Osmanlı Mimarlık Terminolojisini Yeniden Anlamak

Doç. Dr. Oya Şenyurt

“Kasır”/ “Köşk”/ “Kışla” Terimleri Üzerine Bir Deneme…

Osmanlı mimarlık terimlerini günümüz mimarlık, yapı ya da mimarlık-sanat tarihi terimlerini içeren sözlüklerden kavramak, belgelerde yer alan mimari bir anlatıyı ve çizimi çözümlemede yeteri kadar kolaylık sağlamamaktadır. Konuyu çözümleme genellikle bir mimari terimin kullanıldığı dönemde ona yüklenen anlam ya da anlamlar ile zaman içindeki anlam kayıpları ve kazançlarının iyi kavranmasıyla ilişkilidir. Ayrıca terimin kelime kökeni ve etkileşime geçtiği öteki kelimeler ya da kökenlerle bağlantılı incelemeler gereklidir. Bugünkü mimarlık terminolojisinde yaygın kullanılan terimlerin, arşiv belgelerinde de varlık gösterdiği tespit edilmesine karşın, tasarlanan yapının işlevi yönünden bugünkü anlamından farklı bir işleve karşılık gelmesi, bu metnin konusunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla makalede, “köşk” ve “kasır” terimlerinin çoğunlukla göz ardı edilen anlamsal yakınlıkları ve çeşitlilikleri incelenerek, Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerinde rastlanan bir “kasır” tasarımının kelimenin anlamının geride bırakılmış kullanımıyla ilişkisi çözümlenecektir.

Türkiye’de Mimarlık Alanında Yaygın Bilinen Anlamıyla “Köşk” ve “Kasır” Terimleri

Türk Mimarisi’nde “köşk” kelimesinin dört temel anlama sahip olduğu tespit edilmektedir. Bunlardan ilki, bir saray ya da konak kompleksi içinde yer alan ve ana yapıdan bağımsız nitelikte, sürekli kullanıma hizmet etmeyen küçük yapıdır. Osmanlı padişahlarının yaptırdıkları köşklerde harem ve mutfak teşkilatları yoktur. Padişahlar burada yatıp kalkmadıkları için bu bölümler yapılmamıştır. Ahşap ve kâgir örnekleri olan yapılardır. Topkapı Sarayı içindeki Bağdat Köşkü, Revan Köşkü, Sünnet Köşkü, Kara Mustafa Paşa Köşkü bu tanıma uyar. Öte yandan son dönem saraya bağlı köşk yapıları çok odalı ve servis birimleri ile ele alınmıştır. Zaman içinde büyüyen Şale Köşkü de aynı tanım içinde değerlendirilir. Şale Köşkü, Alpler’deki dağ köşkü ya da oteli biçiminde olan dış görünüşüne karşın merkezi planlı tasarımıyla (Kuban, 2007; 627), geleneksel sofalı köşkleri hatırlatır.

Köşk terimine saray çevresi dışında kalan yapılar üzerinden bir başka tanımlama getirecek olursak, “Türk Mimarisi’nde sayfiye ya da tatil evi olarak inşa edilmiş, bağımsız küçük konut yapısı” ifadesine rastlarız. Konakların varlık gösterdiği dönemlerde köşkler yaz aylarının ya da boş zamanın geçirildiği dinlenme konutu olarak kullanılmış, 19. yy’ın sonlarında pek çok aile yaz-kış köşklerde ikamet etmiştir. Varlıklı kesimin yaptırdığı bu köşklerde haremlik-selamlık bölümleri ve mutfak teşkilatının olduğu bilinmektedir. Ayrıca, köşklerdeki mobilya ve bazı ev eşyalarının en az konak kadar zenginlik gösterdiğini edebi eserlerdeki bazı tasvirler yansıtmaktadır (1).

