Öğrenim Mekanlarının Temel Değerleri Işığında Gökçeada Lise Kampüsü Üzerine

Y. Mimar Ali Eray

Son yıllarda, toplumların ekonomik, sosyal ve politik gelişimlerinde, eğitim ve eğitimin dönüşümünün rolü, tüm dünyada birçok platformda yoğun tartışmalarla beraber karışımıza çıkıyor. Çok bileşenli, karmaşık bir süreç olan eğitim, dünyadaki gelişmeler ve değişimlerle beraber şekil değiştiriyor; eski, durağan, tanımlı kalıplarından uzaklaşmaya başlıyor. Eğitimin içeriği, yöntemleri, aktörleri gibi ana başlıkların yanı sıra, dönüşen eğitim modelleri ile beraber öğrenim mekanları da bu tartışmalarda kendisine daha çok yer bulmaya başlıyor. Öğrenme aktivitesinin gerçekleştiği yer olan bu mekanların öğrenme süreci üzerindeki etkisinin öneminin farkına varılması, özellikle öğrenme eylemini bütünleşik bir süreç olarak başarı ile kurgulamayı
amaçlayan toplumlarda eğitim yapıları özelindeki hassasiyetin artmasını sağlıyor.

En küçük yaşlardan itibaren sosyal ve fiziksel çevre ile kurulan ilişki, bireyin gelişimini ve davranışlarını etkiler. Mekan çok yönlü ve boyutludur. Sadece ilk anda göze çarpan fiziksel boyut ve niceliklerinin yanı sıra, barındırdığı boşlukların kurgusu, malzeme, ışık, renk, akustik gibi sonsuz nitelikleri ile konforu ve deneyimi zenginleştirme şansına sahiptir. Kullanıcıyı olumlu olarak etkileyen bu nitelikler, deneyim üzerindeki pozitif etkileri ile beraber kullanıcının aidiyet duygusunun da güçlenmesini sağlar. Belli bir yaş aralığından itibaren, çocukların evlerinden daha çok vakit geçirdikleri eğitim yapıları üzerinde çalışmak, genç ve hızla gelişen bu beyinlere de doğrudan dokunabilme şansı vermektedir.

Güncel eğitim tartışmalarında artık öğreten odaklı bir anlayışın yerine, öğrenciyi merkeze koyan bir sistemin benimsendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla, öğrenim sadece sınıfta kalmıyor; öğrenci ile beraber sınıf dışında, ortak alanlarda, açık alanlarda, okul yolunda, hatta öğrencinin okul dışındaki sosyal hayatında da devam ediyor. Koridor üzerinde sıralanmış sınıfları barındıran, çevremizde yaygın olan standartlaşmış eğitim yapıları yerine, boşlukları, ortak alanları olan ve bu alanlarda iletişim ve etkileşimi teşvik eden kurgulara sahip yapılar, eğitimciler tarafından her geçen gün daha fazla benimseniyor ve talep ediliyor. Aynı şekilde, bulunduğu yer, mahalle, sokak ile daha kuvvetli ilişkilere sahip, esnek, çoklu kullanımlara imkan veren eğitim yapılarının potansiyelleri ve olumlu sosyal etkileri daha iyi anlaşılıyor. Bu yeni beklentiler ve farklılaşan koşullar, eğitim yapılarındaki mevcut mekan kurgusunda radikal değişiklikler gerektirdiği gibi; bu mekan kurgusunun da başlı başına bir eğitim aracı olarak çalışabileceğini bizlere göstermeye başlıyor.

