National Building Museum, 28 Temmuz 2019 Tarihine Kadar “Gizli Şehirler” Sergisine Ev Sahipliği Yapıyor…
Washington DC’deki National Building Museum ev sahipliğinde gerçekleşen “Gizli Şehirler: Manhattan Projesi’nin Mimarisi ve Planlanması” sergisi 28 Temmuz 2019 tarihine kadar devam ediyor.
Derleyen: Besray Köker
Manhattan Projesi, dünya tarihinin seyrini değiştiren olaylardan birine sebep oldu: II. Dünya Savaşı’nı sona erdiren ve Soğuk Savaş’ın baş aktörü olan atom bombası, projenin en önemli ve etkisi yadsınamaz süper silahı olarak geliştirildi. Manhattan Projesi’nin yürütüldüğü üç ana yerleşke ise, “Gizli Şehirler” olarak anılan New Mexico eyaletindeki Los Alamos, Washington’daki Hanford/Richland ve Tennessee’nin Oak Ridge şehirleriydi. Bu üç konum, 1942-1945 arası Manhattan Projesi misyonunun merkezleri oldu. Mezarlığı dahi olmayan ve tek bir görev için sıfırdan yaratılan dev yerleşkelerin mimarisi ve mimari planlaması ise muazzam ölçeği ve binlerce bilim insanı, işçi ve askere ev sahipliği yapacak yapıların roket hızıyla inşasıyla Amerikan tarihi ve mimarisi için büyük önem taşıyor. Washington DC’deki National Bilding Museum ev sahipliğinde gerçekleşen “Gizli Şehirler: Manhattan Projesi’nin Mimarisi ve Planlanması” sergisi Manhattan Projesi’nin tamamlanmasından bu yana, o dönem içerisinde bu şehirlerin gelişimini ve araştırma ve teknoloji merkezlerinin süregelen önemini ele alıyor. 28 Temmuz 2019 tarihine kadar devam edecek olan sergi; Bauhaus ve diğer erken dönem modern mimari ekollerine emsal oluşturan Oak Ridge, Hanford ve Los Alamos’un yenilikçi tasarımı ve inşasını, fotoğraflar, belgeler, planlarla mercek altına alıyor. Sergi aynı zamanda, bu şehirlerin içindeki günlük yaşama, fiziksel varoluşlarının yaşamı nasıl şekillendirdiğine ve her bir tasarım fikrinin ardındaki yüksek ilkelere rağmen buralarda hâlâ belirgin olan toplumsal tabakalaşmaya ve ayrılığa ışık tutuyor.
Bilinmeyene Göç
Ulusal Yapı Müzesi, bu sergiyle II. Dünya Savaşı sırasında nükleer silah geliştirmek için üsler sağlamak üzere Tennessee, New Mexico ve Washington eyaletlerinde inşa edilen bu üç şehre odaklanıyor. Manhattan Projesi olarak bilinen bu üçlü, stratejik ve askeri bir amaca hizmet etse de bugün bakıldığında bu projenin nihai ürününün ötesinde; mimarlık, mühendislik ve planlama ile modernist tasarım ilkelerine öncülük ettiğini net olarak biliyoruz. Tüm hikaye, A.B.D.’nin, Pearl Harbor’daki Japon saldırısıyla II. Dünya Savaşı’nın içerisine çekilmesinden bir yıl sonra, kısaca 1942 yılının sonbaharında başlıyor. Amerikan Ordusu Mühendis Birliği, sessizce ülkenin birbirinden ve diğer şehirlerden uzak bölgelerinde geniş araziler satın almaya başlar. Buraların az sayıdaki mevcut sakinleri tahliye edilir ve bu bölgelere kısa bir süre içerisinde nereye geldiğini bilmeyen şehir planlamacıları, askerler, inşaat işçileri, teknisyenler, zanaatkârlar, katipler, sekreterler, öğretmenler, doktorlar ve zamanın en parlak bilimsel zihinlerinden oluşan, yüz binlerle ifade edilebilecek kadar çok insan yerleştirilir. Bu insanlar için gerekli olan tesislere ek olarak, modern şehirlere, evlere, okullara ve altyapıya ihtiyaç duyulur. Başlangıçta çadırlar ve geçici barınaklar kurulur ve bunlar oldukça geniş bir alana yayılır. Kamuya açık olmayan bu gizli şehirler, doğal engeller ve güvenlik çitleri ile korunur. İşçiler, bu şehirlerde prefabrik evlerden benzeri görülmemiş ölçekte endüstriyel yapılara kadar yüzlerce konutu hızla inşa eder. Savaşın bitiminde, sıfırdan inşa edilmiş olan şehirlerin her birinde yüz binden fazla insan yaşamaya başlar. Ancak projenin misyonu sebebiyle bu şehirler harita üzerinde dahi görünmezler ve federal hükümet onların varlığını kabul etmemektedir. Proje o kadar gizlidir ki başkandan bile detayları saklanır.