Köşk teriminin üçüncü anlamına göz atıldığında, yapı çok odalı konut özelliği dışında değerlendirilebilir. Bu durum asıl konuttan bağımsız tek mekanlı bağımsız konuk ağırlama ve başodası olmayan evlerde başodanın ya da divanhanenin işlevini üstlenen mekan için kullanılır. Bir başoda niteliğinde köşk ya sofanın ayrı bir köşesinde ve öbür odalardan ayrıdır ya da öteki odalara bitişik, ama belirgin bir çıkma oluşturacak biçimde evin kitlesinden taşırılmış durumdadır (Arel, 1982; 42).

Terimin dördüncü anlamı, bahçede yer alan, kısa süreli dinlenme ve seyir gibi amaçlarla kullanılan, üstü örtülü, yanları açık küçük yapı biçimindedir. Sözcüğün bu kullanımı “çardak”la benzeşir. Topkapı Sarayı’ndaki İftariye Köşkü bu tür bir örnektir (Sözen ve Tanyeli, 1996; 138).

Bununla birlikte inceleme altına aldığımız “kasır”, Mimarlık ve Sanat Terimleri sözlüklerinde genellikle kent dışında yer alan ve sürekli oturmak için yapılmamış, hükümdara ait Osmanlı konut yapısı olarak geçer (Sözen ve Tanyeli, 1996; 126). Sözcük Arapça’daki özgün biçimiyle Batı’daki “şato” ile hemen hemen eş anlamlıdır (2). Aynı zamanda sürekli kullanılmama hali ve kent dışındaki konumu nedeniyle “köşk” teriminin dört dereceye ayrılmış anlamlarından bazıları ile örtüşür. Terimin anlamsal, mekanın işlevsel benzeşme hali plan sistemlerinde de izlenir. Söz gelimi, Şerefabad Kasrı’nın üst kat planı elips sofa, alt kat planı haçvâri plana sahiptir. Köçeoğlu Köşkü’nün de benzer biçimde üst kat planı elips, alt kat planındaki sofa ise haçvari formdadır (Eldem, t.y.;  382-383, 364-365). Bir başka örnek Küçüksu Kasrı ile Aynalıkavak Köşkü’nün (Hasoda Kasrı) plansal benzerliğidir. Bu durum köşk ve kasır sözcüklerinin etimolojik anlamlarındaki akrabalığın plansal benzerliği kolaylaştırdığını düşündürür ve konuyla ilgili açıklama metnin ilerleyen kısımlarında verilecektir. Bununla birlikte, tek mekanlı birimlerden oluşabilen “köşk” örnekleri gibi “kasır” da bir odanın adı olabilir. Söz gelimi, Küçüksu Kasrı’nda haçvâri sofanın tam karşısında, öne doğru uzatılan ters “T” planlı odanın, 1791 yılında düzenlenen keşif defterindeki adı “Kasr-ı Hümâyûn” olarak geçmektedir. Sedad Hakkı Eldem, devrin anlayışına göre asıl kasrın bu oda olduğunu söyler (Eldem, t.y.; 254).

Özetle, kullanım biçimleri ve işlevleri ile örneklenmeye çalışılan “köşk” ve “kasır” terimlerinin Türk mimarisinde gerçekleşmiş yapılar üzerinden nasıl bir biçim ve kullanım çeşitliliğine sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte “köşk”ün çok mekanlı ya da tek mekânlı bir ikametgah olarak kullanıldığında “kasır” terimi ile eş anlamlı hale geldiğini söylemek olanaklıdır. Bu noktada Mimarlık ya da Sanat Terimleri Sözlükleri’ne göz atıldığında ve eldeki yapı örnekleri eşleştirildiğinde her şey yolunda gözükür. Ancak burada ele alacağımız bir arşiv belgesi şimdiye kadar yolunda giden bu süreci yeniden düşünmemizi sağlamaktadır.

