Nevzat Sayın ve “Coğrafi Bir Mesele Olarak Mimarlık”

Doğan Tekeli

Eserlerini, düşüncelerini geniş ölçüde yayımlayan, birçok ortamda anlatarak cömertçe paylaşan tanınmış mimar Nevzat Sayın, son aylarda yeni bir kitap yayımladı. Kitap, Yapı Kredi Yayınları’ndan Coğrafi bir Mesele Olarak Mimarlık adıyla çıktı. Bu ad, bence, içeriğin kuramsal nitelikte olduğu izlenimi veriyor. 

Kitap önce, beş santimi bulan kalınlığı, sırt kısmında dikişleri görünen formaları ile dikkati çekiyor. Tümü Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan 608 sayfalık kitabın önsözünde Nevzat Sayın, ana metni ara vermeden kısa sürede yazdığını, sonra arkadaşlardan, dostlardan gelen öneri ve katkılarla kitabın son şeklinin ortaya çıktığını söylüyor. Ancak nedense, kitabın yazılma amacından ya da içeriğinden söz etmiyor. 

Kitap metni, kitaba adını veren “Coğrafi bir mesele olarak mimarlık” başlıklı ilk bölüm ile “Yahşibey” başlıklı ikinci bir bölümden oluşuyor.

Yaklaşık 120 sayfalık ilk bölümünde her biri ayrı ayrı okunabilen, edebi deneme niteliğinde yazılar bulunuyor. Bunlar, bütün olarak Nevzat Sayın’ın otobiyografisini oluşturuyor. Ama alışılmış otobiyografilerden biraz farklı bir otobiyografi bu. Sayın, yaşamının uygun gördüğü kadarını okurla paylaşıyor. Yaşam öyküsünü bir altlık olarak kullanıyor; yaşama bakışının, düşüncelerinin gelişmesini, yaşadığı çevrenin tarihi ve coğrafyası ile ilgilenmesini bu altyapı üzerine başarıyla inşa ediyor. Bu yazılardan, Sayın’ın daha genç yıllarında, okullarda öğretilen resmi tarih ve coğrafya bilgilerinden kuşkulanmaya başladığını, aidiyet konusunu sorguladığını öğreniyoruz. 

Nevzat Sayın, sol öğreti ile gençlik yıllarında tanıştığını, Dev Lis ve Dev Genç üyesi olduğunu söylüyor. Bu yeni bakış açısının çevresindeki çok şeyi sorgulamasında etkili olduğunu vurguluyor, ama bu öğretiyi nasıl, hangi koşullarda edindiğinden söz etmiyor.

Sayın, mimarlığa ilgisinin, İzmir Atatürk Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında başladığını da anlatıyor. Sonunda bu ilgi, mimar olmaya karar vermesiyle sonuçlanıyor. Mimarlık öğrenimine İzmir’de başlıyor ve zamanla mimarlık hakkında da düşünmeye, ve eğitim yöntemini eleştirmeye başlıyor.

Mezun olduktan sonra, hayal ettiği geleceği İzmir’de göremediği için bir süre sonra onu, İstanbul’da Cengiz Bektaş bürosunda çalışırken görüyoruz. Sayın arada geçen zamanda yaşadıklarını, Bektaş’la nasıl tanıştığını anlatmayı da gerekli görmüyor. Ancak, Cengiz Bektaş ve oradaki çalışma ortamı, Sayın’ın tam özlediği gibidir. Bektaş da tarih ve coğrafya ile çok ilgilidir. Orada 4-5 yıllık bir tür çıraklık dönemi geçirerek kendini daha da geliştiriyor. Bu hazırlık dönemi sonunda, artık Bektaş’tan öğreneceklerini öğrendiğine, bağımsız çalışma zamanının geldiğine karar verip o ortamdan ayrılıyor. 

Daha sonra Sayın, kendi deyimiyle “serserilik yaparak”, eşi ve kızıyla Anadolu’nun Ege ve Akdeniz kıyılarını, adaları gezerek –Frank Lloyd Wright’ın, Louis Kahn’ın ortadan kaybolduğu yılları anımsatır şekilde– gönlünce iki yıl geçiriyor. 

60 yıllık meslek yaşamımda, bu tür, hiç olmazsa üç ay serbest kalmayı ben de çok istemiş, başaramamıştım. Öyle anlaşılıyor ki bu iki yıl, Sayın’ı sorumlu bir meslek yaşamına tam anlamıyla hazırlamış. 

Bürosunu kurarak kendi adına çalışmaya başladıktan hemen sonra da artık usta bir mimar olduğunu meslek ortamına kanıtlıyor. Anlattığına göre, mimarlık çalışmalarının 1990’dan itibaren rayına oturarak süreklilik kazanıyor.