Peki, artık bu temel ihtiyaç ve beklentileri karşılamayan tip okul projelerine karşı, dünyadaki değişen eğitim vizyonlarını takip eden, mimari mekanın eğitim niteliğini yükseltebildiği yaklaşım ülkemizde ne kadar yer bulabiliyor? Ne yazık ki, Türkiye genelinde hala büyük çoğunlukla öğrenci nüfusuna oranla yetersiz sayıda derslikleriyle, yeterli doğal ışık alamayan ortak hacimleri ve eksik laboratuvarlarıyla, eğitimin uygulamaya geçmeyip sözde kaldığı bir eğitim sistemi hakim. Okula ulaşmak için kentlerde servislerle, köylerde ise kimi zaman yürüyerek saatlere varan okula varma süreleri öğrenciyi okuldan uzaklaştırırken, öğrencilerin teneffüslerde temiz hava alıp hareket ihtiyacını gidereceği bahçeleri olmayan yapılarda eğitim devam ediyor. Bu şartlarda da çocuklar eğitim içeriğine yeteri kadar odaklanamıyor, okula aidiyet duygusu gelişmiyor ya da spor ve hareketin hayatımızın bir parçası olmasının gerekliliğini özümsemiyor; dürüst binalar olmadan dürüst bir eğitim de söz konusu olamıyor.

Bu temel eksikler altyapısı yetersiz akıllı tahtalar veya tabletlerle giderilmeye çalışılırken öğrenci aidiyetini önemsemeyip eğitimi sadece derslik sayısına ve aslında var olmayan bir Osmanlı-Selçuklu görselleştirmesine dayandıran, iklim ve arazi şartlarından bağımsız, her kente aynı yapıyı uygulamaya giden tip projelerle, TOKİ usulü yapı üretim metotlarıyla, sorunların üstesinden gelinmeye gayret ediliyor. Birkaç yılda bir değişen (denenen) yeni eğitim sistemleri, her çocuğa eşit eğitim hakkı gibi temel sorunlar eğitim ortamımızın ana gündemini oluşturuyorken, ilginin eğitim yapıları ve mimarisi üzerinde toplanmasını sağlamak açıkçası pek de kolay değil.

Yarışma Projesi Süreci ve Temel Fikirler
Yukarıda özetlenen tablo içerisinde, interdisipliner bir tavırla, eğitimci ve sosyal bilimci uzmanlarla işbirliği yaparak, mekan-eğitim ilişkisi üzerine araştırma yapan ve bu araştırmalarını mimari projelerine yansıtmaya çalışan bir ekip olarak; Nisan 2014’te, benzer kaygılara, hassasiyetlere sahip bir yerel yönetim ve jürinin şekillendirdiği bir ön seçimli yarışma projesi duyurusu ile karşılaştık.

Çanakkale Valiliği ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen ön seçimli mimari proje yarışması, 1960’lı yıllarda eğitime başlayan Gökçeada Anadolu Öğretmen Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi yapılarının ömürlerini tamamlamış olması ve deprem riski taşımaları nedeniyle, aynı arazide yeni bir lise kampüsünün kurgulanmasını amaçlıyordu. Kampüste oluşturulacak eğitim yapılarının yanı sıra, programda talep edilen spor salonu, konferans salonu, atölye, yurt yapıları, kütüphane gibi ek fonksiyonlar kampüsün sadece öğrenciler tarafından değil, adada yaşayan ve kısıtlı imkanlara sahip olan yerel halk tarafından da kullanılma potansiyelini barındırıyordu. Nisan 2014’te duyurulan ön seçim ilanı sonrasında, Temmuz 2014’te, 18 mimari grubun çalışmaları arasından projemiz birinci ödüle layık görüldü.

Yarışma aşamasından uygulamanın sonuna kadar büyük oranda özünü koruyan yaklaşımlarımızı, öğrenim mekanları üzerindeki güncel tartışmalar süzgecinden geçirerek şu alt başlıklar halinde özetleyebiliriz:

Açık Kampüs – Çevre ile Entegrasyon
Öğrenim mekanları ve donatı alanlarının kent hayatı ile entegre bir yaşam oluşturması, kampüsün “açık bir kampüs” olarak kurgulanması, projenin ana çıkış noktasıdır. Gökçeada, amatör ve profesyonel spor karşılaşmalarının yapılabileceği bir spor salonu, orta ölçekli sunum ve toplantıların yapılabileceği bir konferans salonu, sinema veya tiyatro salonu gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bir ilçedir. Kısıtlı imkanlara sahip ada halkının, duvarlarla ayrıştırılmış sınırları olmayan bir kampüs alanındaki sosyal donatı alanlarından öğrencilerle beraber faydalanabilmesi, projenin temel motivasyonlarındandır. Kampüs içerisinde yer alan kütüphane, çok amaçlı salon, spor salonu, kafeterya, konferans salonu gibi kapalı mekanların, iki farklı lisenin öğrencileri ile beraber ortak bir şekilde kullanılabilmesi kamu kaynaklarının çok yönlü, verimli kullanımını sağlarken, bireyler arasındaki sosyal etkileşimin de üst düzeye çıkmasını sağlar. Kampüsün adadaki gündelik hayatın bir parçası olması, çevresini de dönüştüren sosyal bir katalizatör olarak çalışmasını mümkün kılacaktır.

Ada merkezinde, halkın kullanabileceği tanımlı meydan, park, spor sahaları gibi açık alanlar konusunda da büyük bir eksiklik bulunmaktadır. Kampüs arazisinin yapılaşmadan arındırılmış doğu ve kuzey bölümlerinde planlanan açık alanlar, öğrenciler kadar, ada halkı için de büyük bir rekreasyonel alan oluşturma potansiyeline sahiptir. Kampüs projesinin ikinci etabında yerel yönetimin de katılımıyla detaylandırılacak olan bu alanda yer alacak yürüyüş parkurları, hobi bahçeleri, adada pek eşi görülmeyen yoğun ağaç dokusuna sahip koru, spor sahaları vb. alanlar halkın kullanımına açılarak arazinin verimliliğini ve kullanımındaki kamusal faydayı artıracaktır. Bu çevresel tasarım kararları, doğayı farklı kotlarda yapı ile ilişkilendirerek, yeşil ile bütünleşik bir okul yapısı elde edilmesini mümkün kılar. Öğrencinin doğa ile iç içe yaşayarak çevre dostu bir birey olarak yetişmesine olanak tanırken, bir yandan da farklı kotlarda iç-dış mekan ilişkileri kurarak, fiziksel aktivitenin, hareketin ve sporun günlük hayatın bir parçası haline gelmesini sağlar.

Bu “açık kampüs” kurgusuna göre, kampüsün batı cephesini verdiği ana cadde üzerinden gelen bir birey, okulun tören avlusundan geçerek, kısa bir bağlantıyla, koru bölgesine ulaşabilir; projenin ikinci etabında birçok açık alan düzenlenmesine sahip olacak rekreasyonel aksa dahil olabilir. Okul
kafeteryasının dışa dönük olarak çalışan cephesinden bu mekana erişerek, açık veya kapalı alanda kafeteryayı kullanabilir. Okul saatleri dışında spor salonunu arkadaşları ile kiralayarak spor yapabilir. Ya da kampüs meydanı veya konferans salonunda gerçekleştirilebilecek organizasyon ve etkinliklere katılabilir. Okul saatleri sonrasında yerel halka da hizmet verecek olan kütüphaneden faydalabilir veya meydanda yer alan atölye sınıflarında gerçekleştirilecek kurs veya derslere devam edebilir. Bu tarz çok yönlü kullanımlar, bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nın da açıkça desteklediği gibi, maddi kaynak yaratımı açısından okullar için çok değerlidir. Ancak, güncel eğitim tartışmalarında sıkça vurgulanan, yerel olarak benimsenmiş, hem bölgedeki halkın hem de öğrencinin aidiyet duygusunu geliştiren, sosyal bir katalizatör olarak çalışan, adadaki bireylere sadece hayatlarının bir döneminde değil, hayatları boyunca öğrenme ve deneyim şansı sağlayan bir kampüs olması asıl amaçlanan büyük değerdir.