Bingazi’de Askerler İçin “Kasır”/ “Kışla” İnşaatı 

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Meclis-i Vâlâ kataloglarında 11 Ocak 1852 (18 Rebiülevvel 1268) tarihli dosyadaki belgeler, “kasır” kelimesinin anlamsal yakınlık kurduğu, farklı mimarlık terimlerini anlamayı olanaklı kılmaktadır. Bu dosyada metin ve çizim olmak üzere yedi adet evrak içinde yer alan çizimin bulunduğu sayfa üzerinde “Bingazi Kaymakamlığı dahilinde bulunan 20 saat mesafede Merniç adlı mahal ile Merniç’den 31 saat mesafede Lâlî adlı mahale yeniden inşa edilecek iki kasrın resm-i musattahıdır (planıdır)” ifadesi; çizimin bir önceki başlık altında, araştırmacıyı bir konut biçimi olarak tartışılan “köşk” ya da “kasır”ın plan düzenleri ile benzerliğini arama noktasına sürükler. Ancak bu aramaların boşuna olduğunu kabaca çizilen orta avlulu dikdörtgen form gösterir.

Planın dikdörtgen formunun güneydoğu cephesinin ortasında yer alan ana girişten, söz konusu avluya geçilmektedir. Giriş kapısının sağında zabit odası yanında süvari ambarı, sırasıyla solda müdür dairesi, meclis odası ve piyade ambarı yer almaktadır. Güney ve güneybatı kısmında ise 100 asker alacak piyade koğuşları için uzun dikdörtgen bir mekan tasarlanmıştır. Yapının kuzeydoğusunda üstü sundurmalı 50 beygirlik ahır yer almaktadır, ahıra dışarıdan kapı açılmıştır. Kuzeybatıda WC’ler, çamaşırhane, mutfak ve 50 asker alacak süvari koğuşu tasarlanmıştır. Dört kenarlı yapının köşe noktaları uzun dikdörtgen mekanların kesiştiği alanlar olarak düşünülmemiş, bu mekanlar birleştirilmeyerek aralık bırakılmıştır. “Sokak” adını alan bu aralıklar, mekanlar arası geçişi sağlayan ara bölümlerdir. Planın ortasında yıldız biçimli bir figür ile hem yönler hem de rüzgar adları kaydedilmiştir. Büyük olasılıkla top atışları yapılacak olan bu binanın egemen rüzgar yönü gözetilerek yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Yapının cephesi iki kat tasarlanmışsa da plan zemin kata aittir. Cephede top konması için yapılmış mazgallar ile “korfa” adı verilen bir birim, giriş kapısının üstünde yer almaktadır. “Korfa” günümüz terminolojisinde az rastlanan ve az bilinen bir mekan adı olarak ayrıca dikkat çekicidir. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde söz konusu terim küçük köy evlerinde “yer odası” anlamına gelmektedir (3). Oysa tasarımda “korfa” adı verilen mekan üst katta yer alır. Bunun dışında yapının konumlanacağı yakın çevredeki kuyular ve su kaynakları planda işaretlenmiştir. Tasarımda ayrıntılarına girilmeyen ve orta avlulu geleneksel kışla planlarından farklı bir tasarım yaklaşımıyla biçimlenmeyen bu kışla yapısı, “kasır” olarak adlandırılmıştır. Çizimde geçen “kasır” ifadesine yazılı belgelerde de değinmeler vardır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki dosyada çizim dışındaki öteki evraklar içinde, Trablusgarp eyaleti valisi Ahmet İzzet’in kaleme aldığı bir yazı yer almaktadır. Bu belgeye göre, Bingazi Kaymakamlığı’na bağlı doğuda kalan Lâlî ile batı yönündeki Merniç’te inşası daha önce bildirilen “kasır”ların orada gerekli olduğundan ve bakâyânın eğitiminin bu yapıların inşasını gerekli kıldığından söz edilir. Kaymakamlık meclisinden gelen mazbata üzerine, eyalet meclisinde düzenlenerek oluşturulan ekte, söz konusu kasırlar için baş mimar İsmail Efendi tarafından keşif yapıldığı kaydedilmiştir. İki kasrın dört tarafına birer mazgallı burç inşasıyla, yapıların toplam 82.000 kuruş masrafla yapılması ve öteki mahallerde olan kasırlarda da olduğu gibi her birine bir ya da iki top konması gerekli görülmüş ve yapıların planı hazırlanmıştır. Söz konusu kasırların inşa edilmesi büyük bir gelir gerektirdiğinden bu maliyetin nasıl karşılanacağı hakkında çözüm geliştirilmeye çabalanmıştır. Maliyetin karşılanabilmesi için ya ilerde elde edilecek yeni gelirlerden ya da geçmiş yıllardan kalan gelirler, üçüncü çözüm olarak da hoşgörüsüne sığınılarak halktan para toplanması seçenekleri ortaya atılmış, padişah tarafından irade verildiğinde ilkbaharda kasırların inşasına başlanacağı ifade edilmiştir (BOA., M.VL., Dosya no: 246, Gömlek no: 5).