Nevzat Sayın mimarlık yaparken, mimarlığı daha çok düşünüyor. Her şeyle ilgileniyor; yoğun bir öğrenme, ve öğrenirken öğretme isteği var. Bürosunda önemli yapılar yapma fırsatı bulduğunda, doğal olarak birlikte çalıştığı ekibi de büyüyor. Birlikte çalışmak, birlikte öğrenmek bir yaşam biçimi haline dönüşüyor.

Yapılarında gençliğinden beri etkisinde kaldığı rasyonel, anıtsal mimarinin izleri görülüyor. Yaz dönemlerinde, bürosunda staj yapmak isteyen öğrencilerin çoğunu kabul ederek ekibini genişletiyor. Geniş bir ekiple çalışmaktan, mimar adaylarına yol göstermekten mutlu oluyor. Giderek stajyer öğrenci sayısı çoğalıp 30’lara ulaşınca, bu defa Bilgi Üniversitesi yardımcı oluyor, onlara geniş bir çalışma salonu sağlıyor. Gerek Bilgi Üniversitesi’ndeki çalışmalardan, gerek çeşitli mimarlık okullarında eğitimci olarak yaptığı görevlerden hareketle Sayın, alternatif bir mimarlık eğitiminin mümkün olup olmayacağını düşünmeye, hatta öneriler geliştirmeye girişiyor. 

Yaşamda insanın önüne zaman zaman yeni fırsatlar, yeni yollar açılır. Bunlar ancak, onları arayanların önüne çıkar. Sayın’ın önüne de böyle bir fırsat, farklı bir mimarlık okulu ya da alternatif bir mimarlık eğitimi konusunda, başta Han Tümertekin olmak üzere paydaşlar bulmasıyla çıkıyor. Yaklaşık beş yıllık birlikte çalışma sonucu, Bilgi Üniversitesi’nde “Mimari Tasarım Tezsiz Yüksek Lisans Programı”nın açılması ve Sayın’ın farklı bir mimarlık eğitimi konusundaki düşüncesinin gerçekleşmesi mümkün oluyor. Aradan zaman geçtiği için, umarım, bu düşünceler amaçlandığı gibi sürdürülebiliyordur.

Sayın’ın önüne bir başka fırsat da arkadaşı grafik tasarımcı MSGSÜ Öğretim Üyesi Emre Senan’ın Dikili’nin Yahşibey Köyü’nde bahçeli bir köy evi satın almasıyla çıkıyor (1999). Senan bu evin restorasyonunu ve kullanılır hale getirilmesini Sayın’dan istiyor. Böylece Nevzat Sayın’ın Yahşibey’i tanıması ve bir öneri ile de yaz okulunu Yahşibey’e taşıması gerçekleşebiliyor (2000).

Sayın, bir yandan yaz okulu çalışmalarını yürütürken, bir yandan da, kendi evi dahil, Yahşibey’i tanıma fırsatı bulan bazı dost-arkadaş evlerinin projelerini yapıyor; yapıları da daima aynı yerel usta ve ekibiyle inşa ediyor. Söz konusu usta zamanla ve Sayın’ın yaptığı açıklayıcı krokilerle mimari projeleri izleyebilir duruma geliyor, Sayın da yerel taş işçiliğini olduğu gibi kullanmayı tercih ediyor.

Bu gibi yeni yapıların biri de Emre Senan Tasarım Vakfı binası olmuştur. Sayın da bu yapıyı, yerel koşulları tümüyle dikkate alarak, ancak kendi tasarım anlayışıyla gerçekleştirmiştir. Kitapta tüm bu yapıların plan ve kesitleri, açıklama krokileri okura net bir fikir verecek biçimde yer alıyor.

Emre Senan Tasarım Vakfı yapısının 2006 yılında tamamlanmasından sonra yaz okulu çalışmaları bu yeni binanın çatısı altında ve çalışmaların arşivlenmesi dahil, tümüyle disiplinli bir okul haline gelebilmiştir.

Birinci bölüm, Nevzat Sayın’ın “Ne yapmaya çalışıyoruz?” başlıklı yazısı ile tamamlanıyor. Sayın, idealist bir düşünceyle, köylerimizin hayli geri yaşam koşulları nedeniyle boşaldığını, örneğin Yahşibey’de gerçekleştirdikleri gibi yerel değerlere saygı ve duyarlılıkla yapılacak çağdaş yeni yapıların köyleri geliştireceğini ama kendi gayretlerinin bir “Ege aydınlanmasına” yetmeyeceğini, burada bulunmalarının asıl sebebinin mimarlık okullarında öğretilmeyenleri öğretmek olduğunu ifade ediyor. 