Ortak Kullanım ve Ortak Alanlar
Eğitim sosyal bir aktivitedir. Öğrenci ve öğretmenlerin ders saatleri dışında da bir araya gelebilmesi, öğrencilerin birbirlerinden öğrenebilmeleri için informal toplanma alanları bir okul yapısında büyük önem taşır. Örneğin, koridorlarda hareketi yavaşlatmak, niş ve bu alanlardaki mobilyalarla karşılaşma noktaları yaratmak, ders dışı buluşma alanlarına imkan tanımak öğrencilerin sosyalleşebilmesini sağlar; öğrenim için ara alternatif mekanlar üretmeye imkan tanır. Sadece iç mekanda değil, açık alanlar olarak, teraslar, avlular, farklı kotlarda bahçeler ile de farklı sosyalleşme alanları oluşturulabilir. Farklı hava koşullarına ve günün farklı saatlerinde kullanıma uygun, açık ve ayrı açık alanlar üreterek öğrencinin hareketi, bu ortak alanları kullanımı, her mevsim ve durumda serbest kılınabilir. Bu tür kurgular mekansal bir zenginlik katarak, öğrencinin mekan duygusunun gelişmesine, farklı mekansal durum, iletişim biçimlerini tecrübe etmesine imkan tanıyacaktır.

Gökçeada Lise Kampüsü projesinde, Meslek Lisesi ve Anadolu Lisesi’ne ait mekan kurgusu, bu informal eğitim alanlarının (ortak alanların) sınıf kapısından başlayarak kademeli bir şekilde koridorlara yarı açık alanlara, avlulara ve açık alanlara kadar uzanmasına sahne olur. Sınıfından dışarıya adım atan bir öğrenci koridor alanı üzerinde birçok nişin, terasın, galeri boşluğunun olduğu bir plan şeması ile karşılaşır. Bu alanlar sadece yatayda ulaşım ve hareket amaçlı kullanılmak yerine, farklı fonksiyonları içeren karma kullanımlı hollere evrilir. Bu alanlar buluşmaların, toplanmaların, sergileme ve sunumların olabileceği, farklı sınıflardaki öğrencilerin birbirlerini gözlemleyerek, birbirinden öğrenebileceği mekanlar olarak işler. Bu ortak alanları, öğrencinin dönüştürmesine olanak tanımak, okulda üretmesini / sergilemesini sağlamak öğrenim ve üretim sürecinin önemsenmesine imkan tanır. Öğrencinin okula karşı aidiyet duygusu güçlenir,
sosyal anlamda bağlılığı artar. Tüm bunların yanı sıra ortak mekanların sürekli yaşayan, devinen, canlı ortamlar olmasını mümkün kılar.

İki liseye ait olan derslik blokları, bu iki kurumun öğrenci ve öğretmenlerinin, birçok açık, yarı açık ve kapalı mekanı ortak şekilde kullanabileceği bir avlular sistemi üzerine yerleşir. Dolayısıyla, kapalı ortak alanlardan dışarı adım atıldığında da, farklı ölçek ve karakterlere sahip avlular, öğrenci ve öğretmenleri karşılar. Okulların yarı açık ve açık alanlarının büyük, tekil bir alan yerine parçalanması ve her birinin farklılaşması, öğrencilerin kullanımı için birçok alternatif yaratır. Büyük bir avluda toplu oyun oynayan öğrenci grubundan ayrışmak isteyen bir öğrenci, küçük, sakin bir avluya geçerek yalnız kalabilir, kitabını okuyabilir. Aynı şekilde, öğrencilerden ayrı kalmak isteyen bir grup öğretmen, kendileri için düzenleyebilecekleri ve öğretmenler odasından doğrudan ulaşabilecekleri öğretmenler avlusunu kullanabilirler. Tüm bu alanların kişiselleşebilmesi, bireyin farklı istek ve konsantrasyon düzeylerine hizmet edebilmesi, kampüsün daha çok benimsenmesini, aidiyetin artmasını sağlayacaktır.

Öğrenciyi merkeze koyan bir sistemin benimsendiği günümüzde, ortak alanlar, okulun tüm kamusal hayatının yaşandığı ve yansıtıldığı yerler olabilmelidirler. Öğrenimin sınıf dışına taşarak, bu alanlarda da rahatça devam ettiği sürekli yaşayan, sosyal bir okulda, öğrencilerin son ders zili çaldığında okuldan koşarak uzaklaşması engellenir, okula ve öğrenmeye bağlılıkları artar.