Hızlı ve Pratik Üretim
1942’de “Gizli Şehir” olarak adlandırılan Oak Ridge’ın bin kişilik nüfusu, savaş sonunda 75 bine ulaşmıştır. Üç yılda %7500 oranda büyüyecek bir şehirleşmeyi öngörmek ve buna göre bir şehir planlamak! Bu rakam Hanford yerleşkesinde 6.500’den 16 bine yükselmiştir. Projenin başındaki General Leslie R. Groves ve teorik fizikçi Prof. Dr. Robert Oppenheimer, şehirleri hazır betondan üretilecek “Alfabe Evleri” olarak adlandırılan prefabrik evlerle inşa etmeyi seçer. Oak Ridge’de Skidmore, Owings & Merrill mimarlık ofisi ve Stone & Webster mühendislik firması yardımıyla, çimento ve asbest duvarlı olan evlerden günde ortalama 17 ev üretilir. Hanford, mimar G. Albin Pehrson tarafından tasarlanır. Los Alamos’un mimari projesi ise W.C. Kruger&Ass imzasını taşır. Konut projeleri formlarından kaynaklı harflerle tanımlanan 20’den fazla ev tipini içerir. A tipi en küçük boyutta ve iki yatak odalı evleri, B tipi daha büyük ve dikdörtgen planlı evleri, C Tipi ise L planlı evleri kapsamaktadır. D tipi evler ise Amerikan çiftlik tarzı evler için bir öncü niteliğindedir. Oppenheimer, evleri konut sakinlerini cezbetmek ve ödüllendirmek için bir araç olarak kullanmayı ummaktadır. Her birim ahşap zemin, sundurma ve hatta bir şömine ile donatılmalıdır. Oak Ridge’in iklimi göz önüne alındığında şömine sadece estetiktir. Onun bu talebi, bu ölçekte bir proje için olanaksız olsa da müteahhitler mümkün olan yerlerde bu nitelikleri bir araya getirmek için uğraş verir.
Yeni Amerikan Tarzı
“Gizli Şehirler”in gizemi, 6 Ağustos 1945’te ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atmasıyla açığa çıktı. Dönemin Amerika Başkanı Harry S. Truman, Oak Ridge, Los Alamos ve Hanford şehirlerim atom bombası üretmek olan asıl amacını kamuya açıkladı. Projeyi yürüten bir avuç insan hariç hiç kimse gizliliğin az çok bilincinde olsalar da bu ölümcül amacın farkında değildi. Proje, Amerikan ordusundaki Manhattan Mühendis Birliği tarafından yönetildiği için bu isimle anılıyordu ve onların yönetiminde bu üç şehrin inşası yaklaşık iki buçuk yıl içinde tamamlanmıştı. Böylesi bir silahı savaşta kullanma kararının ahlaki ve stratejik gerekliliği bugün hâlâ büyük bir tartışma konusuyken, bu girişimin bilimsel ar&ge tarihinin dönüm noktalarından biri olduğu gerçeği da yadsınamaz. Amerikan modernizminin ilk yıllarında inşa edilen bu şehirler; şehir planlaması, toplu konut, inşaat ve makine mühendisliği ve modüler yapıyla ilgili yöntem ve alışkanlıklara yeni bakış açıları getirdi. Savaş sonrası dönem Amerikan yaşam tarzını fiziki ve kültürel anlamda büyük ölçüde değiştirdi. Özellikle de büyük ölçekli banliyölerin gelişimine ön ayak oldu.
Sergi sayesinde bu insan üstü mimari projenin nasıl gerçekleştiğine ve şehirlerdeki gündelik yaşama tanıklık edebilirsiniz. Ayrıca Amerika Ulusal Park Servisi tarafından Manhattan Projesi Ulusal Tarihi Parkı ilan edilen bu şehirleri ziyaret edebilirsiniz.