokusunu vurgulamak için cephenin bu kısmının malzemesi çelik olarak değiştirilmiş; çevresel etkilerle olgunlaşan ve zamanın izlerini taşıyan bu malzeme özel olarak tercih edilmiş.

Binanın merkezinde gökyüzüyle aydınlatılmış küçük bir alan yer alıyor. Bu alanda sanatçı duvarları gök mavisine boyamış. Mavi duvarların sınırları yukarıdaki gökyüzü ile bulanıklaşıyor. Sonuç olarak, gökyüzünden gelen ışık mavi duvarlarda yankılanarak mekana parlaklık veriyor.

Güney cephesinde sanatçının kendi tasarımı olan bir mühür bulunuyor. Mührün delikli demir kaplaması mahremiyet ve güvenliğin yanı sıra aydınlatmaya da olanak tanıyor.