Şeffaflık ve Görsel Süreklilik
Birbirini çalışırken / öğrenirken görmek öğrenciyi motive eder, merak uyandırır. Öğretmen için gözlemlemek, uzaktan kontrol imkanı tanır. Sınıfları koridorlardan ayıran bölme duvarlarda konsantrasyonu bozmayacak kotlarda kısmi olarak geçirgen yüzeyler kullanmak, ders sırasında okul koridorlarının ölü hacimler olmasını da engeller; sınıfların içindeki hareketli hayat, koridorlara sızar. İç boşluklar, galeriler, ışıklıklar ile doğal ışık farklı noktalardan iç mekanlara nüfuz eder, görsel süreklilik sağlanır. Oluşturulan açık vistalar mekanı zenginleştirir. Okulun içindeki hayat yatayda ve düşeyde görünür kılınır.

Dış mekanlara açılan cephelerin şeffaf ve dışa dönük yapıda olmaları da etkiler yaratır. Kampüs projesinde, öğrenim mekanlarının oluşturduğu avlulu sisteminin zemin kotu bir çok geçişle avluların birbirine bağlandığı, adeta birbirinin içine akan bir yapıya sahiptir.

Zemin katta yer alan resim, müzik derslikleri, laboratuvarlar, atölyeler gerek cadde, gerekse yerleşke içerisindeki avlularla şeffaf ve geçirgen bir ilişki kurarak hem ada halkının bu öğrenim faaliyetleri ile etkileşime geçmesini hem de öğrencilerin çevrelerindeki sanatsal ve bilimsel faaliyetleri rahatça gözlemleyebilmesini amaçlar. Örneğin, caddede yürüyen bir adalı, müzik dersliğinin taş duvar üzerinde dışarı açılan ve bir sahneye dönüşen cephesinden müziği dinleyebilirken meslek lisesi avlusundan geçen bir öğrenci ise yapılan resim çalışmalarını gözlemleyebilir. Resim odasının dışarıya açılan kapısı ile iyi havalarda öğrenciler avluda derslerini devam ettirebilir, eğitim dışarıya taşabilir. Şeffaf, geçirgen, erişilebilir, merak ve keşif duygusunu tetikleyen, katılımcı bir öğrenim ortamı kurulur.

Yerel Yapı Karakteri, Ölçeği ve Malzemesi
Herhangi bir yapının bulunduğu yerle, ölçek, yapı karakteri ve malzeme açısından uyumlu olması yerel mimarinin kuvvetli temellere oturduğu yerlerde oldukça değerlidir. Çevredeki kullanıcılar tarafından benimsenmesini kolaylaştırır; yerel malzeme ve işçiliğin kullanılması ile bulunduğu yere doğrudan katkı verir. Yapının iklimsel ve fiziksel koşullara uyumunu kolaylaştırır. Bu bakımdan tip projeler yerine, yere özgü projelerle ilerlemek önemli bir tercihtir.

Gökçeada gibi özel bir coğrafyada, yoğun bir programa sahip kampüs projesinin, bir tip proje yerine yarışma projesi ile elde edilmesi büyük bir şanstır. Ada köylerindeki organik planlı ve az katlı yapılaşma; kampüs arazisinde, arazi kotlarından da yararlanarak, mümkün olduğunca alçak, parçalı ama kompaktlığı bozulmayan bir planlama olarak karşımıza çıkar. Büyük hacimlere sahip mekanlar kısmen yer altına alınır; kütlelerin insan ölçeği ve doğal doku ile ilişkisinin korunması amaçlanır.

Açık ve yarı açık alanlar, adanın sert yerel rüzgarlarından korunumu sağlayacak, kış aylarında da dış mekan kullanımını teşvik edecek şekilde konumlanır. Yapı izleri, eski yapı izlerinden olabildiğince farklılaşmayarak, arazideki zengin ağaç ve bitki örtüsü korunur.