Belgeden anlaşılabileceği gibi, kışla terimi yerine burada “kasır” ifadesinin kullanımının gerisindeki nedenlerin incelenmesi ve anlamlandırılması önemli hale gelmektedir. “Köşk” kelimesi dışında “kasır” kelimesinin bilinmeyen anlamsal komşulukları ya da eş anlamlılıkları ön plana getirilerek, “kışla” terimi ile olan bağlantısı kurgulanmalıdır. Bu nedenle, “köşk”, “kasır” ve “kışla” terimlerinin birbirleriyle anlamsal ve tasarımsal bağları sonuç bölümünde tartışılmıştır.

Sonuç

Görüldüğü gibi, Osmanlı Mimarisi’nde çok odalı bir yapıda bir oda, bir odalı bir yapı ya da bir konutun tümü köşk ya da kasır olarak adlandırılmaktadır. Bu noktada birbirinden farklı form ve fiziki koşullara bağlı bu tasarımların birbirine eş sözcüklerle adlandırılma nedenlerinin araştırılmasını terimlerin anlamları üzerinden yapmak yararlı olacaktır. Osmanlı mimarlık terimleri hakkındaki araştırmayı daha gerilere dayandırırsak, bugün mekan adı olarak bilinen sözcüklerin yapılarla eş anlamlı kullanıldığını görebiliriz. Cafer Efendi’nin Risâle-i Mi’mâriye’sinde “çardak”, “sayeban”, “eyvan” ve “sofa”nın (suffa) eş anlamlı olduğu, aynı zamanda “köşk” ve “kasır” anlamına geldiği kaydedilmiştir (Gökyay, 1976; 193-196). Bu açıdan değerlendirildiğinde, mekan adlarının kullanımları ve kökenlerine ilişkin bilgiler mimarlık terminolojisinin hem zenginliğini hem de terimlerin anlamlarında bulanık sınırlar olduğunu düşündürür. Bununla birlikte, “tek mekan” ya da “birim mekan”ın hem bir yapı hem de bir oda tanımına ilişkin olması dikkat çekicidir.