Kitabın ikinci bölümü, Tansel Korkmaz’ın, Sayın’ın Yahşibey’de yaptığı mimarlık çalışmalarını “yerleşme” kavramı etrafında irdeleyen yazısı ile başlıyor. Elif Kendir’in 2017 ve 2019’da kalabalık birer öğrenci grubuyla ziyaret ettiği Yahşibey’de, Sayın’ın gerçekleştirdiği yapıları ayrıntılı bir şekilde incelediği yazısı ile sürüyor. Kendir’in bu yazısı, yeni yapılarda yerel imkanlarla gerçekleştirilen çeşitli mimari çözümlerin üzerinde duruyor, fotoğraflarla anlatımını zenginleştiriyor. Kendir, Sayın’ın Yahşibey yapılarında sadece en basit yerel ihtiyaçları karşılamasını, kentli yapı konforu aramamasını Bertolt Brecht’in burjuva yaşamını eleştiren tiyatro anlayışına benzetiyor.

Bu arada küçük bir not: Kitabın tamamında dipnotlar ve resim altyazıları çok küçük boyutta ve pembe renkte basıldığı için okunmaları neredeyse mümkün olmuyor. Bu, en çok Kendir’in üç sayfayı bulan dipnotlarında görülüyor.

Daha sonra, Nevzat Sayın’ın Emre Senan Tasarım Vakfı’ndaki stüdyo çalışmalarını (2006-2019) ve stüdyo ortamını çok sayıda örnekle anlattığı yazısını buluyoruz.

Kitabın yaklaşık 300 sayfaya yayılan bu kısmında, içinde Sayın’ın ve proje liderlerinin açıklamaları ve atölye çalışmalarından çok sayıda örnek yer alıyor. Bu örneklerin bir bölümü, düzgün çizilmiş plan ve kesitleriyle birlikte yayımlandığı için izlenebiliyor; özgün, çağdaş, yerel nitelikleri dikkate alan ve ayağı yere basan çalışmalar olduklarını anlayabiliyoruz. Ancak burada yer verilen çok sayıda soyut krokinin ana fikirleri izlenemiyor.

Sona yaklaşırken, Tansel Korkmaz, Emre Senan, Cenk Dereli ve Nevzat Sayın’ın gerçekleştirdiği uzun söyleşi var. Katılımcılar yaşam, solculuk, mimarlık ve tasarım eğitimi konularında geniş bir ufuk turu yapıyor ve bu çerçevede Yahşibey Tasarım Çalışmaları’nı değerlendiriyorlar.

Kitap, Nevzat Sayın’ı yakından tanıyan İhsan Bilgin Hoca’nın, Yahşibey’deki çalışmaları, genel yerleşme ve tek yapı boyutunda irdelediği, yerel yaşama ve eğitime katkısı açısından değerlendirdiği, yargılarına büyük ölçüde katıldığım yazısıyla son buluyor. 

Özetle, iki büyük bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde, Nevzat Sayın’ın ilginç yaşam öyküsünden parçalar var. Bu bölümün sonunda, Sayın’ın mimarlık eğitimi hakkındaki eleştirilerini ve bir alternatif mimarlık eğitimi hakkındaki düşüncelerini görüyoruz.

İkinci bölüm ise tamamıyla Yahşibey çalışmalarına ayrılmış. Ne var ki, bu iki bölüm arasındaki bağlantı, kitabın bütünlüğü açısından yeterince güçlü görünmüyor. Bu da Sayın’ın kitabı yazmaktaki asıl amacının hangi bölüm olduğu konusunda kuşku uyandırıyor.

Kitapta, dikkatimi çeken bir özelliğe daha işaret etmek istiyorum. Sayın düşüncelerini ve ilgili olayları anlatırken birtakım isimlerin, birtakım tarihlerin ya herkesçe bilindiğini varsayıyor ya da asıl düşüncelerin önemli olduğunu, bu gibi ayrıntıların gerekli olmadığını düşünüyor. Halbuki benim gibi, kişileri, olayları yerli yerine oturtmak için bu ayrıntıları bilmeye ihtiyacı olanlar var. Örneğin ben, bunları anlamak için kitabın danışmanı Pelin Derviş’in bilgisine başvurmak zorunda kaldım.

Kitaptaki, orta-lise, üniversite ve elbette mimarlık eğitimi hakkındaki eleştiriler, Türkiye’de mimarlık eğitiminin ve alternatif mimarlık okulu düşüncesinin tartışılmasına yol açıyor. 

Ancak, Sayın’ın amaçladığı farklı bir mimarlık eğitimi düşüncesinin konuyu kavramsallaştırma bakımından yeterli açıklığa kavuşamadığı ve kitabın adının vadettiği kuramsal niteliğin yeterince ortaya konamadığı gibi bir izlenimim var. 

Bununla beraber, Nevzat Sayın’ın kitabını mimarlık yayınlarımıza ve mimarlık düşüncemize önemli bir katkı olarak görüyorum. Kitabın mimarlık öğrencilerine, genç mimarlara, “bu memlekette bir şey yapılamaz” diyenlere örnek olduğunu düşünüyor, Nevzat Sayın’ı kutluyorum.