Adadaki yapılaşmanın öne çıkan yerel malzemeleri olan doğal kum taşı ve köy sıvası, kampüsteki parçalı yapıya sahip kütlelerde de kendine yer bulur. Zemin kat hizaları ve istinat duvarlarında, kaba yonu tekniği ile uygulanan yığma taş duvarların malzemesi adadaki yerel taş ocağından sağlanır. Derz yapısı, boyutlandırmalar ve yüzey dokusu gibi teknik ve sistemsel özellikler, farklı zamanlarda adada inşa edilmiş yerel mimari örneklerden referans alır. Bu duvarların uygulayıcıları ise yine halihazırda adada yaşayan ve bu işi yapan, ana yüklenici tarafından örgütlenen adalı taş ustaları olmuştur.

Çok Aktörlü Katılımla, Bir Kamu Yapısını Projelendirme ve Uygulama Süreci: Aktörler Ağı
Yerel yönetim ve yarışma jüri grubunun önderliğinde 2014 yılında başlayan kampüs mimari proje süreci, 2019 yılında yapıların tamamlanarak, eğitime açılması ile sonlandı. Bu süreç, yarışma yolu ile elde edilecek bir kamu yapısı üzerine çalışan mimari gruba, temel konsantrasyonu olması gereken mimarlık dışında, iletişim, proje yönetimi, ikna süreci yönetimi, uzlaştırma gibi başlıklarda da ek sorumluluklar yükledi ve deneyimler kazandırdı. İki ayrı işverenli yapı (yerelde İl Özel İdaresi, merkezi olarak da Milli Eğitim Bakanlığı), projede aktif sorumluluk alan birçok aktörün sürekli ve kısa süreler soluklu bir proje ve uygulama sürecine sahip olan kampüs projesinde oluşan bilginin sürekliliğini ve aktarımını oldukça zorlaştırdı. Projenin temel yaklaşımlarından biri olan “ortak kullanılan bir yerleşke” fikrinin, konvansiyonel yönetim alışkanlıklarıyla uzlaştırılması; MEB’e sunulan açık kampüs fikrinin sürekli sorgulamalar sonunda yenilikçi eğitim modelleri ile uyumunun benimsetilmeye çalışılması, adanın zor koşullarında kamu yapılarında alışık olmadığı detaylarla çalışmak durumunda kalan bir yüklenici ile gönüllü bir uygulama kontrolörlüğü yapan mimari ekibin uyum ve çatışmaları, bilgi sürekliliğinin olmadığı, kaygan zeminlerde üretmeyi daha da zorlaştırdı.

Bu ve benzeri durumlara maruz kalan birçok yapı sürecini göz önünde bulundurduğumuzda, bu durumun sıradanlaşmaması, süreçlerin daha verimli yürütülebilmesi ve bilginin sürekliliğinin önemine dikkat çekmenin mesleki sorumluluklarımızdan olduğunu düşünerek SALT’ın daveti üzerine 2018 yılında düzenlenen İşveren Sergisi’nde, sergi tasarımcısı kimliğimizin yanında, bu sorunsal üzerine odaklandığımız içeriğimiz ile yer aldık. “Aktörler Ağı” adını verdiğimiz bu video çalışmasında, mimari ofisin iletişim kayıtlarından yola çıkarak, bir zaman çizelgesi üzerinde projeye katılan birçok aktör ve aralarındaki iletişim ile ilişkiler görselleştirilmeye çalışıldı. Bu çalışma, çoğul aktörlü bir projede, zaman içerisinde görev ve yetkilerin değişimini, muhtelif aktörlerin sürece müdahil olmasını ve aktörler arasındaki iletişim kopukluklarını, duraksama ile tekrarları görünür kılarak, proje sürecinde üretilen bilginin sürekliliğini ve aktarımını sağlamanın zorluğuna dikkat çekmeyi amaçladı (URL-1).

Kaynaklar
URL-1. www.pab.com.tr/post/gökçeada-lisekampüsü-
projesi-aktörler-ağı