Buna göre, Farsça “kūşk” ya da “köşk”, çardak şeklinde yüksek bina ya da oda, cihannüma, kasır sözcüğü ile eş anlamlıdır. Orta Farsça’da (Pehlevice ya da Partça) yer alan “köşk” sözcüğü “kule”, “saray” sözcüklerinden evrilmiştir (4). Arapça “ksr” kökünden gelen “kasr” ise korunaklı konut, köşk, kale, şato sözcüğü ile denktir. Aynı zamanda, Arapça sözcük Aramice/Süryanice “kastra” ya da “kasra”, eski Yunanca “kastron” ve Latince “castrum” sözcükleri ile benzer anlama sahiptir (Nişanyan; 427). Bununla birlikte, Roma Mimarisi’ndeki kale (castellum) duvarlarından çıkıntı yaparak kuleleşen mimari öğeleri ile içlerinde büyük orduların yer aldığı kaleler (Ünsal, 1960; 532) aynı zamanda bir kışla (castrum) gibi hizmet vermektedir. Anlaşılabileceği gibi kasır terimini kışla ile birbirlerine yakın kılan nokta, bu yapıların savunmaya yönelik, müstâhkem yapılarla olan ilişkisidir. Anadolu Selçukluları’ndaki savunma yapılarının Roma ile olan tarihsel ilişkileri nedeniyle benzer yaklaşımlar sürdürdüğü ve savunma yapılarında “köşk-kasır” adı verilen mekanların kale burçlarının cepheden öne çıkarılması ile oluşturulduğu söylenebilir. Anadolu Selçuklu yapısı olan Kayseri Yoğun Burç, Roma surlarının Bizans surları ile birleştiği köşeye Selçuklular döneminde Sultan I. İzzeddin Keykâvus tarafından yaptırılmıştır. Yoğun Burç bu planı ile kale köşesine yerleştirilmiş, alt katında sur dışına açılan tonozu, üst katında geniş pencere ve açıklığı ile aynı zamanda bir köşk işlevindedir. Benzer durum aynı gelenekle yapılmış, Kayseri Ok Burcunda da söz konusudur (5). Seyir ve av köşkü olarak kullanılan ve kesme taşlarla inşa edilmiş Kayseri Hıdırellez Köşkü’nün duvarlarının köşesindeki takviye kuleleri ve çatıda yer alan dendanları konut ve savunma özelliklerinin “köşk” ya da “kasır”da var olabileceğini gösterir. Mekan üzerinden değerlendirildiğinde kelime evrilirken askeri mimarideki kule, kale gibi savunma yönü kuvvetli yapılarda yer alan ve cepheden çıkma yapan mekan geleneğinin Küçüksu Kasrı gibi Osmanlı geç dönem yapılarında da varlığını sürdürdüğünü, bu mekanların tek başlarına kasır ya da köşk olarak adlandırılmalarının müstâhkem konut geleneğinin özelliklerini taşıdıklarını düşündürür.

Konut olarak “köşk” ya da “kasır”ın Anadolu Selçuklu Mimarisi’nde kale duvarı özelliği taşıdığı, savunma yapısı ile konut mimarisinin iç içe geçtiği, bu nedenle terimlerin ve ortaya çıkan mimari yaklaşımların birbirine yaklaştığını söylemek yanlış bir saptama olmayacaktır. A. Arel’e göre, Anadolu Selçukluları’ndan kalan küçük kasırların prototip bağlantıları, konut mimarisinden çok savunma mimarisine bağlanmaktadır (Arel, 1982; 52). Örnek vermek gerekirse, Anadolu Selçuklu döneminden kalan Kayseri Haydar Bey Köşkü’nün cepheleri kale duvarı gibi dolu ve az sayıdaki mazgal pencere açıklıklarına sahiptir. Yerleşim açısından, Haydar Bey Köşkü, Ortaçağ’da herhangi bir ticari yola yakın ya da bağlantılı değildir. Kent merkezinden uzak, kırsal bir arazide yapılması nedeniyle, plan ve mekan kuruluşuna yansımış görünen savunma işlevi, tümüyle dışa kapalı masif duvarlarından ibaret cepheler ve mazgal pencerelerle vurgulanmıştır (Yavaş, 2004; 135, 146). Bu yönüyle değerlendirildiğinde incelenen arşiv belgesinde yer alan Trablusgarp’taki kışlanın cephe tasarımı ile Selçuklu “köşk/kasır”larının ilişkisi, “köşk-kasır” kelimelerinin anlamında, savunma yapısı özelliklerinin var olduğunu ve geçmişe ait bir geleneğin anılarını, hem terimin anlamında hem de tasarım yaklaşımında yaşattığını düşündürür.

Notlar

1.Memduh Şevket Esendal’ın “Miras” adlı romanında Şişli Sıracevizler’deki bir köşkün gösterişli mobilyaları ve döşemesi hakkında fikir sahibi olunabilir. Bununla birlikte, Sâmiha Ayverdi’nin “İbrahim Efendi Konağı” kitabındaki İbrahim Efendi Köşkü’nün döşenişi için bkz. Ayverdi, S.; “İbrâhim Efendi Konağı”, 14. B., Kubbealtı, İstanbul 2015, s. 251. Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Geçmiş Zaman Köşkleri” adlı eserinden de köşklerdeki eşyalar ve mekanlara ilişkin bilgi edinmek olanaklıdır. Bkz. Hisar, A. Ş.; Geçmiş Zaman Köşkleri, 1. B., Y.K.Y., İstanbul 2006. Ayrıca bkz. Alan, S.; “Sâmiha Ayverdi’nin Eserlerinde Üç Temel Mekân: Konak, Köşk ve Yalı”, Y. L. Tezi, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Entitüsü Türk Dili Edebiyatı Anabilim Dalı, Eskişehir 2005, s. 78-80.

2.Kasır, Fransızca’daki “château” başka bir deyişle “müstâhkem konut” sözcüğü ile eş anlamlıdır. Fransızca sözcük Latince “castellum”, “küçük kale” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Latince “castrum”, kesilip ayrılmış yer, surla çevrili yerleşim ya da kale, müstâhkem yer, askeri garnizon sözcüklerinin küçültülmüş halidir. (http://www.etimolojiturkce.com/kelime. Erişim: 20.06.2016).

3.http://www.kelimeanlaminedir.com/. Kaynak: Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü. Erişim: 19.07.2016.

4.http://www.etimolojiturkce.com/kelime/köşk. Erişim: 20.06.2016. Ayrıca köşk ve kasır kelimelerinin eş anlamlılığı için bkz. Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, www.sevde.de/OsmanliTurkcesiSozlugu.pdf). Erişim: 16.07.2016.

5.Mehmet Çayırdağ, “Kayseri’de Selçuklu Sarayları ve Köşkleri”, acikerisim.fsm.edu.tr:8080/xmlui/bitstream, s. 244-245. Erişim: 28.06.2016.

Kaynaklar

  • Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri (BOA.): M.VL., (Meclis-i Vâlâ)
  • Alan, S.; “Sâmiha Ayverdi’nin Eserlerinde Üç Temel Mekan: Konak, Köşk ve Yalı”, Y. L. Tezi, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Entitüsü Türk Dili Edebiyatı Anabilim Dalı, Eskişehir, 2005.
  • Arel, A.; “Osmanlı Konut Geleneğinde Tarihsel Sorunlar”, Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, Ticaret Matbaacılık, İzmir, 1982.
  • Ayverdi, S.; “İbrâhim Efendi Konağı”, 14. B., Kubbealtı, İstanbul, 2015.
  • Çayırdağ, M.; “Kayseri’de Selçuklu Sarayları ve Köşkleri”, acikerisim.fsm.edu.tr:8080/xmlui/bitstream, s. 237-264. Erişim: 28.06.2016.
  • Eldem, S. H.; “Köşkler ve Kasırlar”, C.: 1, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü Rölöve Kürsüsü, İstanbul.
  • Eldem, S. H.; “Köşkler ve Kasırlar”, C.: 2, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü Rölöve Kürsüsü, İstanbul.
  • Gökyay, O. Ş.; “Risale-i Mimariyye Mimar Mehmet Ağa’nın Eserleri”, İ. H. Uzunçarşılı’ya Armağan, T.T.K., s. 113-215, Ankara, 1976.
  • Hasol, D.; “Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü”, YEM Yayın, İstanbul, 2008.
  • Hisar, A. Ş.; “Geçmiş Zaman Köşkleri”, 1. B., Y.K.Y., İstanbul, 2006.
  • Kanar, M.; Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, www.sevde.de/OsmanliTurkcesiSozlugu.pdf). Erişim: 16.07.2016.
  • Kuban, D.; “Osmanlı Mimarisi”, YEM Yayın, İstanbul, 2007.
  • Nişanyan, S.; “Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü”, https: //docviewer.yandex.com. Erişim: 16.07.2016.
  • Sözen, M., Uğur T.; “Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü”, 4. B., Remzi Kitabevi, İstanbul, 1996.
  • Ünsal, B.; Mimari Tarihi I, 2. B., İ.T.O. Yayınları, Marifet Matbaası, İstanbul, 1960.
  • Yavaş, A.; “Kayseri Argıncık Haydar Bey Köşkü”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C.: 44, s.131-151, Ankara, 2004.
  • http://www.etimolojiturkce.com/kelime/köşk. Erişim: 20.06.2016.
  • http://www.kelimeanlaminedir.com/ Erişim: 20.06.2016.